İsveç yöneticilerinin NATO sevdası

0
1696

Hamza Yalçın

Türkiye ilerici kamuoyu Zelenski’yi ABD kuklası; Putin’i ise akıllı ve iradeli bir Rus milliyetçisi olarak tanır. İsveç’te sağcısından solcusuna insanların çok büyük kısmı Zelenski’yi hürriyet kahramanı; Putin’i ise gözü dönmüş bir diktatör olarak bilirler. Bu, ABD güdümlü İsveç medyasının İsveç toplumu üzerindeki etkisini gösterir. İsveç’te medya Ukrayna krizinin yoğunlaşmasından bu yana bir savaş organı gibi yayın yaptı. Bu süreç NATO üyeliğine çıktı. Bu yazıda süreci gözden geçirerek sebepleri ve muhtemel sonuçlarına bakacağız. 

İsveç burjuva medyası ABD ile birlikte ağlamaya ve onunla birlikte gülmeye alışmıştır. ABD’nin sevdiklerini iyi, sevmediklerini kötü bilir. Rusya daha Ukrayna’ya askeri harekatı başlatmadan önce İsveç medyası Rusya’ya karşı çok yoğun bir propaganda savaşı başlattı. Medyanın propagandası ABD’ye, NATO’ya, kukla Zelenski yönetimine, Ukrayna’daki faşist güçlere toz kondurmuyordu. NATO ve İsveç destekli faşist güçlerin Ukrayna’da yürüttükleri saldırı ve katliamlardan söz edilmiyordu. Rusya’nın söylediği her şey kamuoyuna “biz ve onlar” – “iyiler ve kötüler” yaklaşımıyla çarpıtılarak aktarıldı. Halkın alternatif haber almasını engellemek maksadıyla İsveç ana akım medyada muhalif sesler susturuldu. Rusya basınını yasakladılar. Yoğun propaganda ve dezenformasyonun amacı İsveç halkını ABD-İngiltere cephesinde savaş kampına ikna etmekti. İsveç yöneticileri ikna edildiler. Halkın ne denli ikna olduğu çok kuşkuludur. Hükümet ve parlamentodaki partiler yangından mal kaçırır gibi İsveç’i NATO’ya götürüyorlar.

200 yıldır savaşların doğrudan içinde yer almamaya çalışmış olan İsveç, Ukrayna savaşının ortasında başını belaya sokuyor. ABD, İngiltere ve NATO ülkelerinin iktidardaki Sosyal Demokrat Parti’yi ikna etmek için yapmadıkları şey kalmadığını hayretle gördük. Göremediklerimiz olduğu da çok büyük ihtimaldir. Sol Parti (V) ve Çevre Partisi (MP) olmak üzere parlamentoda iki küçük parti dışında NATO’ya girmeye karşı çıkan kalmadı. Aylardır basında ve askeri alanda süren NATO’cu çabalara rağmen gençlik içinde NATO karşıtı direnç geliştiği görüldü. Sosyal Demokrat Parti içinde de önemli itirazlar görüldü.

Gizli üyelikten açıktan üyeliğe doğru 

Bilindiği gibi NATO 1949 yılında kurulduğunda beş Kuzey ülkesinden Danimarka, Norveç ve İzlanda kurucular arasındaydı. İsveç doğrudan NATO’ya girmeyip gizli üyelik formülünü seçti. Sovyetler Birliği’ni düşman belleyen zamanın Sosyal Demokrat Başbakanı Tage Erlander 1952 yılında tatil yapıyormuş gibi ABD’ye gidip Harry Truman ile anlaşarak NATO ile gizli üyelik anlamında kurulan ilişkilerin netleştirilmesi yolunda anlaşma yaptı.  

İsveç’e gelen Türkiyeli anti emperyalist yurtseverler ABD’nin İsveç politikasında ve toplum hayatında yoğun etkisini fark ederler. İsveç alttan alta NATO ile birlikte davranmasına rağmen bağlantısızmış gibi yapıyor, hatta bununla  övünüyordu. Bu iddia ünlü Sosyal Demokrat liderlerden Olof Palme tarafından dikkat çekici ve muhtemelen rahatsız edici düzeylere getirildi. Palme, Bakan olduğu sırada Vietnam Savaşı karşıtı gösteriye katıldı. ABD’nin buna öfkesi karşısında İsveç yöneticilerinin Vietnam direniş hareketi Vietkong hakkında Pentagon’a gizlice bilgiler verdikleri basına yansıdı. Palme bağlantısızlık resmî statüsünün İsveç açısından kazanımlarını görmüştü, 1985 Mayıs konuşmasında Kuzey ülkelerinin nükleer silahtan arındırılması özlemini dile getirdi. Palme’nin bir yıl sonra (28 Şubat 1986) sokak ortasında öldürülmesini onun bu yaklaşımına bağlayanlar çoktur. 

