Milliyet Gazetesi yazarı Can Dündar (13 Ekim 2011) köşesinde, eğer savcılar görevden alınmasaydı köstebeğin tutuklanacağını belirtiyor. Yazıda ayrıca şöyle söyleniyor: “Savcılar muhtemelen bu bağlantıyı belgeledikleri için, ‘hasadı toplamadan’ görevden alındılar. Öğrendiğime göre dosya kendilerinden alınmasa, tam o günlerde yeni bir tutuklama dalgası gelecekti: Özel kalem telefonundan faillere haber uçuran ‘köstebek’, yani Atalay’ın koruma müdürü gözaltına alınacaktı. O dalgada 10-15 şirket çalışanı ile yönetici yakını da tutuklanacak, soruşturma ‘yukarıya’ doğru tırmanacaktı. Dosyanın savcılardan alınmasıyla sadece bu tutuklamalar değil, üst bağlantıların ortaya çıkması da engellenmiş oldu.
Bu, siyasetin hukuka açık müdahalesi değil de nedir?” Ardından mahkeme, Deniz Feneri tutukluları Zahit Akman,Zekeriya Kahraman ve dört kişi hakkında tahliye kararı verdi. Yılan hikayesine dönen, Alman mahkemesinin sanıkları suçlu bulup sonuçlandırdığı bu dava; Türkiye’de 2008 yılından beri hükümet tarafından üstü örtülmeye çalışılarak devam ediyor.
Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil 12 Ekim tarihli Köstebek başlıklı köşe yazısında konuyu başka bir açıdan ele alıyor. Deniz Feneri Derneği’nin kamu yararına dernek olma statüsünü Danıştay iki kere reddetmiş, fakat AKP hükümeti Danıştay’ın elinden bu yetkiyi alan bir kararname çıkararak yetki Bakanlar Kurulu’na verilmiş. Özdil derneğe izinsizbağış toplama yetkisinin de verildiğini belirterek asıl köstebeğin yaşananlara sessiz kalanlar olduğunu belirtiyor:
“Ne der hep başbakanımız? Gözleri var görmezler. Bi nevi ‘köstebek’ tarifidir o. Gözleri vardır ama, görmez. Dolayısıyla… Beşir Atalay asla köstebek olamaz. Gördüğünden eminim.”
AKP hükümeti Deniz Feneri davasında, sanıkları ilk fırsatta serbest bırakırken aynı AKP hükümeti kendisine muhalif birçok kesimi, hayali gerekçelerle tutuklatmıştır. Hatırlanacağı gibi Fethullahçılara alternatif bir eğitim faaliyeti sürdürüyor diye bir ara Prof. Türkan Saylan’ın da evi basılmış ve Saylan üç gün gözaltında kalmıştı. AKP hükümeti Türkan Saylan’ın ölümle pençeleşen bir kanser hastası olması sebebiyle tepkilerden çekinerek onu tutuklamamıştı; fakat yapılan operasyondan sonra Çağdaş Yaşama Destekleme Derneği çok yıpranmış, dava sonucunda beraat çıkmış olmasına rağmen derneğin bugünkü gücü eskiye oranla daha zayıflamıştır.
Deniz Feneri operasyonunda tutuklu sanıkları mağdur etmemek için gayet düşünceli davrandıkları görülen yetkililer mesela KCK operasyonlarında delil bile aramadan akıllarına geleni tutukluyor ve içeride tutuyorlar. Operasyon kapsamında tutuklanan Ragıp Zarakolu’nun avukatı Ercan Kanar, tutuklamaların düşünen insanlara gözdağı vermekten başka bir şey olmadığını söylüyor.
Başbakan Erdoğan bugün Suriye’ye demokrasi dersi veriyor. Suriye’de antidemokratik yöntemler uygulandığını, muhalişerin keyfi tutuklanmasına ve uzun sürelerce içeride tutulmalarına seyirci kalmayacaklarını ve hatta artık sabırlarının taştığını falan belirtiyor Fakat aynı Başbakan kendi ülkesinde yarattığı baskı ve terörü ise görmüyormuş gibi yapıyor.
Evet, Milliyet yazarının da dediği gibi, asıl köstebek, gözleri olduğu halde, iktidarın uygulamalarını görmeyenlerdir. Burada başbakanın sık sık tekrarladığı “dilsiz şeytan” ifadesini biz kullanalım: Asıl dilsiz şeytanlar yolsuzluklular ve adaletsizlikleri örtbas edenlerdir. Yaşananların farkındaysak hareketsiz kalmayalım.