Nadiye Karahan, İstanbul
Bu ülkede kadınlar neden öldürülüyor?
Hâlâ “kıskançlık”, “aile içi mesele” veya “anlık sinir” gibi açıklamalarla geçiştiriliyor.
Oysa gerçek çok daha karanlık ve yakıcı. Kadınlar bir erkeğin öfkesine, bağımlılığına, suç geçmişine ve devletin görmezden geldiği bir bataklığa kurban gidiyor.
Uyuşturucu bataklığı, kadın cinayetlerinin görünmeyen ama en güçlü motoru olmaya devam ediyor.
Uyuşturucuya bulaşmış bir erkek, önce kendip hayatını çökertiyor, sonra en yakındaki kadının hayatını.
Suç örgütleri içinde kadın “konuşmasın”, “engel olmasın”, “şikâyet etmesin” diye susturuluyor.
Ve bu susturmanın adı çoğu zaman ölüm.
Haberlerde katil olanların neredeyse hepsinin suç dosyaları kabarık: hırsızlık, tehdit, darp, uyuşturucu, gasp…
Yıllardır işlenen suçlar, yıllarca biriken dosyalar…
Ama bu insanlar ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor.
Bugün kadınları öldürenler “bir anda sinirlenen” bireyler değil, yıllarca suç işleyip durdurulmayan insanlar.
Peki sorumluluk sadece katilde mi?
Hayır. Gençleri bu bataklığa iten, uyuşturucuya kolay ulaşılmasını sağlayan, sahipsiz bırakan, sistemi geciktiren herkes bu şiddetin bir parçası.
Kadın cinayetlerinin arkasında çürümüş bir zihniyet, uyuşturucu bataklığı, sahipsiz bırakılan gençlik, suç örgütleri ve ihmallerle dolu bir devlet mekanizması var.
Ve bugün, geçmişte yazdığım tüm yazılarda işaret ettiğim bir gerçek bir kez daha açığa çıkıyor: Kadın cinayetlerini durdurmanın yolu sadece katili yakalamak değil, bu zihniyeti, bu düzeni ve bu bataklığı değiştirmek.
Bir kadının yaşaması, bir ülkenin onurudur.
Ve biz bu onuru koruyamadığımız sürece hiçbir söz, hiçbir politika, hiçbir vaat anlamını bulmaz.


























Sessiz kalan herkes sorumludur fakat insanlara “Herkes kendi derdine bakarsa sorunlar çözülür” anlayışı empoze edilmiş.