Aşağıda Hamza Yalçın’ın 18 Ocak Cumartesi akşamı Frankfurt Haziran Kültür Evi’nde düzenlenen toplantıdaki konuşmasının hazırlık metnini yayınlıyoruz… İsmail Gökalp’in yönettiği toplantıya seçkin bir topluluk katıldı. İyi okumalar… (ODAK)
Hamza Yalçın
Konuşmam üç kısımdan oluşacak: Sosyalist hareketin genel durumu, Sosyalist solda Türkofobi ve Birleşik devrimci muhalefet.
I. Sosyalist hareketin genel durumu
Potansiyelimizle fiili gücümüz arasında çok büyük fark var. Bilindiği gibi Kürt siyasal hareketi Kürt kökenli insanları, Alevi siyasal hareketi ise Alevileri doğal potansiyeli görüyor. Alevinin, Sünninin, Türk’ün Kürd’ün Arab’ın vb. sınıf mücadelesinde birlikte oldukları yerde bulunan ve oradan bakan sosyalist hareket için diyebiliriz ki nüfusun yüzde 95’i sosyalizmin doğal potansiyelidir. Yalnızca CHP’ye ve DEM Parti’ye değil; AKP’ye, MHP’ye, İyi Parti’ye, Zafer Partisi’ne sempati duyanların çok büyük kısmı da Türkiye soluna ilgi duyabilir. Ancak sosyalist hareket Türkiye’de adı var kendisi yok denilenilecek bir durumdadır. Muhtemelen sosyalist örgütlerin kadroları dahil olmak üzere kimse sosyalist hareketten ülke politikasını etkileyecek bir davranış beklemiyor.
Bugün milyonlarca insan kendisini sosyalist görüyor olmakla birlikte;
1. Kendisini sosyalist gören insanlar güçlü devrimci umutlar taşımıyor.
2. Örgütlü sol (sol ifadesinden kasıt Marksist harekettir) kendisini sosyalist gören insanların çok az bir kesimiyle temastadır. Belki potansiyelin yüzde doksanından fazlası örgütsüzdür. Ayrıca aktif sol bir açık hava hapishanesinde yaşıyor çünkü egemen güçler aktif solu belli bir alanın dışına çıkmamaya mahkum etmişler.
3. Türkiye solu toplumdaki bireycilik ve lümpenleşme tarafından derinden etkileniyor. Meydanlarda, “Kurtuluş yok tek başına…” sloganı atan insanların davranışları ağırlıkla bireycilik tarafından yönetiliyor. Bireycilik sol örgütler ve demokratik kurumlar içindeki çalışmaları baltalıyor. Çağımızın en büyük gericiliği ve hatta tarikatçılığın, dinciliğin, milliyetçiliğin ve faşizmin en büyük desteği bireycilik yeni-liberalizm olarak özellikle 1970’lerde geliştirildi. Türkiye solunu 1980’lerden sonra etkisine aldı. Reel-sosyalizmin yıkıldığı 1990’lar sonrasında solda patlama yaptı.
Ülkemizde gelişen ahlak çöküntüsünün sola yansıması olan lümpenlik özellikle gençliği etkiliyor. Sosyalist potansiyelin geleneksel olarak güçlü olduğu Gazi Mahallesi, Gülsuyu gibi bölgelerde gençlik uyuşturucuya alıştırılıyor. Amaçsız, iradesiz ve iradesini kötü işlere harcayan bir gençlik çıkıyor. Geleneksel sosyalist çevrelerin çocuklarını faşist mafyanın torbacısı, tetikçisi görmek şaşırtıcı olmuyor. Lümpenlik gençliğin en isyankar kesiminin devrimci potansiyelini çürütüyor.
