Hamza Yalçın, 7 Kasım 2025
Bu yazıda, Ekim Devrimi’nin solda birlik konusundaki durumuna göz atacağız. Önce devrimin insanlık açısından önemine kısaca değinmek istiyoruz.
Ekim Devrimi’nin Kazanımları
Ezilenlerin en kapsamlı tarihsel eylemi olan Ekim Devrimi işçilerin, gençlerin, kadınların ve ezilen halkların mücadelesine büyük katkılarda bulundu. Ekim Devrimi ile başlayan devrimler çağında Çin, Vietnam ve Küba devrimleri zafer’e ulaştı. Ekim Devrimi’nden aldığı güçle yükselen anti-emperyalist mücadeleler sayesinde klasik sömürgecilik sistemi çöktü. Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşımız da Ekim Devrimi’nin yarattığı koşullar ve onun yardımları sayesinde zafere ulaştı. Emperyalist savaşın ve iç savaşın yıktığı, geri kalmış bir ülke olan Rusya, devrim sayesinde kısa zamanda büyük bir ekonomik, askeri ve kültürel gelişme sağlayarak işsizlik, konut, eğitim, sağlık, ulaşım, emeklilik, çocuk bakımı gibi çok önemli sorunlara büyük ölçüde çözüm getirdi. Batılı emperyalistler az gelişmiş ülkeleri sömürerek gelişirken, Ekim Devrimi bağımlı ve sömürülen ülkelerin kurtuluş mücadelelerine ve kalkınmalarına kendinden vererek katkıda bulundu. İktidardaki Avrupa burjuvazisi, işçi sınıfını devrimden uzak tutabilmek amacıyla ezilenlerin sosyal taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.
Ekim Devrimi’nin değerini anlamak için, reel-sosyalizmin çöktüğü 1990 sonrasında yağmalanan ve sefalete sürüklenen Rusya’da; ABD emperyalizminin mahvettiği Irak, Libya, Suriye, Lübnan ve Gazze’de yaşananlara bakmak yeterlidir. Bugün Avrupa’da sosyal hakların nasıl budandığını, işçi sınıfının çalışma koşullarının nasıl zorlaştığını da görüyoruz.
Ekim Devrimi ve Solda Birlik
Ekim Devrimi’ni solda birliğe iyi bir örnek olarak göremediğimizi belirterek başlamak istiyoruz. Her devrim başlangıçta devrimci yasallığı kurmakta zorlanabilir; ancak Ekim Devrimi baştan çok önemsediği devrimci yasallıktan giderek uzaklaştı. Devrimciler, aralarındaki iktidar mücadelesini yoldaşlık sınırları içinde sürdüremeyince, devrim kendi evlatlarını yedi. Devrim kitlelere iş, ekmek ve barış vaadlerini sağlamakla birlikte sosyalist özgürlükleri temin edemedi. Parti ve devlet yardımıyla işçi sınıfı iktidarını kurmak adına yola çıkan devrimciler, sonuçta tüm iktidarı adım adım sınıftan ve kitlelerden alıp partiye verdiler.
Kendisini Ekim Devrimi geleneğinden gören Türkiye solundaki yaygın bir kanıya göre, devrimci parti kendi görüşlerini propaganda yoluyla ezilenlerin bilinçli kesimlerine kabul ettirir; soldaki yanlış görüşleri, polemiğe dayanan ideolojik mücadeleyle, mahkum eder; o görüşleri savunan örgütleri, teorik mücadele ve pratik çalışmalar yoluyla kitlelerden tecrit ederek güçlenir ve solda birliği sağlar. Bu süreçte olup biteni gören, yaşayan samimi devrimciler, devrimci partinin saflarına katılırlar. Kitleler de içlerinden çıkan bilinçli kesimleri izlerler. Devrimci hareketin yaratacağı güçlü imajın, solu birleştirmekte çok önemli rol oynayacağı düşünülür. Bu yorum ve birlik anlayışı sola yarardan çok zarar getirmiştir.
