Memleketin sol yanı: Karadeniz’in unutmadığı uşaklar

0
1520

Ömer Şan

Yurtseverlik… Bu toprakların olduğu kadar emeğin toprağa karıştığı, aş olup ürettiği, geleceğe umut serptiği hemen her coğrafyada olduğu gibi hep emperyalizmin ve faşizmin, her ne kadar adına ‘demokrasi’ dense de uygulamada ‘otoriter totaliter’ rejimlerdeki oligarkların da korkulu rüyası oldu.

Yurtseverlik yerine ‘milliyetçilik’ kisvesiyle toplumu, işçiyi-köylüyü-emekçiyi, üreteni ayrıştırarak, emperyalizmin böl-parçala-yönet sisteminin çarklarına mancınık oldu ‘demokrasi’ perdeli yönetimler!

Nitekim Anadolu Coğrafyası, tüm bu kisvelerin, perdelerin, paylaşım ve bölüşüm senaryolarının sahnesi oldu.

Ekim Devrimi öncesi emeğin hakkına karşı başlatılan eylem ve mücadele hareketleri ile Anadolu’da emperyalist saldırılara karşı başlayan kurtuluş ve kuruluş hareketlerinin mücadeleye dönüşmesi de coğrafyaların şekillenmesinde önemli etkenler olmuştur ki, bu başlı başına dönemsel analizler gerektirir!

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, siyasal ve ilkesel bütünlüğün ardından gelişen yaklaşımlar, yüzyıllardır süren ‘kul/tebaa’ variyetinin yurttaşlık ve birey olmaya evrilmesi, sosyokültürel değişimler kolay olmamıştır, hatta hala tamamlanamamıştır!

Neyse ki, konumuzu dallandırmadan, 15’lerin Karadeniz’e can olmasıyla tarihlenen Cumhuriyet dönemini de irdelemek gerekir… Bunu da 4 evrede, kuruluş-değişim-teslimiyet-dönüşüm olarak ele almak gerekir… Tarihlemeler tartışılır ve elbet ki, bugünün ‘arafta’ kalmış durumu da!

Ki o, 68 kuşağıyla başlayan devinimin, gencecik fidanların darağaçlarına gönderilmesi, kurşunlara, katliamlara hedef olması da hiç tesadüf olmadı! Günümüzde, ‘tam bağımsızlık’ uğruna yaşamlarına kıyılan gençlerden korunan ‘6.Filo secdecilerinin’ ülke yönetiminde söz sahibi olması, tam da bunun sonucudur!

Deniz Gezmiş’in İkizdere bağları, Cihan Alptekin’in Ardeşen Yenilyol’daki dünyası, Rize Dağbaşı’ndan ‘Kentin Bayramı’ olan Bayram Ali Tatoğlu’nun anıları, 12 Eylül’e teslim olmayan Dağınıksu’nun delikanlısı Ahmet Uzun… Fatsa’nın Terzi Fikri’sine, Ertan Sarıhan, Nihat Yılmaz’ına, Ünye’nin Ahmet Atasoy’una kadar… Ve elbet ki Samsun’un Mahir’ine, Mahir Çayan’a kadar devrimcilerini unutmadı Karadeniz!

Onbeşlerden, dört fidana kadar… 

İlk Kontrgerilla Katliamı

‘Vietnam Kasabı’ olarak bilinen zamanın ABD Büyükelçisi Robert William Komer’in ODTÜ’den kovulduğu, arabasının yakıldığı 6 Ocak 1969 tarihi unutulmamalıdır!

“Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı, İbrahim Seven, Tuncay Çelen… Ve onlarcası!” 

Elbette, bu olay sonrası gelişmeler, Deniz’lerin idamla yargılanmasının ardından İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılması ve öldürülmesi (1971), hepsi birbiriyle bağlantılı idi… 

Ki, bu toprakların ‘fikren ve cebren’ işgaline dönük uygulamalı ilk Nato gladyosu eylemi olarak ülke kayıtlarına geçen ve ‘ilk kontrgerilla eylemi’ gerçekleştirildi… Kızıldere’de Mahir Çayan ve 8 arkadaşı ile birlikte, 30 Mart 1972’de katledildi Cihan Alptekin!