4. Türkiye solunun birlikte davranma bilinci, yeteneği ve perspektifi zayıf. Devrimci örgütler birbirlerini ve sosyalist hareketin bütününü kendi potansiyeli göremiyor. Her bir sol grup mücadeleyi temelde bir başına götürmeyi, iktidara gelinceye kadar diğerlerini mümkünse yedeklemeyi ama mutlaka halkın gözünde değersizleştirip tasfiye etmeyi amaçlıyor. Birlik adına ortaya konulan çabalar da bu yaklaşım nedeniyle güvensizlik ekiyor. Çünkü bir araya gelen örgütlerin ideolojileri bütün diğer sol grupları “teşhir ve tecrit ederek” aynı zamanda mümkünse yedekleyerek, mücadelenin önderliğini ele geçirme anlayışı üzerinde kurulmuş. Bu yaklaşımlarımız birbirimizi olanak olarak görmemize ve birbirimizden güç almamıza engel oluyor. Bu durum 2013 Gezi Direnişi’nde ve asrın felaketine dönüşen 6 Şubat 2023 depreminde ulusun önderliğini elde etme fırsatının kaçırılmasına yol açtı.
5. Belli bir alana hapsedilmiş olan Türkiye solu egemen güçler tarafından bölünüyor ve etkisizleştiriliyor. Daha kötüsü, Türkiye solunda bölünüp parçalanma ve birbirine karşı çalışma kültürü oluşmuş durumda. Bu kültürün oluşmasında polisin çok önemli etkisi bulunuyor. Bu kültür solun etkisiz halde tutulmasında onlara çok imkan sağlıyor.
6. Türkiye solu sınıfsal ve yurtsever özünden uzaklaştırılarak ABD emperyalizminin etkisine sokulmuş bulunuyor… Göçmenlik, cinsiyet, çevre, insan hakları gibi alanlarda Sorosçu emperyalizm hakim. Küçücük fonlarla desteklenen sivil toplum örgütleri dağınık ve eleştirici bilinç geliştirmekten uzak, sola büyük etkilerde bulunabiliyor. Sosyalist hareketin önemli bir kısmını etkileyen Kürt hareketi de uzun zamandır ABD ve Batılı güçlerle fazlaca yakın çizgide. Bunlara bir de Türkofobi eklendi.
7. Birbirini olanak göremeyen Türkiye solundan örgütler DEM Parti, CHP ve Alevi dernekleri gibi güçler olmaksızın bir araya gelmekte çok zorlanıyorlar. Bir kısım sosyalist gruplar CHP ile biraz yapışıkça ilişkide. Bu onların DİSK içindeki politikalarını da etkiliyor. İşçi hareketindeki arkadaşlar bu konuda haklı olarak çok şikayetçiler. Görece istikrarlı bir birlik ilişkisi içinde bulunan sol grupların tutkalının da Kürt siyasal hareketi olduğu görülüyor. Bu kesime yakın sol ezen ulus milliyetçiliğine tepkiden beslenen Türkofobinin etkisinde. Böylece ikinci kısma gelmiş bulunuyoruz.
II. Sosyalist solda Türkofobi
Türkofobi Türkiye solunun büyük bir açmazıdır. Sosyalist solda Türk kimliği adeta özür dilenmesi gereken bir kabahat durumuna gelmiş bulunuyor. “Afedersiniz Türk’üm” gibi. Ben bir Türk’üm denildiğinde bu ben bir Kürt, Ermeni, Rum düşmanıyım; ırkçı-faşist ve yabancı düşmanıyım şeklinde anlaşılıyor. Türkiye solu Türk kimliği olarak 12 Eylül faşizminin ve Türk gericilerinin ön plana çıkardığı bir kimliği kabul etmiş durumda. Bu kimlik ezilen ulus milliyetçilerinin tepkili yaklaşımlarına uyuyor ancak sosyalist solun bu bakışı, Türk kimliğinin faşistleştirilmesine destek oluyor.
