ALEMİN KERİZİ / UYANIKLIK ÇÜRÜTÜR

0
987

Hamza Yalçın

Zorluklarla dolu devrimci yaşam ve mücadelede yer alan insanların, zaman zaman “Alem’in kerizi ben miyim?” mantığıyla düşündükleri görülmektedir. “Herkes kenara çekilmişse ben niye öne çıkayım?”“Kimse yapmıyorsa ben niye yapayım?”

Gelin, alemin kerizi sıfatına biraz yakından bakalım.

Kerizler ve Uyanıklar

Alem’in kerizi denilen kötüleyici sıfat, çoğu zaman, herkesin “uyanık” geçindiği—yani toplumsal sorumluluklarını bencilce ihlal ettiği—şartlarda, o sorumluluklarına titizlikle bağlı insanlar için kullanılmaktadır. Bu anlamda “iyi çocuk”“iyi kız”“temiz adam” sıfatları ile “alemin kerizi” sıfatı arasında çoğu zaman büyük yakınlık bulunmaktadır. “Alem’in kerizi”, içerik bakımından bu sıfatların köklü, ısrarlı ve yaygın hallerine uygun düşmektedir. O, çevrenin başka türlü davranıyor olmasına aldırış etmeksizin ve hatta ödüllendirme dahi beklemeksizin, iyi niyetli tutumunu sürdürür.

Alem’in kerizi, herkesin kendi çıkarını, kendi geleceğini öncelemesine aldırış etmeksizin, doğru bildiği yolda ısrarla yürümeye devam eder. Örneğin, herkesin kaytardığı yerde işini ısrarla düzgün yapar. Kimsenin hakkını yememeye, kimseye haksızlık etmemeye, kişisel çelişkilerde karşı tarafı anlamaya ve bencillikten uzak davranmaya çok önem verir. İyi niyetli düşündüğü, kurnazlıktan uzak ve sosyal olarak duyarlı olduğu için aldatılmaya da yatkındır.

“Namuslu” filmindeki Şener Şen ya da mesela“Banker Bilo” filmindeki İlyas Salman,“alemin kerizi” sıfatına uygun düşmektedir.

“Alem’in kerizi ben miyim?” sorusu, insan ilişkilerinde egemen olan sorumsuzluğa ve sevgisizliğe teslim olmanın eşiğinde sıkça gündeme gelmektedir. Sorunun bu şekilde formüle edilmesi, toplumdaki bencil insan ilişkilerine teslim olmanın, “uyanıklara”  yakınlaşmanın yolunu açacaktır. Zaten o filmlerdeki Ali Rıza rolündeki Şener Şen de, Bilocan rolündeki İlyas Salman da, sonunda“keriz” denebilecek konumlardan çıkarak, hatta uyanıklığın alasını yaparak, kendilerine kötü muamele edenlerden intikam alırlar.

Solda ve Devrimci Çalışmada

Toplumdaki zeki, becerikli ve hilekâr kimse için kullanılan “uyanık” ve kolayca aldatılabilen, saf kimse anlamındaki “keriz” ikilemi, haliyle sol harekete de yansır. Örneğin sol hareketteki “akıllı”  ve“uyanık”tiplerin kariyeri, ailesi, özel yaşamları daha hassastır.“Alem’in kerizi”  bunlardan ödün vermekte duraksamaz. O, devrimciliğin hiçbir özel çıkar gözetmeksizin fedakârca mücadele etmek olduğunu öğrenmiştir ve buna uygun davranmaya çalışır.

“Uyanıklar” mücadeleyi kendilerine uydururken,“alemin kerizi” tutumundaki devrimciler kendilerini mücadeleye uydururlar. Mücadelede öne çıkmanın riskli olduğu yerde,“alemin kerizi”, özel yaşamını ne kadar sarsacağına aldırmaksızın ileri atılmakta duraksamaz.

