SAVAŞ İLAN ETMEK KOLAY, SONUÇLARIYLA YÜZLEŞMEK ZOR!

0
1891

Salih Zeki Tombak

Tabii başlıkta söylediğim Erdoğan için. Yoksa ülkesine, halkına karşı sorumluluk duyan her siyasetçinin, özellikle konu savaş olduğunda boğazı 9 boğum olur.

DÜN NE OLDU?

İki gün önce yapılacağı ilan edilen Putin-Erdoğan telefon görüşmesi dün sabah yapılmış. Rusya Federasyonu’ndan yapılan açıklamaya göre, görüşme isteği Erdoğan’dan gelmiş. 

Erdoğan, Soçi mutabakatına göre Suriye ordusunun İdlib’e girmemesi gerektiğini, bölgenin Türkiye’nin sorumluluğunda olduğunu söylemiş. Putin bey, o mutabakatın diğer hükümlerini hatırlatmış ve “mutabakatın tamamına uymak lazım” demiş.

Hayır, tutanakları okumadım. Rusya’nın yaptığı kısa açıklamayı yorumluyorum. Zaten Turkiye, görüşme hakkında bir açıklama yapmadı.

Ama Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında benim yorumumu destekleyecek açıklamalar yaptı.

Bu açıklamaları kısaca özetleyeyim:

– Esat rejimi “uydu rejim”dir dedi. Suriye devletinin, Rusya’nın “uydusu” olduğunu ima etti. 

– Suriye ve Rusya’nın “katliamcı” olduğunu söyledi.

– Soçi mutabakatına göre, İdlib bölgesinin Türkiye’nin kontrolünde olduğunu ve ordunun (TSK) Suriye güçlerini, mutabakatın yapıldığı tarihteki sınırlara kadar “kovalayacağını” ilan etti.

-Eğer bu esnada, yani TSK Suriye güçlerini “kovalarken” Türk askerine ateş açılırsa, mutabakat sınırlarını bir tarafa bırakarak, her yerde Suriye güçlerinin vurulacağını söyledi. Dolayısıyla şu anda bile herhangi bir sınırla kendisini bağlamadığını söylemiş oldu. 

SOÇİ MUTABAKATININ HÜKÜMLERİ

17 Eylül 2018 tarihinde yapılan Soçi mutabakatının, Erdoğan’ın söyledikleri ile bir noktada alakası var.

Evet, mutabakat esnasında yapılan ateşkes bir sınır belirledi. Erdoğan bu sınırlara atıfta bulunuyor.

Mutabakat’ın diğer hükümleri ise şöyle:

– Türkiye, İdlib bölgesinin sınırlarında Rusya ve İran ile mutabakata varmak koşuluyla 12 gözlem noktası kuracaktır. Bu gözlem noktaları azami 6 ay görev yapacaktır.

– 15 Ekim 2018 tarihine kadar, çepeçevre İdlib bölgesinin en dışından içeriye doğru, 15-18 km genişliğinde bir bant, Türkiye tarafından silahsızlandırılacaktır.

– Bölgede Türkiye’nin “ılımlı” olarak nitelendirdiği örgütlerle, Türkiye’nin de terör örgütü ilan ettiği örgütleri Türkiye ayıracak ve 1.5 ay içinde terör örgütlerini (Heyet Tahrir Eş Şam, El Kaide vb.) silahsızlandıracaktır.

– M5 ve M4 otoyolları terör örgütlerinin kontrolünden arındırılacak ve güvenli hale getirilecektir.

– TSK ve Rusya askeri birlikleri, gözlem noktaları arasında motorize devriye gerçekleştirecektir.

Erdoğan yönetimi, üzerinden 1.5 yıl geçmesine rağmen bu koşulların HİÇBİRİNİ yerine getirmedi. Gözlem noktalarının ömrü azami 6 ay olacakken, şimdi 1.5 yıl sonra bölgenin kendisinden sorulacağını iddia ediyor.

MUHAREBEDE DURUM

1. Temmuz 2019’dan başlayarak Suriye Ordusu, Rusya hava gücü ve İran milis güçlerinin desteğiyle Kuzeye doğru saldırıya geçti. Han Şeyhun’dan başlanarak, daha önce HTŞ güçlerinin ÇEVRELEDİĞİ gözlem noktaları; Suriye güçlerince ÇEVRELENEN noktalara dönüştü.

Şu anda 12 gözlem noktasının 7 tanesi Suriye güçlerince çevrelenmiş durumda. Türkiye bu günlerde 4-5 tane yeni gözlem noktası ve kontrol noktaları kurmaya çalışıyor. Bu noktaların Rusya ve İran ile mutabakatla oluşturulması gerektiği halde, bunları sadece kendi inisiyatifiyle oluşturuyor.

