Emekçiler Dayanışması 15-16 Haziran etkinliği düzenledi

0
444

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 54. yıldönümünde Emekçiler Dayanışması İstanbul Ataşehir’de bulunan Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nde bir buluşma gerçekleştirdi. Etkinliğe işçiler, emekçiler ve emek örgütleri katılım gösterdi.

Etkinlik 14 Haziran Cuma günü saat 19.00’da gerçekleşti. Emekçiler Dayanışması adına İnan Kaloğulları’nın giriş konuşmasının ardından sinevizyon gösterimi düzenlendi.

Düzenlenen sinevizyon gösteriminin ardından direnişçi işçilerden Ahmet Sarıcan söz aldı. 15-16 Haziran’ın kendisi için büyük bir dönüm noktası olduğunu, o dönem Kartal İşçi Birliği içerisinde bulunduğunu belirten Sarıcan, yaşadığı iki günü şu şekilde anlattı:

“O dönem DİSK, akın akın işçilerin örgütlenmesini sağlıyordu. Bundan burjuvazi ve hükümet korktu. Getirilmeye çalışılan 274 ve 275 sayılı yasalar işte bu korkularının ürünüydü. İşçi sınıfının örgütlülüğünün büyümesinin engellenmesi için direnişinin önü kesilmeye çalışılıyordu. 15-16 Haziran’ın bir gün öncesinde işçilerle bir toplantı yapılmıştı. İşçiler, toplu bir şekilde direniş kararı almıştı ancak bu kadar büyük bir direnişin gerçekleşeceğini biz de tahmin etmiyorduk. 

15 Haziran’da yürüyüş sırasında yol güzergahımızda ne kadar fabrika varsa bize katılıyordu. Aynı zamanda halk da katılıyordu yürüyüşümüze. Bizi engellemeye çalışanlar da oluyordu ancak işçinin o öfkesinin karşısında durabilecek bir güç yok gibiydi. Birinci günümüzü böyle bitirdik. 

İkinci gün de Kartal ve Cevizli’deki işçiler olarak toplanmıştık. Kadıköy yönüne doğru yürüyorduk. Eyleme kendisine ‘işçiyim’ deyip de katılmayan kimse yoktu, diyebilirim. Fenerbahçe Stadyumu’nun oralara gelmiştik. Karşımızda bize müdahale eden polis bulunuyordu ve onlarla aramızda bir çatışma gerçekleşti. Polisin ateşi sonucunda aramızda ölenler oldu. Kadınlar ön planda idi, kitleye ‘korkmayın, yürüyün’ diyordu. Oldukçu kararlı bir direnişti.

Bu işçi direnişinin sonuçları da oldu. Şunu öğrendik, birlikte bir güç oluyor isek karşımızda hiçbir güç duramaz. Yasa da duramadı. 274-275 sayılı yasalar da işlemez oldu. 

15-16 Haziran direnişi solun da kendisini yeniden gözden geçirmesini sağladı.”

Direnişçi işçilerden Ahmet Sarıcan’ın konuşmasının ardından mikrofonu tekrardan İnan Kaloğulları aldı. Kaloğulları yaptığı konuşmasında şunlara değindi:

“15-16 Haziran, ‘DİSK’in çanına ot tıkayacağız’ diyenlere verilmiş en büyük cevaptı. Direnişin bu denli büyümesi, sendikacıların bile tahmin edemediği bir şeydi. O dönem DİSK’in varlığı işçiler açısından büyük bir güvenceydi ve bu sebeple DİSK’in kapatılmasını sağlamak istiyorlardı. 

O zamanın sendikacıları ile bugünkü sendikacılar arasında da çok ciddi bir fark vardı. Temsilciler işçilerin taleplerini gerçekten dikkate alıyordu, kararlar işçilerle birlikte alınıyordu. Direnişte 150 bin işçi bu sayede sokağa dökülmüştü. Şener Şen’in ‘Zengin Mutfağı’ isimli filmi, direnişin ne denli büyük olduğunun bir örneğidir de. Patronlar şehri terk etmeyi düşünmüş. 