“Uyanıklar”, attıkları her adımın şahsi getirisini alttan alta hesap etmekten kendilerini alamazlar. Verdikleri mücadelenin şahsi kazanımlara dönüştürme eğilimlerine direnmekte zorlanırlar. Alem’in kerizi ve akılsız sayılan devrimciler ise, mücadelede ne kadar yararlılık göstermiş olursa olsunlar, Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’ndaki Kartallı Kâzım gibi mücadeleyi kişisel kazanıma dönüştürmezler:“Kavgadan önce bahçıvandı, kavgadan sonra bahçıvan.”

Mücadelede“akıllılar”, okulu bitirip, evlenip, bir iş tuttuğunda mücadeleyi kolayca unutur. Sol saflardaki“uyanık”, bir yükselme olanağı bulmuşsa, kafasını o olanağı büyütme yolunda çalışmaktan alamaz. Kendisi için yaşama olanağına düşkündür. “Alem’in kerizi” ise, her koşulda yaşamını mücadeleye göre kurar. Ele geçirdiği fırsatları mücadelenin olanağına dönüştürür. Avrupa’ya çıkan binlerce solcu kolayca“akıllanır” ve Türkiye’deki mücadeleye sırt çevirirler.“Alem’in kerizi” ise“akıllanmaya” uzaktır, kendisini ülkesindeki mücadelenin parçası görmeye devam eder.

Solda, bireysel plandaki “uyanıklık/kerizlik” ikilemi, grup planında da sürer. “Uyanık” gruplar, sol hareket içinde kendi yerlerini mücadelenin önüne koyarlar. Sosyalist hareketin bütününün geleceği onlar için öncelikli değildir. Hatta onlar, gruplarının yararına gördüklerinde, mesela sola zarar verebilecek sol içi şiddete başvurabilir ya da sosyalist hareketin bağımsızlığını zedeleyecek ilişkilere girebilirler. Mücadeleyi büyütmekten ziyade onu ele geçirmeye çalışırlar. Diğer grupları ve halkı yedeklemeye bakarlar. Gruplarını mücadeleye değil, mücadeleyi gruplarına uydururlar. Bunları biz grupçuluk diye adlandırdık.

“Alem’in kerizi ben miyim?” sorusu, devrimci örgüt saflarında devrimci ideallerden uzaklaşmanın, geri duruma teslim olmanın, liberalleşmenin mazeretini hazırlamaktadır. Bu yoldan düşünüldüğünde, samimi ve tutarlı devrimcilikten uzaklaşılarak liberalleşmenin yolu açılacaktır.

“Alem’in Kerizi” Aslında Erdemli İnsandır

Türkiye’de ve dünyada, toplum için, insanlığın geleceği için alçakgönüllü tutumla, samimiyetle mücadele edenler, genellikle “akılsız” diye anılıyor. Sömürücü sistemin mantığı, bu mücadeleleri “boş iş”gördüğünden, bu mantıktan etkilenen insanlar da devrimcileri boşta gezenin boş kalfası” olarak görürler. Sistem, insan ilişkilerinde kendi mantığını topluma benimsetmiş, insanların düşünce ve davranışlarını derinden etkilemiş olmasa, zaten ayakta kalamazdı.

Mücadelede “akılsızlık” ve “kerizlik” olarak görülen tutum, aslında gerçek devrimciliktir. Gerçek devrimcilik, mücadelenin prestijsiz ve yakın başarı umudunun zayıf olduğu dönemlerde belli olur. Gerçek devrimcilik, görevleri zor zamanlarda üstlenebilmek ve bunu gösterişsizce yapabilmektir.

“Alem’in kerizi” olarak görülen ve“akılsız”, “saf” diye nitelenen insanlar, aslında toplumun en değerli ve en temiz yürekli bireyleri arasında yer alırlar. Çoğu zaman, kendilerini “uyanık” sananlardan çok daha zeki, yetenekli ve derin bir kavrayışa sahiptirler. Farkları, kurnazlıktan uzak durmaları, zekâlarını bireysel çıkarlar için değil, toplumsal sorumluluklar için kullanmalarıdır.