2. Gözlem noktalarında ne kadar TSK personeli var? 

Bu konuda Türkiye’nin açıkladığı bir sayı yok. Ancak bölgede asgari 5 bin personel olduğu bilgileri var. Bu personelin yarıdan çoğu Suriye birlikleriyle, kalanı da HTŞ tarafından çevrelenmiş durumda. 

Türkiye bölgeye sürekli takviye güçler gönderiyor. Bu sayının son bir haftada ikiye katlanmış olması ihtimal dahilindedir. 

3. Yakın hava desteği olmadan, bu kadar dar bir alanda bu kadar personel ve binin üzerinde zırhlı araç (tank, zırhlı personel taşıyıcı ve kundağı motorlu top) yığmak; TSK’yı büyük riske atıyor. Halk, her gün bir kaç can kaybına alıştı. Ama böyle bir pozisyonda sert bir çatışma ortamı doğarsa, günlük can kayıpları ne yazık ki yüzlerle ifade edilecek boyutlara yükselebilir. Nitekim AKP sözcüleri her gün Suriye güçlerine bu mertebelerde zayiat verdirildiğini ilan ediyorlar. Halkın Suriye’nin verdiği kayıplara tepkisizliği kimseyi aldatmasın. Hem inanmıyorlar, hem aldırmıyorlar. Ama bir günde 100-200 cenaze ülkeye giriş yaparsa, çarşı ağır şekilde karışır.

Rusya eğer sert bir tutuma yönelirse, TSK ağır bir risk altına sokulmuş olur. “Ordu ağır risk altında ise, millet ağır risk altındadır.”

Dolayısıyla Suriye güçlerince çevrelenmiş gözlem noktalarındaki yüzlerce personelin maruz kaldığı risk, eğer gerçekleşirse, bunun toplumsal ve siyasal sonuçlarını kimse hesap edemez.

3. Suriye-Rusya-İran güçleri bugüne kadar gözlem noktalarına sadece bir defa ateş açtı. O da 5 can kaybı ve 5 yaralı vakasıdır. O istisna dışında iki “konvoy” vuruldu. Birisinde “iki sivil” diye açıklanan kayıp, bir cihatçı terör örgütünün yöneticilerinin bulunduğu sivil aracın, TSK konvoyunun içinde nokta atışıyla vurulması idi. İkincisi ise 8 can kaybı olan bir hafta önceki vakadır. 

Bunun dışında Suriye güçleri gözlem noktalarının etrafından dolaşarak ilerliyor. Rus uçakları da öyle. Ancak 10 gün kadar önce, daha önce hiç yapılmayan bir şey oldu ve Türkiye’nin birlikte çalıştığı cihatçı örgütlerin El Bab’daki merkezleri Rus uçakları tarafından cehenneme çevrildi.

JEFFREY: “5 ŞEHİDİMİZ VAR.”

ABD, Türkiye-Rusya gerilimine son derece kaba ve samimiyetsiz biçimde “atladı”. Trump’ın Suriye özel temsilcisi Jeffrey 11 Şubat’ta Ankara’ya geldi ve basına yaptığı açıklamada Türkçe, “Beş şehidimiz var” dedi. 

Güler misin, ağlar mısın?

ABD-İsrail ikilisi Türkiye’nin Suriye ile savaşa girmek ve “Şam’ı fethetmek” gibi, 2011’deki başlangıç noktasına döndüğünü görünce ellerini ovuşturmaya başladı. DEAŞ ve benzerleriyle Suriye’yi ezmek ve parçalamak hedefinin nihai hedefine ulaşacağından tam umudu kesmişken Türkiye’nin İsrail ve ABD’ye vekaleten sahaya girme hevesinden çok mutlu oldular ve Türkiye’ye “gaz” vermeye koştular. 

Son 4-5 yıldır “Amerikan emperyalizmine” saydıran SETA-Sabah ve Yeni Şafak-İbrahim Karagül (Berat Albayrak ekibi), bir haftadır NATO’ya ve ABD’ye Suriye’ye müdahale etmesi için davet mektubu yazıyor. Tam olarak Rusya uçağının düşürülmesinden 5 dakika sonra NATO’dan acil yardım istenmesi gibi.

Ancak kesin olan şu: NATO veya ABD, İdlib merkezli bir çatışmaya askeri güç göndererek müdahil olmayacaktır. Zaten bunu açıkladılar. AB de öyle. Dünyada hiçbir ülke, Erdoğan’ın savaşı için bir tek askerini riske atmaz.

