Haftanın Özeti: Kürtlerle barış adı altında çok tehlikeli işler

0
220

Hem ülkemiz hem de dünyada yoğun bir haftayı geride bıraktık. Bir yandan barıştan bahsediliyor diğer yandan ise savaşlar ve baskılar körükleniyor. Sosyalist hareketin bu sürece müdahale etmesi gerekiyor. Odak Dergisi kolektifi olarak hazırladığımız haftalık özetimize Türkiye’den gelişmelerle başlıyoruz.

Bahçeli’nin dile getirdiği ancak resmileşmemiş “yeni çözüm süreci” tartışmaları geçtiğimiz haftanın da gündemiydi. Erdoğan Bahçeli’nin çağrısına bu zamana kadar birkaç küçük karşılığın dışında net bir refleks göstermemişti. Bu hafta ise yaptığı açıklamada “Devlet Bahçeli ile aynı fikirde olduklarını ve tam bir uyum içinde çalıştıklarını” ifade etti ancak öte yandan Kürt hareketine de tehditler savurmaktan geri durmadı. Bahçeli, Öcalan’ın Meclis’te konuşması gerektiği çağrısını, DEM Parti’nin Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya gitmesi şeklinde değiştirdi. Ardından DEM Parti çok hızlı bir şekilde Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını ancak görüşmeye henüz izin çıkmadığını belirtti. Basında Erdoğan’ın görüş için izin verdiği ve Cumartesi günü görüşün gerçekleşebileceği de dile getirildi. Gelişmeler, AKP-MHP iktidarının Öcalan ile çoktandır bazı görüşmeler içinde olduğuna işaret ediyor. Aralarında gizlice mutabakata varılmış olduğu da iddia ediliyor.

Bu “yeni çözüm süreci”nin Kürt sorununa nasıl bir çözüm getireceği, çözümün “yeni Anayasa” çalışması vasıtasıyla Erdoğan’ın iktidarını uzatıp uzatmayacağı ve Orta Doğu’da ABD-İsrail hegemonyasını güçlendirip güçlendirmeyeceği soruları ise muamma. Dem Parti’den Sırrı Süreyya Önder sürece dönük temkinleri olanlara karşı, “Genellikle tuzu kuru cenahtan eleştiriler geliyor. Anadolu’da bir söz vardır: ‘Ölü helvası senin evinde kaynamıyorsa, tadı lezzetli gelir’” ifadelerini kullandı. Ülkesini, halkını seven hiçbir insanın Kürt sorunu gibi bir sorunun barışçı çözümüne karşı çıkmayacağı açıktır ancak ülkemizin ve coğrafyamızın verili politik koşullarında insanların kafalarında kuşkular olması da gayet normaldir. Süreç sol hareketin iktidardan ve emperyalist güçlerden bağımsız politikalar izlemesinin önemini ortaya koyuyor.

Türkiye’de gündeme gelen “yeni çözüm süreci” ile dünyadaki gelişmeler birbiriyle sıkıca bağlantılıdır. Şimdi ABD, Trump ile birlikte Orta Doğu’da İsrail’in güvenliğini sağlayan ve gücünü artıran bir düzen oluşturma çabasını sürdürüyor. ABD emperyalizmi dünyada ilerici ve sol güçlerin Kürt hareketine verdikleri desteği bu amaçla manipüle ediyor. Ünlü çevre aktivisti Greta Thunberg’in tam da İsrail çıkışının ardından sosyal medyasından Kürt meselesini gündeme getirmesi anlamlıdır. Kürt siyasal hareketinin ulusal çıkarlar sağlamak amacıyla emperyalist güçlerle girdiği ilişki bu manipülasyonlara olanak sağlıyor. AKP cihatçı grupları kullanarak Suriye’den daha fazla toprak almaya ve bölgedeki gücünü artırmaya çalışıyor. AKP bölgede Kürt milliyetçiliğini de yedeğine alarak Türkiye’yi büyütmek iddiasıyla Batılı emperyalistlerin ve İsrail’in Suriye’nin bölme planlarına çok aktif şekilde destek oluyor. Kürt ulusal hareketi de ABD ile ittifak içinde fırsatları kendi lehine değerlendirmeye çalışıyor. Türk şovenist milliyetçileri anti emperyalizm adı altında Kürtlerin ulusal demokratik haklarını reddederek Türklerle Kürtler arasında düşmanlık yaratıyor ve böylece ABD ve İsrail’in planlarına destek oluyorlar. Dolayısıyla tam da “yeni çözüm süreci” derken, bu sürecin daha büyük savaşlarla sonuçlanması ihtimali güçleniyor.