İnsana ve hayata karşı derin sevgiye dayanan, dayanışmacı toplumsal sorumluluklarını yerine getirme çabasında olan insanlar,“alemin kerizi” görülebilse bile, insanın derinde yatan özelliği bireyci ya da bencil değil, toplumcu ve dayanışmacıdır.

“Alem’in kerizi” görülen insanlar, gördükleri onca olumsuz örneğe rağmen, insanın iyiyi ve doğruyu anlama yeteneğine olan inançlarını kolay yitirmeyecek kadar güçlüdürler. Onlar, sistemin dayattığı “akıllı ol, kendini kurtar”mantığına karşı çıkarak, kolektif bir bilinçle hareket ederler. Toplumdaki çürümeye rağmen, dürüstlükten, adaletten ve dayanışmadan vazgeçmezler.

Bu insanlar, devrimci eleştirellikle donandıklarında, aldatılmaya ve manipüle edilmeye karşı “uyanıklardan” kat kat daha tedbirli, yeteneklerini geliştirmeye kat kat daha yatkın hale geleceklerdir.

İnsandan umutlarını kesmeden mücadele ettikçe, çevrelerini değiştirmeye başladıklarında, insanların onlara bakışı da değişecektir. Onlar, Pir Sultanlar, Mustafa Suphiler, Denizler, Mahirler, İbrahimler gibi; Fidel Castro ve Che Guevara gibi, toplumun yozlaşmış değerlerine teslim olmayarak, adeta birer ahlak ve direniş abidesi gibi dururlar.

Sömürücü sınıfların bakışıyla “alemin kerizi” görülen insanlar, toplumu etkileme ve değiştirme yolunda başarı sağladıklarında,“Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultanlar, Denizler, Mahirler ve İbrahimler gibi büyük etki yaratırlar. Lenin, Mao, Castro, Ho Şi Minh ve arkadaşları gibi dünyayı değiştirirler.

Akılsız ve Keriz Sayılmaktan Korkmayalım

Che Guevara, Bolivya dağlarında savaşmaya giderken babasına yazdığı mektupta, kendisini Don Kişot’a benzettiğini belirtiyordu. Deniz Gezmişler, “akılsız” sayılmaktan korkmadılar. Mahir Çayan, hücresinde yazdığı şiirde, o sırada üç beş kişi denebilecek kadar daralmış olan devrimci grubu için, gururla “Çılgın Adalılar” demişti.

1980 darbesi sonrasında birçok sosyalist, mücadeleyi bırakırken, “keriz” görülen o azınlık, direnişi sürdürdü. 1990’larda reel sosyalizm çöktüğünde, umudunu yitirenler sosyalizm bayrağını yere atarken, “keriz” sayılan tutumdaki devrimciler ayakta kaldı.

“Alem’in kerizi” cesur ve hayalleri güçlü insandır. O merkeze kaçan kuru bir sağlamcı değildir. Sınırlarda gezmekten, yanılma ve başarısız kalma riskinden korkmaz. Che Guevara, “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!”derken tam da bu ruh haline işaret ediyordu.“Alem’in kerizi” denen insanlar, imkânsız görüneni başarmak için mücadele ederler. Onlar, Don Kişot gibi, hiç gerçekçi görülmeyen yüksek idealler peşinde coşkuyla mücadele ederler.

“Alem’in kerizi” görülen tutumun altında, aslında hayata ve insana karşı güçlü bir sevgi vardır. Bu sevgi, bizi insan ilişkilerinde yüzeyde olana takılmaktan, hareketlerini sürüye bakarak ayarlamaktan koruyacak; derinde olanı görmenin, olanaksızlıklardan olanak yaratmanın, imkânsızı mümkün hale getirmenin yolunu açacak eleştirel düşünme yeteneğini artıracaktır.

Alem’in kerizi akılsızlığı, aslında büyük erdem ve başarı potansiyelidir. Değerini bilmeliyiz.

