Kurban ve bayramı: Cana kıymanın bayramı olmaz, kaldırılmalıdır

0
413

Feramuz Acar (*)

”KURBAN BAYRAMI” yaklaşırken, ortalık yine kana bulanmadan; “kurban” konusunu sorgulayıp, her türlü “Kurban/Bayramı” geleneğinin tamamen kaldırılması için dinli-dinsiz herkesin çaba göstermesinde yarar var.     

Yazılı tarih öncesi de var “kurbanın”. MÖ. 2 bin yıl önce Sümer yazılı tabletlerinde “Koyun insanlığın vekilidir; insan yaşamı için, insan başı yerine, bir koyun başı vermelidir” diye geçmekte. Bu gelenek Sümerler’den, Yahudiliğe ve oradan direk İslam’a geçmiştir. MS. 70 yıllarında Hıristiyanlık’tan ve Yahudilik’ten kaldırılmasına rağmen, İslam’da 1400 yıldır sürdürülmektedir. 

KURBAN kelimesi İbranice, Arapça, Aramice/Süryanice aynı anlama gelen; “ḳrb” kökünden gelen, 1. yakın olma, yaklaşma,  2. “kippir”, “örtmek”, “arındırmak”, kefaret “fidye (bedel) ile gazap (öfke) yatıştırmak” 3. ḳurbān קרבן  ḳurbān قربان; bilerek bilmeyerek, işlenmiş olan bir günahı Tanrı’ya bağışlatmak af dilemek umuduyla vs. sunulan ‘CANLI KANLI’ KURBAN, sadaka, hediye (bir çeşit rüşvet) anlamında Tevrat’ta Levililer 1-7 ve 1Kr. 8:62-63 ayetlerinde geçmektedir. Dini bir terim olarak “Kurban” “Kurbanlık”, Tanrı/Allah’tan af/bağış dilemek vs. için kan akıtılarak kesilip, parça parça dağıtılan veya pişirilip yenilen hayvanlara verilen addır. 

BAYRAM kelimesi; ise eski İran Farsça kökenli, paδrām, ve çeşitli Asya dillerinde “badram”, “bedrehem”, “patirām” pati- (geri, tekrar) ve rāma- (sükûn, barış ve mutluluk) Türkçe’ye “Bayram” olarak geçen; geleneksel olarak belirli günlerde yapılan kutlama, karnaval; tören, festival, halk arasında gülme, eğlenme, yiyip içme, sevme, sevindirme ve mutlu gün ve tatil anlamına gelmekte. Kurbanla direk ilgisi olmayan bir kavramdır. “KURBAN-BAYRAMI”  kavramı, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’anda geçmese de, dünyada özelikle Müslümanlar tarafından (Arapça: عٖيدُ الْأَضْحٰى; ʿĪdü l-’Aḍḥā, Farsça: عید قربان; Eyd-e Qorbān) adıyla Hicrî takvime göre Zilhicce ayının 10. gününden itibaren Müslümanları zorunlu “HAÇ” ibadeti dolayısı ile kesilen kurban daha sonradan birçok İslam ülkesinde 4 günlük resmî tatil dinî bayram olarak kutlanmaktadır. 

TANRI VE TANRILARA KURBANIN EVRİMSEL VE TARİHSEL KÖKENİ

Arkeolojik kazılar güncel bilimsel araştırmalar, ilk TANRI anlayışı ve tanrılara kurban (verme) kesme düşüncesinin günümüzden yaklaşık 40 bin yıl önce, ÖLÜM KORKUSUNA dayalı “teselli” olarak ortaya çıkmaya başladığını gösteriyor. Korku tüm hayvanların ve insanın en ilk duygularından biridir. Beynimizin merkezinde olan “Amigdala” bölümü, ölümcül tehlike/tehdit, korkulu durumlarda “Don kal, kaç veya savaş” olanakları arasında, acil “doğal bir seçim” yapan bir savunma sistemidir. Örnek bir ceylan, (bir insan) bir aslanla, (ölümcül bir tehlike) ile karşılaştığında hayatta kalabilmek için donup kalsa veya savaşsa aslan onu öldürecektir; fakat kaçarsa kurtulma şansı vardır. Dolayısı ile “doğal seçim” olarak kaçmayı seçer.  

Devri daim evrim, evrende hareket edip değişmeyen hiçbir şey yoktur. Gökte uçan kuş rüzgârın, denizde balık suyun yön değiştirdiğini, bir kedi, köpek birçok hayvan sevgi, nefret gibi duyguları, çevresindeki olguları algılayıp ona göre hareket edebiliyor. Fakat hayvanların zihinsel evrimi yeteri kadar gelişmediği için (şimdilik) değişimlerin nedenini sorgulayamıyor.  Korku beyinde evrimi tetiklemiştir. Tek başına hayatta kalamayacağını gören insan, zaman içerisinde, diğer hayvanlardan daha fazla sosyalleşerek, evrimleşerek, değişmekte olan olgular arasında, SORGULAYIP neden-sonuç ilişkisi kuran, ilk canlı türüdür (bildiğimiz kadarıyla). 

Hayatta kalabilmek için beslenme/avlanma, konaklama ortamları dışında; ilk çağlarda doğal olaylar, felaketler; depremler, heyelanlar, sel, dev dalga su baskınları, volkanik patlamalar, yangınlar, gök gürlemesi şimşekler, büyük fırtınalar, hortumlar, göktaşı düşmesi, güneş tutulması gibi büyük ölümcül tehlike, tehdit ve korku unsurları, en azından ‘’bilinmeyenler” idi. Örnek ani bir deprem, insanların doğal “Don kal, kaç veya savaş” savunma sistemini devre dışı bırakıyordu. Kaldığı mağara/evin yıkılması, yakınlarının ölmesi, kendisinin tesadüfen kurtulması, sonuçta ölüm korkusu, ölüm ve sonrası ne olacağı insanları düşünmeye, sorgulamaya zorladı.

İlk insanlar bu doğal afetler ile kendi yaşamları arasında bir ilişki kurarak, çeşitli bilmedikleri, cevap bulamadıkları korktukları konularda, kendilerinden daha güçlü bir güç tarafından canlandırıldığı hissine kapıldı. İnsanlar zihninde, net cevaplar bulamadığı soru ve sorunlar için kullanabileceği bir “teselli”, bilinmeyen X güç, “Joker olarak kullanabileceği, büyük bir güç “Tanrı” ve devamında çeşitli dinleri yaratmıştır. Herhangi bir Tanrı insanları değil, insanlar tanrıları yaratmıştır. (Evrim sürecinde başka hayvanlarda örneğin bir şempanze grubunda, grup liderinin korkutucu doğa olaylarına, bağırma, dans etme gibi çeşitli tepkiler koyarak gruplarını korumayı hedeflediği, Tanrılar ile iletişime geçmeye çalıştığı, grup üyelerinin bu liderlerini “ruhani lider” olarak görüp “el öpme” gibi davranışlar sergilediği gözlenmiştir.)

