Digel Tekstil İşçileriyle Röportaj: “Artık sesimizi duymaları lazım”

0
77

Odak Dergisi okurları olarak, direnişte olan Digel Tekstil işçileri ile röportaj gerçekleştirdik.

Gaziemir Ege Serbest Bölgesi’nde bulunan Digel Tekstil’in, işçilere uzun zamandır uyguladığı mobbing, taciz, hak gaspları ve benzeri uygulamalar nedeniyle işçiler greve çıkmış, yaklaşık 10 aydır direnmektedir. Odak okurları olarak direnişlerinin 279. gününde Digel işçilerini hem ziyaret ettik hem de röportaj yaptık.

Aşağıda, işten çıkarılan Yüksel Çağıran’a sorduğumuz soruları ve onun yanıtlarını sizlerle paylaşıyoruz:

Odak: Grev süreci nasıl başladı?

Yüksel Çağıran: Öncelikle 17 Ocak’ta sefalet ücretine dur demekle başladı. Arkadaşlarımızla aramızda bir sözcü belirledik. Yöneticilerle konuşması için bir arkadaşımızı seçtik. Arkadaşımız da yöneticilere, “Biz %30’u istemiyoruz, en az %40 olmasını istiyoruz.” diye söylemde bulundu.

Akabinde, yani 17 Ocak’ta bize %30 zammı dayattılar. Biz de bunu kabul etmedik. Bunun üzerine tüm fabrika hep beraber makineleri durdurduk. Yaklaşık yarım saat kadar makinelerimizin başında bekledik. Bu esnada üretim müdürleri yukarı, yöneticilerin yanına çıktılar ve bir süre inmediler.

İnmediklerini görünce “Artık sesimizi duymaları lazım.” dedik ve resepsiyona doğru ilerledik. Hiç ayrım olmadan hep beraber oraya gittik ve sloganlar atmaya başladık. Bu sloganlar bir saati geçti, fakat bizi duymadılar.

Zaten TEKSİF ile ilişkimiz vardı; onları çağırdık, sağ olsunlar hemen geldiler. Yaklaşık 15–20 dakika içinde ulaştık, bir saate yakın zamanda da yanımıza geldiler. İki saat içinde biz yetkiyi aldık, üye sayısını tamamladık. O esnada Ankara’ya yazılı bildirimi gönderdik.

Yetkiyi aldıktan sonra sendikamız bize “Artık çalışabilirsiniz, işinizin başına dönün.” dedi. Biz de işimizin başına döndük. Ancak fabrika süreci uzatmak için itiraz davasını İzmir yerine Ankara’da açtı. Bizi kırmaya çalıştılar.

O akşam, yani 17 Ocak akşamı, dört arkadaşımızı paydos sonrası işten çıkardılar. Bunun üzerine yine birlik içinde topluca ayağa kalktık ve bu duruma itiraz ettik. “Atılan arkadaşlarımızı geri alın.” diyerek tepkimizi sürdürdük.

Sonra tüm fabrika olarak iş yerimizden Serbest Bölge kapısına kadar yürüyüş gerçekleştirdik. 6 Şubat’ta üç arkadaşımız fabrikanın çıkışında paydos saatinde bir bildiri okudu. Bildiride “Atılan işçileri geri alın, sendikal haklara saygı duyun, biz üretip kazandırmak istiyoruz.” deniyordu.

İki gün sonra yükleme tamamlandı ve o akşam üç arkadaşımızı 46. maddeden, yani daha ağır bir suçlamayla işten çıkardılar. Akabinde içeride baskılar, mobbingler devam etti ama biz yılmadık. 17 Ocak’ta nasıl dik durduysak 6 Şubat’ta da öyle dik durduk, durmaya da devam ediyoruz.

En son sekiz arkadaş atıldı, onlardan biri de benim. 13 Haziran’dan bugüne sekiz arkadaşla beraber toplam on beş kişi olarak Ege Serbest Bölge önünde direnişe devam ediyoruz.