Sosyalist solda Türkofobinin gelişmesiyle paralel olarak Türkiye solu anti-emperyalist yurtseverlikten ve halk gerçekliğinden uzaklaşıyor. Anti-emperyalist Türk yurtseverliği sanıldığı gibi şovenizm değildir. Anti-emperyalist yurtseverlik bizim gibi ülkelerde gençliğin, işçilerin, kadınların devrimci mücadeleye katılmasında çok önemli yere sahiptir. Kaldı ki Türkiye anti-emperyalist Kurtuluş Savaşı gibi bir geleneğe sahip. Bu yurtseverlik Türkiye devrimci hareketinin en önemli kaynaklarından biridir. Türkofobi sosyalist hareketin bu kaynağını kurutuyor ve sosyalist solda Türklere karşı güvensizlik ve antipati aşılıyor. Kürt, Ermeni, Süryani ve Arap milliyetçisi insanların ulusal önyargılarını rahatlıkla anlayışla karşılayabiliyor ve onlarla ilişkimizi geliştirmeye enerji bulabiliyoruz. İnsanlardaki ezen ulus milliyetçisi etkilere rastladığımızda iflah olmayacak tiplerle karşılaştığımızı sanıyor ve hemen onlardan uzaklaşıyoruz. Türkleri Türkiye ve yurt dışında AKP-MHP-Cemaatler örgütlüyor, biz ise dışında kalıyoruz.
Türk devletler topluluğu ve sağcı kimlik… Milliyetçiliğin dünyada alabildiğine geliştiği bir dönemde Türk egemenleri Türk Devletler Topluluğu adıyla senelerdir sağcı kimlik oluşturuyor. Yapılan çalışmalar ülkemiz işçilerini, öğrencilerini, kadınlarını vb etkiliyor. Biz sosyalistler öyle koşullanmışsız ki Türk kimlikli halklardan kaçıyoruz.
İslamofobi, İsrail ve Avrupa’da faşist hareketler… Benzer yaklaşım Müslümanlara da yöneliktir. İslamofobi etkisindeki solda Müslümanlığın IŞİD’cilik olduğu kanaati yerleşiyor. Bu yaklaşım da Müslüman kitleyi faşizmin etkisine bırakıyor. Bu yaklaşım Türkiye’de Filistin halkıyla dayanışmayı etkiledi. İslamofobi sosyalist potansiyeli İsrail’in etkisine yakınlaştırıyor.
Türkiye solunun halka açıldığı 1960’lı yıllarda Kıvılcımlı ile Mihri Belli’nin, Denizlerin ve Mahirlerin yazıları bugünkü sola Türk milliyetçisi gelecektir. Halbuki o insanlar ezilen halkların ulusal demokratik mücadelelerini savunmaktan bir an bile geri durmadılar. Aynı zamanda da Türk halk kimliğinin, geleneklerinin, İslam’ın sosyalizme açılan yönlerini araştırdılar. Anti emperyalist yurtseverliği bayrak yaptılar.
Şimdi buradan üçüncü kısma yani birleşik devrimci muhalefet sorununa geleceğiz.
III. Birleşik devrimci muhalefet
Birleşik muhalefeti ben örgütlü ve örgütüz solu kapsayan en geniş birlik anlıyorum. Sorunu üç ana başlık altında tartışacağım: Solda birlik neden gerekiyor? Sol neden birleşemiyor? Sol nasıl birleşebilir?
İlkinden başlayalım. Sosyalist sol, örgütleri ve bireyleriyle, güçlerini aynı yönde koordine ederse hem kendi saflarında hem de emekçilerde büyük bir kuvvet ortaya çıkar. Rekabet ezilenlerin mücadelesini böler ve aşağıya çeker. Dayanışma ve birlik ise güçlendirir.
Bu sayede sosyalist solun emekçiler, gençlik, kadın, Aleviler, Kürtler vb. bütün ezilenler karşısındaki gücü ve prestiji de artar. “Bakın devrimciler nasıl birbirini tutuyor, oraya gidelim!” diye düşünülecektir. Bu birlik hapishanelerde zaman zaman bir ölçüde gerçekleşebiliyor.
Kendi içinde koordineli davranmayı başaran sol yeni bir toplumu bugünden kurma yeteneklerini geliştirecektir. Ekim Devrimi bunu ne yazık ki başaramadı. Birlik meselesinin aslında en önemli yanı budur.