İsveç egemenlerinin NATO’ya resmen üye olma yolundaki ilk talepleri sanıldığı gibi Rusya tehlikesine karşı atılmadı. Sovyetler Birliği sistemi İsveç burjuvazisi için gerçekten tehditti. Komünist partiler dünya işçileri arasında çok etkiliydiler. İsveç’te Komünist hareket burjuvaziyi ürkütüyordu. Bu tehdit karşısında İskandinavya ülkeleri burjuvazisi gizli-açık çeşitli yollarla bir oldular. Bu birlik ABD ve İngiltere’ye bağlıydı. İsveç yöneticileri Komünizm tehdidini savuşturmak maksadıyla sosyal devleti geliştirdi. Bu sayede İsveç dünyanın en eşitlikçi kapitalist sosyal refah devletlerinden biri haline gelecekti. İşte sosyal refah sistemi ve bağlantısızlık, İsveç’i Komünizmden koruyan aşı işlevi görüyordu. Sovyetler Birliği’ni yıkacak olan neo-liberal saldırı döneminde İsveç’in sosyal devletten uzaklaşmaya başladığı görülecektir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından (1991) sonra bu süreç hızlandı ve İsveç NATO üyeliğinin eşiğine geldi.

İsveç’in bütün burjuva partileri uzun süre ülkenin ABD yörüngesinde fakat şeklen bağlantısız olması konusunda hemfikirdiler. Bununla birlikte hiçbir burjuva partisi NATO’ya girmeyi gündeme getirmedi. Çünkü Sovyetler Birliği güçlüydü, sosyalist ve ilerici hareketler etkiliydiler. Ayrıca ABD’nin buna ihtiyacı yoktu. İsveç’in NATO’ya  katılması gerektiğini ilkin merkez sağ bir parti Folkpartiet (şimdiki Liberalerna) gündeme getirdi. Yıl 1999’du. Rusya’nın güçsüz düşmesinden yararlanan ABD; NATO’yu eski Varşova Paktı ülkelerine doğru genişletiyordu. Rusya karşı koyamayacak haldeydi. Çek cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya NATO’ya aynı yılda katıldılar. 2003 yılında aynı kararı ana İsveç muhalefet partisi Moderaterna (M) benimsedi. 2013 yılında Hristiyan Demokratlar isimli yeni-liberal yani aşırı piyasa yanlısı muhafazakar parti, 2015 yılında ise Centerpartiet (C) isimli liberal parti benzeri kararı aldılar. Açıktan yabancı düşmanı olan ırkçı parti İsveç Demokratları (SD) ise NATO’ya girilmesine baştan karşı konuştu. SD’nin o tutumu uzun sürmedi; SD yönetimi Nisan ayında, “Finlandiya NATO’ya girerse İsveç de girmek zorundadır” kararı alarak İsveç’in NATO üyeliğini desteklemiş oldu. 

Sovyetler Birliği Afganistan hükümetinin çağrısıyla 27 Aralık 1979’da Afganistan’ı işgal ettiğinde İsveç uluslararası hukuk ve özgürlük adına ABD safında dincileri destekledi. 2001 yılında ABD Afganistan’ı işgal edince İsveç ABD’nin safında yer alacaktı. İsveç Soğuk Savaş döneminde diğer yandan Filistin ve Güney Afrika halkıyla dayanışma içinde görünmeye önem verdi. İsveç Yugoslavya’nın parçalanmasına ve daha sonra Afganistan’ın ve Irak’ın işgaline destek oldu. İsveç basını Suriye’ye karşı cihatçıların başlattığı savaş öncesinde Suriye devleti aleyhine çok yoğun yayın yaptı. Aynısını Libya’ya karşı yaptı. İsveç egemenleri 2004’de Ukrayna’daki Sorosçu devrimi desteklediler. İsveç 2014 faşist darbesi sonrasında Ukrayna ordusunun eğitiminde ve Ukrayna hükümetine mali yardımda önemli rol aldı. Bugün Rusya’nın Ukrayna’daki savaş suçlarını araştıran İsveç egemenleri sadece Yugoslavya’nın ve Irak’ın yakılıp yıkılması karşısında değil işgalci ABD’nin Irak’taki Ebu Gureyb işkence hapishanesi karşısında dahi sessiz kaldı. Hatta İsveç egemenleri ABD’nin savaş suçlarını deşifre eden Wikileaks kurucusu Assange’a tuzak kurarak saf dışı edilmesini sağladılar.  

