Haftanın Özeti: Sağcılaşma yenilgilere ve ihanetlere açılıyor 

0
490

Hafta boyunca dünyada çok önemli gelişmeler yaşanırken CHP içindeki sorunlar da çok tartışıldı. CHP’nin temel sorunu sağcılıktır. Sağcılık 1923 yılında kurulan cumhuriyeti içeriden çürüterek bugünkü duruma getirdi. Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP sağcılaştıkça halka ve ülkeye ihanet etti. Ülkemizin ve halkımızın kurtuluşu devrime ve sosyalizme yönelik sol politikalarla mümkündür. 

Haftalık özetimize dünyadan başlayacağız. Perşembe günü sabah saatlerinde Almanya’nın Münih şehir merkezinde 24 yaşında bir Afgan ilticacı, Verdi adlı işçi sendikasının düzenlediği eylem kortejinin üzerine araba sürdü. 1500’ü aşkın kişinin katıldığı yürüyüşte işçiler ücret artışı vb. haklar talep ediyordu. Çocuk bakıcıları ve ana okulu öğretmenleri gibi kamu çalışanları gösteri yapıyordu,  bir kısmı eyleme çocuk arabalarıyla gelmişti. Aralarında küçük çocukların da olduğu en az 30 insan yaralandı. Bu, son 9 ay içinde göçmenlerin karıştığı beşinci hain saldırıdır. ABD’de rastlanan ve bir yönlendirilme izlenimi veren bu garip saldırılar Almanya’nın ırkçı partisi AFD’nin oy oranını artırmaya doğrudan hizmet etmektedir. 

Münih bugün çok önemli bir uluslararası konferansa ev sahipliği yapıyor (14-16 Şubat). Bu yıl 61’ncisi düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı her yıl toplanarak dünyaya egemen güçlerden yana şekil vermeye çalışıyor Konferansı’a bu yıl Çin de katılıyor. Rusya davet edilmedi. Suriye’de Batılıların terörist ilan ettiği Colani yönetimi bu konferansa davet edildi. Almanya’nın aşırı sağcı partisi AfD ile bugünkü Alman sisteminin aşırı bulduğu sosyal demokrat parti BSW konferansa davet edilmedi. Bu iki partinin ortak yanı Rusya’ya karşı savaşı ve ekonomik ablukayı doğru bulmayışlarıdır. 

Almanya’da 23 Şubat’ta da erken seçim yapılacak. Seçimler öncesi yapılan kamuoyu yoklamaları sağcı Hristiyan Demokrat Partisi’nin önde olduğunu, onu şoven milliyetçi AfD’nin izlediğini gösteriyor Seçimler iktidardaki Sosyal Demokrat Parti, Yeşiller ve Liberaller koalisyon hükümetinin çökmesi üzerine düzenleniyor. Halen işbaşındaki hükumet Almanya’yı Ukrayna Savaşı’nda ABD Biden hükümetinin peşine takarak ekonomik durgunluğa sürükledi. Almanya ekonomisi bir süredir büyümüyor. ABD korkusu nedeniyle Almanya Rusya’dan ucuz gaz alamıyor ve Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştiremiyor. Şimdi ABD’de hükumet değişti ve Almanya ABD’nin yeni baskılarıyla karşı karşıya kalacak. 

Hafta içinde Trump ile Putin arasındaki uzun telefonu görüşmesi “ABD ile Rusya anlaşıyor mu?” sorusu uyandırdı. Tarafların Ukrayna’da müzakereler için heyetleri hazırlamaya başladığı bildiriliyor. Trump Ukrayna’nın ABD’ye borçlarını ödemesi için ülkede 500 milyar dolarlık nadir elementlerin işletilmesinin ABD’ye verilmesini istedi. Ukrayna hükumeti bunu kabul etmiş görünüyor. Muhtemel bir anlaşma durumunda Ukrayna’nın kalan kısmının ABD’nin sömürüsü altına alınarak “kurtarılması” anlamına gelecektir. Böylece Ukrayna savaşı Ukrayna’nın mahvolmasına yol açıyor. Rusya’nın yenilgisine fazlaca bel bağlamış olan Avrupa ülkeleri Ukrayna’daki savaşı kaybettiklerini kabul etmek istemiyorlar. İngiltere’nin egemenliğindeki İskandinavya ülkeleri kan ağlıyor.