Sol neden birleşemiyor?
Birlik bütün sosyalistlerin lehinedir. Ayrılık ise herkesin aleyhine. Sol birleşip bir çekim merkezi yaratamadıkça ortalığın nasıl bireyciliğe, lümpenliğe, dinciliğe, milliyetçiliğe ve mezhepçiliğe kaldığı açık. Öyleyken sosyalist sol neden birleşemiyor?
Sosyalist sol çokça iddia edildiği gibi esas olarak derin ideolojik ayrılıklar, sekter örgütler ve kariyerist liderler, polisin müdaheleleri ve muhbirler yüzünden mi birlikte davranamıyor? Ya da işçi sınıfı içinde yeterince örgütlenemediği için mi? Bunların hepsi de solun dağınıklığının önemli nedenleri arasındadır. Fakat uzun zamandır hiçbiri solda birliğin esas engeli durumunda değildir.
Bireyler neden birleşemiyorsa sosyalist sol tam da o nedenle birleşemiyor. Bireyler esas olarak bireycilik, örgütler de grupçuluk yüzünden birleşemiyor. Sol hareket esas olarak farklılıkları değil benzerlikleri nedeniyle birleşemiyor.
Solda birliğin önündeki en büyük engel bireycilik ve bir kolektif bencillik olan grupçuluktur. Özgürlükçü görünen bireycilik kitleleri ve örgütleri mahvediyor. Bireyler bilindiği gibi birbirilerinden sonsuz çeşitlilik gösterir. Bireycilik insanları sınıf mücadelesi alananında tek tip insan haline getirmektedir. Sınıf mücadelesinin dışında gezen bireyler birbirlerinden bir kola kartonu içindeki tenekeler ve içindeki kolalar kadar farklıdır. Bireyci perspektife kilitlenmiş insanlar kolektif mücadeleden, örgütlerden kaçıyorlar. Örgütlerde çalışan bireycilerin de çok fazla şahsi hesaplar yapıyor olmaları güçlü örgüt yapılarının oluşmasını engelliyor. Bireyciliğin uzantısı ve aynı zamanda ona tepki olarak lümpenlik ve grupçuluk gelişiyor. Sol hareket birleşmek için bunları aşmaya yoğunlaşmalıdır.
Grupçuluk sosyalist hareketi böler ve niteliksizleştirir. Sosyalist grupların birliğinin önündeki en önemli engel ise grupçuluktur. Kitle hareketinin ele geçirilmesine, manipülasyona, propagandaya ve örgüt iktidarı anlayışına dayanan grupçuluk burjuva toplumundan sola yansıyan bir düşünme ve davranma biçimidir. Burjuva toplumu insanı insana, insanı kendisine yabancılaştırır. İnsanlar birbirlerini araç görmeye başlarlar. Aynı yaklaşım gruplar arasında da görülmektedir. Devrimci hareketi bir grup iktidarı projesi haline getiren reel-sosyalizm sürecinden dersler çıkarmalıyız. Grupçuluk devrimci hareketin kalitesini düşürüyor. Militanlar ve sempatizanlar devrimci bilinç yerine grup bilinci alıyorlar. Devrimciliği bırakıyor, grup kimliğiyle gezmeye devam ediyorlar. Grupçuluk sosyalist hareketi ve halkı niteliksizleştiriyor. Solda liyakatı ortadan kaldırıyor. İnsanlar devrimci mücadeleye bağlılıklarına, bilinç, özveri ve inisiyatiflerine göre değil grup aidiyetlerine göre kıymet buluyorlar. Bu da devrimcileri değersizleştiriyor. Kadrolar, sempatizanlar ve halk çeşitli grupların üstün taraflarından yararlanma olanağından mahrum kalıyorlar.
Nasıl birleşebiliriz?
Birlik sosyalistler açısından stratejik önemdedir. Sosyalist hareketin mevcut durumunda birliğini tek bir örgütte birleşmek olarak formüle edersek boşa kürek çekeriz.