“Çözüm” tartışılırken belediyelere atanan kayyumlar, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirtse de aslında sürecin bütünü ile çelişen bir taraf taşımıyor. AKP, bir çözüm süreci gerçekleştirecek ise Kürt hareketini güçsüz düşürerek kendi yedeğine alacak bir biçimde bu süreci işletiyor. İçişleri Bakanlığı kısa zaman önce açıklama yaparak Dersim ve Ovacık’a kayyum atadığını açıklamıştı. Son olarak ise Van’ın Bahçesaray Belediyesi’ne kayyum atandı. Bu politikanın ardında yatan bir neden de önümüzdeki seçimlerde AKP-MHP iktidarının şoven milliyetçi oyları kaybetmeme çabası olabilir. Saldırılara rağmen Kürt hareketinden de “bu süreç tıkanmıştır” ya da “böyle bir çözüme yanaşmıyoruz” gibi bir açıklama gelmiyor.

Kürt siyasal hareketine uygulanan baskılar farklı biçimlerde CHP üzerinde de sürüyor. CHP’nin iktidarla daha uyumlu bir çizgiye sokulması amaçlanıyor. İktidar kayyumlar, açılan davalar, başlatılan soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalarla muhalif kesimleri sindirmek ve baskı altında tutmak için saldırılarına devam ediyor. Bahçeli bir yandan birlik olma çağrıları yaparken, öte yandan da muhalif medya organlarını ve gazetecileri tehdit ediyor. Son olarak Halk TV’ye yaptığı saldırıda, “Özellikle medya organlarını ve patronlarını tek tek not aldığımızı, yeri ve zamanı geldiğinde de bunların burunlarından fitil fitil getireceğimizi…” ifadelerini kullandı. Yıllardır devam eden Arka Sokaklar isimli dizide tarikatların iç yüzü teşhir edilince diziye ceza verildi.

CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı Erdoğan’ın açtığı davalar devam ediyor. Bu hafta da bunlardan birisi görüldü. Erdoğan’a “hırsız” ve “baş hırsız” dediği için siyaset yasağı ile birlikte hakkında 11 yıla kadar hapsi istenen davada Kılıçdaroğlu savunmasını yaptı. Kılıçdaroğlu konuşmasında, “Buraya kendimi savunmaya değil gerçeklerin kayıt altına alınması için geldim” dedi. Davada Kılıçdaroğlu’nun yanında 6’lı masadan kimsenin olmaması da dikkat çekti. Kemal Kılıçdaroğlu, “Erdoğan’ın hırsızlıkları ve yurtdışındaki varlıklarının yabancı güçler tarafından bilindiği ve bu sayede de tehditler ile ona her şeyin yaptırıldığı”nı ifade ederken ülkenin bağımsızlığının kaybedildiğini de ekledi. Kılıçdaroğlu’nun savunmasında kendi hatalarını da dile getirdiği görülürken, üstü kapalı bir biçimde siyasete geri döneceği mesajları verdiği ifade edildi.

Siyasi arenada bunlar yaşanırken halk işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve baskılarla karşı karşıya. Bu bağlamda işçi haberleri ile devam ediyoruz: MESEM Projesi ile iş cinayetlerinde hayatını kaybeden “çocuk işçi” sayısı 12’ye yükseldi. İSİG verilerine göre 2023 yılının Eylül ayı ile 2024 yılının Ağustos ayları arasında 66 çocuk meydana gelen iş kazalarında canını yitirdi.

Ankara Çayırhan Termik Santrali madeninde çalışan işçilerin özelleştirmeye karşı başlattığı direniş, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na geri adım attırdı. Madenin özelleştirilmesi kararının 3 ay ertelendiği açıklandı. Fırsatını bulduklarında, kömür madeninin çok ucuza peşkeş çekilmesi durumu yeniden gündeme gelecektir. İşçiler özelleştirmenin bölge halkına zarar vereceğini, iş kazalarını ve işçi ölümlerini arttıracağını, işçi ücretlerini düşüreceğini ve maden işçilerinin barınma (lojman) haklarının gasp edileceğini belirtiyorlar.

