Havin Taş
Sosyalist mücadelenin özneleri olmuş kadınları okurlarımızla beraber öğrenmek adına, Özne Kadın İnisiyatifi olarak Sosyalist Tarihin Kadın Özneleri adıyla bir yazı serisi başlattık. Serimizin 2. Yazısı, Rus sosyalist hareketinin ve kadın mücadelesinin önemli öznelerinden Nadejda Krupskaya’nın yaşamını, devrimci mücadelesini ve sosyalist eğitim anlayışına katkılarını incelemek amacıyla hazırlanmıştır.
Nadejda Konstantinovna Krupskaya (1869–1939), Rus devrim hareketinin önde gelen kadın figürlerinden, Marksist teorisyen ve Sovyet eğitim sisteminin kurucularındandır. Hem Rus Devrimi’nde hem de Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında, özellikle kadınların eğitimi, örgütlenmesi ve sınıf mücadelesine katılımı konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Krupskaya’nın hayatı, devrimci mücadelenin yalnızca cephede değil; sınıflarda, matbaalarda ve kadınlar arasında da verildiğinin somut bir örneğidir.
Krupskaya, 1906 yılında kaleme aldığı bir makalede, “Eğitim yalnızca bilgiyi değil, aynı zamanda insanın toplumsal bilincini de biçimlendiren en güçlü silahtır.” diyerek eğitim anlayışının temelini ortaya koymuştur.
Krupskaya, 26 Şubat 1869’da Petersburg’da aristokrat kökenli ancak maddi açıdan zayıf bir ailede doğdu. Çocukluğundan itibaren eğitime önem verdi. 1889 yılında St. Petersburg Pedagoji Enstitüsü’nde eğitim gördü ve mezun olunca öğretmenliği seçerek işçi ve köylü çocuklarının eğitimine hayatını adadı. Gece okullarında işçilere okuma yazma öğrettiği bu dönemde, işçilerin sömürü koşullarını bizzat gözlemleyerek sosyalist fikirlerle tanıştı. 1890’ların başında Petersburg’daki Marksist çevrelere katıldı. O dönemde Rusya’da işçi sınıfı ve köylüler arasındaki baskı ve eşitsizlikler derinleşmiş, sosyalist hareket hızla büyüyordu.
1894 yılında Lenin ile tanıştı ve “İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği” saflarında çalışmaya başladı. İkisi de sosyalist hareketin aktif üyeleriydi ve ortak devrimci hedefler doğrultusunda çalışmaya başladılar. Bu dönemde Krupskaya; işçi toplantılarında eğitim seminerleri veriyor, yasak yayınların dağıtımını yapıyordu. 1896 yılında Petersburg’de dokuma işçilerinin büyük grevi patlak verdi; bu grev Rusya’da ilk kitlesel işçi grevi olarak tarihe geçmişti. Krupskaya grev komiteleriyle doğrudan temas hâlindeydi; grev öncesi bildirilerin yazımına ve çoğaltılmasına yardım etti, kadın işçilerle ilişkisi güçlüydü, gece okullarında işçilere okuma-yazma öğreterek onlara Marksist fikirleri ulaştırıyordu. 1896 sonbaharında polis, örgüte yönelik geniş bir operasyon başlattı ve Krupskaya, Lenin gibi birçok isim tutuklandı.
1897 başlarında Krupskaya üç yıl sürgün cezası aldı; yer olarak Ufa bölgesi belirlenmişti. Lenin de aynı dönemde sürgün cezasına çarptırılmış, ancak Shushenskoye köyüne gönderilmişti. İkisi uzun zamandır politik yoldaş ve yakın dosttu. Rusya yasalarına göre evli çiftler aynı yere sürgün edilebiliyordu; Krupskaya da Lenin’in yanına gidebilmek için onunla resmi olarak evlenmeye karar verdi. Bu karar, duygusal olduğu kadar politik bir tercihti; birlikte çalışmaya devam edebilmek için tek yol buydu. 1898’de sürgündeyken Lenin ile evlenerek devrimci mücadeleyi birlikte sürdürdüler. Bu sürgün yılları, politik düşüncelerini derinleştirmeleri ve devrim stratejileri geliştirmeleri açısından kritik bir dönem oldu.
Krupskaya, serbest kaldıktan sonra 1901’de Lenin ile Almanya’nın Münih kentine giderek Avrupa’da devrimci faaliyetlerine devam etti. Münih’te, Lenin’in baş editörü olduğu Iskra (Kıvılcım) gazetesinde sekreterlik yaptı. Bu gazete, Rus sosyalist hareketinin en önemli yayın organlarından biri olup, işçi sınıfının örgütlenmesinde merkezi bir araçtı. Krupskaya, gazetenin dağıtımı, yazışmaların güvenliği ve propaganda materyallerinin hazırlanması gibi teknik ve stratejik sorumlulukları üstlendi. Bu titiz çalışmaları, Bolşevik örgütünün gizliliğini ve faaliyetlerinin sürekliliğini sağladı.