Solda birlik için bütün grupların ve bireylerin aynı görüşte ve tek örgütte birleşmesi şart değildir. İdeolojik mücadele, doğru çizgide ve doğru örgütte birleşmek elbette önemlidir. Ancak sosyalist hareketler esas olarak birbirini tasfiye etmeksizin ve hatta birbirini destekleyerek birleşebilir. İdeolojik ve örgütsel mücadeleler bu çerçeve içinde olmalıdır.
Birlik için sol hareketin kimyasının değişmesi gerekiyor.
Birleşmek için sosyalist hareket birlikte öğrenme ve birlikte mücadele süreçleri içinde, birbirinin yardımıyla; hem her bir grubun kendi içinde, hem gruplar arasında, hem de kitle çalışmasında yani halkla ilişkilerinde yenilenmelidir. Birbirimizin yardımıyla devrimcileşmeliyiz.
Devrimciler çağımızın en büyük gericiliği olan toplumdaki bireyciliğe ve onunla kucak kucağa gelişen lümpenleşmeye ve grupçuluğa karşı birlikte ve birbirinden güç alarak mücadele edebilir. Grupçuluğu ve bireyciliği her bir grubun kendi çabasıyla sınırlı bir mücadeleyle aşamayız. Devrimci hareketlerin ideolojik mücadelesi öncelikle solda bireyciliğe, lümpenleşmeye ve grupçuluğu karşı verilmelidir.
Örgütlerde yoldaşlık ilişkisi eşitlik ve mücadeleye bağlılık temelinde onarılmalıdır. Solda grupları aşan yoldaşlık ilişkisi geliştirilmelidir. Bu hava geçmişte MDD Hareketi’nden çıkmış olan THKO, THKP-C ve TKP-ML grupları arasında vardı. Rekabetçiliğe rağmen Kızıldere’de doruğa çıkmış olan yoldaşlık vardı. O anlayışı doğru temelde yerine oturtmalı ve süreklileştirmeliyiz.
Örgüt kimliği sosyalist hareketin bütününü göz önünde bulunduracak şekilde kurgulanmalıdır. Her bir sosyalist hareket ve her bir devrimci bütünün parçasıdır. Oradan güç alıp oraya güç vermelidir. Birleşebilmek için birbirimize bakışımızı değiştirmeliyiz. Sosyalist soldaki grupların tamamına yakını 20-30-40 ve daha fazla yıl mücadele geleneğine sahip. Devletten ve burjuvaziden yana olmadığımızı; işçi sınıfından, ezilenlerden yana devrimci olduğumuzu kanıtladık. Bu yüzden birbirimizi gereksiz yere oportünist diye suçlamaya son vermeliyiz. Devrimci gruplar arasında grup perspektifini aşan yoldaşlık havasının yeniden yaratılması gerekiyor. Birbirini engel değil olanak gören, birbirinin olumlu yönlerini önemseyen grup kimliği geliştirilmelidir. Devrimci sempatizanlar ve kadrolar başka örgütlerin iyi örnekleriyle gurur duymayı ve onlardan yararlanarak gelişmeyi öğrenmelidir.
İletişimimiz diyalog, ilişkilerimiz dayanışma temelinde yeniden örgütlenmelidir. Gruplar arası ilişkilerde görüşlerimizi birbirimize empoze etmeye çalışan propaganda ya da fikir düellosu anlamında polemik değil birbirimizi yapıcı anlamaya ve ortak ve daha ileri görüşlere birbirimizin yardımıyla ulaşmaya ve dünyaya ve kendimize devrimci eleştirel bakmamıza ve güven ilişkilerini geliştirmeye yönelik devrimci iletişim metodu olmalıdır.
Polemikte görüşler birbirine galip gelmeyi amaçladığından birbirlerini yapıcı yaklaşımla anlamayı zorlaştırmaktadırlar. Ya biri galip gelecektir ya da ötekisi. Bu tartışmada kuşkusuz taraflar birbirlerinin eleştirisinden etkilenerek gelişme sağlayabilirler fakat karşısındakine galip gelmeyi esas alan yaklaşım birbirinin yardımıyla öğrenmeyi ve ortak görüşlere ulaşmayı zorlaştırır. Eleştirici tutumu da çok önemseyen diyalog metodu daha uygun bir iletişim ve tartışma şeklidir.