15-16 Haziran işçi direnişi günümüze de ışık tutuyor, o direnişten, o günkü örgütlenme yol ve yöntemlerinden öğrenmemiz gereken çok şey var.”

Konuşmanın ardından geçirdiği rahatsızlık nedeniyle etkinliğe katılamayan, 15-16 Haziran’ın tanıklarından ve direnişçilerinden Hayri Erol’un mesajı okundu:

“Değerli Arkadaşlar,

Şanlı 15-16 Haziran direnişinin 54’ncü yıldönümünü coşku ve heyecanla selamlıyorum.

Haziran direnişi öncesi ülkemizde yaklaşık sekiz yüz direniş yaşandı. Alpagut Maden, Singer Makina, Gamak Motor, Kavel Kablo fabrikaları gibi önemli direnişler başta gelmektedir.

Haziran direnişi öncesi güçlü bir işçi sınıfı mücadelesi vardı. Bu mücadelenin büyük bir sıçrama yapması 1967 yılında DİSK’in kurulmasıyla büyük bir ivme kazanmıştır.

1965’de kurulan TİP ve devrimci gençliğin temsilcisi Dev-Genç’in yükselttiği anti-emperyalist mücadele, o dönem inisiyatifin yurtsever ve devrimci güçlerin eline geçmesine neden olmuştur.

Haziran direnişi bu koşulların ürünüdür. DİSK Amerikancı sarı sendikacılığa karşı bir alternatif olarak kuruldu, sınıf ve kitle sendikacılığını ilke edindi. Bu durum kısa sürede Amerikancı işbirlikçi burjuvaziyi rahatsız etti ve düğmeye bastılar. O zamanın mücadeleci DİSK’i mutlaka kapatılmalıydı. Ancak başaramadılar. Çünkü bu direnişi sadece sendika yöneticileri örgütlemedi. Bu direnişteki en büyük pay öncü işçilerin ve iş yeri temsilcilerinindir.

Direniş işçi sınıfını birleştirmekle kalmayıp o zamanın Türkiye İşçi Partisi’ni ve Dev-Genç gibi ilerici ve devrimci güçleri de harekete geçirmiştir. Direniş Türkiye Sosyalist Hareketine devrimin biricik öncüsünün işçi sınıfı olduğunu tartışmasız bir biçimde gösterdi. Haziran direnişi ordunun pozisyonunu da etkili şekilde ortaya koydu. Çünkü Haziran direnişinden dokuz ay sonra 12 Mart darbesini gerçekleştirdiler.

Direniş sırasında Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ‘sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmıştır, bunu durdurmak lazım’ diye belirtmişti. Bu sözler bizim gibi o dönem orduya yurtsever duygularla bakan genç işçilerde bir sarsıntı yarattı. Çünkü Genel Kurmay Başkanı sermaye sınıfının yanında açıkça saf tutmuştu. Bu gelişmeleri Haziran direnişi sayesinde görmüştük ve bilinçlenmiştik.

Sonuç çıkarmak gerekirse: Bugün bu çapta bir direnişin neden gerçekleşmediğini sizler ve sosyalist hareket mutlaka sorgulamalıdır. Aksi halde ülkemiz bu kötü koşullardan çıkamayacaktır.

Ben, Birleşik Emek Cephesinin acilen kurulması gerektiğini öneriyorum. Bu cephenin sol siyasi yapılarla kurulmasını kast etmiyorum. Başta devrimci işçiler olmak üzere işyerlerinden öncü işçiler önderliğinde başlatılması gerektiğine inanıyorum. Bu uğurda yapılacak mücadeleye ben de mütevazı katkılarımı koyabileceğimi belirtmek istiyorum.

Sizleri selamlıyorum ve başarılar diliyorum.”

