TEMEL DEMİRER İLE SÖYLEŞİ: “MAFYA DÜZENİ VE SOL: SORU(N)LAR İLE SORUMLULUKLAR”

0
557

“Yalanı söküp atmadan gerçeği

dikmeye çalışma, tutmaz.”[1]

“Mafya Düzeni ve Sol”a ilişkin soru(n)lara verilebilecek yanıtlara, “Mafya yasadışı kapitalizm, kapitalizm de yasal mafyadır!”[2] saptamasının altı ısrarla çizilerek başlanmalıdır.

ODAK: Kriminal sektörün dünyada ve ülkemizdeki mali, politik, sosyal ve kültürel gücü hakkında fikir verebilir misiniz?

Temel Demirer (TD): Bu konuda yıllardır yazdım, yazıyorum: “Kara Para Kirli Savaş (Türkiye’de Mafya ve Devlet)”;[3] “Mafya Narkoekonomi ve Susurluk/ Şemdinli”;[4] “Derin Milliyetçiliğin Siyasal İktisadı”;[5] “Mafya Cumhuriyeti”;[6] “Uyuşturucu Cumhuriyeti”;[7] “Narkopolitik ve Beşeri Sonuçları”nda[8] kaleme aldıklarımın ana fikri “burjuva hukuk(suzluğ)un”, “yasadışı” ilan ettiği her şeyin kapitalist sermaye birikimi, serbest piyasa ve kâr için meşru ve de vazgeçilemez olduğudur! 

Kapitalizm için bir sermaye birikimi (sömürü) sektörü olarak uyuşturucu “ticareti”nin ne demek olduğu İngiltere’nin 1832’de Çin’e karşı afyon savaşları gerçeğiyle tarihin belleğine kayıtlıdır[2] ve bu bağlamda kapitalizmin “uyuşturucu ile mücadelesi”(?), kocaman bir yalandır…

Bu her yerde, her zaman böyle olmuştur; olmaktadır ve olacaktır da; Latin Amerika vukuatındaki üzere: “Bir BM raporuna göre 2016-2022 arasında Latin Amerika’da cinayetler yüzde 400 artmış ve bunların yüzde 90’dan fazlası uyuşturucu trafiğiyle ilgili rekabetten kaynaklanıyormuş.[9] 

ODAK: Türkiye’de mafya ile kapitalist ekonomik ve politik sistem arası ilişki nasıl gelişti? Eski solcular arasında bir kısım insanın Çakıcı, Peker ve Ağca gibi mafyacılara katılmasını nasıl açıklayabiliriz?

TD: “Mafyasız Kapitalizm Ol(a)maz”[10] ve “Mafya, Siyaset, Sanat”[11] başlıklı yazılarımda ifade ettiğim üzere mafyaya dair ne yazarsanız yazın, mutlaka bir şeyler devletin ve kapitalist sermaye birikimi fiiliyatının gölgesinde kalacak, bırakılacaktır; “Suçu açığa çıkarmak suç olarak kabul ediliyorsa, suçlular tarafından yönetiliyorsunuz demektir,” ifadesindeki üzere Edward Snowden’in!

O hâlde kapitalist devlet-siyaset-mafya üçgeninde veya ücretli kölelik rejimiyle mafyanın iç içe geçmişliği ya da sisteme kök salmışlığının nedenleri ya da malûmun ilanı mafyayı anla(t)mak sanıldığı kadar kolay olmayıp; çoğu zaman “soyut (denilen) iddia”ların labirentine mahkûm olacaktır!

Ancak altını ısrarla altını çizmekte yarar var: Mafya elbette, var olduğu tarihsel konjonktürün ekonomi-politikasından, sınıfsal egemenlik ilişkilerinden muaf olmadığı gibi, sınıflı sömürücü devletin de ileri karakollarındandır.

Mafya, devlet gücünü bir ölçüde yanına almadan ayakta kalamaz. Bunun için de politikacılardan dostlar edinir. Yargıçlarla, savcılarla ilişkiler kurar. Avukatları olması kaçınılmazdır. Polis müdürleri, polis şefleri, kilit noktadaki görevliler hep ilişki hedefindedir. Basında ellerinin olmasını çok isterler. Bu ilişkiler elbet gizlidir ve çeşitli yöntemlere başvurularak, ödemeler yapılarak, şantaja, gerekirse tehditlere başvurularak sağlanmaya, sürdürülmeye çalışılır. Bu destekler olmadan mafya ayakta kalamaz ve çalışamaz.

