Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Başbakan, Baykal ve liberaller Kürt Meselesi çok yakında çözülecek havası vermeye başladılar. Ancak ne yazık ki ne hükümetten ne de ordudan barış yönünde inandırıcı bir hareket görülüyor. Egemen güçlerin barışçı ve demokratik bir çözüm değil, yeni hile ve tertipler peşinde oldukları görülüyor.
Basın, Sri Lanka Devlet Başkanı’nın Tamil gerillalarına karşı imha operasyonunu tamamlayıp Tamil Kaplanları lideri Velupillai Prabhakaran’ın öldürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı Gül’ü aradığını yazdı. Acaba Türkiye Oligarşisi de benzer bir katliam yapabilir mi? Sri Lanka’da binlerce Tamil gerillasının sivil halk ile birlikte öldürülmesine büyük devletler onay verdiler. Dünya kamuoyu ses çıkaramadı. “Büyük fırsat” dedikleri buna benzer bir şey mi?
AKP’nin “büyük fırsatı”
Bilindiği gibi ABD ve Batı’nın şu sıra Türkiye’ye ihtiyacı artmış durumda. Çünkü ABD Irak’ta ağır bir başarısızlığa uğradı. “Dünyaya düzen getireceğim” derken her tarafı karmakarışık etti. Pakistan şimdi iç savaş ile karşı karşıya. Basında halkın büyük çoğunluğunun Taliban ve El Kaide etkisine girdiği yazılıyor. Afganistan’da Amerikancı rejim işgalcilerin desteği ile bile ayakta duramıyor. Müslümanlığın etkisi altındaki ülkelerdeki rejimler istikrarsızlaşıyor. Lübnan’da Hizbullah güçlendi, Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü, Filistin’de ise HAMAS. Seçimler bu güçlere yarıyor. Seçim olmasa da onlar gelişiyor. ABD şimdi Irak’tan çekilmek istiyor ki, Afganistan ve Pakistan ile uğraşsın.
Bush Rejimi bundan 9-10 yıl önce 11 Eylül 2001 Saldırısı’nı bahane ederek başlattığı Haçlı Seferi sırasında “ya bizden olursunuz ya da karşımızda” diye dünyaya tehditler yağdırıyordu. Başarısız olunca Obama geldi. Obama da şimdi dünyaya sahte barış mesajları yağdırıyor. Chavez ile bile el sıkıştı. Bush Rejimi Haçlı Seferi naraları atıyordu. Obama “esselamun aleyküm!” diye seslenerek ve Kuran’dan ayetler okuyarak göze girmeye çalışıyor.
Türkiye egemen güçleri, Irak halkının işgale karşı direnişinin ürünlerini derliyor. ABD, bölgede iş yaptırabileceği bir devlet cihazı bulmakta zorlanıyor. Irak’ı yakıp yıkmakla, sonuçta orayı İran’a kaptırmış durumdalar. Ellerinde bir tek Kürt Yönetimi kaldı. Kürt Yönetimi’ni ise bölge ülkeleri bir kaşık suda boğarlar. Türkiye bu anlamda önem kazandı. ABD emperyalistlerinin İslam ülkelerine müdahale etmek için Türkiye’den daha elverişli bir araçları kalmadı. Batılıların özellikle Turgut Özal sonrası ısrarla geliştirdikleri “Ilımlı İslam”, yani Fethullahçılık diye de bilinen İslam’ın yeni-liberalizme özel olarak uyumlulaştırılmış biçimi, Türkiye’de topluma ve devlete yerleşmiş durumda.
Cumhurbaşkanı Gül’ün “tarihsel fırsat” dediği bu olmalıdır. Şimdi bu ortamı fırsat bilerek Kürt Ulusal Hareketi’ni bölüp yok etmeye çalıştıkları görülüyor. Bu planlarını topluma Kürt meselesine çözüm adımları olarak gösteriyorlar. Liberal aydınlar “barış geliyor” diye sevinç içinde hükümeti destekliyorlar. DTP’ye ve Kürt yurtseverlerine baskı yaparak barışın gelmesini hızlandıracaklarını düşünüyorlar: “Hemen teslim olun ki barış gelsin” baskısı.
AKP’nin Kürt barışı dediği, Kürt Yurtsever Hareketi’nin tasfiye edilerek ortalığın dincilere kalmasına çıkıyor. Bu süreçte Kürt Ulusal Hareketi’ni, Ilımlı İslam Modeli içinde eritme hesapları yapılıyor. Obama Ortadoğu’da tur atarken, Türkiye’deki Ilımlı İslam’a destek mesajlarını yağdırmaya devam ediyor ve Amerikancı İslam’ın simgesi olarak gördüğü türbana özgürlük istiyor. Kamer Genç, “çok hevesliysen kendi karının başını ört” diye yanıt veriyor. İşgal ederek, yakıp yıkarak, insanları işkence merkezlerinden geçirerek “özgürleştirdikleri” Irak, şeriatçılığın elinde. Irak Kürdistanı’nda ise Barzaniler çok kadınlı evliliği serbest hale getirdiler. Türkiye’de kalan laiklikten yana tek etkili örgütlü siyasal güç Kürt Yurtsever Hareketi; onu da saf dışı ettiklerinde, İslam Dünyası için istenen Amerikancı modelin oluşturulmuş olacağı hayal ediliyor.(*)
Barışı kazanabilmek için barışçı yaklaşım gerekir
Bir yandan halkta kardeş kanı akıtılmasının sona ereceği umudu yaratılmaya çalışılırken, diğer yandan Genelkurmay Başkanı Başbuğ; Amerika’da hala asıp kesmekten bahsediyor. Devlete silah çekilmişmiş vb… Yani, “devlet mutlaka haklıdır” yaklaşımı. Peki, binlerce, on binlerce, milyonlarca insan devlete silah çekilmesi işine neden katılmış? Vatandaşlarının demokratik hak ve özgürlüklerine saygılı bir yönetime mi baş kaldırmışlar? PKK’yi bir kaç yüz kişilik bir grupken milyonların hareketi haline getiren yaklaşım, “devlet mutlaka haklıdır” zihniyeti değil mi? PKK’nin de şimdi bir devlet haline geldiği görülmüyor mu?
