Türk-İş ve Sınıf Karşıtı Partiler Üstü Politikası

0
359

Ahmet Sarıcan, 30 Temmuz 2025

Osmanlı, Batı’daki endüstriyel devrime ortak olamadı. Cumhuriyet öncesi Osmanlı ekonomisinde fabrikalar yok denecek kadar azdı. Bunlar da daha çok tütün işleme fabrikaları, askeri donanmanın ihtiyacını karşılayacak tersaneler, orduya kundura ve giyim üreten atölye ve fabrikalardan müteşekkildi. Bunlara ilave olarak, orduya top döken, kılıç, kama vb. yapan atölyeler ilave edilebilir. Ticaret, daha çok Gayrimüslimlerin tekeline terk edilmiş haldeydi. Buna rağmen Osmanlı’nın son dönemlerinde, halk arasında Reji ismiyle bilinen Unkapanı Tütün İşleme Fabrikası ve tersanede muhtelif zamanlarda işçilerin hak arama çıkışları olmuştur. Ancak bir genelleme yapmak gerekirse, Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde işçi sınıfı, birkaç istisna dışında pasif durumdadır.

1947 yılında çıkarılan sendikalar yasası, yeni kurulacak sendikaların yolunu açtı. Bu tarihten sonra kurulan ve yasal statü kazanan sendikalar, 1952 yılında bir araya gelerek güçlerini birleştirme yoluna gittiler ve Türk-İş bu çabanın sonucu olarak ortaya çıktı. 1950’li yıllarda Türk-İş, örgütlenmesini büyütmeye çalıştı, ancak gözle görülür bir mücadele sergilemedi. 1960 ihtilalinden sonra gelen 1961 Anayasası, nispi bir demokratik atmosferin oluşmasına vesile oldu. Bu ortamda, Cumhuriyet döneminde kurulan kamu ve özel işletmelerde sıklıkla işçi eylemleri ve direnişleri görülmeye başladı.

Türk-İş, gelişen bu eylemler karşısında sessizliğini sürdürdü. Ancak bu sessizliğe tepki gösteren sendikalar ve sendika yöneticileri de vardı. Bunlar, çoğu 1. TİP kuruluşunda yer almış sosyalist sendikacılardı:

Şaban Yıldız, Kemal Sülker, Kemal Türkler, İbrahim Güzelce, Rıza Kuas, İbrahim Denizcier, Kemal Nebioğlu gibi…

Türk-İş yönetiminde etkili olan uzlaşmacı sendikacılık taraftarları, bu kişilerin tasfiyesi için harekete geçmişlerdi bile. Bu süreç içinde kırılma noktası, Zonguldak Kozlu maden işçilerinin direnişi karşısında Türk-İş yönetiminin sessiz kalışı ve hatta iktidar yanlısı bir tutum almasıdır. Türk-İş içindeki sosyalist sendikacılar bu duruma büyük tepki gösterdiler. Daha sonra DİSK’i kuracak olan bu sendikacılar, Türk-İş’in 1966 kongresinde tasfiye edildiler.

Türk-İş, sendikal politikasını “partiler üstü sendikacılık” olarak tarif eder. Partiler üstü politika dedikleri, esasında işçilerin kendi partilerini bulmasının önlenmesi, işçilerin siyasetle bağlarının kurulmasının engellenmesidir. Hak alma mücadelesi içinde işçilerin siyasi bilinç almasının önüne konulmuş bir barikattır. Ülkemizde işçiler, bu tip sendikacıları “sendika ağaları” olarak tabir ederler. İşçileri siyasetten uzak tutmaya çalışan bu sendika ağaları, ne hikmetse sendikacılıktan emekli olurken kendilerine düzen partilerinden bir milletvekilliği koltuğunu garanti ederler.

Türk-İş tarihinde, işçi sınıfının sınıfsal çıkarları doğrultusunda yapılmış hiçbir siyasi eylem ve direniş yoktur. İşçileri siyasi mücadeleden uzak tutmaya çalışan devlet destekli bu yapı, hemen hemen tüm devlet sektöründe örgütlüdür ve kısmen de özel sektörde örgütlü durumdadır. İşçilerle ilgili konular gündeme geldiğinde, devlet tarafından işçileri temsil yetkisi verilmiş olan bu konfederasyon, üye sayısı itibarıyla da ne yazık ki birinci sıradadır. Bu durum değiştirilemez değildir. Ancak bu durumun değiştirilmesinde ilk akla gelen DİSK, buna hazır da değil, niyetli de değil.

12 Eylül faşist darbesiyle ölümcül yaralar almış olan DİSK, işçi sınıfı içindeki öncü konumunu kaybetmiş durumdadır. Kuruluşunda anti-emperyalizm ve anti-kapitalizm vurgusu öne çıkan DİSK, bugün bu işlevini yerine getiremez hâle gelmiştir. İşçi sınıfı mücadelesine gönül vermiş olanların parçalı hâli, bu durumun değişmesine engel teşkil etmektedir. Bu bakımdan, işçi sınıfının sendikal birliği, sosyalistlerin sınıf örgütlenmesi ve sınıf dayanışmasında doğru tavır almasından geçmektedir.

Sosyalistlerin her türlü işçi örgütleri içinde çalışma yapması, var olması yanlış değildir. Devrimci ustaların da belirttiği gibi, sosyalistler Türk-İş, Hak-İş gibi sınıf uzlaşmacısı sendikalarda da çalışmalar yapmalıdır. Ancak bu çalışmalarda hedef doğru tespit edilmelidir. Amaç, o sendikaların gücüne güç katmak değil, sendikaları dönüştürmek olmalıdır.

Ülkenin en kapsayıcı konfederasyonu Türk-İş içinden nasıl bir DİSK çıktıysa, bugün de Türk-İş’i yöneten ekibe karşı çıkacak, “partiler üstü” denen politikayı eleştiren, konfederasyonun içerde ve dışarda bağlantılarını sorgulayan sendikacılar mutlaka olacaktır. Sosyalistlerin görevi, sorgulayan ve arayış içinde olan unsurları bulmak, örgütlemek, güçlenmelerini sağlamaktır.

Geçen asrın son on yılında daha çok görülen liberal virüs, birçok arkadaşımızın beyinlerine sirayet etti. “Gerici örgütlerde de çalışmalıyız” diyerek, geçmişte kazandıkları örgütçü yeteneklerini de kullanarak sendika bürokrasisinin üst sıralarına doğru tırmanmayı başardılar. Ancak sendikaların yapısını değiştirmeleri gerekirken kendileri değiştiler. O çarkın basit birer parçası hâline geldiler.

Kapitalizm var oldukça işçi sınıfının sendikal ve siyasal mücadelesi kaçınılmaz olarak yükselecektir. Sınıf siyasetinin dünyada durağanlaşması geçicidir. Burjuvazi daha acımasız ve daha saldırganlaşmıştır. Sömürü yok olmamış, aksine artmıştır. Burjuva yönetimler, sömürüyü devam ettirebilmek için her türlü şiddet yöntemine başvurmakta, kendi koydukları burjuva demokratik kuralları dahi hiçe saymaktadır.

Toplumların örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi için bütün olanaklar devrimcilerin ellerinin altındadır.

Yeter ki kapitalizmin propaganda fırtınasına kapılmayalım.

Sınıfsal bakışımızdan sapmadan emeğin, emekçinin dayanışmasını öne çıkaralım.

Mücadele varsa, umut her zaman vardır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.