Kızıldere katliamı, ülkenin siyasi, sosyokültürel, demokratik ve yaşamsal geleceğine ilk darbenin vurulduğu ve sonrasındaki katliamlar için ‘öncü’ olarak değerlendirilmelidir aynı zamanda.

‘Bizum Cihan’ ve arkadaşları, ‘Oce’deki mezarı başında, katledilişlerinin her yıldönümünde anılıyor. Tıpkı Deniz’ler, Mahir’ler, Fikri’ler gibi…

Ülkemizdeki 68 kuşağının devrimci önderlerinden Deniz Gezmiş ile birlikte THKO’nun kurucuları arasında yer alan Cihan Alptekin, Deniz’lerin idamını engellemek için NATO üssünden 2 İngiliz ve bir Kanadalı radar teknisyenini kaçırdıktan sonra Kızıldere’de buluşurlar ve bu onların son buluşması olur. 

Anılırlar o buluşmadan sonra, anılarına saygı durarak, yumruklar havada, başlar dik, şiir dudaklarda!

Ve anaları vardır onların, tıpkı Cihan gibi…

Türkiye’deki ilk kontrgerilla katliamı olarak kayıtlara geçen Kızıldere’de katledilen Cihan’ın annesi Ayşe Alptekin gibi. Ayşe ana, Cihan’ından tam 43 yıl sonra, 2016’nın 5 Şubat’ında yaşamını yitirdi ve oğlunun yanında toprağa verildi.

Duygusal Anmalar

Aradan geçen yarım asra karşın yoldaşları, dost, akraba ve arkadaşları tarafından unutulmayan Cihan, Mahir ve arkadaşları her yıl olduğu gibi bu yıl da mezarları başında anılacak… Aynı inanç, aynı direnç ve umutla… Demek isterdik ama zor!

Yeniyol’daki (Oce) anma törenine katılıp konuşanlar, “Kızıldere, devrimci dayanışmanın, yan yana duruş ve birlikteliğin, 1972 yılında canların ortaya konarak uygulandığı günün adıdır. Bu dayanışma ve birlikteliğe dünkü kadar ihtiyacımız var! Onlara sözümüz var” diyorlar.

Ama hala korkuyorlar ha… Hala endişedeler! Çünkü anma civar il ve ilçelerden, uzak diyarlardan gelenler Oce’nin girişinde toplanıp, Cihan’ın gömütlüğüne giderken, etrafta hala önlem alıyor kolluk, kimlik sorguluyor, gbt uygulaması yapıyor!

Nitekim Cihan’ın gömütlüğü, 2013 yılında yoldaşları ve arkadaşlarınca düzenlenerek, anıtmezar haline dönüştürüldü.

Peki, Niye Katledildiler!

Her tür detaya inseniz, ayrıntıya gömülesiniz de yaşadıkları toprakların, insanlarının ve dahi geleceklerinin tam bağımsızlığı, emeğin hakkı, üretenin, işçinin, köylünün, çiftçinin hakkı uğruna zulmedenlerin, sömürenlerin karşısında dikildiler!

Yaptıkları suç mu idi? 

Siz karar verin… Mevcut yasalar ve Anayasaya, hukuk kuralları ortada… Kızıldere’de katledilen Cihan Alptekin, Mahir Çayan ve arkadaşları ile ilgili bu güne kadar kesinleşmiş herhangi bir yargı kararı bulunmuyor.

Kızıldere’de Ne Oldu?

O dönemde, ‘cephe kaybetme’ korkusuna dalarak devreye giren ‘dış mihrakların’ baskısıyla, 1971’deki 12 Mart muhtırası sonrasında yakalanan, 68 kuşağının devrimci önderlerinden ve THKO kurucularından Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askerî Mahkemesince ölüm cezasına çarptırıldı.

Bu mahkûmiyetin, emperyalizme karşı bir ‘diyet’ olduğu su götürmezdir! 