Ekim Devrimi, birlik konusunda yukarıdaki yaklaşımdan kuşkusuz daha iyiydi. Ekim Devrimi, diğer sol görüşleri silip süpürerek bir parti diktatörlüğü kurmak gibi bir perspektifle gerçekleşmedi. Gene de Ekim Devrimi’nin birlik anlayışında, partinin kitle hareketini ele geçirme potansiyeli bulunuyordu. Bu yaklaşım net bir parti iktidarı hedefine sahip değildi; ancak zamanla buraya varacaktı. “İşçi sınıfına bilinç, devrimci aydınlar tarafından dışarıdan iletilir” anlayışı, giderek kitlelerin parti iktidarına uygun olarak propaganda yoluyla şartlandırılmasına dönüştü. Oysa Lenin bu görüşü “Ne Yapmalı?” adlı eserinde, işçi hareketindeki kendiliğindenciliğe karşı ileri sürmüştü. Devrimcilerin iktidara gelmesinden sonraki süreçte, giderek eleştirel içeriğinden arındırılan devrimci teorik faaliyet, iktidarın haklı çıkarılmasına hizmet eden klasik bir ulema faaliyetine benzeyecekti. Bu yüzden Rusya, bir daha Lenin gibi devrimci teorisyenler çıkaramadı. Eleştirel düşünmek yerine kendilerine verilmiş olanı benimsemeye alıştırılan kitleler, giderek iktidara o denli yabancılaştı ki Sovyetler Birliği (SB) ve Doğu Avrupa ülkelerindeki iktidarlar etkili bir direnişle karşılaşmaksızın yıkıldılar. SB’ndeki halk kitleleri, her şeyi birden kaybettikleri 1991 sürecini sessizce izlediler. Bu olay, reel sosyalizmin bir parti iktidarı olduğunu göstermeye tek başına yeterlidir.
Bulgaristan ve bazı diğer sosyalist ülkelerde iktidardaki partilerin yanında izin verilen partilerin durumu, HDP ve DEM Parti çevresindeki Türkiye solu örgütlerinin durumundan daha parlak değildi.
Ekim Devrimi aslında birliği tek parti iktidarı olarak tasarlamamıştı. Bolşevikler, çok uzun bir dönem Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) içinde yer aldılar. Hatta devrim sonrasında da iktidarı Sol Sosyalist Devrimcilerle paylaşmak istediler. Ancak bu başarılamadı. Başarısızlığı sırf Bolşeviklere, Lenin’e, Stalin’e veya Kruşçev’e yıkmak doğru değildir. Bu konuda Marks döneminden gelen bir sorun vardı. Marksist devrimciler, Anarşistlerle aralarındaki mücadeleyi birlik sınırları içinde tutamadılar. Bu nedenle Anarşistler Birinci Enternasyonal’dan ihraç edildiler. İkinci Enternasyonal, anarşistlerden ayrı örgütlendi. Bu durum hem anarşistlerin hem de Marksistlerin aleyhine oldu. Marksist hareket, anarşistlerin bakış açısından mahrum kaldı. Anarşist hareket daha çok kayba uğradı.
Solda ideolojik tartışmalarda, ayrıştıran ve kutuplaştıran polemikler yerine; birbirini anlamayı kolaylaştıran, birlikte daha ileri ve ortak görüşlere ulaşmayı amaçlayan diyalog metoduna (Freire, Ezilenlerin Pedagojisi) yoğunlaşılması, sol içi ilişkilerde çok daha iyi sonuçlar verebilirdi.
Giderek işçi sınıfını ve kitleleri iktidardan uzaklaştıracak ve yozlaşacak olan Bolşevik Parti modeli, devrimi henüz yapmamış ülkelerdeki partileri de zamanla kendisine benzetti. Türkiye devrimci hareketi bu bozulmaların etkisine özellikle 1970’li yıllarda girecekti.
Türkiye Solunda Birlik Anlayışı
Solda devrimci dayanışma örneği olan Kızıldere eylemi sonrasında, Türkiye solu çok büyük bir bozulma yaşayacaktı. Türkiye solunun, Ekim Devrimi’ni yukarıda ifade ettiğimiz şekilde kavrayışı, solda kapıları çok şiddetli bir grupçu rekabete açtı. 1970’li yıllarda Türkiye tarihinin en büyük devrimci yükselişi yaşanırken, sol örgütler birlikte değil birbirine karşı güçlenmeyi esas aldılar. Bu nedenle sosyalist sol, rekabete ve bölünmeye programlanmış oldu ve 12 Eylül darbesiyle çok büyük bir yenilgi aldı. Bu yenilgi, aslında solda grupçu birlik anlayışının iflası olmuştur. Ne var ki sonraki süreçte sosyalist soldaki grupçuluk sorgulanamadı.
1970’li yıllarda gelişen grupçuluğun kökleri parti iktidarı anlayışında olmakla birlikte, bu denli aşırı gelişmesi; bir yandan emperyalizmin ve oligarşinin sola müdahalesi, diğer yandan ise 1970’li yıllardan itibaren yükselen neoliberalizmin sola ektiği bireycilik hesaba katılmaksızın anlaşılamaz. Emperyalizmin sola müdahalesine daha önce değinmiştik. Solda bireycilik konusunu ise çeşitli yazılarımızda defalarca tartıştık.