İsveç Rusya’yı mahveden Gorbaçov’u ve yıkılan ülkeyi yağmalayan devlet başkanı Yeltsin’i bağrına basarken Putin’i “insanlık düşmanı diktatör” ilan etti. Rusya’da aşırı sağcı Navalni’yi sırf Putin’e muhalif diye göklere çıkardı. İsveç Belarus’ta Lukaşenko’yu devirmeye çalışan Batı yanlısı çabaları olağanüstü bir gayretkeşlikle destekledi. O günlerde İsveç’te korona nedeniyle 50 kişiyi aşkın gösterilere bile izin verilmezken İsveç basını ve yetkililer Belarus’ta on binlerin Lukaşenko yanlısı gösterilerini alkışlıyordu. İsveç halkı bu tutumu sorgulayamazdı ve sorgulayamadı.

Ukrayna krizi baş gösterdiğinde İsveç medyası Rusya aleyhtarı yayınlarını olağanüstü artırdı. Faşistlerin 2014 darbesini, Odesa’daki Madımak benzeri katliamını, Dombas’taki katliamları görmezden geldi. Rusya’nın askeri harekata girişmeden önce kendi güvenliği için garanti istemesi İsveç hükümeti tarafından gülünç karşılanmıştı. İsveç Ukrayna krizinin savaşa dönüşmesine engel olmak için herhangi bir çabaya girişmedi. Rusya’nın askeri harekatı başlayınca bütün burjuva partileri sadece Rusya’yı suçladılar. Ukrayna ordusunda Nazilerin bulunmasını bile İsveç medyası, “propaganda” olarak değersizleştirdi. Ukrayna’da faşistler safında savaşmaya gidecekler serbest bırakıldı ve hatta basında özgürlük yanlıları olarak propaganda edildi. Basın Ukrayna-ABD ortaklığının provokasyonlarını, Buça provokasyonu dahil doğrudan doğruya Rusya’nın üzerine yıktı. İsveç basınında ve toplumda Rusya karşıtlığı alabildiğine kışkırtıldı. Tüm Batılı ülkelerde merkezi olarak sürdürülen ve İsveç kamuoyunu teslim almayı amaçlayan bu kampanya çok etkili oldu.

Bütün güçler Ukrayna’yla dayanışma adı altında Rusya’ya karşı kışkırtıldı. Kampanyaya İsveç Katolik kilisesi kardinal ve piskoposu bile katıldı ve bütün Hristiyanları Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında birleşmeye çağırdı. Ukrayna demek hiç kuşkusuz Zelenski hükümetinin ve Ukrayna’daki faşistlerin iplerini elde tutan ABD ve NATO idi. En önemli adımlardan birini de İsveç ordusu attı. NATO ile ortak askeri tatbikatlar İsveç ordusunun NATO sevgisini artırdı. Genelkurmay eski başkanı bu konuda basına demeç vererek İsveç’in Finlandiya ile birlikte NATO’ya katılmasını istedi . Demecin ordu adına verilmiş olduğu açıktı.

Rusya korkusu

Rusya (1991 öncesi SB) 1980’li yılların ortalarından itibaren ve özellikle 1990 sonrası İsveç açısından tehdit olmaktan çıktı. İsveç egemenleri Rusya’dan korksalardı Rusya’yı kışkırtmak için bu denli saldırgan davranmazlardı. Ukrayna’ya askeri harekat başladığında İsveç, Ukrayna’ya açıktan silah gönderme kararı aldı. Bu karar İsveç’in geleneklerine aykırıydı. 

