12 Eylül’de direnenler de vardı!*

0
164

Sadık Varer

(*) 12 Eylül sonrası Metris Cezaevi direnişçileri arasında yer alan ressam Sadık Varer yaşamını yitirdi. Varer’in cenazesi 1 Aralık Pazar günü (yarın) memleketi Rize Ardeşen’de toprağa verilecek. Aşağıda Varer’in Eylül 2013’te kaleme aldığı yazıyı yeniden yayınlıyoruz.

Devrimcilerin direniş kültürünü daha fazla aşındırmasını istemediğim için şu gerçeği teslim etmek istiyorum: Ne yazık ki faşist generallerin öncelikli hedeflerinden biri olan tutsak devrimcilerin büyük bir kesimi ağır işkencelere dayanamadı ve devrimci kimliğimizi, kişiliğimizi değersizleştiren yaptırımlara uydu.

Mamak Cezaevi’nde işkence gören, acı çeken fakat yaptırımlara da uyan, direnemeyen kardeşlerimiz çoğunluktaydı.

Diyarbakır zindanında da yaşanan tarifi imkansız vahşette dayanamayıp boyun eğenler çoğunluktaydı.

Ve fakat Metris Cezaevi’nde direnemeyip teslim olanlar azınlıktaydı.

Velhasıl 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü Metris Cezaevi’nde başarıya ulaşamadı; Metris’i, Diyarbakır ve Mamak haline getiremedi.

Asker, Diyarbakır ve Mamak’taki askerdi; Metris’te de faşist generallerin programını uygulamak üzere vazifelendirilmiş Esat Oktay Yıldıran’lar, Raci Tetik’ler vardı ama Metris Cezaevi’ndeki devrimcilere diz çöktürmediler.

Nasıl oldu bu, 12 Eylül’ün eli kanlı generalleri Metris cezaevinde neden başarılı olamadılar?

Metris Cezaevi 17 Nisan 1981 tarihinde açıldı. Cezaevine ilk girenlerin diz çökmemesi, emredersiniz komutanım vaziyetine gelmemesi çok önemliydi. Böylece daha sonra gelenlerin direnişe katılımı kolaylaşabilirdi.

Metris Cezaevi’nin ‘açılışını’ o zamanlar benim de içinde yer aldığım Halkın Devrimci Öncüleri yaptı. 12 Eylül’ü Alemdağ Askeri Cezaevi’nde “kahrolsun faşist cunta!” sloganıyla karşılamış, hiçbir yaptırıma uymamış ve askerlerin saldırılarını karşı saldırıyla cevaplamak gibi ‘çılgın’ tavrı yüzünden bir an önce ezilmesi gereken ‘kötü örneklerden biri’ haline gelmiştik. Cuntacıların Metris’te program hedeflerine ulaşabilmeleri için öncelikle bu tür ‘kötü örneklerin halli’ gerekiyordu! Sanırım bizi Metris’in ilk ‘konukları’ haline getiren de bu durumdu. Ama feci şekilde yanıldılar; diğer cezaevlerinde uygulanan bütün ‘kurallar’ bize de dayatıldı, reddettik. İnsanlık dışı ağır işkenceler yaptılar, direndik. Hiç fire vermedik. Kan revan içinde, baygın ve yarı baygın bir vaziyette sürüklendiğimiz koğuşlarımızda aktif direnişe devam ettik. Vahşice saldırdıklarında onları çok şaşırtan, hiç beklemedikleri bir şey yaptık; biz de onlara saldırdık, onlar bize vurdukça, gücümüz yettiğince biz de onlara vurduk ve durumu bir ‘çatışmaya’ dönüştürdük.

Aynı gün Alemdağ Cezaevinden Cephe Yolu’ndan ve değişik gruplardan arrkadaşlar da getirildiler. Onlara da diz çöktürmediler.

Ertesi gün Metris’e Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği getirildi. MLSPB’li kardeşlerimiz de yaptırımlara uymadılar. Güzel bir aktif direniş örneği sergilediler. Hasan Şensoy’un karate hocalığı işe yaradı; karate bilen MLSPB’li arkadaşlar işkenceci askerleri adamakıllı hırpaladılar.

Metris direnişi, her şeyi göze alıp direnişe geçen bu ‘iflah olmaz’ devrimcilerle başladı.

Daha sonra gelen devrimcilerin önemli bir bölümü de direnişi tercih ettiler ve böylece, hep birlikte ‘Metris tarihi’ni yazdık.

Ve yıllar sonra, 1986’da, Metris’i düşüremeyeceklerini anlayan çok yıldızlı bir grup askerin ‘itirafını’ dinledik; “Kaç yıl uğraştık, sizi teslim alamadık. Kutlarız!…“

Simdi sözü şaire bırakma zamanıdır: “İşte böyle Laz İsmail / mesele esir düşmekte değil / teslim olmamakta bütün mesele.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.