Trump çok kutuplu dünya gerçeğini kabul ediyor ve ABD’yi buna uygun hazırlamaya çalışıyor. Bir önceki başkan Biden NATO ve özellikle AB ülkelerini Rusya karşısında savunuyormuş gibi yaparak soyuyordu. Trump her şeyi çok açıktan yapıyor ve ayrıca Rusya’yı düşman gösterme politikasını değiştirmeye çalışıyor. Trump bunu başarırsa dünyada çok şey birden değişecektir. 

Trump’ın iktidarı alması ardından dünya çalkalanıyor. NATO içindeki en yakın iki müttefik olan ABD ile İngiltere egemenlerinin aralarının açıldığını görüyoruz. ABD topraklarına katılması istenen Kanada yönetimi İngiltere ve AB ülkelerine yanaşıyor. Grönland adasını ABD’ye satmaları/devretmeleri istenen Danimarka yöneticileri eğer Trump razı olursa Kaliforniya’yı satın alabileceklerini açıklayarak diklendiler. Bilindiği gibi Kaliforniya’da bağımsızlık isteyenler var. Trump yönetiminin tehdidi karşısında kuzey ülkeleri arasında İskandinavya birliği vurgulanmaya başladı. Bu birliği NATO uzun dönem engelledi. İran yöneticileriTrump’a teslim olmayacaklarını açıklıyor. Ülkelerini ABD’ye bırakmaları istenen Gazze halkı bir yere gitmeyeceklerini belirtiyorlar. Çin devleti yöneticileri de Trump’ın uygulayacağı gümrük duvarlarına misliyle yanıt veriyor. 

Göründüğü kadarıyla Trump dünya egemenliğini ilk elde Rusya ve Çin ile bölüşmeye çalışıyor. Hindistan’ın bir kutup olma iddiası ileri sürmesi beklenir. Şimdi Avrupa’da yeni ittifaklar oluşurken bugüne kadar ABD’nin sıkı denetimi altında tuttuğu Almanya ve Japonya’nın dünyanın egemenleri arasında yer alma yolunda bağımsız davranma eğilimlerinin güçlenmesi beklenebilir. Bilindiği gibi bu iki ülkenin iddiası emperyalist paylaşım savaşlarına yol açmıştı. 

Trump iktidarı, önceki hükümetlerin dünyada sivil toplum örgütleri adı altındaki kurumları, BBC gibi çok saygın geçinen yayın kuruluşlarını, yazarları, politikacıları vb. fonladığını açıklamaya devam ediyor. İfşa edilen “derin devlet” demokrasi adı altında eski Doğu Bloku ülkelerinde, ve Orta Doğu’da karşı-devrimler sürdürmekteydi. Süper NATO adı verilen Gladio örgütü 1990’lar sonrasında Soros Vakfı ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı gibi kurumlar aracılığıyla “yumuşak güç” (soft power) kullanımına ağırlık verdi. Ukrayna Savaşı döneminde AB ülkeleri ABD politikalarına Gladio örgütü vasıtasıyla yedeklendi. Türkiye’deki Gülen Cemaati de bu örgütün en etkili çalışan kurumlarından biriydi. Trump iktidarının açıklamalarının Türkiye dahil bir çok ülkede saygın ve hatta sol geçinen bir çok kişinin foyasının meydana çıkmasına biraz yardımcı olabilir. Ancak bu açıklamalar derin devletin tasfiye edilmesi yerine onu ele geçirilmesi çabalarıdır. 