İsveç burjuvazisinin Rusya aleyhtarı tutumu ABD’ye teslim olmanın ürünüdür. İsveç egemenleri ABD tarafından yakından gözetlenir ve sık sık cezalandırılırken İsveç’te dış tehdit olarak Rusya, Çin ve İran gösterilmektedir. Bu üç ülkenin İsveç ile ilişkilerini geliştirmeye çalışması ABD tarafından baltalandığı için başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Özellikle Rusya ve Çin gelişmiş bir ekonomiye ve eğitimli bir işgücüne sahip olan İsveç burjuvazisi açısından çok önemli pazardır. Ancak İsveç burjuvazisi ABD tarafından engellenmektedir. 

İsveç bankalarının Rusya sermayedarlarıyla irtibatlı kara para skandalları ABD egemenlerinin İsveç-Rusya ilişkilerini baltalamak amaçlıdır. Kara para konusunda dünyanın en kötü ilişkilerine ABD sahiptir. 

ABD İsveç’in baskıcı eşi rolündedir. ABD ile İsveç’in ilişkisini gözleyenler hakim erkek ile bağımlı kadının oluşturduğu geleneksel orta sınıf aileye benzer bir durumu görecektir. Bu ailede erkeği temsil eden ABD’nin çok eşi bulunmaktadır. İsveç çok eşli kocasına bağlı orta sınıf ezilen kadının rolündedir. İyi geçindiği sürece ABD’nin onu hep gözetlemesini, ona ayar vermesini, baskı yapmasını meşru görmektedir.

İsveç burjuvazisi İsveç’i NATO’ya Rusya tarafından değil ABD tarafından tehdit edildikleri için sürüklüyorlar. 

İsveç’in Çin ile ekonomik ilişkilerinin nasıl zayıflattırıldığına başka bir yazıda işaret ettik. Bu konuda yoğun baskılar Trump zamanında yapıldı. Çin Huawei 5G ihalesinden dışlandı. İsveç kökenli transnasyonal Eriksson şirketi kendisi için çok karlı olan Çin pazarından çekilmek zorunda bırakıldı. Daha sonra Eriksson şirketinin ve SEB’in üzerinde denetim artırıldı. Ericsson’un rüşvet skandalı da bu sürecin parçası görülebilir. SAAB Jas uçağının Finlandiya ihalesini alamaması önemli bir konuydu. İsveç AB içinde bu çapta uçağı yapan iki ülkeden biriydi. Bu adım İsveç sermayesinin önünü tıkadı. 

İsveç ekonomisinin üçte birine sahip aileden olduğu bilinen Wallenberg’in Finlandiya’da iki hükümeti birden ikna ettiği belirtilmektedir. Wallenberg’in ABD’de, İsviçre’de  ve Finlandiya’da da şirketleri bulunmaktadır.

Ekonomik baskılar sürerken hızlandırılan NATO toplantıları ve askeri tatbikatlar kamuoyunu İsveç’in NATO’ya katılmasına hazırlamak için kullanıldı. Toplantılara ve tatbikatlara NATO üyesi olmadıkları halde İsveç ve Finlandiya da katıldı. Rusya’ya karşı saldırgan tutumda olan İsveç iken medya Rus saldırısına karşı korku yayıyordu. ABD’nin büyük bir savaş gemisi geldi ve Stockholm’de günlerce bekledi. Halk, medya ve yetkililer tarafından korktulurken Boris Johnson İngiltere adına İsveç’e koruma teklif etti. İsveç ve Finlandiya yöneticilerini ikna etmek için ayrıca İngiltere’de toplantı yapıldı. En önemlisi ise Ukrayna hakkındaki çarpıtılan ve propaganda nitelikli haberlerdi. ABD bir yandan Ukrayna’yı daha çok ezdirirken diğer yandan ise, “Başınıza bunların gelmemesi için etrafımda kenetlenin” mesajı verdi. Dünya ülkelerini Ukrayna savaşına bulaştırmaya gayret etti. Savaşı kullanarak AB ülkelerinin Rusya ve Çin’le ticari bağlantılarını kesti. 

Bütün bunlar kamuoyunun onayını elde etmek için kullanıldı. Yukarıda belirtildiği gibi sonunda önce SD NATO’ya katılmayı düşünebileceklerini açıkladı. Sonra onu Sosyal Demokrat Başbakan ve Dışişleri Bakanı izledi.