İlk tanrı anlayışlarının doğal afetlerin sıkça yaşandığı bölgelerde ortaya çıktığı görülmektedir. İlk insanlar yer, gök, ay, güneş fırtına, şimşek gibi anlam veremediği, çözüm bulamadığı her şeye, kendileri bir tanrı yaratmıştır. Bu tanrıların kendilerini doğal afetlerle korkutup cezalandırmaması, affetmesi için tanrılarına dilenme, tapınma, ibadet etme, kurban, hediye “rüşvet’” sunmaya başlamıştır. (Bir kişi “kurban kesimini eleştirdiğinde, dinciler “o zaman et yemeyin, ot yiyin “vejetaryen” olun gibi karşı savunma eleştiride bulunuyorlar. Canlılar hayatta kalabilmek için beslenmek zorunda, canlı hücreler, bitkiler çeşitli minarelerle beslenirken. Bazı  hayvanlar OT, bazıları da ET ile beslenir, bazı canlılar ve insanlar ise hem etçil hem de otçuldur. Nadirde olsa bazı deniz altı bitkilerinin küçük balık vs. toprak üstü bazı bitkilerin yaprağına konan, böcek sinek vs. et ile beslendiği de bilinmektedir. Doğanın döngüsü, bir anlamda tüm canlılar birbirlerine “yem ve gübre” yeni enerji olmaktadır.  Yaşamsa ihtiyaç dışı, herhangi canlı bir hayvanın din için kurban [katl/edilmesini] doğru bulmuyoruz.) 

Çeşitli dini inançlarda kurbanlıkların da, kanlı kansız diye ikiye ayrıldığı  görülmekte. Kansız kurbanlar genellikle tahıl ürünlerinden, meyve üzüm, ceviz, zeytin, süt, yağ, şarap, darı, para vb. gibi ürünlerden oluştuğu görülmekte. Kanlı kurbanların ise coğrafik koşullara göre var olan hayvanlardır (koyun, sığır, keçi, deve, domuz, at, tavuk, horoz, balık). İlk çağlarda çeşitli dinlerde insan kurban edildiği (halen de) görülmektedir. 

Bazı sorgulayıcı insanlar, “Allah bilir” denilen tanrılardan aslında hiçbir cevap ve yardım alamadıklarını görmüş;“Sorgulamayan cahil, sorgulatmayan canidir” diyerek; korkusuzca sorgulamaya başlamış, yaklaşık 2 bin yıl önce günümüz biliminin temellerini atmışlardır. Bilim/insanları, kısa sürede insanın binlerce yıldır merak ettiği, şimşek deprem, gezegenlerin dünyanın mevsimsel döngüleri; önceden mitolojik hikayelerle anlatılan tanrılara atfedilen, birçok bilinmeyen konuya, soruya, çok açık net, insan yaşam mücadelesine çok faydalı somut cevap vermiştir. Bu nedenle birçok tanrı, oruç tutma, kurban kesme gibi ibadetler işlevini yitirip ortadan kalkmıştır. 

Olmayan Tanrı ve dinlerin halen varlığını sürdürmesinin nedeni, insanların hala korktukları ve açıklayamadıkları bazı kavramların bulunmasıdır. Gök gürültüsü elektrik titreşiminden oluyor. Deprem yer hareketlerinden fakat  bu “harekete” sebep olan yasalar nedir? Ölümden sonra ne olacak? Ben, neden varım? Ne amaçla dünyaya geldim? Bu dünyadaki kötüler ceza çekecekler mi? “İyiliklerimizin karşılığı olacak mı?”, “Evren’in nasıl var olduğu?” vs. sorular. Güncel bilim aslında, bu sorulara da çok mantıklı bilimsel cevap vermektedir. Ancak insanlar, henüz adaptasyon aşamasındadırlar. Evrim, süreklidir ve genellikle yavaştır. Bilimin verdiği bu cevaplara adapte olması için zaman ve nesiller gereklidir. Nasıl ki Dünya’nın düz değil yuvarlak olduğu ancak bilimle kanıtlanıp, belli bir süre sonra kabullenildi ise insanlar eninde sonunda teselli ile bilim arasında doğal seçim yapacaktır.  

Maddesel varlığın içinden evrimleşerek gelen canlılar, insanlar; genetik kodlarla, çiftleşme yoluyla fiziksel nesil türlerini çocuklarına aktarırlar fakat kültürel bilgi birikimlerini genetik yoldan çocuklarına aktaramazlar. Çocuklar doğduğunda beyinleri beyaz A4 kâğıt gibi temiz boştur. Her türlü hayat deneyimini, tarihi kültürel ve bilimsel bilgileri, anne/baba, yakın aile, yaşadıkları doğa ve toplumsal çevre, gelenekler ve eğitim siteminden alırlar. Dini doğmaları tesellilerin değil, doğru gerçek bilgilerin yeni nesillere aktarılması için özelikle laik bilimsel bir eğitim siteminin olması çok önemlidir.  

Bilim, asla doğaüstü bir güce (dine) ihtiyaç duymamıştır. Tanrıların varlığı ve onlara atanan doğaüstü olguların hiç birisi kanıtlanmamıştır. Fırsatçılar tanrılardan haber aldıklarını ileri sürüp peygamberlik, halifelik, rahiplik imamlık vs. iddiasında bulunup; insanları kendi çıkarları doğrultusunda manipüle eden  kurallar koymuşlardır. Bir insanın koyduğu kurallara karşı çıkanlar olur diye, yazı bulununca, bunlar tanrının kanunu “kutsal kitap” diye yayınlamışlardır. Tanrı ve dinler ruhban sınıfın geçim kaynağı olmuştur. 

1) Köleci toplumdan bu yana 6 bin yıldır, “Kilise- Kral-Kapital”= Kölelik ve sömürü düzenine hizmet eden, tanrılar dinler kurban kesmeler, evrim sürecinde zaman içinde sonuçta ortadan kalkacak, bilim tek gerçek bilgi türü olacaktır. (1) Aslında kurbanla ilgili söylenecekleri burada noktalayabiliriz. Fakat sorgulayıp, kurban geleneğinin  tamamen ve bir an önce kaldırılması için dünyada çeşitli dini ve toplumlarda kurban kesmenin nasıl geliştiğine bakmakta yarar var.