Çeşitli belediyelerde işçilerin üyesi oldukları sendikalar tarafından açlık koşullarında sözleşmelere mahkum edilmesi devam ediyor. İki gün önce Bayraklı Belediyesi’nde bu yönde bir sözleşmeye imza atılarak işçilerin grevi sonlandırıldı. Sendikaların işçilere ihanet eden tutumları belediye işçileri arasında büyük huzursuzluklar yaratıyor. Karşıyaka Belediyesi işçileri gasp edilen işlerine dönmek için direnmeye ve etkili eylemlerle seslerini duyurmaya devam ediyor. Şişli’de, Kartal’da, İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde işçiler işlerine dönmek için mücadelelerini sürdürüyor. Belediye işçilerinin kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı için Kadıköy’de başlattıkları oturma eylemi bu hafta da devam etti.

Polonez işçilerinin her türlü zorluğa rağmen fabrika önünde kurdukları direniş çadırlarında sürdürdükleri direniş 136 gündür devam ediyor. İşe iade edilmeleri işçilerin en önemli talebini oluşturuyor. Üyesi oldukları sendikaları Tek Gıda-İş ile direnişlerini sürdüren işçiler Polonez ürünlerini boykot etme çağrısını sürdürüyorlar. İşçiler işe iade edilmemeleri durumunda önümüzdeki günlerde Ankara’ya yürüyüş başlatmayı planlıyorlar.

Eker Süt’te Tek Gıda-İş Sendikası’nın fabrika içindeki örgütlenmesini engellemek için 3 işçiyi işten çıkartmasıyla başlayan direniş fabrika önünde devam ediyor. Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesi’nde örgütlü olan Tarkett işçilerinin grevi 75 gündür kararlılıkla devam ediyor. Petrol-İş Gebze Şubesi’nin yetki aldığı Betek/Filli Boya fabrikasında işçiler patronun yetki itirazına karşı eylemlerini bu hafta da sürdürdüler. MKB Rondo fabrikası işçilerinin iş yeri patronuna karşı başlattığı direniş 95’inci gününde kararlılıkla sürüyor.

Özetimize gençlik haberleri ile devam edelim. 25 Kasım’da, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde kadınlar İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında sokaktalardı ve şiddete karşı ses çıkarmak için bir araya geldiler. İstanbul’da ise her yıl olduğu gibi bu sene de Taksim’in yasaklanmasının ardından “Taksim bizimdir” diyen kadınlar, barikatları aşmaya çalıştılar. Polisin, direnen kadınlara sert davrandığı gözlemlenirken 169 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Odak olarak bizler de İstanbul, İzmir, Ankara ve Kayseri gibi illerde sokaklardaydık.

İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde faşist çeteler öğrencilere saldırdı. Saldırılarda bir öğrenci bıçaklanarak yaralandı. Marmara Üniversitesi’nde öğrenciler iki eylem düzenleyerek yurtlarının boşaltılması kararını ve üniversitenin İsrail’deki Hayfa Üniversitesi’yle işbirliğini protesto ettiler. Eylemlerde “Yurduma dokunma” ve “Soykırıma ortak olma” mesajları verildi. İdare öğrencilere “ders işlemeye engel olma” suçundan soruşturma açtı.

Şimdi de geride bıraktığımız haftada yaşanan hak ve özgürlükler için yapılan bazı eylemleri aktarıyoruz. Türkiye toplumu, kendisine yaşatılan mağduriyetlere karşı direnmeye devam ediyor. Cumartesi Anneleri “kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1026. haftasını gerçekleştirdi. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen grup 21 Kasım 1980’de gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Hayrettin Eren için adalet istedi.

Bu hafta hasta tutsakların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. İstanbul ve Ankara’da yapılan eylemlerde, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle kadın hasta tutsakların sağlık durumuna dikkat çekildi. Bütün kadın hasta tutsakların serbest bırakılması istendi. Bu arada 30 yıldır hapishanede bulunan şair İlhan Sami Çomak’ın tahliyesi, kamuoyunda konuşuldu. Çomak tahliyesi sonrasında cezaevi önünde hapishanedeki koşullara ve hak gasplarına dikkat çekti.