Türkiye solunun ÖDP, SDP ve Birleşik Haziran Hareketi pratikleriyle özgün bir yol tutma teşebbüsleri, her seferinde grupçuluğun duvarına çarpacaktı. Sonuçta Türkiye solu, devrimci mücadeleyi birlikte yürütmeyi, geleceği birlikte kurmayı düşünemeyen, birbirine güvenmeyen, sisteme karşı çıkamayan; Kürt milliyetçi hareketinin eteğinde tutunmaya çalışan, hatta Gülen Cemaati’nin bile manipüle edebildiğini iradesiz bir yığına dönüştü. Öyle ki sol, 6 Şubat 2023 büyük depreminde Türkiye’nin kaderini değiştirmeye öncülük etme fırsatını kaçırdı. 2013 Gezi Direnişi de bu anlamda büyük ölçüde boşa gitti. Grupçu örgütlerin aklı fikri kendi grupsal gelişmesindeydi. Bu iradesiz ve birbirini sevmeyen sosyalist hareketimizin büyük kısmı, şimdi DEM Parti ve CHP çevresinde gezinmektedir. Bir kısmımız da diğer sosyalist örgütleri saf dışı ederek solda birliği kendi liderliğimizde sağlamaya çalışıyoruz.
Gidişat ve Öneriler
Şimdi dünya yeni bir altüst oluşa gidiyor. Bir yanda ABD’de Trump, Hindistan’da Modi, Almanya’da AfD, İngiltere’de Reform UK, Fransa’da Ulusal Birlik gibi faşist hareketler; diğer yandan ise Fransa’da Boyun Eğmeyenler, İngiltere’de Senin Partin ve ABD New York belediyesinde Zohran Mamdani liderliği gibi sosyal devlet yanlısı gelişmeler yaşanıyor. Latin Amerika’da, muhtemel bir ABD saldırısına karşı dayanışma güçleniyorken Batılı emperyalistlerin Ortadoğu adını verdikleri bölgemizde ise ne yazık ki Amerikancılık solun çok önemli bir kısmını dahi yanına almış durumda. Bununla birlikte Filistin direnişiyle dayanışma etrafında dünya solu ve ilerici güçler yeni bir yaklaşım ve güç kazanıyorlar.
Dünyada Marksist solda da bir canlanma görülüyorken Türkiye’de 19 Mart eylemleriyle bir canlanma yaşandı. Ancak sosyalist örgütler arasında, anti-emperyalist mücadeleden bağımsız bir anti-faşist mücadele anlayışı gelişmeye devam ediyor. Bağımsız ve anti-emperyalist çizgideki sol ise derin bir grupçu saplantının içinde bulunuyor ve geleceği, diğer örgütlerin silineceği ya da önemsizleşeceği bir başarıda arıyor.
Solda birlik için sosyalist hareketler, öncelikle DEM Parti ve CHP yörüngesinde grupsal gelecekler aramak yerine, sosyalist solun kendi içindeki birliğine yönelmelidirler. Eğer sosyalist sol, bağımsız temelde kendi içinde koordinasyon kurabilirse, CHP ve DEM Parti ve başka güçlerle de başarılı ittifaklar kurabilir. Aksi halde kurulan ittifaklar, sosyalist solun birbirinden uzaklaşmasına yol açacaktır.
Solda birlik, grupçuluğa ve bireyciliğe karşı devrimci bir yenilenmeyi gerektirir. Bu da hem örgütlerin kendi içlerinde, hem kitle çalışmasında hem de devrimci gruplar arasındaki ilişkilerde devrimci yenilenmeyle mümkündür. Devrimci örgütler içindeki ilişkiler, dayanışma ve devrimci eleştiricilik üzerinde yükselmelidir. Devrimci bilincin gelişmesinde, şartlandırıcı propaganda birlikte öğrenmeye ve eleştirici düşünceyi geliştirmeye dayanan diyalog metodu temel alınmalıdır. Devrimci örgütlenme, kitle hareketinin ele geçirilmesine değil, kitle inisiyatifini desteklemeye dayanmalıdır. Sol hareket içindeki tartışmalarda, birbirine üstün gelmeyi amaçlayan polemik metodu yerine, gerçeği birlikte arama metodu tercih edilmelidir. Sosyalist solda, örgüt sınırlarını aşan yoldaşlık ilişkileri hakim olmalıdır.