ESKİ TOPLUMLARDA (SÖZDE) TANRILARA İNSAN VE HAYVAN KURBAN RİTÜELLERİ

Yazılı tarih öncesi, Neolitik (avcı, toplayıcı ve  ilk yerleşik hayata geçen toplumların mağara resimlerinde, yerleşim yerlerinde, 9 bin yıl önce Çatalhöyük gibi ilk şehir ve Göbeklitepe gibi 12 bin yıl daha eski anıtsal arkeolojik kazı alanlarında) tanrı anlayışı ve kurban ritüellerinin izlerine rastlamıştır. Fakat bunlar dini anlamda bir “kurban” mı, yoksa doğaya teşekkür mü, mevsimsel ortak festival paylaşımı mı, doğal afet, hastalık veya savaş vs. çeşitli sebeplerle toplu ölümler mi, kesin beli değildir. Fakat insanlar bereketli Hilal, Hindistan Vadisi vb. bölgelerde  yerleşik yaşamaya geçmeye başladıktan MÖ. 6 bin yıllarından sonraki yazlı kaynaklarda; dünyanın birçok yerinde tanrılara; (tanrıların dünyadaki yansıması görülen krallara, dini inanç önderlerine tapınaklara, doğal kaynaklara vs.) yiyecek içecek, değerli eşya, hayvan ve İNSAN KURBAN edildiği görülüyor.  

TARİHTE ve DÜNYADA İNSAN KURBANI

Ortadoğu’da Sümer, İsrailoğulları dışında, Mezopotamya’da ve Anadolu’da ilk çağlarda Amed’in, Çayönü, Maraş Domuz-Tepe, Malatya’da Aslan Tepe’de,  Siirt Botan-Vadisi kazılarında hayvan ve bazı insan kurbanlarına rastlanmıştır.  

Afrika’da eski Mısır’da tanrı ile eşit görülen bir kral öldüğünde, öbür dünyada da kendisine hizmet etmesi için hizmetkarlarının diri diri gömülüp; insan kurban edildiğini gösteriyor. Ayrıca çeşitli tanrılara çeşitli hayvanlar, örnek tanrı Thoth’a binlerce “kel aynak/ibis kuşunu mumyalayarak “kurban” ettikleri görülmekte. Tunus Kartaca’da tanrı Baal’e kurban edilmiş ve ayrıca nüfus kontrol amaçlı çok sayıda yakılmış çömlekle gömülmüş 1-2 aylık bebek kurbanlar bulunmuştur. 

Avrupa’da Orta Avrupa “Keller’de”, İtalya’da Roma öncesi “Etrüskler’de”.  Antik Yunanistan’da Lykaion Dağı’nda Zeus’a yakılarak kurban edilmiş genç ve çocuk cesetler ve yazılı eski metinler bulunuyor. Eski İskandinavya dinlerinde Vikingler’de “blót,”  kurban kanı, alınlara ve tapınaklara sürüldüğü, İsveç’teki Gamla Uppsala’da bir tapınakta geleneksel olarak 9 erkek insan kurban edildiği görülmüştür.   

Kuzey Amerika Cahokia’da “Mound 72 höyükte” 13-23 yaş arası kurban edilmiş, 272 kişinin kalıntıları bulunuyor. Orta Amerika’da Maya, Aztek ve Güney Amerika’da İnka ve Peru-Moche uygarlıklarında güneş, ay vs. Tanrılara, krallara ve doğal afetlere karşı, hayvan dışında hunharca on binlerce insan ve çocuk kurban edilmiştir.

Asya Antik Çin Shang Hanedanlığı ataları, tanrıları onurlandırmak için insan kafası kesilerek; Hawaiililer’de savaş tanrısı “Ku’ya” esirlerin işkence edilerek kurban edildiği görülmekte. Doğu Hindistan’da Şaktizm geleneğinde tanrı/çalara, festivallerde keçi, horoz kurban edilirken; Kalika Purana Hinduizm’de önemli olaylarda, insan kurban edildiği de görülmüştür. Orta Asya eski Türkler’de, doğaya, tanrılara ve ölen yakınları öbür dünyada yaya kalmasın diye, özelikle at ve at ürünleri süt, kımızı kurban ettikleri görülmüştür. Türklerin dün ve bugün yaşadığı Moğolistan’da ilk çağlarda insanların diri diri gömülerek kurban edildiği de bilinmektedir. Budizm, Taoizm vb. inançlar genellikle kanlı kurban kesmeyi yasaklamıştır. (2)  

2)Nadirde olsa bugün dünyada, dini veya siyasi, insan kurban etme veya “kendini kurban feda etme”  örnekleri halen görülmekte. Fakat insan kurban edilmesi artık dünya çapında gerçekte olduğu gibi “cinayet” olarak görülmektedir. 

MEZOPOTAMYA- SÜMERLER’DE KURBAN

Sümer yaradılış efsanesi; Alt tanrılar üst tanrılara isyan ederek kendilerine yardım edeceklerin yaratılmasını isterler. Bunun içinde bir tanrı kurban edilir, onun kanının kille yoğrulup insanın yaratılması ile yaşam başlıyor. (MÖ yakşalık 6000 yıl önce.) Sümer kenti Ur’da kral öldüğünde tanrılaştığı inancı ve ölümden sonra (cennet) yaşam inancı vardı, kralın ölmesiyle birlikte sarayda bulunan hizmetçi, cariye, askerlerin kafalarına darbe vurulup; öbür dünyada efendilerine hizmet etmek üzere kurban ediliyordu. Ölümden sonra yaşama inandıkları için bunu onurla kabul ediyorlardı. MÖ yaklaşık 2000 yıllarına gelindiğinde Sümerler’de kurban ritüelleri, Ziggurat adı verilen tapınaklarda tanrı heykellerine genellikle, ekmek, şarap, tereyağı, bal, tuz gibi yiyecekler ve sığır ve daha çok ‘koyun’ kurban edilip pişirilip, törene katılanlar arasında paylaşılıyordu. Bu törenleri anlatan Sümer tabletlerinde ‘’Koyun insanlığın vekilidir; insan yaşamı için bir koyun vermelidir, insan başı yerine bir koyun başı kurban vermelidir.’’* Bu somut olarak daha önce insanda kurban edildiğini ve sadece “koyun kurban kesme” geleneğinin Sümerler’de başlayıp oradan Musevilik ve İslam’a geçtiğini de gösteriyor. 