Belediyelere kayyum atanmasına karşı halk tepki göstermeye devam etmekte. Başta Dersim, Ovacık ve İstanbul olmak üzere birçok ilde eylemler yapılıyor.

Hayvanların katledilmesine karşı eylemler de devam etmekte. Anayasa Mahkemesi Yasayı İptal Et Platformu Kadıköy’de AYM’ye çağrı eylemi yaptı. Yapılan eylemde, “Yasayı iptal et, hayvanları yaşat” sloganları atıldı.

Geçtiğimiz hafta Çağdaş Hukukçular Derneği Adana şubesi, gözaltına alınan avukat Şiar Rişvanoğlu için adliye önünde açıklama düzenledi. Yapılan eylemde, “Gözaltılar ile, tutuklamalar ile devrimci avukatlık geleneğimizi teslim alamazsınız” dendi.

Özetimize dünyadaki gelişmelerle devam ediyoruz. Orta Doğu’da İsrail ve Lübnan arasında gerçekleşen ateşkes bu haftanın önemli konularından biriydi. Bu anlaşma İsrail’in savaşta Hizbullah’a galip gelemediğini hatta bir anlamda yenildiğini ortaya koyuyor. İsrail Hizbullah’a çok büyük zararlar verdiği ve başta çok yüksek prestijli liderleri Hasan Nasrallah olmak üzere üst düzey kademelerinden birçok insanı öldürdüğü halde Hizbullah yine de İsrail karşısında direnmeyi başardı. Direnişle baş edemeyen İsrail Lübnan topraklarında ilerleyemedi. Ayrıca Hizbullah’ın İsrail’e ağır kayıplar verdirdiği de biliniyor. Bu nedenle İsrail’in ateşkesi kabulü, Hizbullah tarafından “zafer” ilan edildi.

İsrail Lübnan’dan ayrılırken Suriye’deki çeteleri harekete geçirdi ve Esad yönetimine karşı savaş başlattı. Şimdi orada AKP iktidarının desteklediği Suriye Milli Ordusu yani ÖSO ile IŞİD artıklarından oluşturulan HTŞ, birlikte, Suriye’ye karşı saldırı başlattılar. Suriye’de iktidar bir süredir çatışmaların durması sayesinde biraz toparlanmaya başlamıştı. Esad, iç savaşın büyük tahribatı, devam eden işgaller ve çok yoğun ekonomik ablukaya rağmen ülkesini çok az da olsa geliştirmeye başlarken diğer Arap devletleri ile de ilişkilerini düzeltmişti. Hizbullah’ın ve İran’ın İsrail ile savaşı, Rusya’nın ise Ukrayna’daki savaş yüzünden bölgeye yoğunlaşamayışını fırsat bilen dinci çeteler; Suriye hükümetine karşı harekete geçtiler. Çatışmaların ilk günkü bilançosu gösteriyor ki bu saldırılar uzun süredir düşünülmüş ve programlanmış. Suriye ordusu Rusya’nın hava desteğine karşın birçok bölgede geri çekilmek zorunda kaldı. IŞİD artıkları cihatçı çetelerin saldırılarına karşı hiçbir Batılı devletin sesinin çıkmaması ise manidar. Suriye’deki HTŞ gibi çeşitli çetelerin Türkiye dahil Batılı ülkeler tarafından “terörist” şeklinde kategorize edildiği biliniyor. Buna rağmen bu sessizlik, dün IŞİD’in de kimler tarafından yaratılmış olduğunu bir kez daha doğruluyor. AKP’ye yakın medya organları da saldırılara olumsuz yorumlarda bulunmadı. HTŞ İsrail ile bağları olan ve aynı zamanda AKP iktidarının da desteklediği bir örgüttür. HTŞ’ye destek veren ÖSO güçleri AKP iktidarı tarafından finanse edilmektedir. Rusya uzun süredir HTŞ’nin Ukrayna hükümetinden silah ve eğitim desteği aldığını iddia ediyordu. AKP, bu yoldan Suriye’de nüfuzunu artırmaya çalışmakta ve böylece bölgedeki gücünü büyüterek ABD’nin karşısında daha pazarlık şansı kuvvetli olmaya çalışmaktadır. Çetelerin Halep’in yarısını işgal ettikleri ileri sürülüyor. Bu saldırı AKP iktidarı ile Rusya ve İran arasında Suriye konulu Astana sürecine çok önemli zarar vermiş oluyor. AKP iktidarı Halep seferiyle Türkiye’ye büyük zararlar veriyor.

Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken nükleer savaş ve dünya savaşı riskleri sürekli artıyor. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Rusya lideri Putin ile geçen hafta yaptığı telefon görüşmesinin ertesi günü Amerikan ve İngiliz uzun menzilli füzelerin Rusya topraklarına karşı kullanılması dikkat çekmişti. Putin ise buna karşı önce nükleer silah kullanma doktrinini değiştirdi, ardından daha önce kullanmadığı balistik füzeler ile birlikte büyük bir saldırı başlattı ve zaman zaman bu saldırıları devam ettiriyor. Bu saldırılar karşısında Batı’nın tepkisi merak ediliyor. Trump iktidara geldiğinde savaşı 24 saat içinde bitireceğini belirtse de Biden’in son müdahalelerine ses çıkartmaması da dikkat çekti.

Almanya ve Fransa ise Ukrayna’ya asker göndermeyi tartışıyor. Böyle bir durumda savaşın Avrupa’ya yayılması kaçınılmaz olur. Zaten fiili olarak Ukrayna’da askerleri olan bu devletlerin resmi olarak da asker göndermesi durumu oluşursa, Rusya bu ülkeleri direkt hedef alacağını duyurdu.

Almanya ve Fransa iktidarları Ukrayna’ya yaptıkları desteğin faturasını halklarına kesmeye devam ediyor. Enerji fiyatlarının artmasını ve maddi kayıpları bahane eden birçok büyük fabrika ve işyeri kapanmaya başladı. İşsizliğin ciddi sorun olmaya başladığı bu ülkelerde işsizlik dalgası önümüzdeki günlerde artacak görünüyor. Kapanan firmalar genelde iflas etmiyor, sadece yeteri kadar kazanamıyorlar diye fabrika binalarını emek gücünün daha ucuz olduğu ülkelere taşıyorlar. Oysa bu markalar daha önce fabrikaları kapatmadıkları için ciddi sübvansiyonlar almışlardı. İşçiler içinde ciddi rahatsızlıklar var ve başta Fransa olmak üzere önümüzdeki günlerde büyük grevlerin olması bekleniyor.

Grev denince ilk akla gelen ülkelerden Yunanistan’da yine direnişler devam ediyor. Yunanistan’da artan hayat pahalılığı karşısında ücretlere zam yapılmamasını protesto eden sendikalar genel grev çağrısı yaptı. Kamu ve özel sektörü kapsayan grev nedeniyle hayat felç oldu. Devlet daireleri ve kamu kuruluşlarının yanı sıra okullar, çocuk yuvaları ve mahkemeler de tüm gün kapalı kalırken devlet hastanelerinde sadece acil hizmet veren birimler çalışıyor. Grev nedeniyle Yunan adalarını ana karaya bağlayan deniz seferleri bile durdu.

Emperyalist saldırganlıklar artarak devam ederken, bu saldırıların karşısında durabilecek bir anti-emperyalist barış hareketi ihtiyacı kendisini dayatıyor. AKP iktidarının Kürtlerle barış söylemi ne yazık ki savaş politikalarına çıkıyor. Bu sürecin daha kötü yerlere ulaşmasını önlemek için anti emperyalist barış hareketine ihtiyaç var. Bölgemizde ve dünyada gelişen kaos ortamında iktidarların ve milliyetçi güçlerin fırsatları değerlendirmek maksadıyla yeni saldırılara giriştiği bu şartlarda emekçilerin, ezilen insanlığın çıkarlarını emperyalizme ve gerici güçlere karşı savunmak gerekiyor. Türkiye devrimci hareketi, aktifleşebilirse, hem ülkemizdeki hem bölgemizdeki hem de dünyadaki anti emperyalist mücadelelerle birleşme yolunda çok güçlü olanaklara sahiptir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.