Allende’nin Şili’si, Pinera’ya direniyor: Venceremos – Nuri Yıldız (*)

0
1285

Görkemli bir törenle başlamıştı ikinci Cumhurbaşkanlığı görevine. İlk olarak kendisi kadar zengin bir Şili yaratmak, ülke insanının gelir seviyesini yükseltmekle başlamak gerektiğini vurguluyordu. 2009 yılındaki ilk adaylığı sürecindeki şu konuşmasını sadece adayı olduğu sağ cephe değil, neredeyse tüm Şili halkı hâlâ hatırlar:

“Şili’ye hizmet için, Tanrının bana bahşettiği tüm gücüm ve kabiliyetimle hazırlandım. İşte buradayım!” Aynı konuşmayı yaptığı günlerde, Sakıp Sabancı’nın “simit satarak bu günlere geldim” efsanesi misali şu cümleleri kuruyordu: “Kemer sıkmak önemli, artık kola içmiyoruz, çünkü pahalı!”

Amerikan emperyalizmin en etkili silahlarından olan Coca Cola’nın Latin Amerika’yı Birleşik Devletlerden önce işgal etmesi rastlantı değil: Piyasada uygun alıcı bulabilen, ucuz içecek kategorisinde yer alıyor. Şili’nin en zengini Sebastian Pinera’nın 2009 yılında yaptığı bu masumane konuşma, onu yalnızca Cumhurbaşkanı yapmakla kalmıyor, aynı zamanda anti-Amerikancı bir kimliğe bürüyordu. Lakin, Coca Cola ismini taşıyan bir futbol kulübü satın almaktan da geri kalmıyordu.

İlk Cumhurbaşkanlığı dönemi 2010-2014 yılları arasında yeterince kapasitesini kullanamadığı için yeniden aday olduğu seçimleri geçtiğimiz yıl kazandı. İlk iş olarak yapması gereken şeyin kemer sıkma politikaları olduğunu vurguladı ve çeşitli hazine giderlerini kısma taahhüdünde bulundu. Hiçbirini gerçekleştirmemekle birlikte, geçtiğimiz hafta doruk noktasına ulaşan gösterilere uzanan zamlar yürürlüğe girdi. Yapılan tüm zamlar özel sektörün gözünü açtı ve ilkin iletişim firmaları olmak üzere, elektrik, su gibi her kaleme zam yapıldı. Sokağın tümüyle alevlenmesinin nedeni ise son yapılan ulaşım zamları oldu.

Türkiye’de hemen hemen her gazetede ya da haberde gördüğümüz “Elektrik idaresi ateşe verildi” ve “Yirmi kuruş için sokağa çıktılar” yaklaşımının ötesinde, bu gösterilere uzanan süreci toparlayalım.

SEBASTIAN PINERA KİMDİR?

Hakkında adaylığı süresinde basında çıkan, “Mütevazı yatıyla balık avlayan, ailesiyle pikniğe giden, kırmızı fular takıp, kızıl kazaktan hoşlanan, sporu çok seven, sevecen ve iyi bir yönetici, Şili’yi kendi şirketleri gibi yönetecek bu geleceğin Berlusconi’sine ihtiyacımız var” haberleri dışında, ülkenin en zengini!

Pinera’nın zenginliğini kime bağlayabiliriz: Elbette Pinochet’ye! Meşhur kanlı darbeyle Allende’yi indiren, ülkede çok büyük katliamlar yapan, iç savaş yıllarının Kenan Evren’i lakin ülkesinde bir darbe olduğunu asla kabul etmeyen bir asker. Pinera’nın zenginlikten milyarderliğe uzandığı dönem, işte bu darbeci generalin hükmetmeye başladığı 70’li yılların ikinci yarısına tekabül ediyor. Şili’de ilk kez 1979 yılında yürürlüğe giren kredi kartlarını üreten firma olan Bancard şirketinin ortaklarından olan Pinera, bu şirketle en büyük kazancını elde etmiş, çok geçmeden şirket ulusal pazarın yüzde 84’ünü eline almıştı. Yine, askeri diktatörlüğün özelleştirdiği Şili havayollarını satın alan Pinera, uzun süre hakkında çıkan “emlak vurgunu” haberlerini savuşturmakla uğraşırken, ne hikmetse Yüksek Mahkeme tarafından aklandı ve bu konuda haksız bir kovuşturmaya maruz kaldığı belirtildi. Son yıllardaki satın almalar ve özelleştirmelerden edinilen işyerleri dahil, medya, ilaç sanayi, futbol, gayri menkul ve madencilik alanlarında firmaları bulunuyor.