Aynı zamanda Mahir ve arkadaşları, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırıp öldürmek ve gizli örgüt kurmak suçlarından yargılanıyordu.

İdamları engellemek için 27 Mart 1972’de; THKP/C kurucularından Mahir Çayan, Dev-Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Dev-Genç MYK üyesi Hüdai Arıkan, THKO kurucularından Cihan Alptekin, Fatsalı Nihat Yılmaz, öğretmen Ertan Sarıhan ve Ünyeli Ahmet Atasoy, Ünye’deki NATO üssünden 2 İngiliz (Gordon Banner ve Charles Turner) ve bir Kanadalı (John Law) radar teknisyenini kaçırdı.

Kendilerini, Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere’de bekleyen Dev-Genç Genel Sekreteri Sinan Kazım Özüdoğru, SBF Öğrenci Derneği yöneticisi Sabahattin Kurt, THKO’dan Ömer Ayna ve ‘Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü’nün kurucusu olarak aranan Üsteğmen Saffet Alp’le buluştular.

Bir araya gelen grup, Kızıldere’deki köy muhtarının (Emrullah Arslan) evinde saklanırken; helikopter destekli güvenlik güçleri, köydeki işbirlikçilerin ihbarı üzerine evi buldu ve kuşattı. İçeridekiler, ellerindeki rehineleri dışarıdaki kuşatma birliklerine gösterdiler fakat bilinmeyen bir sebeple güvenlik güçleri rehinelere önem vermedi!

Grup lideri Mahir Çayan, güvenlik güçleriyle iletişime geçmek için çatıya çıkıp, ‘biz bu yola dönmek için değil ölmek için geldik’ şeklinde bir konuşma yaparken; makineli tüfeklerle yaylım ateşi başladı ve çatıdaki Mahir Çayan, kafasına isabet eden bir mermiyle orada öldü.

Daha sonra devam eden çatışma sonrasında evdekilerin tamamı öldürülürken; ağır yaralanarak yakalandığı ileri sürülen Üsteğmen Saffet Alp’in ise askerler tarafından daha sonra infaz edildiği iddia edildi.

Evden ise sadece, çatışma sırasında evin altındaki samanlığa kaçan Ertuğrul Kürkçü, sağ olarak kurtuldu. Daha sonra Kürkçü’nün, evdekiler tarafından, yaşananların gerçekliğini kamuoyuna anlatabilmesi için saklandığı kaydedildi.

Kürkçü, daha sonraki anlatımlarında, “12 Mart’ı benim için hüzünlü bir öykü haline dönüştüren şey Kızıldere katliamı ile birlikte Türkiye devrimci hareketinin o güne kadar yetiştirdiği en etkin önderler katmanının ortadan kaldırılmasıydı. Bu önderlerin yeri, arkadan gelenler tarafından doldurulamadı. Bana sorarsanız o gün Kızıldere’de vurulan darbe hâlâ etkisini sürdürüyor” ifadelerini kullanıyordu.

Öldürülenler Kimlerdi?

Kontrgerillanın ilk planlı katliamı Kızıldere’deki çatışmada öldürülenlerin isimleri, doğum tarihleri ve memleketleri ise şöyle: 

“Mahir Çayan (1946, Samsun), Cihan Alptekin (1947, Rize-Ardeşen), Hüdai Arıkan (1946, Denizli-Çivril), Ahmet Atasoy (1946, Ordu-Ünye), Ertan Sarıhan (1942, Ordu-Fatsa-Beyceli), Saffet Alp (1949, Kayseri), Sinan Kazım Özüdoğru (1947, Sivas-Şarkışla), Sabahattin Kurt (1949, Van), Nihat Yılmaz (1937, Ordu-Fatsa) ve Ömer Ayna (1952, Diyarbakır).”

İlk Kontrgerilla Katliamı!

Bu olay Türkiye siyasi tarihine, devletin içerisinde yer edinen, kendini devlet diye tanıtan/devlet yerine koyan ve daha sonraları büyük tartışmalara yol açacak kontrgerillanın ilk ve en önemli eylemi olarak geçti.

