23 Nisan: Demokrasi ve Aydınlanma Yolunda Büyük Birliğin Kuruluş Tarihi

0
243

Seda Şanlıer

23 Nisan 1920, bu topraklarda halkın kendi iradesiyle sahneye çıkmasının önünü açan önemli günlerden biridir. Kurtuluş Savaşı’na öncülük eden kadrolar, saltanata, hilafete ve emperyalizme karşı ülke çapında yeni bir düzen başlatmıştır. Yurtsever ve ilerici halk kitleleri bu adımı desteklemiştir.

23 Nisan, hem Kurtuluş Savaşı güçlerinin yurt çapında birleştirilmesinin hem de iktidarın serbest seçimlerle iş başına gelecek olanlara bırakılması düşüncesinin çok önemli bir adımıydı. Bu tarihte kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Kurtuluş Savaşı’nın yönetiminde söz sahibi olmuştur. Meclis’in kuruluşu, emperyalizme karşı mücadeleye güç katarken; aynı zamanda burjuva-demokratik toplumsal dönüşümler yolunda da yeni adımların önünü açmıştır. TBMM, 3 Mart 1924’te kabul ettiği Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile ülke çapında laik ve bilimsel eğitimin yolunu açmıştır. Kadınların seçme ve seçilme hakları yönündeki çeşitli mücadelelerin ardından, 5 Aralık 1934’te Meclis bu hakkı tanımıştır.

Ne yazık ki aydınlanma yolunda atılan adımların yetersiz kalması; emekçilerin ve devrimci güçlerin örgütlenmesinin yasaklanması ve engellenmesi sonucunda sömürücü ve gerici güçler, seçimleri istismar ederek yönetimi halka kapatmayı başarmışlardır. Böylece seçimler, emperyalizmin iş birlikçisi sermayedarların kendi egemenliklerini halk egemenliği gibi göstermesinin aracı hâline gelmiştir. CHP, DP, AP, ANAP ve sonrasındaki iktidarlar da bu yolda ülkemize karşı tarihsel sorumluluklarını ihlal etmişlerdir. Cumhuriyetin en büyük eksikliği de tam olarak budur. Solundaki güçlere alan kapatan, onları ezmeye çalışan anlayış, sağın gelişimine sebep olarak kendi temellerine zarar verecek, Cumhuriyetin düşmanı güçleri palazlandıracaktır. Bugün bu sorunların sonuçlarını hep birlikte görüyoruz.

Diğer yandan AKP iktidarı dahil olmak yukarıda bahsedilen tüm iktidarlar toplum üzerinde büyük yıkımlara sebep olmuştur. Bu yıkımların en çarpıcı sonuçlarından biri de çocuklar üzerindeki etkisidir. Bugün çocuk işçiliği ve bu nedenle gerçekleşen ölümler ne yazık ki çok yakıcı bir gerçekliktir. Nisan ayı bitmeden 5 çocuk iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. AKP döneminde bugüne dek en az 978 çocuk, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) projesiyle çocuk işçiliği adeta yasal hâle getirilmiş; eğitim adı altında çocuklar düşük ücretlerle, ağır koşullarda çalıştırılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda çocuk istismarları artmış, eğitimdeki gericileşme çocukların geleceğini tehdit eder bir boyuta ulaşmıştır. Bu tablo, nasıl bir noktaya gelindiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Tüm bunlara rağmen bugün 23 Nisan’ın taşıdığı ilerici miras çok daha ağır biçimde tahrip edilmektedir. AKP iktidarı, tek adam rejimini kurarak halk egemenliği fikrini fiilen ortadan kaldırmış; Meclis’i göstermelik bir kuruma dönüştürmüş; laikliği adım adım tasfiye ederek eğitim kurumlarını tarikatlara ve cemaatlere teslim etmiştir. Cumhuriyet’in halkçı birikimi, özellikle AKP’nin özelleştirme politikalarıyla büyük bir tahribata uğramıştır. Belirtmek gerekir ki bu adımlar, sadece AKP döneminde değil, daha önceki iktidarlar döneminde de atılmıştır.

Evet, halk egemenliğine karşı adımlar, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde başlamıştır. Kemalist rejim, emekçilerin doğrudan söz sahibi olduğu bir sistemin önünü sıkı sıkıya kapatarak; yukarıdan belirlenen bir modernleşme projesi ve sermaye egemenliğine dayalı bir yapı oluşturmuştur. Ayrıca Kurtuluş Savaşı boyunca ve sonrasında, Anadolu halklarına “Türklük” adına yapılan zulümler de asla kabul edilemez.

23 Nisan’da, Kurtuluş Savaşı’nın zor koşullarında sınırlı da olsa ortaya çıkan halk iradesi, günümüzde AKP’nin tek adam rejimi altında ezilmektedir. Devletin tüm kurumları biat ve sadakat esasına göre yeniden inşa edilirken; halkın söz hakkı da sistematik olarak ortadan kaldırılmıştır. Bu gerileme, 1920 yılında atılan adımın savunulmasını bugün yeniden gerekli kılmaktadır. Kurtuluş Savaşı’na varan süreçte ve Cumhuriyet sonrası dönemde elde edilen ilerici kazanımların, çağımızın gerçekleri temelinde yeniden inşası büyük bir önem taşımaktadır. 

Bu nedenle sosyalistlerin, cumhuriyetçilerin ve halkın tüm kesimlerinin birleşik bir mücadelede buluşması hayati önemdedir. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda yoksul köylünün, kadının, erkeğin, gencin ve öğrencinin omuz omuza verdiği o büyük mücadelede olduğu gibi… Ülkemizi kurtaracak olan yine halkın kendi iradesidir. Bugün bu iradenin en kararlı savunucusu ise Türkiye soludur.

Bunun son örneğini 19 Mart sonrasında yaşanan kitlesel eylemlerde de gördük. Kadıköy’den Beşiktaş’a, Alsancak’tan Kuğulupark’a kadar yüz binlerce insan, hiçbir çağrı beklemeden alanlara çıkmış; yaşanan haksızlıklara karşı sesini yükseltmiştir. Üniversiteli gençler kampüslerinden, liseli gençler liselerinden çıkarak mücadele için bir araya gelmiştir. Sosyalist gençlerin ön saflarda yer aldığı bu kitle hareketleri, halkın artık yaşananlara seyirci kalmayacağının açık bir göstergesidir.

Açıkça görülmektedir ki, laik ve ilerici değerleri savunmak; sosyalistlerin, cumhuriyetçilerin, aydınların, emekçilerin ve toplumun tüm ilerici kesimlerinin ortak mücadelesiyle mümkündür. 23 Nisan’ı anarken, Anadolu’nun emperyalizme ve saltanata karşı verdiği kurtuluş mücadelesinde farklı görüşlerden insanların nasıl kenetlendiğini hatırlamak gerekir. Bugün de benzer baskılara karşı, tıpkı 23 Nisan ruhunda olduğu gibi, birleşik bir halk iradesiyle direniş sürdürülmelidir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.