Etkinliğe mesaj gönderen bir başka isim de 15-16 Haziran direnişçilerinden Süleyman Dolaşık oldu:

“Merhaba, Ben 1967 Aksan işçisiyim. Sendikayı orada tanıdım. Sendikada yürüttüğümüz örgütlenme nedeniyle o yıllarda işten çıkartıldım.

Daha sonra Kartal’dan Mecidiyeköy’e geçerek Profilo fabrikasında işe başladım. Profilo sendikalı bir iş yeriydi. Bir süre sonra ünitede sendikanın kapatılacağını söylemeye başladılar. 14 Haziran 1970 günü Usta Ali Osman Gökdemir geldi ‘yarın sabah kartlarınızı basın ama çalışmayacağız’ dedi.

15 Haziran günü direnişi biraz fabrika içinde biraz dışında geçmişti. Saat 16.00 gibi Kemal Türkler’in tutuklandığı haberi geldi. 15 Haziran sabahı fabrikada hiç bir işçi içeri girmeden fabrikanın meydanında toplandık. Ali Osman ve İsmail Barlık arkadaşlar ile Levent’e doğru yürüyeceğiz. Giderken Tekel ilaç ve likor fabrikasındaki işçiler de bizlere katılacaklardı. Yürüyerek Zincirlikuyu’yu geçtik ve yolumuzu polis kesti. Yaşanan arbedenin ardından yol açıldı.

Gültepe’deki Tekfen’e kadar tekrar yürüdük. Polisler yolu tekrar kazanmışlardı. İşçiler ise çok daha kalabalık olmuştu. Sarıyer’den ve Beşiktaş’tan gelen işçilerle buluştuk. İşte o zaman yol açıldı. İşçiye cop vuran polisler Gültepe’ye doğru kaçmaya başladı.

Ayakkabısını şapkasını bırakan polislerden kaçan kaçana. O anları görüp yaşamak gerek. Yaşasın 15-16 Haziran direnişi.

15-16 Haziran mücadelesinde yollarda fabrikalarda yürüyen ve bu mücadeleyi büyüterek bugün dimdik ayakta kalanlara, onurlu sendikal mücadele yürütenlere selam olsun.”

Okunan mesajların ardından etkinliğe katılım gösteren kurumlardan TOMİS söz aldı. TOMİS temsilcisi Dilbirin Acar konuşmasında, 15-16 Haziran direnişinin sadece işçi sınıfının üretimden gelen gücünü gösterdiği bir direniş olmadığını, sermaye sahiplerini de ülkeyi terketmeye yeltendirecek kadar büyük bir kalkışma olduğunu, fabrikalardan, atölyelerden emekçilerin sokakları zapt ettiği, barikatları aştığı bir direniş olduğunu belirtti.

Acar ayrıca şunları kaydetti:

“Bugün, sermayenin işçi sınıfına yoğun olarak saldırdığı günlerden geçiyoruz. Dünü konuşurken, bugünü de konuşmak-değerlendirmek gerekir ki mücadeleyi daha fazla büyütelim. Türkiye’nin işçi hakları açısından dünyanın en kötü ülkelerinden olduğu, asgari ücrete zammın tartışıldığı, bize utanmadan ‘kemer sıkmamız’ gerektiğini söyledikleri bir dönemden geçiyoruz. Bugün işçi sınıfının ücretleri, açlık sınırının dahi altındadır. Bu, çok açık bir saldırıdır. Ülkemizin işçilerine, emekçilerine karşı gelişen saldırıları bertaraf etmemiz için 15-16 Haziran’dan ders çıkarmamız gerekmektedir. 

15-16 Haziran’ın öğrettiklerinden dersler çıkararak bu ülkenin alanlarında, meydanlarında yeni direnişler yaratabileceğimizi düşünüyoruz. Hepinize teşekkür ediyoruz.”

