KENTLER VE İNSANLAR…

0
552

Cuma Gürsoy

Kentleşme, dar anlamda kentte yaşayanın nüfusun artmasıdır. Köylerden kentlere göçle başlar. Böylece gelişmekte olan kentlerin bir takım özellikleri oluşur.

Bu özellikleri ekonomik, teknolojik, siyasal, psikolojik, sosyolojik nedenler şeklinde sıralamak mümkündür.

Özellikle Sanayi Devrimi ile başlayan kentleşme bir takım sıkıntıları da beraber getirmiştir, nedir bunlar, kısaca göz atalım…

Köylerden kentlere göçen insanlar, kendi içinde bir takım sorunları da taşır. Başta iş sorunu olmak üzere, barınma (konut) sorunu ve eğitim sorunu örnek verilebilir.

Bunlar temel sorunlar olarak hep karşımıza çıkar. Sorunların katlanarak çoğalması kentlerin çarpık gelişmesine de neden olur.

Kentlere düzensiz göçün, işsizliğin, barınma sorununun, eğitim ve sağlık sorunlarının nedeni hep bu sistemden yani kapitalist sistemden kaynaklanır.

Kapitalizm her şeye Meta-Para-Meta’ denkleminden bakar.

Buna yaşadığımız durumların içerisinden bir örnek vermek yerinde olacaktır: 11 ilde meydana gelen deprem felaketi ifade edilen bu denklemin somut örneğidir. Doğanın dengesini bozmak, ekolojiyi bozmak, çarpık ve düzensiz-güvensiz kentleşme ve rant ilişkileri kapitalizmin neden olduğu yıkıma verilebilecek yakın örneklerden birisidir.

Toplum ezenler-ezilenler şeklinde örgütlendikçe yani sınıflar var olduğu sürece bu örnekler artarak devam edecektir.

İfade edilen bu çelişkiler sınıflı toplumlarda hep vardır. Bu bakış açısı toplumda eşitsizliği, adaletsizliği körükler; kapitalist sistemlerde eşitsizliği hayatın her alanında görmek mümkündür. Çocukların eşit eğitim almasını engeller, hastaların eşit şekilde sağlık hizmetlerinden faydalanması ortadan kalkar. Kentlerde barıma sorunu çığ gibi büyür. Birçok insan kamusal olanaklardan yararlanamaz. Örneğin sinemaya, tiyatroya, eğlenmeye, vb. etinkilere katılamaz ve böylece kentlerdeki adaletsizlik, eşitsizlik daha belirginleşir.

Kentlere daha “olanaklı” yerlerde yaşayacakları; eğitime, sağlığa, barınma hakkına daha çok erişebilecekleri gibi güzel duygularla göç eden insanlarda zamanla bu duyguların yerini karamsarlık ve yalnızlık alır. Gelecek kaygısı başlar. Bireycilik çok daha fazla öne çıkar. “Gemisini kurtaran kaptan” anlayışı insan ilişkilerine hakim olur. Oysa başta, dayanışmanın, dostluğun, eşitliğin, adaletin egemen olmasını istemiştir ve onu hayal etmiştir insanlar.

Bu anlayış, ta ki sınıflı toplumlar ortadan kalkana kadar kente ve topluma hakimiyetini sürdürecektir. İnsanların temel hakkı olan beslenme, barınma, eğitim ve sağlık hizmetleri, onların temel insan haklarıdır.

Kapitalizmde bireycilik ön plandadır. Sosyalist sistemde ise toplumsal anlayış hakimdir. Sosyalizm dayanışmacıdır. Ezen ve ezilen çelişkisi ortadan kaldırılır.

Tüm bunlardan hareketle şu sonuca ulaşmak şimdi mümkündür:

O zaman, eğer yaşadığımız kentleri insan onuruna yakışır hale getirmek istiyorsak, örgütlü olmak şarttır.

Örgütlü insan, çağdaş insandır. İşte bu anlayış ile kentlerimizi, dayanışma ağları ile örmeli, daha güzel hale getirmenin olanaklarını mümkün kılmalıyız.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.