Devrimin sessiz kahramanı Ulaş

0
2404

Selçuk Şahin Polat

Ulaş’ı veya 68 döneminden bir arkadaşı anlatmak için, öncelikle tarihsel gerçekliğimize göz atmamız gerekiyor.   

Ülkemizde devrimci düşünce ve pratiği her yönüyle ortaya koyan iki tarihsel ve siyasi başkaldırıyı (Alevi, Kürt başkaldırılarını ve Köroğlu vb. birçok halk isyanlarını yadsımadan) not etmeliyim. Bu iki başkaldırının ortak ve siyasi olmasını sağlayan çizgi, iktidarı doğrudan değiştirmeyi hedefleyen olmasıdır.  

Birincisi Şeyh Bedrettin isyanı, ikincisi de 68 kuşağının başkaldırısıdır. Birincisini okuduk, öğrendik, biliyoruz. Fakat ikincisini en üst sıralarda bizzat yaşadım. 

Geçmişin anılarıyla tüm hayatımı doldurmuyorum. Geleceğe ilişkin planlarım, yaşamımda daha çok yer tutuyor. Fakat geleceğin yeşermesi için köklere ihtiyaç var. İşte 68 ruhu, geleceği tasarlamamda ve öneriler yapmamda beni yönlendiren devrimci ruhun kendisi. Bu temel içindeki kişi ve olayların değerlendirilmesi elbette ki çok önemli! Ne yazık ki o dönemdeki yoldaşlarımın ve ilişkilerimin benzerlerine, daha henüz hiçbir yerde rastlamış değilim. İşte onların içinde sessiz ama becerikli, mütevazılıkta hepimize örnek ve de tam bir görev adamı olan Ulaş’ı sizlere anlatmalıyım. 

1970 Eylül’ünde, THKP-C’nin, Basın Yayın Yüksek Okulu’nda yapacağı kuruluş toplantısına Mersin’deki köy çalışmasından çağrılmıştım. Bu toplantıda alınan karar gereği Cevahir, Ulaş ve ben, askeri işlerden sorumlu olarak belirlenmiştik. Dolayısıyla DEV-GENÇ kongresi sonrası üç arkadaş tam üç ay (1970 Aralık-1971 Ocak ve Şubat sonu) hep birlikte olduk.

Ulaş’ı daha önceden tanımıyordum. Birlikte olduğumuz süre içerisinde daha önceki yoldaşlarım Hüdai-SABO ve Kazım kadar ondan da etkilenmiştim. Tevazu ve hoşgörüde üzerlerine yoktu. Ben sanırım en hafif deyimiyle maceracıyken, onlar sanki sınıf bilinçli bir proleterin özelliklerini taşıyorlardı. Ulaş, yeteneğini ve bildiklerini bana ve Cevahir’e sıradan bir şey gibi aktarıyordu.  

Ulaş, bizi masa başında ve sahada (sokakta) eğitmeye çalışıyordu. Evde doğal olarak iki önemli eğitim alıyorduk. Birincisi, sahte kimlik nasıl yapılır ve bunun püf noktaları nelerdir, bunu öğreniyorduk. İkincisi ise radyoyu nasıl telsiz haline getiririz, polis frekansları ve dinlemenin püf noktaları nelerdir, bunları çalışıyorduk. Sahada yani sokakta ise, araba nasıl kaçırılır, plaka nasıl değiştirilir bunların pratiğini uygun bulduğumuz arabalar üzerinde deniyorduk.  

Hüseyin, ince uzun parmakları ile tam bir sanatçıyı andırıyordu. Araba kaçırma testlerine çok sık katılmıyordu.   

Bu eğitim, THKO’nun İş Bankası soygununa kadar (11 Ocak 1971) devam etti. Bu kamulaştırma ile birlikte, merkez tarafından olağanüstü toplantıya çağrıldık. Ve bize stratejimizin değiştiği aktarıldı. Çünkü daha önceden Tupamaros gerillaları gibi kadroları eğiten, imkânlar açısından (ev-işyerleri-ilişki-para vb.) sıkı bir hazırlık yapan ve eğitim alan, uzun vadeli bir gerilla hareketini örgütlemeyi planlıyorduk. Şimdi ise bu değişmişti. Merkez komitesindeki arkadaşlara göre artık biz de harekete geçmeliydik. Ve zaten öyle de yaptık. 

Ulaş çok kısa bir araştırma sonrası bilgiyi getirmişti: “Küçükesat Ziraat Bankası, soygun için en uygun yer!” 