İlk Cumhurbaşkanlığı hükümetini, hepsi Pinochet tarafından atanmış kişilerden oluşturmuştur. Pinochet’nin görev süresinin uzatılması referandumunda “hayır” oyu kullanmasına ve bunun kampanyasını yürütmesine rağmen, eski işkencecileri devlet görevlerine getirmekte sorun görmedi. Binbaşı Mario Larenas Gutiérrez’in, Pinochet yönetimimin komünistleri katletmek için kullandığı bir yöntem olan “ölüm karavanları”nda görev aldığı bilinmesine rağmen, Savunma Bakan Yardımcısı görevine atanması çok tartışılmıştı. Aynı dönem kurdurmak istediği hidroelektrik santralleri karşıtı pek çok gösteri yapıldı. Gösterişi seven bu bey, yine kendi dönemine denk gelen Capiopa şehrindeki maden kazasında adından çok söz ettirdi.

Geçtiğimiz hafta sonu yaşanan olaylarda, aslında uzun yılların birikimini içinde barındıran ve sokağa yansıyan toplumsal öfkenin devam ettiğini izledik. Sokağa çıkma yasağı kararı alan Pinera, çok iyi hatırladığı askeri diktatörlük dönemlerinden beri ilk kez bu denli büyük olaylar gerçekleştiğini söylüyor. Metroya zam, bir vagon yakılıyor! Suya zam, su şirketi ateşe veriliyor! Elektriğe zam, gökdelen alev alev!

Toplumsal bir kopmaya doğru gidilirken, Şili’de yaşanan olayların yalnızca zam karşıtı bir hareket olduğunu savunmak, “Sarı Yelekliler faşist bir hareket yaratacaklar” savunusuyla aynı yönde seyreder. Yani, her ikisi de sorunlar barındırıyor. Şili’de var olan bu toplumsal öfke hali, tarihsel bir deneyimin yeniden alevlenme çabası olarak görülebilir. Salvador Allende’den beri, asla bu denli bir direniş gerçekleşemedi; en azından sokağa çıkma yasaklarına, polise kurşun sıkma yetkisi tanınmasına, tutuklama tehditlerine rağmen. Toplamda 11 insan öldü. Onlarca bina ateşe verildi, iki vagon kullanılamaz halde. İnsanlar işlerine gitmiyor, okullar boykot ediliyor, sivil itaatsizlik eylemleri artıyor. Trafik tabelaları işlevini yitirmiş, kaldırımlar yerlerinden sökülmüş, umutsuzca yürüyen orta yaş nüfusa rağmen, coşkuyla koşan gençler sokakları doldurmuş durumda. “Savaş alanı” haberlerine aldırış etmezsek, bu bir isyan, bu bir değişim talebi. Sağ iktidara inat, toplumsal değişim baskısı!

Gündelik yaşamın özelleştirilmesine karşı duruş olan bu isyan, bayrağının rengini belirlemektense, elinde taş olan herkesi kucaklamayı yeğliyor. Ortalama 500 dolar para kazanan isçiler bu gösterilerde yerini alsa da merkez hattı daha da yoksul olan kesim oluşturuyor. Dünyanın en eşitsiz ülkelerinden olan Şili, zenginlerin sefa sürdüğü, yoksulun ölümünü beklemeye koyulduğu, adaletsiz bir ülke. Bu adaletsizliğin bağrında bulunan milyarder Pinera, orduyu göreve çağırarak bildik cümleleri kuruyor: “Demokrasinin bu saldırganlardan hesap sorması gerekli”. “Savaştayız” diye ekleyen bu sağcı zengin, askere tam destek sunuyor, savaşı kendisinin kazanacağını iddia ediyor. Halbuki, zamlara karşı başlayan bu sokak gösterilerinde tek silah, “kaldırım” taşlarıydı. Şimdi fabrikalar yakılıyor, binalar işgal ediliyor, askere karşı, “defol aşağılık” diye sloganlar atılıyor.

Gitar çalamasın diye elleri kırılan, stadyumda işkence edilen, “yine geleceğiz” demeyi yeğleyen Victor Jara’nın ruhu dolaşıyor Santiago sokaklarında: Venceremos, yeniden!

“Víctor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Víctor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.”Vladimir Çernisev

“Venceremos, venceremos
mil cadenas habra que romper
venceremos, venceremos
la miseria sabremos vencer!”

(*) Bu yazı ilk defa 22.10.2019 tarihinde GazeteDuvar Forum köşesinde yer almıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.