Solda birlik, sosyalist hareketin tek bir örgütte birleşmesi olmaksızın da sağlanabilir. Yeter ki her bir örgüt içinde burjuva yabancılaşma, rekabetçi ilişkiler ve bireycilik aşılsın. Yeter ki kitle çalışmasında örgüt iktidarı kurma yerine kitle inisiyatifinin geliştirilmesi esas alınsın. Yeter ki devrimciler olarak, farklılıklarımızı son tahlilde illa ki burjuvazinin uzantısı görme saplantısından bağımsızlaşabilelim; devrimci gruplar olarak yeter ki geleceği, birbirimize karşı değil, birlikte kurmayı tasarlayabilelim. Bu doğrultuda işçi, gençlik, kadın vb alanlarda anti-emperyalist sosyalist hareketleri arasındaki sağlıklı iletişim kurulması ve ortak örgütlenmeler yaratılması çok önemli olacaktır. Geleceği şimdiden kurma yolunda birlikte devrimci okullar kurabiliriz; ortaklaşa çalışmayla alternatif öğrenci yurtları, kooperatifler kurabiliriz. Devrimci örgütler olarak şirketler gibi değil, devrimciler gibi düşünmeliyiz. Grubumuzu, devrimci hareketin bütününü geliştirecek şekilde örgütlemeliyiz.
Solda birlik doğrultusunda üç konuda adım atılmasını acil önemde görüyoruz.
Sosyalist solun kendi içindeki ilişkilerinin devrimci doğrultuda gelişmesine hizmet edecek ortak bir etik örgütlenme yaratılması solda birliğe çok önemli katkıda bulunacaktır. Sosyalist sol sağlıksız unsurların ve muhbirlerin cirit attığı hatta yer yer orman kanunlarının geçerli olduğu bir alan durumundan bir an önce çıkarılmalıdır. Sol içi anlaşmazlıkların, hak ihlallerinin çözüme bağlanmasına ve sosyalist solda ortak bir anlayış, hukuk, kültür geliştirilmesine yardımcı olacak bir kuruma ihtiyaç var. Bütün devrimci hareketler ve gönlü devrimden ve sosyalizmden yana herkes böyle bir kurumun oluşmasına aktif katkıda bulunmalıdır. Bu kurum bütün örgütler ve devrimci bireyler karşısında net bir şekilde bağımsız olmalıdır.
İkinci önerimiz, birlikte öğrenmeyle ilgilidir. Öğrenmeyi, değişmenin, gelişmenin yani devrimcileşmenin dinamiği görüyoruz. Sosyalist örgütleri ve örgütsüz solu kapsayacak birlikte öğrenme metotları geliştirmeliyiz. Odak olarak bu amaçla Demokrasi Okulu adlı bir çalışmanın içinde yer alıyoruz.
Demokrasi Okulu solda alternatif bir öğrenme metodu geliştirmeyi amaçlıyor. Bu çalışma yanında Avrupa’da sosyalist sola ait bir ortak okul kurulmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Üçüncü ve en acil önerimiz ise başta anti-emperyalist sol olmak üzere sosyalist solda kalıcı bir iletişim kurulmasıdır. Giderek ülke çapında ve yerellerde kurumlaşması gereken bu iletişim Gezi Direnişi, 6 Şubat depremi, 19 Mart eylemleri gibi çok önemli olaylarda solun koordinasyon içinde davranmasına olanak sağlayacaktır.
Ekim Devrimi, tarihsel önemi tartışılmaz bir atılım olmasına rağmen, solda birliğin yolunu bulmakta başarısız oldu. Bugün onun mirasını sorgularken, yalnızca zaferlerini değil, başarısızlıklarını da görmezden gelemeyiz. Ancak bu eleştirel bakış, umutsuzluğa değil, aksine daha derin bir sorumluluğa işaret ediyor. Dünyanın ağırlaşan sorunları, Ekim Devrimi’nin o unutulmaz cesaret ve kolektif atılım ruhuna bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Anti-emperyalist Türkiye solu, ülkemizin ve bölgemizin en sağlıklı potansiyel gücü olarak bu görevin muhatabıdır. Başarıya ulaşmanın yolu, geçmişin hatalarını tekrarlamaktan değil; geleceği birlikte tasarlamaktan, birlikte öğrenmekten ve birlikte mücadele etmekten geçiyor. Bu, bireyciliğin ve grupçuluğun dar kalıplarını kıran, dayanışmayı önceleyen ve kitle inisiyatifini merkezine alan devrimci bir yenilenmeyi zorunlu kılıyor.





![KRİZDEN ÇIKMA YOLLARI: NEOLİBERALİZM – YENİ MUHAFAZAKÂRLIK “SEMBİYOZU”[*]](https://odakdergisi2.com/wp-content/uploads/2025/11/Neoliberalizm-1024x683-1-218x150.png)













![KRİZDEN ÇIKMA YOLLARI: NEOLİBERALİZM – YENİ MUHAFAZAKÂRLIK “SEMBİYOZU”[*]](https://odakdergisi2.com/wp-content/uploads/2025/11/Neoliberalizm-1024x683-1-100x70.png)