Sosyalist solun emperyalizmin güdümüne girdiği günümüzde, sosyalist hareketin bağımsızlığını savunmak; grupçuluğun sosyalist solu esir aldığı ülkemizde, devrimci gruplar arasında ısrarla yoldaşça iletişimi ve dayanışmayı savunmak,“alemin kerizi” durumuna düşmeyi göze almaksızın mümkün değildir.

“Akılsız” görünen tutumdaki insanlar, daha cesur, daha kararlı ve birbiriyle dayanışma içinde olmalıdırlar. Birbirinin kıymetini bilmelidirler. Bir devrimci hareket, mücadeleye gösterişsizce sahip çıkma tutumunu öne çıkarmalıdır. O tutumdaki insanları takdir etmelidir.

Uyanıklar, devrimcileri “boş gezenin boş kalfası” saymaya devam etsinler. İnsanları etkileme; onların iyiye, doğruya, devrimci olana yönelme potansiyelini harekete geçirme konusunda kendimize güvenmeliyiz. Grupçu örgütler, kendilerini“akıllı” saysınlar. Biz, solda birlikten yana dayanışmacı tutumu savunmaya devam etmeliyiz. Sol gruplar, Meclis’te vekillik edinme uğruna emperyalizmin siyasetine yedeklenme “akıllılığını” sürdürsünler. Biz, sosyalist hareketin bağımsızlığını savunmalıyız.

Başarılı Olmalıyız

Devrimciliğimizin, insanlığımızın “aptallık” görünmesine son vermek istiyorsak, mutlaka bir araya gelmeli, kararlıca mücadele etmeliyiz. Öncelikle, “akılsız” ve “keriz” görünmekten korkmayalım. İkinci olarak, devrimcileri burjuva toplum gözünde “keriz” ve“akılsız” gösteren olumlu yanlarımızı, gücümüzü bilelim. Bu olumlu özelliklerimize sahip çıkalım ve onları geliştirelim. Üçüncü olarak, o özelliklere sahip yeni insanları bulalım. Onlarla yoldaş olalım; devrimci saflarda o özelliklerin dikkat çekmesi, desteklenmesi ve gelişmesi için çalışalım. Hareket içinde ve solda “uyanıklığa” ve “akıllılığa” karşı mücadele edelim.

Çağımızın Don Kişotlara ihtiyacı olduğunu söyleyen Fidel Castro, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ardından, sosyalist hareketler Batılı emperyalistlere yaklaşmaya başlarken, “Sosyalizmin gerekirse en son savaşçısı olmaya hazırım.” demişti. Castro, bu sözünün arkasında kararlıca ve başarıyla durabildi. Bu sayede “son savaşçı” olarak kalmadı, sekterliğe düşmedi, olanakları çok zayıf ve çökmesi beklenen Küba’yı yem etmedi.

Biz ise büyük olanakları, muazzam tarihsel derinliği olan bir ülkede yaşıyoruz. Şanlı bir mücadele tarihine sahip gençlik, son zamanlarda yeni bir uyanış yaşadı. İşçiler, hakları için mücadele ediyorlar. Türkiye’de, bütün baskılara rağmen egemenlere karşı çıkabilen bir direnişçi aydın geleneğimiz var. Emperyalizme karşı dünya sosyalist hareketiyle omuz omuza ilk başarılı kurtuluş savaşını vermiş bir anti-emperyalist yurtseverlik birikimine sahibiz. Bu değerli potansiyeli başarıya götürmek ve halkımıza öncülük edebilmek için, burjuva akla değil, her şeyden önce duru bir devrimci vicdana ihtiyacımız var. Devrimcileri “akılsız” ve “keriz” ilan eden burjuva kafaya, devrimci akıl, devrimci zekâ ve iradeyle gereken yanıtı vermeliyiz. Türkiye solu olarak bu yanıtı vermeyi başardığımızda en gerici güçler bile ayağını denk alacaktır.  

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.