Ocakları Söndüren Bela: Uyuşturucu ve Çeteleşme

0
130

Odak Dergisi, 15 Ekim 2025

İstanbul’un kenar mahallelerinde silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, gasp ve haraç gibi kriminal işler yapan; Daltonlar, Redkitler, Casperlar, Çirkinler, Gündoğmuşlar gibi isimler kullanan çeteler büyüyor. Sömürünün ve sosyal adaletsizliğin günden güne arttığı ülkemizde, umudu zayıflayan 15-20 yaş arası gençler bu çeteler için sonsuz bir eleman kaynağı oluşturuyor. Çeteler, sosyal medya ve rap müziğini kullanarak sınırsız bir propaganda yapıyor ve hızla yayılıyorlar. Kartellere dönüşen ve yurt çapında ağlarını genişleten bu yapılar, sadece Türkiye’de faaliyet göstermekle kalmıyor; Belçika, İspanya, Almanya gibi AB ülkelerinde, Balkanlar’da ve Kafkasya’da da etkili oluyor ve hatta oralarda birbirlerini öldürüyorlar.

Gençlerin uyuşturucu kullanımı üzerine CHP’nin verdiği Meclis araştırması önergesi, AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedilince dikkatler bir kez daha uyuşturucu ve çeteleşme sorununa yoğunlaştı. Önergenin reddedilmesinden bir gün önce, 6 Ekim’de, cinayet azmettirmekten yargılanan MHP’li avukat Serdar Öktem, mafya tarafıyla bağlantılı ve şüpheli bir şekilde öldürülmüştü. Meclis araştırmasını reddeden iktidar, ertesi gün (8 Ekim) İstanbul’da, aralarında “ünlü” olarak bilinen isimlerin de bulunduğu 19 kişi hakkında uyuşturucu operasyonu düzenledi. Ardından benzer bir operasyon daha yapıldı. İktidar, bir yandan ülkemizi uyuşturucu baronlarının cirit attığı bir yer haline getirirken, diğer yandan da bu sorunla mücadele ediyormuş gibi yapıp halkı manipüle etmeye çalışıyor.

Operasyonların zamanlaması ve kamuoyuna yansıtılış biçimi, iktidarın uyuşturucu sorununu gerçek boyutlarıyla ele almak yerine meseleyi magazinleştirerek gündemi saptırmaya çalıştığını açıkça gösteriyor. Uyuşturucu ticaretinin arkasındaki büyük ağlar ve bu ağların devlet içindeki bağlantıları yıllardır bilinirken, yalnızca “ünlü” isimlere yönelik operasyonlarla gündemin şekillendirilmesi, asıl sorumluların gizlenmesi amacına hizmet ediyor. Bu durum, uyuşturucu sorununa karşı gerçek bir mücadeleden ziyade, kamuoyunun tepkisini azaltma ve sorunu gündemden düşürme çabası olarak değerlendirilebilir.

Evet, bugün Türkiye uluslararası uyuşturucu ticaretinin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş durumda. Alman baron Eric Schröder, Rus mafyasından Şamil Amirov, Belçika mafyasından Mohammed Zakir, İsveç mafyasından Rawa Majid gibi; Avustralya’dan Yeni Zelanda’ya, Vietnam’dan Latin Amerika’ya kadar Interpol tarafından aranan pek çok uyuşturucu baronu ve mafya liderinin Türkiye’de rahatça sığınak bulabilmesi ve hatta vatandaşlık elde edebilmesi, AKP hükümetinin bu konudaki yaklaşımına dair ciddi soru işaretleri doğuruyor. Son yıllarda yayınlanan uluslararası raporlar, Türkiye’nin artık sadece bir geçiş güzergâhı değil, aynı zamanda uyuşturucu üretimi, dağıtımı ve kara para aklama faaliyetleri açısından da merkez ülkelerden biri olduğunu gösteriyor. Avrupa’ya giden uyuşturucunun büyük bölümünün Türkiye üzerinden geçtiği, Afganistan-İran-Balkanlar-Avrupa hattındaki ticaret ağlarında Türkiye’nin kilit rol oynadığı biliniyor. Dünya kapitalist sistemiyle bütünleşerek insanlığa karşı küresel bir tehdit haline gelen uyuşturucu ve çeteleşme, iktidarlar tarafından hem ekonomik çıkar sağlamak hem toplumu yozlaştırarak apolitik ve duyarsız bir nesil yetiştirmek amacıyla teşvik edilmektedir. İktidarların gençliği yozlaştırmak için uyuşturucu ve çeteleşmeyi nasıl bir araç olarak kullandığı, Gazi Mahallesi, Gülsuyu, Sarıgazi gibi “sol eğilimli” olarak bilinen mahalleler incelendiğinde açıkça görülecektir.