Etkinlikte DİSK Enerji-Sen İstanbul 1 No’lu Şube’nin mesajı okundu:

“15-16 Haziran işçi sınıfının kendisine dayatılanlara başkaldırısının bu topraklardaki en şanlı direnişidir.
Bugün bu saldırının adı 6356 sayılı sendikalar yasasıdır.

Bu yasanın bize dayattığı sendikal bürokrasiye karşı yaşasın işçi komiteleri, yaşasın işçi komiteleri ile sevk ve idare edilen sendikalar, diyor ve Emekçiler Dayanışması’ndaki sınıf kardeşlerimizi dayanışma duygularımız ile selamlıyoruz.”

Taşeron Belediye İşçileri Birliği’nin (TABİB) mesajı ise şu şekilde oldu:

“Büyük İşçi Direnişinin Yıldönümünde Buluşuyoruz” etkinliğine katılan tüm dostlara selamlar.

Sermaye sınıfı ve onun siyasi temsilcilerinin bundan 54 yıl önce, işçi mücadelelerinin önünü kesmek için çıkartmak istediği bir yasaya karşı Türkiye İşçi Sınıfı bütün bileşenleriyle muhteşem bir mücadele vermiştir.

Öyle ki 1960-1980 arasında 2000 civarında grev gerçekleşmiştir. Bu grev ve militan işçi mücadelelerinin büyük bir kısmı sendika olmaksızın veya bir işyerindeki ya da bölgedeki işçilerin kendi ihtiyaçları doğrultusunda kurdukları bağımsız sendikalar, dernekler ve işçi oluşumları sayesinde gerçekleşmiştir.

15-16 Haziran 1970’te gerçekleşen büyük işçi direnişi tabana dayalı kitlesel, militan ve siyasal nitelik taşıyan bir deneyimdi. İşçiler tarafından ilmek ilmek örülmüş bir toplumsal başkaldırıydı.

Bu açıdan bakıldığında 15-16 Haziran ne bir siyasi partinin ne de bir sendikanın icadıdır. Resmi tarihin uydurmalarına inanmıyoruz. O, kalbi daha iyi bir dünyadan yana atan yüz binlerce proleterin eylemidir.

Bugün kapitalizm çarkları altında bunalmış, siyaset ve sendika bürokrasisi tarafından ihanete uğramış işçi kitlelerinin tabandan, kararlı, örgütlü şekilde ayağa kalkma zamanıdır. Aynı 15-16 Haziran gibi. Ve bu defa onu aşacak şekilde.

Etkinliğinize katılan dostlarla birlikte işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele birlikteliği dolu günlerde buluşmak dileğiyle başarılar dileriz.

Kolay gelsin.”

Okunan mesajların ardından serbest kürsü kısmına geçildi. Etkinliğin bu kısmında hem Ahmet Sarıcan’a sorular soruldu hem de emek mücadelesine, işçi sınıfının bugünkü durumuna ve sınıf mücadelesine dair görüşler ileri sürüldü. Yakın zaman önce maruz kaldıkları haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı direnen, mücadele eden ve mücadeleleri sayesinde kazanan işçilerden Aliye Teber, Serkan Yılmaz, Tülay Çal gibi işçiler söz aldı. Direnişçi işçiler, birliğe, beraberliğe vurgu yaparak, sosyalist hareketin ve işçi sınıfının ortak bir koordinasyon, kalıcı bir birlik oluşturması halinde önünde hiçbir gücün duramayacağına değindi.

Etkinliğin son kısmı ise müzik dinletisi oldu. Dilek ve Ali arkadaşlarımız mücadele türkü ve marşları söyledi. Etkinlik son olarak Çav Bella marşı ile bitirildi.

Emekçiler Dayanışması’nın düzenlediği etkinliğe Enerji Sen İstanbul 1 No’lu Şubesi, TOMİS Sendikası, İşçi Dayanışma Derneği, TABİB, TİP, Sol Parti katılarak dayanışma gösterdi.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.