Odak: Direnişin 279. günündesiniz. Süreç sizler için nasıl ilerliyor?

Yüksel Çağıran: İstediğimiz gibi ilerliyor. Gerek fabrikadaki arkadaşlarımız, gerek buradaki on beş arkadaşımız, gerek sendikacı arkadaşlarımız olsun, süreci en iyi şekilde yönetiyoruz, yönetmeye de devam ediyoruz.

Almanya’da ve Türkiye’de bu süreci her açıdan, “keşke” demeden sürdürüyoruz. Mahkeme süreçlerimiz var; on beş arkadaşımızın davaları devam ediyor. Yarın, 24 Ekim’de yetki davamız var.


Bu süreçte dayanışma hareketimiz oldu. Ege Serbest Bölge önünde çeşitli kurumlarla birlikte bildiri dağıttık, işçilerle toplandık. 17 Ekim’de burada bir basın açıklaması düzenledik. Çeşitli kurum ve kuruluşlar destek verdi, geldiler. O gün çok coşkulu bir gündü, hem işçiler hem kurumlar için.

Ben o gün fabrikadaki arkadaşlarımın yanında bulundum. İçlerindeki heyecanı bize yansıttılar, sağ olsunlar. Katılım çok iyiydi, çok güzeldi. Fabrikadan Serbest Bölge kapısına kadar “Atılan işçileri geri alın, sendikal haklara saygı duyun” sloganlarıyla yürüyüş gerçekleşti.

Kapı önünde kurumlar bizi bekliyordu, güzel bir buluşma oldu. Dayanışma içinde bir basın açıklaması okundu. Açıklamada “Atılan işçileri geri alın, sendikal haklara saygı duyun, mobbingten ve tacizden vazgeçin.” denildi.

Bu sırada Almanya ayağı da konuşuldu. Almanya’da IG Metall ve diğer sendikalarla görüşmeler sağlanıyor. Elbette oradan da baskı kurulması gerekiyor. Aynı şekilde Türkiye’de kurum ve kuruluşlarla bu baskıyı artırmamız lazım.

İçeride gerçekten çok zor şartlarda çalışan arkadaşlarımız var; biz de bunları yaşadık. Bunlara dur demek, sendikal faaliyetleri yürütebilmek, tacize dur demek için bu basın açıklaması okundu. Gelen kurumlara da teşekkür ederiz.

Odak: Türkiye’deki grevleri ve direnişleri kazanımla sonuçlandırmak için neler yapılabilir?

Yüksel Çağıran: Türkiye’de grevlerin ve direnişlerin kazanılması için en önemli şey bence sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının birleşmesidir. Birleşilmediği için sayı az kalıyor ve bu nedenle göz önünde durmuyormuş gibi algılanıyor. Oysa birleşme olursa sesimizi her yere duyurabilir ve grevleri, direnişleri kazanımla sonuçlandırmakta daha etkili olabiliriz.

Biz yaklaşık 290 gündür direniyoruz. Kazandığımızı biliyoruz ama sesimizin daha yüksek çıkması için dayanışmaya ihtiyacımız var. Dayanışma ne kadar büyürse, direnişimiz de o kadar hızlı bitecektir.

Diğer direnişteki işçi arkadaşlar; Temel Conta, TPI ve belediye işçileriyle hepimiz birleşirsek daha hızlı sonuç alacağımıza inanıyorum. Önemli olan birliktelik ve işçilerin mücadeleyi birlikte kazanabileceklerine inanmalarıdır.

1960’lardan beri biliniyor ki, işçi gücünün farkına vardığında açamayacağı, geçemeyeceği hiçbir kapı yoktur. Bu bilinci yaymamız gerek. “İşçiler birlik olsa, dünya yerinden oynar.” diye bir söz var. İnşallah işçiler birleşir ve tüm grevler ile direnişler kazanımla sonuçlanır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.