Başkalarının askeri desteğine güvenerek Suriye-İran ve Rusya’ya savaş ilan eden, savaşın sonuçlarıyla sadece kendisi yüzleşecek olsa dert değil. Ama gencecik insanlar, ordu ve halk da bu sonuçlarla yüz yüze gelecektir.

BU SAVAŞ ERDOĞAN’IN KENDİ SAVAŞIDIR!

Türkiye’nin HTŞ’yi veya İhvan kalıntılarını korumak için Suriye-İran ve Rusya ile savaşa girmesi akla aykırı bir saçmalıktır.

Devlet aklı da barış ve halkların haklarıyla bağlı bir akıl değildir. Suriye’ye sadece “Kürt halkı toprak ve statü sahibi olmasın” diye girmek ister. Nitekim Afrin, Cerablus, Dabık, El Bab ve Serekaniye’ye “girmeleri”nin gerekçesi bu idi. Fakat İdlib’de Kürt iddiası yok.

Ayrıca Genelkurmay’ın İdlib’e gözlem noktası kurmanın yanlış olduğunu, bu gözlemin İHA ve SİHA’larla yapılmasını önerdiğini; bugünkü uygulamanın SADAT önerisi olduğunu biliyoruz. 

Bahçeli’nin Şam’ın fethini planlama beyanı ise, AKP-MHP rejiminin gerçek hayallerini dışa vurduğu gibi, Davutoğlu dahil, bütün siyasal islamcı faşistlerin fütuhatçı düşler gördüğünü de ortaya koymuştur.

Fütuhatçı hayaller ve cihatçıların hamiliği yaklaşımı ile devletin “güvenlikçi” aklının, Kürt sorununun bir milli beka tehdidi olmaktan çıkarılmasının çeşitli yollarına dair yaklaşımları arasında ciddi bir açı farkı vardır ve bu farkın ağır siyasi sonuçları olabilir.

ERDOĞAN’IN AÇMAZI

Erdoğan rejimi Suriye’de ağır bir angajmana girdi. 50 binden az olmamak kaydıyla 10 binlerce cihatçı radikal, TSK bünyesinde hareket ediyor ve devletten maaş alıyor.

İdlib’de ve Türkiye’nin işgalindeki Suriye topraklarında, yerlerinden yurtlarından sürülen Kürt, Arap, Ezidi, Süryani vb. halklardan boşaltılan bölgelerde cihatçı örgütlerle işbirliği yapılıyor.

En az 3 bin cihatçı radikal Akp-Mhp rejimi tarafından Libya’ya taşındı ve maaşa bağlandı.

Ve Türkiye içindeki sığınmacıların içinde, geniş bir “cihatçılara destek” zemini var.

Tek adam rejimi bütün bu angajmanları terk edemez.

İdlib’deki taahhütlerini gercekleştirme yönünde atılacak en küçük bir adımda bu angajmanlar ülkenin başına bela olacaktır.

Angajmanları koruma gayreti ise Türkiye’nin başta Rusya olmak üzere bütün uluslararası ilişkilerini zehirleyecektir.

ÇATIŞMA KAÇINILMAZ

Suriye’den Türkiye’nin askerini çekmesi dışında, çatışmayı önleyecek bir yol yok. 

Rusya şaşkın. 

-S-400’ler verilmiş. Askerlerin eğitimi Petersburg’da tamamlanmak üzere.

– Güney Akım, 8 Ocak’ta açıldı ve Bulgaristan’a gaz oradan akıyor.

– Geçen yıl Antalya’ya 7 milyon Rus turist geldi.

– Yaş sebze ve meyve ihracatı, zaman zaman sorun çıksa da devam ediyor.

– Turkiye’nin nükleer enerji yatırımları Rusya tarafından inşa ediliyor.

– Ve Erdoğan’ın 15 Temmuz dahil, çok sayıda “dosyası” Putin’in masasındadır.

Bu koşullarda Erdoğan’ın, Turkiye’nin apaçık aleyhine olan cihatçı angajmanlar uğruna savaş başlatacak adımları atması Rusya açısından şaşırtıcıdır.

Gene de usulet ve sükunet çizgisinde yürüyüp diplomasiye imkan vermeyi deneyeceklerdir.

Ama savaş da, barış da tek taraflı gerçekleşmiyor.

Her durumda, iktidarını korumak için ülkeyi “ateşe atmakta tereddüt etmeyecek” olan siyasetçilerin, Türkiye halklarına yükleyeceği yeni ve ağır maliyetlere hazır olalım.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.