*Bir Sümer atasözü: Çobanın kaval sesine kanıp yaylaya gittiğini zanneden koyunlar, mezbaha gittiklerini hiçbir zaman öğrenemediler.

İSRAİLOĞULLARI & YAHUDİLİK’TE ÇOCUK VE KOYUN KURBANI

Çeşitli metinlerde İsrailoğullarının geçmişte Kenan tanrısının “Molech’e” (Melek’e) Kudüs; “Hinnom Vadisinde”, “Gehinnom / Gehenna” çukuruna (muhtemelen o zaman volkanik lava) derin bir çukura “yakılan sunu’’ adı verilen “erkek çocuk” atarak yakıp kurban etiklerini dile getiriliyor. Semavi dinlerde bahsedilen “cehennem” adı ve özelikleri buradan gelmektedir. Bu konu bir Babil silindir mühründe, insanların Molech’e çocuklarını kurban olarak sunmasını yasaklayan“Tanrı Musa’ya şöyle der: İsrail halkına de ki, İsrailliler’den ya da aranızda yaşayan yabancılardan kim çocuklarından birini ilah Molechke sunarsa, kesinlikle öldürülecek. Ülke halkı onu taşlayacak.”. Yahudilikte bu gelenek daha sonra cehennem çukuruna bir ‘Günah Keçisi’ atarak veya keçi çöle bırakılara devam etmiştir.  İbranice Tevrat’ta; sözde Âdem ile Havva cennetten kovulduktan sonra, 9 ayda bir, bir kız, bir erkek, ikiz çocuk yaparak çoğalıyorlar. Sözde kardeş evliliği olmasın diye, ilk ve ikinci doğumdan gelenler çapraz evlendirilmiş. Kabil’in yanında doğan kız çok güzelmiş ve Kabil, bu kızı Habil’e vermek istememiş, tartışmışlar. Sorunu tanrıya kurban sunarak çözelim, tanrı kimin kurbanını kabul ederse kız onun olsun demişler. Tanrı çoban Habil’in besili koç kurbanını kabul ediyor. Çiftçi Kabil’in buğday kurbanını kabul etmiyor. Tanrıya kurban “yakılarak” sunuluyor ki kokusu gökyüzüne, Tanrı’ya ulaşsın. Bunun üzerine Kabil çok kızıyor ve Habil’i öldürüyor. Bu da tarihte ilk cinayet olarak anlatılır. 

İbrahim ve eşi Sara 100 ve 90 yaşlarında artık çocuğumuz olmuyor diye üzülüyorlar. Tanrı bunlara son erkek çocuk olarak ‘İshak’ı (veya İsmail`i) veriyor. Çocuğu çok seviyorlar Tanrı’yı unutuyorlar. Tanrı da bu durumu çok kıskanıyor. Ve Tanrı ‘”Ey İbrahim, oğlunu bana kurban edeceksin”. İbrahim’in yapacak bir şeyi yok. Çocuğunu alıyor ve yakmalık kurban sunumu için bir taşın üzerine odun dizip İshak’ı üzerine koyuyor. Tam kesip/yakacağı sırada Tanrı “Tamam, beni daha çok sevdiğini anladı, bu bana olan sevgini test etmek içindi” diyor. Tam o esnada  tanrı bir melekle gökten/çalıların arasından kurbanlık bir koç gönderiyor.   (Tevrat’ta, Levililer 1-7’de ve 1Kr. 8:62-63 vs. ayetlerinde, “Kefaret”: bilerek bilmeyerek ‘’işlenmiş olan bir günahı Tanrı’ya bağışlatmak af dilemek amacıyla Tanrı’ya, canlı kanlı hayvan (koç) “kurban” kesmek geçmektedir.) İbrahim’in birinci eşi Sara’dan İshak, ikinci cariyesi Hacer’den İsmail, üçüncü cariyesi Kantura’dan 6, toplam 8 çocuğu olduğu belirtiliyor. Kurban edilmek istenenin İshak mı yoksa İsmail mi olduğu da tartışmalıdır. İbrahim peygamberin sevgili oğlu İsmail’i anası Hacer ile çöle attığı da başka tartışma konusudur. Burada İbrahim’in büyük koyun sürüleri olduğunu, koyun tüccarlığı yaptığını da hatırlatalım, neden koç/koyun kurban ediliyor o zaman daha iyi anlaşılır. Yoksa diğer hikayelerin hiçbir tutarlı yanı yoktur. İlgi duyanlar araştırabilir.) (3-4)  

>>Tanrısı İbrahim’e diyor ki; ” Bana Mont Moria (Tapınak Tepesine), öyle bir mabet yap ki kurbanlar orda kesilsin ve insanlar beni hatırlasın”. Yahudilikte yapılan birinci mabet yıkılıyor; ikinci mabedi de Romalılar MS 70’te yıkıyorlar ve Yahudiler Kurban kesmeyi o günden itibaren bırakıyor.  

SÜNNET / KURBANI 

Erkek (ve kız çocukları) sünnet etme geleneğinin, yazılı tarihten öncesi, anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçişle birlikte, kuzey doğu Afrika’da, kesin bilinmeyen “erkekliğin gereği”, “bulaşıcı hastalıklara karşı önlem” vs. nedenlerle ortaya çıktığı ileri sürülse de, Antik Mısırlıların, köle, esir veya yabancıları, aşağılama / işaretleme yöntemi olarak onları sünnet ettikleri Mısır duvar resimlerinde görülmekte. Musa’nın Mısır’dan çıkardığı İbrani/İsrailliler Mısır’da köle, esir ve göçmen işçilerden oluştuğu için, hepsinin sünnet edildiği, bunu toplumsal dini bir işaret olarak kabul edip devam ettirdikleri düşünülüyor. Ayrıca Yahudilerin, erkek çocukların kurban verme anlayışından tamamen kurtulamadıkları için, bunun yerine onların “erkeklik organlarını kaplayan deriyi kesmeyi gelenek hâline getirdikleri de ileri sürülmektedir. Bu da dini bir gruba mensup olmak anlamında bir kurbandır. Sünnet Yahudilikte dün de bugün de dini bir zorunluk olarak görülmektedir ve buradan İslam’a geçmiştir. Kur’anda sünnet yoktur. Sünnet ve kurban Hristiyanlık’ta genel anlamda kaldırılmıştır. Bazı küçük yerel Hristiyan grupların bu geleneği sürdürdüğü görülmektedir. Ayrıca başka nedenlerden ABD’de erkeklerin %60’ının sünnet olduğu, bunun da sünnetin yararlı olduğu yönünde yanlış bir anlayıştan kaynaklandığı görülmekte. Son 60 yıldır sünnet konusu, yararları ve zararları tartışılmış, sünnetin oğlan / kız çocuklarının doğal vücut bütünlüğüne, psikolojik seksüel yaşamına vs. her anlamda ZARARLI olduğu sonucuna varılmıştır. (3-4) 

>> Çocukların Sünnet edilmesi her anlamda yasaklanıp kaldırılmalıdır. (18 yaşından sonra kişi kendi iradesi ile vücudunu herhangi bir yerine para verip özel estetik ameliyat yaptırmak istiyorsa yaptırsın.)