Propaganda metodu da mevcut haliyle devrimci düşüncelerin insanların görüşlerine sunulmasından çok onlara empoze edilmesine dayanmaktadır. Bu metodun riski, eleştirici düşünceyi etkisizleştirerek insanları şartlandırmasıdır. Şartlandırma solda sağlıklı birliği engeller.
Aramızda kurumlaşmış bir iletişim olmalıdır. Örneğin yurt çapında ve illerde koordinasyon kurulabilir. Hiçbir siyasi harekette yer almayan sosyalistler bu koordinasyonlarda aktif çalışabilirler. Bu kurumlaşma gruplarda ve solda aynı örgütün farklı çalışma alanları bilinci ve davranışının gelişmesi yönünde olmalıdır.
Gençlik örgütlenmesi başta olmak üzere bütün alanlarda ortak kitlesel örgütler kurulmalıdır. Gruplar gene ayrı yapılarını koruyarak bu örgütler içinde rekabetten uzak bir dayanışma temelinde birlikte çalışmalıdır.
Birbirimizden insan almak yerine birlikte örgütüsüz sola ve yeni insanlara yönelmeliyiz.
Ortak bir etik örgütlenmemiz olmalıdır. Sosyalist hareketin kendi içindeki sorunlarının çözüme bağlanmasına ve çalışmalarda ortak esaslar geliştirilmesi için ortak bir etik örgütlenme yolunda adımlar atılmalıdır. Türkiye solunun bu konudaki birikiminin derlenmesi gerekiyor. Sosyalist hareketin genel ve uzun vadeli çıkarlarını gözetecek bu örgütlenme hem sosyalist hareketi kapsayıcı hem de her türlü grupsal ya da kişisel rekabetten kesinlikle uzak olmalıdır. Bu etik örgütlenme hem sosyalist hareket içinde ortaya çıkacak sorunların çözümüne hem de sosyalist hareket içindeki ortak etiğin geliştirilmesine hizmet edecektir.
Önce kendi içimizde koordinasyon. Türkiye solu öncelikle birbirine yakın durmalıdır. CHP’yi ya da DEM’i sosyalist hareketlerden daha yakın görmek sola zarar vermektedir. Özellikle Kürt siyasal hareketi uzun süredir Türkiye solunu inisiyatifi altında tutuyor. CHP, DEM Parti, Alevi hareketi gibi güçlerle solun kendi birliği temelinde ilişki kurulabilir.
Türkiye solu anti-emperyalist yurtseverliğe yüzünü dönmelidir. Anti emperyalist yurtseverlik milliyetçi önyargılarla savaşmaya da hizmet eder. Sosyalist solun en büyük kaynağı olan anti-emperyalist yurtseverliğe sırt çeviren Türkofobi, Türkiye solunu güdükleştiriyor ve ezilen ulus hareketinin çevresine daraltıyor. Türkler arasında bugün özellikle Kürtler aleyhine oluşturulmuş milli önyargıları dikkate almalıyız. Anti-emperyalist yurtseverlik bu konuda kendimizi halkımıza anlatabilmemize büyük olanak sağlıyor. Kurtuluş Savaşı’nda omuz omuza vermemiz sayesinde başarıya ulaştık. Türk halkının, halklarımızın ilerici ve devrimci değerlerini araştırmalı ve onlara sahip çıkmalıyız. Avrupa’daki faşist hareketleri ve İsrail’i bile bize yakın gösteren İslamofobiye karşı da çok dikkatli olmalıyız. İslamın mücadeleye engel oluşturan yönlerinden çok mücadeleye olanak sağlayan yönlerine önem vermeliyiz.