Eklemeliyim: Mafya, sadece sokakta çakallık yapan, haraç kesen lümpenler değil; bunun çok daha ötesidir. Yani devlet ile iç içe; ancak “devletten ayrı”(!) bir devletçiktir. Paranın olduğu her alandadır: Futboldan sanata, oradan da kapitalist sömürü/ talanın olduğu her yere!

Örneğin Sanem Altan’ın aktardığı gibi: “Sinan Engin’e sordum: ‘Neden futbol, mafya ve sanat dünyası bu kadar iç içe, nedir bu ayrı dünyaların ortak noktası?’ Bu soruya şaşırdı ama hiç duraksamadan cevap verdi, ceketini çıkartırken: ‘Onlar birer işadamı’…”[12]

Mafyanın bundan daha iyi bir tarifi olabilir mi?!

Evet, kapitalizm koşullarında mafya bir nevi tekeldir. Hemen her sektörde hâkimdir. Resmiyette işler daha farklı işliyormuş gibi sunulsa da, hâkim grubun bilgisi dışında kimsenin fazla şansı yoktur; şansını zorlayanların sonu ise malûmdur!

Kapitalist hak(sızlık), hukuk(suzluk), adalet(letsizlik) tablosunun bir sonucu olarak mafya sadece sömürü ve şiddet dünyasına ait değildir. O aynı zamanda kültürel bir üründür. Tam da bunun için politik bir araç, ekonomik bir geçim kaynağı özelliği de taşırken; suç tekeli alanında -Susurluk, vd’leri gibi!- devletin hizmetindedir.

Özetle: Türk(ye) devlet geleneğinin “hikmet-i hükümet/sebeb-i devlet” terimleriyle kutsanan “derin (denilen)” tarihsel bağlantılarının Susurluk’tan, Şemdinli’ye uzanan bir “… ‘Derin’ -denilen- Milliyetçiliğin Siyasal İktisadı”ndan duçar olduğu asla unutulmamalı; bunun bir ucunda da “İpsiz Recep”ler, “Yahya Kaptan”lar, “Topal Osman”lar, “Çatlı”lar, “Çakıcı”lar, “Yeşil”ler, yani mafyatik devlet yapılarının bulunduğunun altı özenle çizilmelidir

Bu gerçek, her yerde, örneğin Sedat Peker’in, her ay 10 bin dolar verdiği, çanta çanta para gönderdiği politikacı iddiasıyla ayan beyan ortadadır.[13]

Hayır; sakın ola onca cürümün faili, ağzından “Turan Birliği”, “Türk-İslâm Sentezi” lafları düşmeyen Sedat Peker’in “matah bir şey” olmadığını “es” geçtiğimi sanmayın; o da, diğer yerli mafyözler gibi devletle arasındaki güçlü bağı, egemen ideolojiye de yaslanarak, kurmuş bir maşadır. Belki “hesabı şaşmış” bir maşa o kadar…

O maşalara “alet olan”, “eklemlenen”ler de, bir zamanlar “solcu” olarak anılmış olsalar da artık “sol”la alâkâsı olmayan halk düşmanlarıdır! (Bir şey daha! Malûm “Sultanın köpeği sultandan daha tehlikelidir. Çünkü, sultan ısırmaz ama köpeği ısırabilir,”[14] diye uyarır Nizamülmülk…)

ODAK: Son yıllarda yabancı mafya gruplarının Türkiye’de hızla çoğalmasının sebepleri konusunda ne düşünüyorsunuz?  Mafya büyük şehirlerde sol potansiyelin yoğun olduğu bölgelerde nasıl gelişiyor?

TD: Ortada bir beşeri çürüme söz konusu. Çürümeyi devrimciler örgütler ise bu yeni ya da başka bir dünya için imkândır. Aksi taktirde çürümenin karşı devrimci örgütlenmesi bir “Yeni Orta Çağ” tehlikesidir.

Konuya ilişkin olarak “Çürüyen Karşısında Yeni(lmeyen)” başlıklı yazımda ifade etmiştim: 

Devasa bir çürümenin, “Uygarlık Kriz”nin daha doğrusu “Kapitalist Uygarlık Krizi”nin orta yerindeyiz. Bu tabloda sürdürülemez kapitalizmi, “Yeni Ortaçağ” olarak nitelemek, kimseye abartılı gelmemeli. 