Zira Kızıldere katliamından sonra o dönemde adları sıkça kontrgerilla eylemleriyle anılan ve Ankara Merkez Komutanlığından Tümgeneral olarak emekliye ayrılan Tevfik Türüng’ün yönettiği ‘Kızıldere katliamı’ operasyonuna ayrıca MİT görevlileri Hiram Abas ve Mehmet Eymür’ün de katıldığı biliniyor.

Türüng’ün adı, 1963 yılında Albay Talat Aydemir öncülüğünde gerçekleştirilmek istenen darbede de geçiyordu… Türüng, 2008’de 93 yaşında sırlarıyla birlikte öldü.

Kamuoyunda ‘Bay Pipo’ olarak anılan ve Amerika’da eğitim gören MİT’çi Hiram Abas ise 26 Eylül 1990’da İstanbul Kadıköy’de uğradığı saldırı sonrasında öldürüldü.

Kadrolu olarak 10 Haziran 1970’da MİT İstanbul Başkanlığı’nda göreve başlayan, Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür, 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünden sonra MİT’te, Hiram Abas’la birlikte Ziverbey’de, 1.Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün’ün emrinde çalıştı. MİT çatısı altında çeşitli görevlerde bulunan Eymür, emekli olduktan sonra Washington’a yerleşti ve daha sonra 2002’de yurda döndü ve yazarlık yaparak İstanbul’da yaşıyor. 

Kırılma Noktası!

Girişte söz ettiğimiz evrelerden biridir 12 Mart…

Çok partili demokratik sisteme geçişin sancıları, 27 Mayıs’taki askeri müdahale ve sonrasındaki süreç, 1971’e kadar, Türkiye’nin siyasi tarihinde yaşanmış en özgürlükçü dönem olarak değerlendirilebilir ancak bu, devletin, yasaların veya Anayasal özgürlüklerden kaynaklı değildi. Sivil oluşum ve örgütlenmelerin toplumsal etkinliği, emekçi kesimin sendikalaşma mücadelesi, köylülerin toprak talepleri gibi hareketlere orantılı idi. Elbette ki, öğrenci ve işçi hareketlerinin birbirini izlemesi çok daha etkili olmuştu.

İşte bu dönem ve sonrasını 1971’deki bu kırılma noktasına göre değerlendirmek gerekir ki, o dönemde katledilenler bugüne yöne verebilecek şekilde yaşıyor olsalardı, bugün bu topraklar, bu coğrafya ve dahası ise dünyanın düzeni bu şekilde işlemeyecekti!

Savcı Doğan Öz’ü Anmadan Olmaz!

Nitekim bu kırılma noktasından sonra katliamlar, cinayetler, faili meçhuller üst üste gelecekti.

Faşist 12 Eylül’ün darbecisinin “bir sağdan, bir soldan’ demesindeki gibi her iki taraftan da gencecik bedenler toprağa düşürüldü.

‘Vatan-Millet’ kışkırtması kıskacında alınan ülkücü militanlar, kontrgerillanın taşeronu olarak kullanılıyor, ‘vatan uğruna’, yurdun bağımsızlığı için mücadele edenleri öldürüyordu.

Resmi ağızlardan sürekli reddedilip yalanlanan Kontrgerillanın varlığı bazı devlet adamlarınca dillendirilmeye başlandığı sırada Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, devletin içindeki kontrgerilla yapılanmasını araştırmaya başladı.

Başlattığı soruşturma nedeniyle siyasilerin hedefine giren Savcı Öz, 24 Mart 1978’de Ankara’da, kontrgerilla tarafından kullanılan ülkücü İbrahim Çiftçi’ye öldürtüldü.

Bu cinayet de katliamların sonu olmadı ama öldürülmeden önce dava açma hazırlığına girişen Öz, soruşturma için hazırladığı kısa raporda kontrgerilla hakkında şöyle diyordu:

“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”

Toprağa düşen bütün canlara saygıyla…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.