Ulaş, ekibin tüm lojistik işlerini hallettiği gibi aynı zamanda şoförlüğünü de yapıyordu. Kamulaştırma işlemimiz için bir arabayı yarım saat içinde bir yerlerden alıp gelmişti. Plakası değişmiş bir şekilde eyleme hazırdı. Aslında Ulaş, örgüte güven ve moral veren inanılmaz bir işlev görüyordu. Ama tüm bunları sanki sıradan bir iş yapar gibi hiç heyecanlanmadan ve lafını etmeden yerine getiriyordu. Sanırım Ulaş olmasaydı hareketimiz, gerilla örgütlenmesi için böyle birisini bulmak veya yaratmak zorundaydı. 

Küçükesat Ziraat Bankası’nın kamulaştırılma eyleminde, anlatmadan geçemeyeceğim çok ilginç ve komik anlar var. Bu eylem öncesi yaptığımız tüm hazırlıklar Tupamaros gerilla taktiklerine uygun yapılıyordu. Birincisi, eylemde polisi şaşırtmak için Deniz boyunda bir kişiye ihtiyaç olduğu söylendi. Bunun üzerine yapılan önerilerden biri de Hüdai Arıkan idi. Dolayısıyla en uygun kişi olarak o seçilmiş ve onunla kanka olduğumuz için, eylemde birlikte olmamız ve benim onun sorumluluğunu da üstlenmem istenmişti. İkincisi, ona ve bana da kız arkadaşlarımız tarafından makyaj yapılmış ve sarı peruk takılmıştı. Belirlenen saatte bankada olmak için ikimiz yan yana caddede yavaş yavaş yol alırken, birilerinin bize laf attıklarını fark ettik. Önceden üzerimize alınmamıştık fakat bu laf atmalar sıklaşınca tüm bu tacizlerin ikimize yapıldığını anlamıştık. Sarı saçlı ve makyajlı iki kişinin 1971’lerde nasıl değerlendirildiğini anlamışsınızdır. Uzun giysilerimizin altında uzun namlulu silahlarımız vardı ve bir olay çıkar da her şey mahvolur korkusuyla adımlarımızı hızlandırdık. Magandaların bize laf atmalarına kahkaha ile gülen gözcümüz Ziya’nın, Hüdai’nin telaşının ve arabayla yanımızdan geçen Ulaş’ın gülmelerini hatırlamamak imkânsız.      

Aynı ay içinde Bahçelievler Ziraat Bankası kamulaştırılma eylemine giriştik. Eylem sırasında yaşadığımız bir olayı anlatmam gerekiyor. Onun yukarıda saydığım özelliklerine, bu, bir yenisini daha ekliyordu: olağanüstü soğukkanlılık!  

Eyleme, Ulaş’ın bulup getirdiği taksi plakalı araçla gidiyorduk. Tam meclisin ön tarafındaki geniş caddeden Bahçelievler istikametinde giderken karşı şeritten gelen bir taksi şoförünün yavaşlayıp bize dikkatli şekilde baktığını görüp Ulaş’ı uyarmıştım. Çünkü adam, arabayı tanımış ve belli ki ortada gözükmeyen şoför arkadaşını arıyordu. Bu bakış o kadar belirgindi ki, polise gidip haber verebilir ve bizi yakalatabilirdi. Bunu Ulaş’a aktardığımızda (kim aktardı şimdi hatırlamıyorum) o büyük bir sakinlikle “merak etmeyin hiçbir şey olmaz” deyivermişti. Onun bu soğukkanlı tavrı ve konuşması bizi etkilemiş ve bizdeki endişe rüzgârı hemen sıcak bir melteme dönüşmüştü. 

İşte Ulaş Bardakçı buydu. Sanki Lenin’in şu ilkesini takip ediyordu: “Gerçek bir devrimci için en büyük tehlike — hatta belki de yegâne tehlike — devrimciliğin abartılmasıdır” (Altının Şimdi ve Sosyalizmin Tam Zaferinden Sonraki Anlamı, İlk defa Pravda, № 251, 6–7 Kasım 1921’de, “N. Lenin” imzasıyla yayınlandı.) 

Onun gibi şarlatan olmayan, övünmeyi bilmeyen, gösterişten nefret eden, her yaptığı işi büyük bir görev sorumluluğu ve liyakat sahibi olarak yerine getiren birilerine çevrenizde rastlarsanız bilin ki o, Ulaş’ın liderlik ettiği Altmış Sekizliler geleneğinin bugünkü temsilcisidir.  

Mahir, Ulaş, Cevahir, Hüdai, Oktay, SABO, Kazım ve onlarca yoldaş, ışıklarını bize bırakıp gittiler. Onların devrimci ışığıyla proletaryaya ulaşıp geleceği aydınlatacağımızdan veya aydınlatılacağından emin olabilirsiniz!   

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.