YONCA EVCİMİK’İN ‘’AYIP ŞEYLER’’İ

0
2317

Seda Şanlıer

”Kadına, çoluk, çocuğa, hayvana şiddet
Tecavüz, dayak kesmedi mi sizi?
Uyan artık hemcinsim
Sen kadınsın, zekisin
Ama bazen de gerçekten aşırı cinssinBakma sevgilime be kadın, çıkacak adın!
Mesaj atma kocama, gözünü dikme ocağıma
Nasıl bozuldunuz böyle, haydi söyle?
Açarsan mahremini, içeri girer işte öyleUçkuruna sahip çıkamayandan
Yeteri kadar çekmedik mi?
Dik dur, ahlaklı ol ki
Seni hakettiğin gibi sevsinler
İşte bak `Bu kadın, kadın gibi kadın´ desinler”

Yukarıdaki sözler, Yonca Evcimik’in 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde yayınladığı şarkıdan alındı. Yaşadığımız erkek egemen kapitalist sistemde, kadınlar yapılan hataların baş sorumlusu olarak görülürken, Evcimik’in kadını suçlayan anlayışla ele aldığı şarkı tartışma konusu oldu. Hele bir de yayınlanan görüntüler ile sözlerin tezatlığı ’’bu ne perhiz, ne lahana turşusu’’ ayarında olunca hemen kadınların dikkatini çekti. Konuyla ilgili tartışmalar başlayınca şarkıyı vakit kaybetmeden dinledim. Dinledikten sonra şarkının sözlerini yazanı merak ettim, açıkca söylemek gerekirse bir erkek tarafından yazıldığını düşünmüştüm. Ufak bir araştırmadan sonra sözlerin Evcimik’in kendisine ait olduğunu gördüm. Birçok yerinde cinsiyetçi ifadeler bulunan bu şarkıyla Evcimik’in, sisteme ve feministlere şirin gözükmek istediği anlaşılıyor. Bu konuda ne kadar başarılı oldu bilemiyorum ama şarkıyı her dinlediğimde eleştirecek birçok yönünü daha buluyorum. Fakat en çok yukarıda alıntıladığım sözlere takılıp kaldım. ’’Kadın, kadının kurdudur’’ cümlesiyle de ifade edilen ve bu temelde kadınları birbirinin rakibi hatta düşmanı gören anlayışla ele alınan sözlere.

Kadın mücadelesi yıllar içinde geliştikçe, toplumda kadına biçilen rollerde de değişmeler oldu. Kadını aciz, zavallı, eğitimsiz görmek isteyen ataerkil sistem; kadına her türlü kötülüğü yakıştırdı. Erkeği de güçlü bir figür olarak önümüze koydu. Kadına yönelik baskı, fiziksel ve psikolojik şiddet artıkça kadınlar yaşadıklarını sesli olarak haykırmaya başladı. Fabrikalarda, eylemlerde, sokakta, evde daha görünür hale geldi. Dahası görünür olmak yetmez dediler ve örgütlendiler. Erkek egemen kapitalist sistem, mücadelesiyle belirgin hale gelen kadına daha sonra başka bir rol biçti: Ayakları üzerinde duran fakat her türlü fitneliği ve hasetliği yapan kadınlar. Burada dikkat çekici olan kısım, değişse bile bir yanı kötü olan hep kadındı. Bu değişimi, izlediğimiz dizilerden de görebiliriz. Örneğin bundan on yıl önce aldatılan güçsüz kadınlar vardı televizyonda. Hele bir de ortada çocuk varsa, çocukları yüzünden her türlü kötülüğe ses çıkarmayan zavallı kadınlar. Sonra yerini iki kız kardeş tarafından paylaşılamayan ’’erkekler’’ aldı. Adam evlidir ama eşinin kardeşine aşık olur. Bir tarafta eşini kardeşiyle aldatacak kadar sevgi dolu ’’aşık’’ bir adamdır, diğer taraftan da hasta bir kadını ortada bırakamayacak kadar ’’yiğittir”. Bu temalı diziler biraz da AKP iktidarı tarafından eleştirilince hemen başka bir tema bulundu. Erkekler tarafından parmakları kırılan, ’’kuyruk salladığı’’ için uçan erkek sinekten kıskanılan kadınlar. Fakat ne hikmetse bu kadınlar bu işkencelere bir süre katlanırlar. Ve yine bilindik senaryo. Kadın başka bir erkek tarafından kurtarılır. Kurtarıcılar hep erkekler olduğu gibi, kurtarılan da hep kadındır ve asla değişmez. İşin ilginç yanı bu diziler, ’’kadına şiddeti gözler önüne’’ serdiği için, 2018 yılında Altın Kelebek ile ödüllendirilir. Her gün onlarca kadının katledildiği Türkiye’de, kadınlara yönelik çeşitli işkence sahnelerinin yer aldığı bu görüntüler sanki erkeklere ’’örnek’’ oldu. Belki de bu sebepten dolayı Emine Bulut, çocuğunun yanında ’’ölmek istemiyorum’’ çığlıkları atarak katledildi. Yahut Pınar Gültekin gibi birçok kadın önce öldürüldü, sonra bidona konularak üzerine kireç atıldı, ardında da yakıldı.