Türkiye solunun bağımsızlığı titizlikle korunmalıdır. Birlik yolundaki adımlar özellikle Kürt siyasal hareketinden bağımsız tutumla atılmalıdır. Türkiye solunda yer alan devrimci grupların çok önemli bir kısmı enternasyonalizm adına Kürt siyasal hareketine bağımlılığı içselleştirmiş durumdadır. Bu bağımlılığı girdiği her ilişkide yeniden üretme çabasına girmektedir. Kürt siyasal hareketi milli bir harekettir. Devlet gibi düşünmekte ve davranmaktadır. Solun kendi içinde birleşerek etkin duruma gelmesi mesela sınıf temelinde örgütlenmeyi teşvik edeceği için Kürt siyasal hareketinin ilk anda işine gelmeyebilir. Diğer yandan ise kendi içinde birleşmiş solun Kürt siyasal hareketiyle ilişkisini bağımsız temelde kurması Kürt siyasal hareketini de nitelik bakımından olumlu yönde etkileyecektir.
Bazı çabalarımız
Odak Dergisi olarak solda birliğe hizmet etmek amacıyla bir Demokrasi Okulu adıyla bir tartışma platformu geliştirdik. Bir süredir solda dayanışmayı desteklemek amacıyla öğrencilere burs faaliyeti düzenliyoruz. Birlikte öğrenmenin birlikte mücadelenin yolunu açacağına olan inançla solda birliğe hizmet etmek amacıyla Avrupa’da bir Devrimci Okul kurulması yolunda adım atılması için tartışıyoruz. Sosyalist solun kalıcı bir ortak gençlik örgütlenmesini öneriyoruz. Emperyalist savaş kışkırtıcılığına karşı sosyalist solun anti-emperyalist bir barış hareketi geliştirmesi gerektiğine inanıyoruz. Sol içindeki iletişime yardımcı olmak maksadıyla biz de çeşitli konularda sosyalist hareketin aktörlerinin görüşlerini yayınlamak istiyoruz. Bunu yapan devrimci yayın organlarını destekliyoruz.
Doğru ve etkili bir iletişim kurabilirsek ilk bakışta zor görülen çok şeyi daha kolayca çözebiliriz. Avrupa’da bu yönde adımlar atmaya başlayabiliriz. İlkin örneğin sosyal medyanın olanaklarını da kullanarak çeşitli tartışma toplantıları düzenleyebiliriz.
Eskinin çürüdüğü, yeni toplumun doğamadığı, kapitalizmin insanları canavarlaştırdığı (Antonio Gramsci) bir dönemden geçiyoruz. Devletlerin yasallığı zayıflıyor, uluslararası kurumlar aşınıyor, toplum çürüyor, dünya çürüyor, her yer çete kaynıyor. Çeteler dün en küçük bir devrimci hareketten bile köşe-bucak saklanırken bugün solun kalesi bilinen bir mahallede bir çete gelse bütün solcuları sıra dayağından geçirebilir. Yeni-liberal gericiliktir bu sürecin önünü açan. Konuşmamızda defalarca vurguladığımız gibi en büyük gericilik bireyciliktir.
Diğer yandan Türkiye devrimci hareketi dünyanın kaderi üzerinde çok büyük etkide bulunacak olanaklara sahiptir. Ülkemiz dünyada eşi az bulunan kişilikli bir aydın kitleye sahiptir. AKP’nin 20 senedir hakkından gelemediği bir aydınlanma geleneğimiz ve halkımızın Kurtuluş Savaşımızdan miras bir anti-emperyalist yurtseverlik potansiyeli var. En umutsuz koşullarda bile mücadeleye bağlı bir devrimci geleneğimiz var. Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı, Orta Asya’yı, Ortadoğu’yu, Avrupa’yı, Kuzey Afrika’yı etkileyen bu coğrafyayı burjuvaziden çok biz kullanmalıyız. Sosyalist hareketin bağımsız, sınıf temelinde ve mutlaka birlik içinde davrandığı yeni bir dönem başlatmalıyız.
Şimdi mücadele zamanı, emperyalizmden bağımsızlaşma zamanı, birlik ve dayanışma zamanı!