Hafta boyunca Suriye’de AKP iktidarı ile ABD ve SDG arasındaki tartışmalar sürdü. ABD emperyalizmi SDG ile ittifakını ve Suriye’deki işgalini IŞİD ile mücadeleyle gerekçelendiriyor. AKP iktidarı ise ABD emperyalizmine Suriye’yi İran’a kapatmak gibi çok önemli bir hizmet sunarak ABD ile ilişkisinde SDG’nin önüne geçmeye çalışıyor. AKP iktidarının desteklediği Colani rejimi de ülkesini işgal eden İsrail ile değil Lübnan sınırındaki İran müttefiki Hizbullah ile çatışıyor ve İran’a düşmanca mesajlar gönderiyor. AKP iktidarı ABD ve Batılı emperyalistlere taşeronluk yaparak bölgesel bir güç odağı kurmaya çalışıyor. Ancak iktidar Türkiye’deki ağır ekonomik ve sosyal zorluklarla yüz yüze. 

Böylece özetimizde ülkemize gelmiş bulunuyoruz. En zengin patronların örgütü TÜSİAD’ın perşembe günü hükümete yönelttiği eleştiriler dikkat çekti. İş kazalarına kurban giden işçiler ve teğmenler dahil toplumun çeşitli kesimlerinin sorununu kapsamaya önem veren eleştiriler iktidarın dinci diktatörlüğü daha ileriye götürmesine yönelikti. Kapitalistler aslında hükumetin şirketlerine el koymasından endişe ediyor olmakla birlikte eleştiriler kuşkusuz haklıdır ve olumludur ancak Erdoğan bu eleştirileri savuşturabilecek güçtedir henüz. TÜSİAD geçmişte iktidara karşı benzeri eleştiriler yapmıştı. Ardından Erdoğan ve AKP sözcülerinin hücumları karşısında her seferinde geri çekilmişti.

Aslında bu koşullarda AKP’nin ne cumhurbaşkanlığı seçimlerini ne de genel seçimleri kazanabilecek durumu var. Ancak ana muhalefet partisi CHP bir alternatif oluşturmaya çalışmak yerine kendi içindeki iktidar yarışına yoğunlaşmış durumda. 

İktidar yarışında Erdoğan’ı en çok İmamoğlu rahatsız ediyor. İmamoğlu’nun siyasal karizması halka değil egemen güçlere ve gericilere yakınlığından geliyor. Halkın gözündeki çekiciliği onlar sayesinde oluşmaktadır. İmamoğlu hem Batılı emperyalistlerle hem yerli işbirlikçi tekelci sermayeyle hem de tarikatlarla gayet yakın ilişkiler içindedir. İmamoğlu Kürt milliyetçileriyle ittifak kurmakta da Erdoğan’dan az aktif değil. İmamoğlu aynı zamanda tıpkı Erdoğan gibi basını yandaşlaştırıyor. Şimdi ülkemizde iki ana yandaş basın görüyoruz: Biri AKP diğeri ise İmamoğlu yandaşıdır. 

İmamoğlu CHP içinde iktidarı bu ittifakları kurması ve basını yandaşlaştırması sayesinde ve yükselmesinde kendisine çok büyük destek vermiş olan Canan Kaftancıoğlu’nu gerici saldırılar karşısında yalnız bırakarak ve Kılıçdaroğlu’nu sırtından vurarak ele geçirdi. Kılıçdaroğlu sırtından hançerlenmesini gündeme getirdiğinde İmamoğlu’nun yemlediği medya tarafından linç edilme anlamında ağır saldırılara uğruyor. Bu koşullarda CHP’den halk yararına gelişmelerin önünü açmasını beklemek hayal kırıklıklarıyla sonuçlanacaktır.

Şimdi hafta boyunca yaşanan işçi, gençlik ve demokratik eylemlere bakacağız.

“Çocuk işçi” ölümleri MESEM projesi, ucuz işçilik ve ağır sömürü koşulları altında sürekli artıyor. İSİG Meclisi 2013-2024 yılları arasında en az 742 çocuğun iş cinayetlerinde katledildiğini açıkladı. İşçi çocuk ölümleri 2024 yılına gelindiğinde önceki yıllara göre artış gösteriyor.  