HRİSTİYANLIK/TA – KURBAN – NEDEN, NASIL KALDIRILDI? 

Özetle geçmişte; Yahudi rahiplerin, işgalci Roma yöneticileri ile işbirliği içinde olması sonucu o dönem ezilen halkın (havarilerinin diyelim) her ikisine karşı, İSA’yı “tanrının kuzusu oğlu” lider “peygamber” olarak öne sürüp; Yahudiliğin içinden bir muhalefet inanç hareketi ayaklanma olarak “Hıristiyanlığın” ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu ayaklanmanın “Tanrının oğlu İSA’nın” çarmıha gerilip katledilmesi ile bastırılması sonuçta; Tanrı yok, oğluna bile sahip çıkmadı, çıkamadı. Hâkim güçlerin baskı, sömürü sistemine ebedi boyun eğmek anlamına gelen, çok büyük bir yenilgi, sosyal, politik, kültürel, psikolojik, inançsal her anlamda dibe vuran, daha gerisi olmayan “sıfır” noktası idi; fakat aynı zamanda her anlamda (takvimsel anlamda bile) yeni bir başlangıç “MİLAT”a nasıl dönüştü?  

İsa’yı Tanrı’nın “kuzusu oğlu” (lider/peygamber) olarak ileri sunan (halkın havarileri) Yahudiliğe ait “Eski Ahit” Yeşaya. 53: 5-6 -10-11) ve ayrıca Tevrat“Tanrı’nın kulu, adında biri gelecek, İsrail’in, hatta dünyanın günahları uğruna ölecektir.’’ ,“Tanrı’nın planı, tüm sunuların yerine geçen tek ve etkin bir kurban sağlamaktı/r”. Tevrat ve İncil’de 30’a yakın başka ayete dayanarak, İsa kendisinin ölüp dirileceğini biliyordu. Özetle; bu Tanrı RAB’ın bir planıydı, Kendine inananlar için Tanrı oğlu İsa’yı “son” kurban etti. Ondan daha büyük “oruç, sünnet, kurban” olamaz anlayışı ile İsa’nın ölümüyle başlayan Hıristiyanlıktan, (bazı ufak yerel gruplar dışında), oruç, sünnet, KURBAN kalkmıştır. 400 yıllık bir direniş sonucunda, batı-doğu Roma/Bizans imparatorluğu 421 İznik konsilinde, yeni din Hristiyanlığı kendine uygun formatlayıp resmi devlet dini ilan etti. Ortaçağ karanlığı, haçlı seferleri, “Martin Luther reformasyon hareketi” ardından gelen “aydınlanma çağı’ ve din maskeli kapitalist sömürü sitemi, savaşları sonuçta; 

>> Hristiyanlığın geçmiş güncel yanlışlıkları ayrı bir tartışma konusudur, fakat en azından kurban kesimi İsa’nın ölümüyle birlikte kaldırılmıştır. (5)

İSLAM’DA, KUR’ANDA KURBAN VE BAYRAMI

KUR’ÂN’IN KAYNAĞI, Tevrat’ın tefsiri olarak, Milattan 100 yıl sonra yazılmış “MİDRAŞ” isimli bir kitabın hatalı bir kopyası, bazı Arap gelenekleri ve Muhammed’in hayatına dayanır. Burada İbrahim Peygamber’in Nemrut ile olan mücadelesi anlatılırken, Babilion’daki bir kentin adı olan UR sözcüğünü hatalı bir şekilde arami dilindeki OR (ateş) anlamında almış.“Nemrud putlara tapmadığı için İbrahim’i ateşe attı, fakat ateş İbrahim’e zarar vermedi” ve devamında “İbrahim dinini yaymaya başladı” şeklinde hatalı olarak çevirmiştir. Tevrat’ta konuyla ilgili yerde Nemrut’un adı da geçmez. İslam’da Kur’anda kurban konusu şu 4 sure/ayette geçmektedir. 

  1. Hacc Suresi 34. 36. ve 37 ayetleri; Burada “haç ibadeti yapan hacıların” Allah’a şükür olarak kişisel kurban kesmesi buyuruluyor. Hacca gitmeyenlerde kurban kesecek diye bir ayet yok. 
  2. Saffat Suresi 100’den -113’üncü ayetleri; Yahudilikten alınma, Tanrının, İbrahim kendisine olan sevgisini denemek için, oğlu “İsmail” yerine koç kurban kesmesi olayı anlatılıyor.“Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik” yine kişisel, İbrahim ile tanrısı arasında geçen bir olay. (Bugün bir baba oğlunu kurban olarak kesmeye kalksa akıl hastası diye tımarhaneye gönderirler. Nitekim 2022 yılında Zonguldak’ta gördüğü rüyaya dayanarak 16 yaşında oğlunu kurban olarak kesen baba, adam öldürmeye teşebbüsten yargılanırken hapiste intihar etti.)
  3. Mâide Suresi – 27 . Ayeti; Yine Yahudilikten alınma Adem’in oğulları Habil ile Kabil’in (kız kardeşleri ile kimin evleneceği konusunda, Tanrı’ya koç ve buğday kurban etmeleri, Tanrı’nın Habil’in koçunu kabul etmesi yine özel bir konuyla ilgili. 
  4. Kevser süresi 1.2.3 ayetleri; Muhammed’in kısır olup, hiç çocuğu olmaması sonucu, çıkan dedikodular üzerine; “(Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana (cennete) Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et, namaz kıl ve kurban kes. Asıl sonu/soyu kesik olan, şüphesiz sana (iftira atan) hınç besleyendir.” (Demek ki Tanrı/Allah’ın son DİN ve son Peygamber olarak gönderdiği Muhammed’e “TEK-BİR” çocuk verecek kadar kudreti yokmuş.) Elçisi Muhammed’e namaz kıl, kurban kes, ölünce öbür dünyada cennete kevser şarabı içeceksin diyor. Bu ayette direk Muhammed ve Allah’ın arasında geçen, genel toplumu hiç ilgilendirmeyen özel bir konudur. 