Evet sürdürülemez kapitalizm, “Yeni Ortaçağ”a kapı açtı; yabancılaştırma, eşitsizliklik, sömürü, talan ve yıkım ekseninde varlığını idame ettiren kapitalizm ile mafya bir bütünü oluşturuyor…

Örneğin Palermo Mahkemesi 17 Eylül 2009’da başlayan davada İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin 1980’li yıllarda ‘Publitalia’ şirketinde ortağı olan, 1993’te ise lideri olduğu ‘Forza Italia’ partisinin kurucuları arasında yer alan Senatör Marcello dell’Utri’nin mafya ile ilişkileri konusu ele alındı…

1980’lerden 2000’lerin başına kadar organize suç örgütü ‘Cosa Nostra’ya hizmet eden mafya itirafçısı Gaspare Spatuzza 6 Aralık 2009’da yargı karşısına çıktığı Torino’daki mahkemede, 1990’ların başında devlet-mafya ilişkilerine değinerek, Başbakan Silvio Berlusconi ve ‘Özgürlükler Evi Partisi’ milletvekili Marcello Dell’Utri’nin mafya ile ilişkili olduğundan söz ediyor…

‘Temiz Eller’ savcısı Antonio di Pietro, bloğundaki yazısında, Berlusconi hükümetini mafya kültürünü özendirmekle, İtalyan Başbakanı’nı mafyaya ev sahipliği yapmakla ve organize suç şebekelerinin birçok kurumda üst düzeylere sızmasına olanak sağlamakla suçladı…[15]

Verili hâle dair “Kapitalist Uygarlık Krizi: İnsan(lık) Hâl(ler)i ve Çürüme” başlıklı çalışmamda eklemiştim:

Kapitalist yabancılaşma labirenti, -tabir caiz ise- sıradan insanların en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmanın çürüme kesiti.

İnsan(lık) ölüyor; sözünü ettiği can çekişmenin tanığı da bugünler.

İnsan(lar) hâlâ neler olduğundan bihaber; bunun bile farkında değiller. Daha da kötüsü umursamıyorlar. Çünkü kapitalist yabancılaşmanın insan(sızlığ)ı hiçbir şey feda etmeye yanaşmıyor. Oysa gerçek insan olmanın tek yolu fedakârlıktan, göze almaktan geçiyorken; bu gerçek unut(tur)uluyor. Dolayısıyla insan olmak/ ve kalmak duruşu da yok oluyor. Özetle artık sadece kapitalizmin köleleri var ve birileri paranın, diğerleri de parasızlığın kölesi durumundalar.

Söz konusu hâli José Saramago’nun”Aslında bizler okyanusun ortasında kalmış kazazedeler gibiyiz, ne yelkenimiz var ne pusulamız,”[16] diye betimlemesi ve Howard Zinn’ın, “Bütün dünya çürüyor. Su zehirli, hava kirlenmiş, siyaset çirkinleşmiş, toprağın bağırsakları dışarı uğramış, orman yağmalanmış, sahiller yok edilmiş, kasabalar yakılmış, insanların yaşamları mahvedilmiş,” vurgusu ekseninde kavra(t)makta yarar var!

Bu durumda yaşamayı sürdürmek sadece nefes almayı sürdürmek olacaktır; insan(lık) tanımının yapılmadığı yerde, diğer tanımlar değersizleşir.

Burada durup altını çizmeli: Belirleyici olan görünen şey değil, insan(lık)la ilintili her şeyin iyice görülemeyip, öne çıkartılamamasıdır.

Özetle insan(lık) hayatını değiştirebilir. Yeter ki hayatının sadece ürün tüketmekten ve çöp üretmekten ibaret olmadığını kavrasın.[17]

Nihayetinde “Son yıllarda yabancı mafya gruplarının hızla çoğaldığı Türkiye’de”, “Mafya büyük şehirlerde sol potansiyelin yoğun olduğu bölgelerde” gelişirken bizim dolduramadığımız alanlarda boy veriyor.

“Çürüyen Türkiye’nin Beşeri Krizi”nden[18] beslenen, “… ‘Çürüme ve Korku’nun Türk(iye) İnsan(sızlığ)ı”[19]tablosunun sorumlusu, ona emek ekseninde müdahale edemeyen örgütsüzlük; “sol”, bu yetmezliğin kefareti ödüyor.

ODAK: Sol hareketin mafyacılığa karşı mücadelesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

TD: Birkaç, “cesur kalem” ya da dik durup diklenen(ler) dışında, böyle bir mücadele var mı? Bir anımı aktarayım: Hanefi Avcı’nın, “Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat”[20] başlıklı kitabının her yeri kasıp, kavurduğu ve “Hanefi Avcı’nın dürüst ve cesur sesine kulak verin!” mottosu dillerden düşmediği günlerdi.