Antep Başpınar’da 8 fabrikada 3 binden fazla işçi sefalet ücretlerine karşı seslerini yükseltip direniş başlatınca işyeri patronları Antep Valiliği’nin de desteğini alarak Antep de eylem yapma yasağı ve polis ablukası uyguladı. İşçileri ve sendikaları BİRTEK-SEN’i polis şiddeti kullanarak engellemeye çalıştılar. BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen sabah saatlerinde gözaltına alındı. İşçileri kent meydanında bir araya gelmesi polis ablukası ile engellenmek istendi. Polisin saldırısına uğrayan işçiler sefalet ücretlerini reddederek sendikalarına sahip çıktılar. 

KFC ve Pizza Hut’da konkordato aldatmacasıyla binlerce çalışanın tazminatlarına ve ocak ayı maaşlarına, izin haklarına el koyan İş Gıdan’ın sahibi İlkem Şahin’e karşı çeşitli şehirlerde işçilerin eylemleri devam ediyor. 7 bine yakın işçinin hakları konkordato yalanıyla gaspedilmiş durumda. 

Çayırhan maden işçilerinin özelleştirmeye karşı mücadelesi bu hafta yeniden gündeme geldi. İşçiler özelleştirme ihalesini iptal ettirmek için Ankara’ya yeniden yürüyüş başlattılar. İşçiler madenin satılarak özelleştirilmesini reddediyor.

İzmir’de işten atılan 158 işçi işlerine geri döndü. Karşıyaka Belediyesi işçileri ise CHP Genel Başkan’ı Özgür Özel’in söz vermesine rağmen hala işe dönebilmiş değiller. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde taşeron firmada çalışan işçilerin güvenceli çalışmak için yaptıkları eylemler devam ediyor. Sarıyer Belediyesi’nde işten çıkartılan işçileri perşembe günü belediye binası önünde eylem yaparak mücadelelerini sürdürdüler. İzmir’de Barış Aras ve İzmir Bayraklı Belediyesi’nden Pınar Özkan işini istemeye devam ediyor. Belediye işçileri güvenceli çalışma talebiyle Kadıköy’de oturma eylemine devam ediyor. 

Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçilerin sefalete karşı başlattığı Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) grevi 14 gündür devam ediyor.

Çağrı-İş Sendikası’nın Telus Dijital şirketi direnişi devam ediyor.  

İzmir Kemalpaşa’da Temel Conta işçilerinin direnişi kararlılıkla sürüyor. 

Tuzla Serbest Bölge’de bulunan Tkis Blinds perde fabrikasında işçilerin direnişi 114 gündür devam ediyor. 

Tarket işçileri 150 gündür direniyor.

Gençlik haberleriyle devam ediyoruz. Marmara Üniversitesi’nde “Kampüslerimizde Siyonist işbirliği istemiyoruz” diyerek, İsrail’de bulunan Hayfa Üniversitesi ile yapılan akademik işbirliğini eleştiren bir öğrenciye, kayyum yönetimi tarafından “personelin onur ve haysiyetini zedeledikleri” bahanesiyle okuldan uzaklaştırma cezası verildi. Bu ceza Filistin halkını savunduğunu iddia eden hükumet tarafından verilmiştir. 

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri kayyum rektörün kampüs alanlarını yandaşlarına peşkeş çekmesini protesto etti.  Kampüsün içinde Esperessolab’ın isimli cafenin açılmasını istemeyen ve üniversitede neredeyse hiçbir kamusal alan kalmadığını belirten öğrenciler, “Kayyum yönetimin bizi kampüs dışına itmesini, içeride de bizi öğrenci değil müşteri olarak görmesini kabul etmiyoruz. Bu üniversite bizimdir, bizim kalacak” ifadelerini kullandı.

10 yıl önce 19 yaşında olan Özgecan Aslan; Suphi Altındöken, Necmettin Altındöken ve Fatih Gökçe isimli erkekler tarafından katledildi. Özgecan’ın öldürüldüğü yıldan beri en az 4000 kadın katledildi ve devlet failleri hala  korumaya devam ediyor.