Solun görece güçlü olduğu bölgelerde uyuşturucu ve çeteleşmenin yaygınlaştırılması, halkın örgütlü mücadele ve kolektif dayanışma bilincini zayıflatan; devrimci, demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerinin etkisini kırmayı amaçlayan politikaların bir ürünüdür. Devletin bu bölgelerde yürüttüğü politikalar, toplumsal dayanışma ağlarını zayıflatarak çeteleşme ve uyuşturucu ağlarının kökleşmesine zemin hazırlamaktadır. Gençler, işsizlik, yoksulluk ve geleceksizlik kıskacında çetelerin ağına düşerken; onları bu yola süren baronlar ve aracılar, yıllardır dokunulmaz bir statüyle faaliyetlerini sürdürebiliyor.

Uyuşturucu ve çeteleşme bireysel bir sorun olarak görülemez. Yukarıda belirttiğimiz gibi sorun, ülke hatta dünya çapında yapısal bir sorundur. Toplumda bir kültür halini almış olan çetecilik, sadece kenar mahallelerdeki yoksul gençleri değil, çocuklarının üzerine titreyen ailelerin gençlerini dahi içine alabilmektedir. Sorunu bireysel sanan pek çok aile, çocuklarının bu gruplara karışmasını gizlemekte, bu da sorunların daha da ağırlaşmasına yol açmaktadır.

Uyuşturucu ve çeteleşme belasının kaynağında elbette günden güne çürüyen asalak kapitalist sistem ve egemen güçler bulunuyor. Ancak bu belanın gençleri ağına düşürebilmesindeki en önemli sebep, halk saflarındaki örgütlü mücadele ve dayanışma zafiyetidir. Çözüm de işte tam da burada yatıyor! Gençlerimizin ve mahallelerimizin karşı karşıya olduğu bu tehdidi aşmak, yalnızca bireysel çabalarla mümkün değildir. Devrimci, demokrat, yurtseverler, aileler ve gençler olarak sorumluluğumuz, gençliği çetelerden ve uyuşturucudan koruyacak örgütlü ve kalıcı çalışmaları hayata geçirmek; mahallelerde ve okullarda bilinçlendirme, dayanışma ve kültürel faaliyetlerle alternatif alanlar yaratmaktır. Amaç, birbirinin iyiliği için çalışan bir toplum yaratmaktır. Öğrenciler arasında ders dayanışması bu amaca yönelik faaliyetlerden biri olabilir. Biz bu sorunu toplumsal bir dayanışma sorunu olarak görüyoruz. Kadınlar ve aileler, bu seferberliğin öncü unsurları olarak mahallelerinde dayanışma ağları kurmalı ve gençlerin korunmasına aktif katkı sağlamalıdır. Gençlerimizi sistematik olarak zehirleyen ve mahallelerimizi çeteleşmenin gölgesinde bırakan bu yapıya karşı ancak örgütlü mücadele ile direnebiliriz.

Kimse “Bu sorun benim sorunum değil.” demesin. Uyuşturucu ve çeteleşme gibi sorunlar, örnekleriyle birlikte yakından incelendiğinde, bu bataklığa ne denli güzel insanlarımızın sürüklendiği, toplumun bu sorunlardan nasıl derinden etkilendiği ve ileride ortaya çıkarabileceği riskler hepimizi hayrete düşürecek boyuttadır. Sorun, nihayetinde örgütlenme ve dayanışma sorunudur. Yozlaşma ve çürüme hangi boyutlara ulaşmış olursa olsun, halkın dayanışma potansiyeli hâlâ çok güçlüdür.

İşte bu potansiyel, umudumuzun temelidir. Devrimci gençlik saflarında; Gazi’de, Gülsuyu’nda, Sarıgazi’de ve nice mahallede bu karanlığa direnen ve direnebilecek onurlu insanların varlığı, çetelerden ve uyuşturucudan daha güçlüdür. Mesele, bu direnişi büyütmek, her mahalleyi bir dayanışma kalesine dönüştürmektir. Gençlerin eline silah yerine kitap, uyuşturucu yerine sanat, umutsuzluk yerine kolektif bir gelecek tutuşturabiliriz. Gençlere mücadele azmi, yurt sevgisi, insan sevgisi aşılayabiliriz. Bu, sadece suçlulukla mücadele değil, aynı zamanda daha insani bir dünya için verilen bir kavgadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.