Aslında ne Yahudilik, ne de İslam’da her inanan kurban kesecek diye açık net bir ayet, ya da “Kurban Bayramı” kavramı hiçbir ayette yoktur.  Aslında kurban kesmenin, cana kıymanın bayramı olmaz, olmaması gerekir. Fakat din bu insanları esrar gibi uyuşturur. Müslümanlar (Arapça: عٖيدُ الْأَضْحٰى; ʿĪdü l-’Aḍḥā, Farsça: عید قربان; Eyd-e Qorbān) adıyla Hicrî takvime göre Zilhicce ayının 10. gününden itibaren Müslümanların 9 aşamalı “HAÇ” ibadeti sonunda Arafat dağını ziyaret edip, şeytan taşlayıp, 4 gün boyunca (koyun, keçi, deve ve sığır benzeri evcil hayvan) kurban kesip, Kâbe’nin tavafıyla haç ibadetini bitirmiş olurlar. Koyun tüccarı olan İbrahim gibi, Muhammed’in de koyun ve deve sürüleri vardı, kervan ve deve tüccarlığı yapıyordu. Muhammed’in her yıl ve son veda haccında 100 deve kurban kestiği aktarılmaktadır.  (6-7-8)

KURBAN BAYRAMI Hacca gitmeyen/gidemeyen Müslümanlar için basitleştirilmiş bir kurban ritüeli olarak sonradan resmî tatil ilan edilmiştir. Her yıl haç mevsiminde sözde Kurban Bayramı dolayısı ile Arabistan başta olmak üzere İslam ülkelerinde milyonlarca hayvan kurban kesilmekte din için ihtiyaç dışı katledilmektedir. Türkiye’de her yıl yaklaşık 2.500.000 koyun, inek ve keçi kurban ediliyor.  Hindistan ve Pakistan’da bayrama genellikle Bakra Eid denir ki bunun anlamı “Keçi Bayramı’dır. Bunun da bu yazıda bahis etiğimiz, Yahudilikteki ‘Günah Keçisi’ kurban etme geleneğinden geldiğini söyleyebiliriz. MS. 600 yıldan sonra İslam’da Müslümanlar; kurban keserek yapmış oldukları günahlardan kendilerini arındırıp Cennete gitmek amacını güderler. Bu amaçla tarihte İSID gibi bazı “aşırı” İslami gurupların sadece hayvan kesmekle yetinmeyip halen insanları keserek, yakarak, Cennete gideceklerine inanıp katliam yaptıkları bilinmektedir.  

>>İslam dininde haç ibadeti dolayısı ile kişisel olarak kesilmesi gereken kurbanın, “resmi ücretli tatil bayram” ilan edilip zorunlu vergiden finanse edilmesi; Hak, adalet, eşitlik, devletin laiklik” ilkesine ve hayvanların yaşam hakkına aykırıdır.  Ücretli tatile bayramlara karşı değiliz, cana kıymanın bayramı olmaz. Kurban Bayramı kaldırılmalı, onun yerine; 21 Mart Newroz, 21 Haziran yaz, 21 Eylül sonbahar 21 Aralık Kış mevsimsel gün dönümü ve 8 Mart, 1 Mayıs dünya doğa barı günü gibi geniş kitlelere hitap eden günler resmi ücretli tatil bayram ilan edilmelidir.

ADAK çoğu zaman (Kurbanla) ilişkilendirilse de;  Adak,  kişinin önceden  kendi kendine bir istekte bulunup (örnek kızım/oğlum okulu bitirsin, şu hastalıktan bir kurtulayım vs.)  Lokma dağıtıp eğlence yapacağım, bir bağışta bulunacağım vs. sözü vermesi, kendini o işe ada-ması, “ad” ismi  üzerine ant içmesi, isteği yerine geldiğinde gereğini yapmasıdır. 

>> (Adak Dini İslami açıdan; ibadet vs. yükümlülüğü olmayan (mübah sakıncası olmayan) bir eylem olarak görülür. Adak; İslam’ın zorunlu şartlarından birsi olan Haç ve orada Kurban kesmek ile aynı görülmez.) (6-7-8)

“ASİMİLASYON KURBANI ALEVİLER” 

Traji-komik bir durum, Alevilikte; dini inançsal anlamda bir Kurban/bayramı olmamasına rağmen, Alevilerin bir bölümü Din İslami  “asimilasyonun kurbanı” olmuş durumda.  ALEVİLİK; Köleci toplum ve sonrasında Ortadoğu’da ortaya çıkan ilahi tanrılı dinlere ve sömürü sistemlerine karşı, çeşitli muhalefet hareketlerinin (Köle ayaklanmaları, Mazdek, Huremi, Zerdüş, Ezidi, Mitra, Hıristiyan gnostik, Harici Karamti, Batini Sufi, Hasan Sabah, Babai, Bektaşi Bedreddini, Pir Sultan, Kalenderi Kızılbaş Tahtacı, Çepni, Sıraç Işık ehli, Ehli-hak Yarsan, Re.Hak, Alevi vs ) çeşitli isimler altında gelişen, zaman içinde Anadolu’da sentezleşen felsefi bir inanç öğretisidir diyebiliriz. Alevi öğretisi felsefesi; yoktan yaratılışa değil, vardan varoluşa, Vahdeti Mevcut, evrende var olan her, nesne madde can “Kudret kandilinde nur ışık” (güncel tabirle atom altı kuantum, ışık dalgalarından oluşmuştur, ve “devri daim / evrim” içindedir. “Hak Doğa, her can İnsan”  Hakikat  Enel-Hak; insanda bu varlığın bir parçasıdır görüşüne dayanır. Alevilikte Yoktan yaratan ilahi bir tanrı/Allah yoktur.  Tanrıları vs. insanlar yaratmıştır. (Daha Allah ile cihan yok iken, Biz onu var edip ilan eyledik… Hiçbir kıyafeti resmi yok idi. Şekil verip tıpkı insan eyledik..) Alevilikte tanrı tarafından gönderilmiş ilahi bir peygamber, kutsal bir kitap, Kâbe vs. yoktur.  Alevilerin okunacak kitabı, kıblesi kebesi hacı insandır. (Peygamber olduğunu iddia eden  Muhammed bile “40’lar cemine” alınmaz, git peygamberliğini ümmetine yap denilir.) Alevilikte  cennet cehennem ahiret öbür dünya anlayışı yoktur.  Alevi canlar cemlerde  Enel-hak Mansur darına durup; “Kendime reva görmediğimi başka bir cana görmem. “Elime dilime belime sahibim, kâmili insanlık, bilim sevgi rızalık yoluna talibim, olsun Cemi cümle canlar şahidim, diye yola  ikrar veriler ve ölmeden önce ölürler “canım kurban tenim tercüman”  diye bu dünyada sorgu görgüden geçerler.  Alevilikte; günah affettirmek veya Haç ibadeti diye kurban kesmek, bayram etmek yoktur; Cana kıymanın bayramı olmaz. İslami Asimilasyon kurbanı olmuş , cahil bir dede çıkmış, biz kurbanlık hayvanın rızalığını alıyoruz diyor. Ağzı var dili yok, hiçbir hayvanın kesilmeye rızalığı olmaz. Doğal yaşam için zorunlu ihtiyaç dışı, bir cana kıymak katliamdır. İhbarcılar, kumarcılar, kasten cana kıyanlar ve avcılar ceme alınmaz. Çünkü “avcılar ihtiyacı için değil, kendi zevki için cana kıyan kişidir. Alevilik bir din değildir, Cem/evi – ibadet/hane değil çok işlevli muhabbet toplantılarıdır.  