Karaburun Bilimler Kongresi’ndeki bir tartışmada ‘Hanefi Avcı’nın bir işkenceci, devletin istihbaratçısı olduğunu, vb’leri’ni ifade ettiğimde aldığım tepkileri ve bu tepkileri üst perdeden veren “solcuları”, hiç mi hiç unut(a)mam…

“Sol” dediğiniz şeyin, o her ne ise, her şeyden devrimci olması ve düzen içi tüm komplikasyonlardan uzak durması gerek. Böyle olmadı mı? Ne denilebilir ki!

Lakin yine de, José Saramago’nun, “Gelecek yoksa şimdiki zaman hiç bir işe yaramaz, sanki hiç yokmuş gibi olur”;[21] Salah Birsel’in, “Kötülüğe karışmadan kötülüğü kabul eden kişinin kötülüğü yapandan hiçbir ayrılığı yoktur. Kötülüğü görüp de protesto etmeyen kişi, kötülüğün yapılmasına yardımcı olur,” uyarılarını da aktarmadan geçmeyeyim.

14 Nisan 2024, İstanbul.

N O T L A R

[1] Cenap Şahabettin

[2] Dario Betancourt-Maria Garcia, Arnd Schneider- Oscar Zarate, Herkes İçin Mafya, 2011.

[3] Sibel Özbudun-Temel Demirer, Kara Para Kirli Savaş (Türkiye’de Mafya ve Devlet), Özgür Üniversite Yay., 1996.

[4] Sibel Özbudun-Temel Demirer-Jean Claude Grimal-Guilemette de Vericourt, Mafya Narkoekonomi ve Susurluk/ Şemdinli, Ütopya Yay., 2006.

[5] Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Derin” Milliyetçiliğin Siyasal İktisadı, Ütopya Yay., 2006.

[6] Temel Demirer, “Mafya Cumhuriyeti”, Ülkede Gündem, 20 Ağustos 1998/ Özgür Politika, 21 Ağustos 1998/ İktibas Dergisi, Yıl:16, No:237, Eylül-1998.

[7] Temel Demirer, “Uyuşturucu Cumhuriyeti”, Ülkede Gündem, 27 Ağustos 1998/ Özgür Politika, 28 Ağustos 1998/ İktibas Dergisi, Yıl:16, No:238, Ekim-1998.

[8] Temel Demirer, “Narkopolitik ve Beşeri Sonuçları”, Kaldıraç Dergi, No:272, Mart 2024.

[9] ‘Homicide and organized crime in Latin America and the Carribean -2023’, aktaran: Ergin Yıldızoğlu, “Konumuz Parçalanma-2”, Cumhuriyet, 4 Mart 2024, s.9.

[10] Temel Demirer, “Mafyasız Kapitalizm Ol(a)maz”, PİRHA röportajı, 31 Mayıs 2021… https://temeldemirer.blogspot.com/2021/06/mafyasiz-kapitalizm-olamaz.html

[11] Temel Demirer, “Mafya, Siyaset, Sanat”, Kaos Çocuk Parkı Dergisi, Yıl:1, No:2, 2022… https://temeldemirer.blogspot.com/2022/09/mafya-siyaset-sanat.html

[12] Sanem Altan, “Artık Yenilmeyiz”, 24 Aralık 2001, http://arsiv.sabah.com.tr/2001/12/24/s16.html

[13] İpek Özbey, “Erdal Atabek: Toplum Sedat Peker’i Neden Merak Ediyor?”, Cumhuriyet Cumartesi, 26 Haziran 2021, s.5.

[14] Nizamülmülk, Siyasetname, çev: Nurettin Bayburtlugil, Dergah Yay., 1987.

[15] Temel Demirer, “Çürüyen Karşısında Yeni(lmeyen)”, Kaldıraç, No:121, Mayıs 2011… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/04/curuyen-karsisinda-yenilmeyen1.html

[16] José Saramago, Görmek, çev: Aykut Derman, Can Yay., 2008.

[17] Temel Demirer, “Kapitalist Uygarlık Krizi: İnsan(lık) Hâl(ler)i ve Çürüme”, Rojnameya Newroz, Nisan 2024… https://rojnameyanewroz3.com/kapitalist-uygarlik-krizi-insanlik-halleri-ve-curume/

[18] Temel Demirer, “Çürüyen Türkiye’nin Beşeri Krizi”, Kaldıraç Dergisi, No:273, Nisan 2024…

[19] Temel Demirer, “… ‘Çürüme ve Korku’nun Türk(iye) İnsan(sızlığ)ı”, Rojnameye Newroz, Temmuz 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/10/curume-ve-korkunun-turkiye-insansizligi.html

[20] Hanefi Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat, Angora Yay., 2010.

[21] José Saramago, Körlük, Çev. Işık Ergüden, Kırmızı Kedi Yay., 2022, s.257.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.