Krupskaya’nın Bolşevik Parti içindeki yeri sadece teknik bir görevli olmaktan çok daha fazlasıdır. Partinin örgütsel bel kemiği ve eğitimcisi olarak, üyelerin ideolojik eğitimi ve sosyalist bilincin gelişimine önemli katkılar sağladı. Yazdığı makaleler ve hazırladığı eğitim materyalleri, Rusya’daki işçi hareketi ve sosyalist örgütlerin büyümesine büyük destek verdi. Ayrıca, işçi sınıfının kitlesel örgütlenmesini hedefleyen stratejilerin geliştirilmesinde aktif rol oynadı.
1905 Devrimi sürecinde Rusya genelinde işçi ve köylü ayaklanmaları, grevler ve halk hareketleri hız kazanmıştı. Krupskaya, bu dönemde işçi semtlerinde açılan gece okullarında eğitim vermeye devam etti. Aynı zamanda Bolşeviklerin devrimci basın organlarında editörlük ve yazarlık yaptı. Parti içi ideolojik tartışmalarda aktif rol oynayarak, işçi sınıfının devrimci bilincinin yükseltilmesine katkı sağladı. 1905 Devrimi başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, Krupskaya ve diğer Bolşevikler için bu dönem önemli bir deneyim ve öğrenme süreci oldu. Bu süreçte partinin örgütlenme modeli ve taktikleri şekillenmeye başladı. Krupskaya, hem örgütsel devamlılığın sağlanması hem de kadroların ideolojik eğitimini sürdürme konusunda kritik bir rol üstlendi. Gece okullarında ve yeraltı toplantılarında devrimci eğitimi organize ediyor; yasak yayınların çoğaltılması ve dağıtımıyla ilgileniyordu. Özellikle kadın işçilerin politik sürece katılımını artırmaya odaklanmış, işyerlerinde ve mahallelerde kadınlar arasında eğitim çalışmaları oluşturmuştu.
Avrupa’daki sürgün yıllarında Krupskaya, Lenin ile birlikte Proletary ve Vpered gibi yayın organlarının hazırlanmasına katkıda bulundu; yazılarında işçi sınıfının bilinçlenme sürecini yalnızca ekonomik mücadeleyle sınırlamayan, kültürel ve ideolojik boyutları da içeren bir perspektifi savundu. Onun kaleminde eğitim, yalnızca bireysel bilgi kazanımı değil; işçi sınıfının kolektif hafızasını ve devrimci iradesini inşa eden bir süreçti.
1917 Şubat Devrimi’yle birlikte, Çarlık devrilip Geçici Hükümet kurulduğunda, Krupskaya ve Lenin sürgünden dönerek Petersburg’a ulaştılar. Krupskaya, Bolşevik Parti’nin merkez örgütlenmesinde görev aldı, kitle toplantılarında konuşmalar yaptı, işçi ve asker sovyetlerinin eğitim komisyonlarında çalıştı. Ekim Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, Halkın Eğitimi Komiserliği’nde Komiser Yardımcılığı görevine getirildi.
1918’de yürürlüğe konulan “Likbez” kampanyası, Krupskaya’nın liderliğinde milyonlarca işçi ve köylüyü kapsayan büyük bir eğitim seferberliğine dönüştü. Okuma-yazma bilmeyen yetişkinler için hızlandırılmış kurslar açıldı; kırsal bölgelerde öğretmen ekipleri görevlendirildi; fabrikalar, köyler ve hatta Kızıl Ordu kışlaları eğitim mekanlarına dönüştürüldü. Krupskaya, bu sürecin yalnızca teknik bilgi aktarımıyla sınırlı kalmaması gerektiğini, eğitimin aynı zamanda sosyalist bilinç ve kolektif dayanışma ruhunu güçlendiren bir araç olması gerektiğini savundu.
1920’lerde ilgisi özellikle çocuk ve gençlik eğitimi üzerinde yoğunlaştı. Pioner örgütü ve Komsomol’un eğitim politikalarının şekillenmesinde aktif rol üstlendi. Sovyet kütüphanelerinin yaygınlaştırılması için büyük çaba gösterdi; kütüphaneleri “halkın kültürel hafızası” olarak tanımladı ve her kasaba ile köyde ulaşılabilir olmasını hedefledi.
Kadın Mücadelesi ve Krupskaya
Krupskaya’nın kadın mücadelesine katkısı, Bolşevik Parti bünyesindeki Kadınlar Bölümü Zhenotdel ile yürüttüğü yakın işbirliği sayesinde somutlaştı. Kadın işçilerin sendikalara katılımı, mesleki eğitim almaları ve politik hayata aktif biçimde dahil olmaları için programlar geliştirdi. Ona göre kadınların özgürleşmesi, devrimci sürecin ayrılmaz bir parçasıydı; bu, devrimden sonra “kendiliğinden” ortaya çıkacak ikincil bir sonuç değil, sosyalist inşanın ilk gününden itibaren öncelikli bir hedef olmalıydı. Bu yaklaşım, onu yalnızca bir eğitimci değil, aynı zamanda kadınların örgütlenmesinde öncü bir figür haline getirdi.