Şimdi de geride bıraktığımız haftada yaşanan hak ve özgürlükler için yapılan diğer bazı eylemleri aktarıyoruz. Türkiye toplumu, kendisine yaşatılan mağduriyetlere karşı direnmeye devam ediyor. Cumartesi Anneleri “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1037. haftasını gerçekleştirdi. Galatasaray Meydanı’nda meydana gelen grup Maksut Tepeli’nin durumunu sordu. 

Bu hafta hasta tutsakların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. İzmir, İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen eylemlerde Abdullah Yıldız, Sıddık Güler ve İsa Özğan’ın tahliyesi talep edildi.

“Katliam yasasına” karşı eylemler devam etmekte. İstanbul Hayvan Hakları Meclisi, Sağlık Bakanlığı’nın idari kurumlara gönderdiği yazıda, sağlık yerleşkesinde sokak hayvanlarının bulundurulmasını yasaklamasını, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde protesto etti. 

Geçtiğimiz günlerde Van’da “kadınlar özgürlüğe yürüyor” şiarlı yürüyüş gerçekleştirilmek istendi. Yürüyüş sırasında polis müdahalede bulundu.

Özetimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Dünyada güç ilişkileri yeniden kurulurken işçiler, emekçiler, gençlik ve kadınlar mücadelelerine devam ediyor ve sosyalist güçler örgütlenme çabalarını sürdürüyorken CHP sağcılaşma yolunda yürümeye devam ediyor. Çareyi sağa yanaşmakta arayan CHP’den AKP iktidarını alaşağı etmesini bekleyenler her seferinde yanıldılar. Sonuç her seferinde CHP’nin daha çok sağcılaşmasıyla sonuçlandı. CHP içinde sol her seferinde iktidar değişikliğine engel olmamak adına baskı altında tutuldu ve geriletildi. Sonuçta CHP halktan daha çok uzaklaştı ve acizleşti. 

Sağcılaşma ülkemizi emperyalizme bağımlı hale getirdi ve bugünkü dinci diktatörlük düzeninin yolunu döşedi. Kılıçdaroğlu CHP’yi sağcılaştıracak iktidara getirme yolundaki politikayı sürdürdü. CHP iktidara gelemedi ancak daha çok sağa gitti. İmamoğlu gibi bir işbirlikçi sağcının CHP’yi ele geçirmesi bu politikalar nedeniyle oldu. Şimdi İmamoğlu’nun tuttuğu yolun AKP iktidarını yıkacağı savunuluyor. Bunu savunan medyacıların büyük çoğunluğu kalemini satmış insanlardır. Bu insanlar AKP’ye benzer metotlarla halkı şartlandırıyorlar. CHP içinde kuşkusuz çok sayıda iyi insanlar bulunuyor. Ancak partinin üst yönetimi ülkeyi ve halkı değil şahsi ve grupsal menfaatlerini düşünüyorlar. 

Ecevit 1970’li yıllarda halkın direnişini desteklemeyip CHP’yi sağa çekerek 12 Eylül askeri cuntacılarının işini kolaylaştırdı. Ecevit sağcı politikaları sürdürmenin bedelini kendi partisinden ihanetlerle, iktidar ortağı Bahçeli’nin ihanetiyle ve AKP’nin iktidara gelmesiyle ödedi. CHP’yi sağcılaştıran Baykal partisine ve ülkesine ihanetin bedelinin kötü ödedi. Kılıçdaroğlu sağcılarla kurduğu ittifakın bedelini sağcı ittifakları tarafından satılarak ve parti içinden sırtından hançerlenerek ödedi. CHP’nin yurtsever, emekten ve özgürlükten yana CHP’lilerin özlemleri yönünde değişmesi ülkemizde ezilenlerin mücadelesinin ve sosyalist hareketin gelişmesiyle mümkündür. Yılgın insanlara en zor görünen bu yol gerçekte en geçerli yoldur.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.