Sivil savunma örgütü MSB tarafından daha 2018 yılında yayınlanan ve bütün evlere atılan “Bir kriz veya savaş çıkarsa” isimli broşürü o günlerde bulutsuz gökte şimşek çakması gibi görünmüştü. Bugünden bakılınca broşür gelmekte olanın habercisi  gibidir. Bugünden bakıldığında Kuzey İsveç’e başlatılan batarya üretimi yatırımları da ilginç görünmektedir. Batarya üretiminde İsveç’in normal şartlarda Çin’le rekabet etmesi imkansıza yakındı. Batarya fabrikalarının Çin rekabeti karşısında ayakta kalması ancak Çin’in ticaretten dışlanmasıyla mümkünse o zaman İsveç hükümeti firmalara bir garanti düşünmüş olabilir. 

Kamuoyu tepkisi

NATO üyeliği çok duygusal ve öyle süratli bir şekilde gündeme getirildi ki kamuoyu ses çıkaramadı. Öncelikle Ukrayna faşistlerine ve ABD piyonu Zelenski’ye muazzam bir mağduriyet yaratıldı. Rusya medyasına yasak getirilmesi bu tek taraflı propagandaya sonuna kadar yol açmak amaçlıydı. 

En önemli kırılma Ukrayna’ya silah gönderilmesiydi. Buna sadece sosyal demokratlar değil Yeşiller de katıldı. Sol Parti mevcut liderine rağmen önce itiraz etti. Ardından eski liderin de araya girmesiyle Sol Parti de kabul edecekti. Sol Parti ne yazık ki Irak’ın işgalini de onaylamış; Libya ve Suriye’ye karşı ABD kampanyasına çok yoğun katılmıştı. İsveç Libya’nın bombalanmasına JAS uçağı göndererek katılmıştı. İsveç’in gönderdiği tanksavar silahlarının Ukrayna’da faşist Azak taburlarına gittiği İsveç sol basına yansıdı. Ukrayna’daki savaşın bütün sorumluluğu Rusya’ya yıkıldığı, süreçte ABD’nin rolüne hiç değinilmediğini için kamuoyu “Bugün Ukrayna’ya, yarın bize” algısı edindi. 

Kamuoyu onca yoğun duygusal propagandaya ve korkutmalara rağmen NATO’ya girilmesine direnç gösterdi. Aktif nüfusun önemli bir kısmının NATO’ya karşı olduğu görüldü. Sosyal Demokrat Parti kadın ve gençlik örgütleri NATO’ya karşı olduklarını ifade ettiler. Sosyal Demokrat Parti Skåne örgütü NATO’ya girilmesine karşı çıktığını belirtti. 

Eğer konu yoğun propaganda ve basına getirilen yasakların olmadığı bir ortamda tartışılsaydı İsveç halkının NATO’ya girmeyi kabul etmeyeceği görülmektedir.

İsveç’in NATO’ya katılmasına Erdoğan’ın itiraz eden ifadeleri ise henüz Türkiye’nin kurumsal bir tutumu olarak gündeme gelmemiştir. Erdoğan’ın çıkışı durumdan kendisine güç devşirme manevrası olarak görülmektedir. Erdoğan kendince İsveç’in Kürt politikasına dikkat çekmektedir. İsveç’in Kürt politikası çok özel bir konudur. Bu politikanın yüzde yüz ABD politikası olduğunu ve Kürtleri destekliyormuş gibi yaparak Orta Doğu’yu kan gölüne çevirme potansiyeli taşıdığını belirtelim. 

İsveç ve Finlandiya yöneticilerinin halk oylaması yapmadan ve çok acil NATO’ya girme kararlarının arkasında başka sebepler de bulunmalıdır. İsveç’in kendi güvenliği için NATO üyesi olmasına gerek bulunmamaktadır. Bu sorun ABD’nin kutuplaştırma politikasının ürünüdür. İsveç’in NATO’ya katılması 1950’li yıllardan bu yana süren gayrı resmî üyeliği resmî hale ve İsveç’i de nükleer savaş durumunda üs ve hedef haline getirecektir. İsveç ayrıca bağlantısız görünmenin sağlayacağı avantajları kaybedecektir. İsveç bundan böyle en fazla NATO’nun güvercini rolünü oynayabilir. Sürecin devamında gerek İskandinavya coğrafyasında gerekse Orta Doğu’da çok önemli sorunlar yaşanacaktır. Kaldı ki ABD’nin tuttuğu yol Çin’le kapışmaya çıkmaktadır. NATO süreciyle İsveç ilerici kamuoyunda hükümete çok önemli tepkiler gelişti. Bu tepkiler İsveç’te barış hareketinin ve anti-emperyalist solun gelişmesine olanak sağlayacaktır. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.