“PKK, Cumhuriyet’in ilk döneminden beri kendini gösteren, çeşitli isyanlarla kendisini ilan eden ve bir türlü çözülemeyen Kürt Sorunu’nun 20.Yüzyıl’ın son çeyreğinin uluslararası ve yerel şartlarında ürettiği bir silahlı Kürt örgütlenmesi ve faaliyetinin adı.”
Yukarıdaki satırlar 31 Mayıs 2009 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden alındı. Yazarı, kurulu düzenin savunucularından Cengiz Çandar (PKK kim mi? Kaç tane mi PKK var?). Hükümetin ve ABD Yönetim’inin destekçilerinden Çandar bile, Kürt Ulusal Hareketi’nin bir komplo değil, tarihsel bir gelişmenin ürünü olduğunu yazıyor. “Hemen teslim olsunlar ki barış gelsin” yaklaşımı, zaman zaman itiraf ettikleri gerçeklerin inkarına dayanıyor. Çandar da şimdi Cumhurbaşkanı’nın açtığı yoldan barışa gidileceğini düşünenlerden. Barış dedikleri ise Kürt Ulusal Hareketi’nin yeni-liberal ve dinci sömürü, baskı ve yolsuzluk sistemi içinde eritilmesi planlarına varıyor. Barışı desteklediklerini ileri sürenler, hala “gider bulur imha ederim” kafasındaki askere ses çıkarmayıp, barışçı çözüme destek için ateşkes başlatan güçlere eleştirilerde bulunuyorlar.
Tarihi fırsat dedikleri adım, AKP’nin seçim rüşvetleri vererek yerel seçimlerde DTP’yi silme planlarının devamından başka bir şeye benzemiyor. O arada Sri Lanka Yönetimi gibi “Bir askeri saldırı ortamı yakalayabilir miyiz?” hesapları yapılıyor ise, fayda edeceğini sanmıyoruz. Kürt Hareketi’nin Oligarşi’ye aynı olanağı verme ihtimalini düşük görüyoruz. Bu yolu ABD, Irak’ta denedi. Aldığı sonuç ortada. Tamil gerillalarına karşı katliam yoluyla kazanılan “zafer”in nereye varacağını ise henüz kimse bilmiyor.
Barışın yolunu açacak asıl güç, bugüne kadarki politikaları sorgulayabilecek bir barış hareketidir. Bu anlamda Yaşar Kemal’in sözleri büyük anlam taşıyor:
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bir sempozyumda yaptığı konuşmada Yaşar Kemal “Barış yok Türkiye’de. ‘Barış var’ diyorlar, bakan arkadaşım da ‘Barış var’ diyordu. Türkiye’nin belasıdır bu savaş. Bir ülke bu kadar korkunç bir şeye uğramamalı. Türkiye buna uğradı. Kardeş kardeşi öldürdü ve hiç kimse ‘Bu adam ne istiyor, bu adam dağlarda niye ölüyor, öldürüyor?’ demedi. Bunun tadına varmak istiyor kimileri.” diyor ve devam ediyor: “Ben ‘Barışı isterim’ dedim, bir insan barış istedi diye mahkum ettiler beni. Kötü bir yönetim var Türkiye’de. İnşallah kendilerini gösterirler iyi yönetim olarak. Bunları tarihe kara defterlerle yazacaklar. Tarih yazmayacak bunları. Hiç kimse bunları adamdan saymayacaklar. Her şey böyle gösteriyor, bunlar adam olmayacak. Tez ve tez barış olmalı. Ben bir yazarım, beni mahkum ettiler, yine mahkum ederler. Yine söylerim, istediğini yapsınlar.” (Hürriyet 29 Nisan 2009, Yaşar Kemal: Kürt Meselesini Yakında Yazacağım).
Barışın yolu “Bu adam dağlarda ne istiyor?” sorusunu sormakla açılabilir. Bedelini de göze alarak…
(*) Dikkatli okur bizim türban yasağını desteklemediğimizi fark edecektir. Biz sadece türbanın dinsel gericiliği yayma aracı olarak kullanılmasına karşıyız. Bireylerin tercihlerine, yani başı açık gezene de kapalı gezene de saygılıyız. Kürt Ulusal Hareketi’ni laiklikten yana tek etkili güç olarak gördüğümüzü bu düşüncelerle yazdık. Şimdi türbanı yasaklayanlar, bu ülkede on yıllarca dinsel gericiliğin önünü açmış olan güçlerdir. Dinsel gericilik hem onların hizmet ettikleri düzenden kaynaklanıyor, hem de o gericiliği ülkenin başına kendileri bela ettiler.