Cemler eskiden radyo televizyon, gazete okul eğitim sisteminin olmadığı, Anadolu’nun dağ köylerinde uzun soğuk kış geceleri yapılırdı. Dün bugün, ikrar, sorgu görgü, musahiplik,  sosyal kültürel bilgilendirme, mevsimlik gün dönümlerinde 21 Mart Nevroz senlikleri ve semelek aş-ure paylaşımı, 21 Haziran Abdal Musa doğa cemi yaz şenlikleri, 21 Eylül Mihrican bağ bozumu, 21 Aralık Gagan kış şenliklerinde, ve oruç hızır günleri, aşure, Hıdırellez, adak, ziyaret vs. yapılan tüm cem ve erkanların özü;  doğal sosyal kültürel ortak yaşamın, dünya nimetlerinin, yarın yanağından gayrı her şeyi, 1 engür üzüm tanesinin 40’lar ceminde Rıza Şehrine eşit “rızalıkla” paylaşıma dayanır. (Ceme gelenler üstü kapalı lokma getirir, veya ortak bir hayvan satın alınıp kesilir etli pilav vs. yemek yapılıp herkese dağıtılır.)“Elimde yok hokka terazi herkes oldu mu hakkına razı” diye sorup destur alındıktan sonra Lokmalar birlikte paylaşılır. Hal böyle iken Alevilikte bu lokma paylaşımı yerine KURBAN neden nasıl girmiştir.?

(1) Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyette İslam’ın resmi din olması devlet, ve hâkim din sokak baskısı. (2) Alevilerin 1500 yıllarda Osmanlıya karşı, Şii İslam etkisi altında olan Safevilerle iş birliği yapmasıyla, Aleviliğin içine bazı Şii Din İslami Ehlibeyt Kerbela söylemlerin girmesi. (3)  Osmanlının Alevileri İslam’a asimle etmek için bazı Alevi ocak/ dedelerine “Evladı resul” Peygamber soyundan geliyorsun “şeceresi” dağıtması. (Halbuki Muhammedîn hiçbir çocuğu olmamıştır).  (4) Alevilikle hiç ilgisi olmaya 12 Şii cami imamına “indi bu kurban” diye “duazı imam” deyişleri söylenmesi, 12 Şubat  – 21 Mart arası tutulan (hızır) orucu ve aslında Newrozda pişirilen SeMelek/Aşure aş-üleşmenin;  Muharrem orucu ve  (İmam Hüseyin Kerbela’da “kendini kurban” ettiği 10 Muharrem Aşure günün çevrilmesi) (Şii İslam’da bile Muharremde oruç tutulmaz, aşure pişirilmez, kurban kesilmez.) (5) Alevilerin Osmanlı ve TC’de uğradıkları katliamlar baskılar sonucu kendilerini korumak için (bizde Müslümanız kurban kesiyoruz  vs. diye) takiye yapması. (6) Türk İslam sentezi üzerine kurulan T.C. devletinin  Cumhuriyetçi eğitim vakfı (CEM-Vakfı) ve en son Allak kuran Peygamber (AKP)  “Alevi Bektaşi Cemevleri Başkanlığı” gibi devletin kendi güdümünde, Asimilasyoncu Alevi kurumlar oluşturması, bakanlıklar ve belediyelerin bu İslamcı Alevi kurumlar özel maddi yardım olanaklar sunması vs. sonucu bir ‘asimilasyon unsuru’ olarak “Kurban kelimesi” Alevi yol erkanının içine girmiştir.    Aslında Kurban kesmenin Alevilikte hiç alakası olmadığı, Alevi HAK deyişlerinde de, açık ne net bir şekilde görülmektedir.

” Hararet nardadır, sacda değildir.Keramet baştadır, Tac’da değildir.Her ne arar isen kendinde araKudüs’te, Mekke’de Hacda değildir.”
Kah geliriz, kah giderizEl ele, el Hakk’a derizDöner nefsimizi yerizKurban için koç gerekmez…..”Evvelden bade-i aşk ile mestiz. Yerimiz meyhane, mescit gerekmez. Saki-i keserden kandık elestiz. Kuran-ı natık var sâmit gerekmez. 
Biliriz abdesti, savmı, salâtı Kelime-i şahadet, haccı, zekatı Taklit ile olmaz hak farziyatı Riya ile olan iman gerekmez. 
Canım erenlere kurban, Serim meydanda meydan da,İkrarım ezelden verdi,Canım meydanda meydan da,
Gerçek olan olur gani,Gani olan olur veli,NESİMİ’yim yüzün beni,Derim meydanda meydan da…………Gelmişiz cânânın asitanı na. Sıtkıyla sarıldık dost dağmanı na. Canla baş koymuşuz aşk meydanına. Hayvan kesmek gibi kurban gerekmez.
Biliriz mevlayı vicdanımızda Allah aşikârdır seyranımızda Kuş dili okunur irfanımızda Arabi, Farisi lisan gerekmez.
Sen, kesersin kurbanınıHak, kabul eylesin diyeBenim Hakk’ım cümle candırHakk’a olmaz kan hediye
Hac’ca hacı gitmiyoruzKanlı bayram tutmuyoruzİyi günde kötü gündeDost olanı kutluyoruz……….İbreti, nâdanla etme ülfeti Dost kapısın bekle, eyle hizmeti Anlamak istersen ilm-i hikmeti Aşktan başka din ve iman gerekmez. 
Oruç, namaz, zekât, haç, suç cinayettir
Fakir bundan azat, erenler içindeKo ölmek endişesin Işık ölmez bakidir.
Ölmek senin nen ola Çünkü canın ilahidir. (Yunus Emre) 