Kadın şiddetine ve cinayetlerine tepkiler artıkça, İstanbul Sözleşmesi gündeme geldikçe bu seferde ekranda bu duruma uygun kadın tipleri yaratıldı. Kadın güçlüdür, ayakları üzerinde durur, aldatılmaya katlanmaz ama… Evet aması var, çünkü kadın bir bütün olarak asla ’’iyi’’ olamaz. Mevcut sistem tarafından mutlaka aşağılanacağı bir yanı olmalı. En son gelinen noktada ise Yonca Evcimik’in şarkısına denk düşen kadın tipi yaratıldı. Birbiri karşısında başarılı olmak isteyen kadınlar her türlü dalavere çevirir, bu uğurda yuvalar yıkar.

Kadını değersizleştirilen bu rollerin ortaya çıkmasında AKP iktidarının da büyük ”katkısı’’ olmuştur. Kadının namusunu sokakta kahkaha atıp atmamasıyla değerlendirdiği gibi kadını evin süsü olarak da tanımlamıştı. Hatta bu kadar aşağılanma kadına az gelir dediler, artan işsizliği bile kadından bildiler. ”Kadınlar iş aradığı için işsizlik yükseliyor’’ deyip evdeki işlerin kadınlara yetmesi gerektiği söylendi. Kadınların erkeklerle eşit olmadığı AKP tarafından defalarca ifade edildi. Diğer yandan kadınlar zaten erkeklerle eşit olmadıklarını üretim sürecinde de net görüyordu. Aynı işi yapsa da erkekten yüzde yirmi daha az ücret alıyordu. Kısacası kadını eksik gören bu anlayış; hem iktidar hem de kapitalist sistem tarafından sürekli güçlendirilirken, erkek ise yaptığı her hatayla ödüllendiriliyordu.

Yazımı Yonca Evcimik’in şarkısına geri dönerek bitirmek istiyorum. Kapitalist sistemin yarattığı rekabetçi toplumsal ilişkiler herkesi olduğu gibi kadınları da etkiliyor. Fakat bu, kadının kadın olmasından dolayı ortaya çıkan ”aşırı cinslik’’ bir durum değildir. Varolan rekabetçi ilişkilerin yıkılıp, yerine dayanışmayı esas alan devrimci ilişkilerin yaratılmasında biz kadınların çok önemli rolü olacaktır. Kadın mücadelesini bölmek isteyenlerin ortaya attığı ’’Kadın, kadının kurdudur’’ sözünü de ”Kadın, kadının dostudur’’ diye düzelteceğiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.