Daha 1890’larda, Petersburg’daki işçi çevrelerinde faaliyet gösterirken kadın işçilerin yaşadığı çifte baskıyı yakından gözlemlemişti. Fabrikalarda ağır koşullarda çalışan kadınlar, aynı zamanda ev içi emeğin tüm yükünü taşıyor; politik faaliyete katılımları erkek işçilere kıyasla daha sınırlı kalıyordu. Krupskaya, bu durumu değiştirmek için eğitim çalışmalarını özellikle kadınlara ulaştırmaya, gece okullarında onlara okuma-yazma ve politik eğitim vermeye yöneldi.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra, Bolşevik Parti bünyesinde kurulan Zhenotdel ile yakın işbirliği içinde çalıştı. Zhenotdel’in amacı, kadınların sosyalist toplumun aktif öznesi haline gelmesi için yasal, ekonomik ve kültürel engelleri ortadan kaldırmaktı. Krupskaya bu bağlamda birkaç temel alana yoğunlaştı:
Kadınlar arasında okuma-yazma bilmeyenlerin oranı erkeklerden daha yüksekti. Krupskaya, özellikle kırsal bölgelerde kadınlara yönelik hızlandırılmış kurslar düzenledi. Köylerde, fabrikalarda ve sendikalarda kadınlar için özel sınıflar açıldı. Ayrıca Kadınların ekonomik olarak özgürleşmeden toplumsal olarak tam anlamıyla eşit olamayacağını savunuyordu. Bu nedenle mesleki eğitim programlarının kadınlar için erişilebilir olmasına önem verdi; tarım kooperatifleri, tekstil atölyeleri ve teknik kurslar gibi alanlarda kadınların yer almasını teşvik etti. Bunun yanı sıra, kadınların sendikalarda, sovyetlerde ve parti organlarında aktif görev almalarını savundu. köy sovyetlerinde kadın temsilcilerin varlığını güçlendirecek eğitim programları başlattı.
Krupskaya’nın kadın mücadelesindeki yaklaşımı, dönemin pek çok sosyalist liderinden farklıydı. O, kadın özgürleşmesini yalnızca “kadınların hakları” olarak değil, sosyalist devrimin başarısının zorunlu bir koşulu olarak görüyordu. Kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarında aktif ve bilinçli özne haline gelmesinin, üretimden yönetime kadar tüm süreçleri dönüştüreceğine inanıyordu.
1930’larda Zhenotdel’in kapatılmasına rağmen, Krupskaya kadınların eğitim ve örgütlenme faaliyetlerini farklı kanallardan sürdürdü. Parti okullarında, kütüphane sisteminde ve gençlik örgütlerinde kadın kadroların yetişmesine özel önem verdi. Onun çalışmalarının sonucu olarak, Sovyetler Birliği’nde kadınların okuryazarlık oranı ve kamusal yaşama katılımı kısa sürede radikal biçimde yükseldi.
Lenin’in 1924’teki ölümünden sonra Krupskaya, daha çok eğitim ve kültür politikalarına odaklandı. Stalin ile çeşitli politik meselelerde görüş ayrılıkları yaşadı, özellikle bürokrasinin güçlenmesi ve parti içi demokrasinin zayıflaması konusunda eleştirilerde bulundu. Ancak resmi görevlerini sürdürdü ve Sovyet eğitim sisteminin kurumsallaşması için çalışmaya devam etti. 1930’lu yıllarda, Stalin döneminin sertleşen politik atmosferine rağmen, kütüphanelerin, okulların ve okuma-yazma kurslarının yaygınlaştırılması çalışmalarını kararlılıkla yürüttü.
Nadejda Krupskaya, 27 Şubat 1939’da Moskova’da hayatını kaybetti. Ardında yalnızca Sovyetler Birliği’nin değil, tüm dünya sosyalist hareketinin ilham alacağı bir miras bıraktı. Onun adı çoğu zaman Lenin’in eşi olarak anılsa da, yaşamı ve mücadelesi bu sıfatın çok ötesindeydi. Onun mücadelesi, milyonlarca insanın okuma-yazma öğrenmesine, bilinçlenmesine ve sosyalist mücadeleye katılmasına öncülük etti. Eğitim, örgütlenme ve kadın özgürleşmesi konusundaki fikirleri, bugün hala sosyalist düşünce içinde güçlü bir referans noktası olarak varlığını sürdürmektedir.
Zaten kadınlık sosyal bakımdan “doğal” eğitimciliktir.
İnsan kadın olurken eğitimci de olur.