Son yıllarda,  Hünkar Bektaş Velinin gösterdiği; “Bilimden gidilmeyen yolu sonu karanlıktır” bilim sevgi yolundan çıkan;  din İslam karanlığına kürek çeken, devlet güdümündeki asimilasyoncu Alevi kurumları;  İslam’da Kurban Bayramı namazı ile aynı saate sabahın köründe “Kurban Bayramı cem erkanı”  ve 1 ay sonra “Aşure gününden itibaren “ŞÜKÜR KURBANI tığlanacak”  diye duyuru yapıp; Aleviliği yasaklamış Koçgiri’de Dersim’de Alevileri katletmiş ATATÜRK ve  Çatal kılıç ile insan doğramış “İMAM ALİ’nin” resimleri önünde, uyduruk bir erkanla hayvan doğramaya başlamıştır. Alevi topluluklar dünden bugüne, dinsiz kafir diye Mansur, Nesimi, Pir Sultanlar asılmış, kesilmiş, yüzülmüş, yakılmıştır katliamlardan geçirilmiştir,  HadDin den fazla Can kurban vermiştir. 

>> Ey uğruna kurban olduğum diye kurban kesen Alevi can; Osmanlıda Şeyhülislam,  “Kızılbaşların canları, malları helâldir, onlarla savaşırken ölmek şehitliğin en yücesidir” ve “Kızılbaşların kestiği (kurban) hayvanın eti mundardır, yenmez.” Fetvaları; Dersim, Maraş, Çorum, Sivas Madımak vs. katliamlar ortadadır., Sen nelere kurban olduğunu sorgulayıp, bir bilsen; ’Abdestimiz alınmış, namazımız kılınmış’’ dediğin gibi ‘’kurbanımız da kesilmiş’’ deyip, acilen her türlü KURBAN kesimini Alevi literatürü ve erkanlarından çıkarıp atman gerekir. (9-12)

LAİKLİK EŞİTLİK, RESMİ KURBAN BAYRAMI TATİLİ

Örnek Danimarka Cumhuriyet değil kralıkla yönetiliyor, fakat kralın “folketing” halk-meclisi” üzerinde bir yetkisi yok. DK Anayasası  §4 vs. maddelerinde: “Evanjelik Lüteriyen Kilisesi”, Danimarka ulusal “halk kilisesidir” yazıyor.  Fakat, halk kilisesine inanç vergisi verip vermemek zorunlu değil kişisel bir tercih. 

Devlet okullarda “Hristiyanlık dersi”” geçiyor fakat seçmeli, ve tüm inançlar ve inanmayanlar hakkında genel bilgi içeriyor. Özel somut dini eğitim onaylı inanç kurumlarına bırakılmış durumda.  Belirli şartları yerine getiren her din veya başka inanç toplumları resmen tanınıp halk kilisesi” ile aynı haklara sahip oluyor. Örnek Alevilik dünyada ilk defa Danimarka’da 2008 yılında kendine özgün bir inanç toplumu olarak kabul edildi. Halk kilisesi dışındaki inanç toplumları özel dini bayramlarında okul ve işyerlerinden izin alabiliyor. Danimarka’da dini bir yasa çıkarılacağı zaman tüm grupların görüşü alınıyor ve siyasette dini bir konu  gündeme geldiğinde, kilise papazından, komünist, ateistine,  dini inanç (privat) “kişisel” bir konu deyip  siyasetten uzak tutuluyor. Danimarka Laik bir ülkemi hayır, fakat pratikte az da olsa uyguluyor.

Padişahlıktan, halifelikten TEK adam diktatörlüğünden kurtulduğunu iddia eden; Anayasasında, Cumhuriyet, demokratik, laik bir hukuk devleti, laik eğitim sitemi vs. yazılı olan Türkiye’de; tam tersi uygulanıyor. Cumhur başkanı her şeyin üstünde meclis kararlarını veto edebiliyor. 9 bakanlıktan fazla bütçeye sahip Diyanet işleri başkanlığı zorunlu vergiden finanse ediliyor. Okullarda din dersi zorunlu. İslam dışındaki başka inançlar tanınmıyor, aynı eşit haklara sahip değil.  

>>Kurban Bayramı tatili vs.  zorunlu vergiden tarafından finanse ediliyor, ihtiyaç dışı Hayvan katliamı teşvik ediliyor. TC. hiçbir zaman Laik olmamıştır, Laik olmalıdır. 

SONUÇ OLARAK; Doğal olay ve afetlere dayalı ölüm korkusu ve teselli için, insanların  kendi yaratıkları tanrılara kurban kesmek, birçok antik ve güncel var olan  dini inanç ve toplumlarda, Hıristiyanlık ,Yahudilikte vs. kaldırılmasına rağmen, özelikle son semavi din olan İslam’da kişisel Haç ibadetinin bir parçası olarak, örnek Türkiye’de zorunlu vergiden finanse edilen; >> Kurban ve Bayramı tüm dünyada kaldırılmalıdır. İnsanlar kadar, bitki ve hayvanlarında doğal yaşam hakkı tanınmalıdır, herhangi bir tanrı veya dini inanç için, hiçbir canlı kurban edilmemelidir.   

NOTLAR:

  1. https://evrimagaci.org/soru/evrimsel-olarak-din-veya-tanri-nasil-ortaya-cikti-neden-inaniliyor-4936
  2. https://www.ancient-origins.net/history-ancient-traditions/ritual-sacrifice-0017159 
  3. https://tr.wikipedia.org/wiki/Hayvan_kurban%C4%B1
  4. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0brahim 
  5. https://www.saglamtemel.com/hristiyanlikta-neden-kurban-kesilmiyor/ 
  6. Kuran’da İslam’da Kurban ve bayramı Kuranı Kerim, İslam ansiklopedisi / internet haberler. 
  7. https://pirha.org/?s=Kurban+bayram%C4%B1
  8. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kurban_Bayram%C4%B1 
  9. https://pirha.org/?s=Kurban+bayram%C4%B1
  10. https://alev-i.com/?s=Kurban 
  11. https://alev-i.com/alevilikte-cem-ve-hakka-ugrulama-erkani/alev-i/ 
  12. Çeşitli Alevi Pir ve yazarların kitap ve Kurban konusunda yazılarından derleme notlar. 

(*) Yazı, 10.6.2024 tarihinde Feramuz Acar tarafından yazılmıştır. Feramuz Acar: dAb yöneticisi ve aktivist.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.