Birleşik Bir Devrimci Gençlik Hareketi Yaratmak İçin

0
870

Özgür Taylan Moral

Gençlik hala gelecektir. Kapitalist sistemin ideolojik saldırıları ile her geçen gün sağcı karanlığın kuyusuna itilmeye çalışılan gençliğin deyim yerindeyse artık yaşam hakkı dahi elinden alınmaya çalışılıyor: Yurtlarda ölüme terk ediliyor, geçim sıkıntısı sebebiyle intiharlara sürükleniyor, çalıştığı iş yerlerinde eziliyor, sömürülüyor, iş kazaları riski ile burun buruna kalıyor… Bu adaletsiz düzen, gençleri ifade ettiğimiz o karanlık kuyuya sürüklerken, onların hayata tutunabileceği umutlarını elinden almaya çabalıyor. Bütün bunlara rağmen gençlik ezilenlerin mücadelesine katılarak, ışık olup halkın önüne düşerek ülkeyi aydınlatacak ve kendisini kurtaracak bir devrimci potansiyeli barındırmaya hala devam ediyor. İnsanlığın çürütüldüğü bu karanlık dönemde bile yanındakinin derdini kendi derdi sevincini kendi sevinci bilen, başkasının acısını yüreğinde hisseden, insanlara yardım etmek için, dayanışma için can atacak milyonlarca genç var.

Toplumsal yapı içerisinde genel olarak ezilen genç insanları kapsayan gençlik, halkın en dinamik ve en hareketli kesimini oluşturur. Gençlik çağına giren insanlar hayatlarında ilk kez gerçekten etkin olma koşullarını yakalamıştır. İnsanın düşünce ve davranışları bu yaşlarda henüz sömürücü sistemin kalıplarına dökülemediğinden gençlerde insan olmaktan ileri gelen sosyal duyarlılık görece daha diri, değişme potansiyeli, “ağaç yaş iken eğrilir” misali, daha yüksektir. Gençlik egemen sistemi ve adaletsizlikleri sorgulamaya, ona karşı kolektif davranış geliştirmeye daha açıktır. Toplumdaki dinsel, milliyetçi, sınıfsal, yöresel vb. ayrımlar gençlerde ilk bakışta ne denli sert görünürse görünsün gerçekte daha zayıftır. Sağcı aileden gelen bir genç pekala devrimci mücadeleye katılabilir. Toplumun üst kesimine ait ailelerden gençlerin yoksul ailelerden gelen gençlerle arkadaş olmaları ileri yaştakilere kıyasla daha kolaydır. Gençler söz ile eylemin birliğine yani ulaştıkları düşünceleri pratiğe uygulamaya daha yatkındırlar. Örneğin “öğrenilmiş çaresizlik” içindeki yorgun sosyalistler pratikten kopuk tartışmalarla oyalanırken gençlerin hemen harekete geçebildiklerini görürüz.

Bunları gençliğin bireyci, dinci, milliyetçi vb. ideolojilerin, lümpenliğin çok derin saldırısıyla yüz yüze olması gerçekliğini gözardı etmeksizin belirtiyoruz. Ayrıca gençliğin insan özelliklerine ve dolayısıyla mücadeleye daha yatkın olması diğer kesimlerin işe yaramaz sayılıp gençliğin idealize edilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Hatta gençlerin yüksek sosyal duyarlılığı onların daha kolay manipüle edilmelerine yol açabilir. Sosyal insan aldatılmaya yatkındır. Gençlik de manipüle edilmeye görece daha yatkındır. Ayrıca gençler mücadelede genel olarak daha az istikrarlıdırlar. Çabuk görüş değiştirmek; yaşamın okul bitimi, evlilik, çocuk sahibi olmak gibi dönemeçlerinde mücadeleyle arayı açmak gibi örnekleri biliyoruz. Devrimci hareket genç devrimcilerdeki enerji, atılganlık ve yaratıcılık ile mücadelede yenilgilerden ve çetin sınavlardan yıkılmadan geçen ileri yaşlardaki devrimcilerin sağlamlığı ve tutarlılığını en uygun şekilde birleştirmeye çalışır.

Kapitalist sistem ülkemizde hatta dünyada bireyciliği ve lümpenliği yayarak gençliği çürütmektedir. Bireycilik gençleri kariyer, mevki, para gibi kanallara yönlendirerek ülke ve dünya sorunlarına karşı ilgisiz duruma düşürmektedir. Bireysel kurtuluş projeleri kendisine mevcut sistem içinde yer arayan güçsüz ve zavallı bireyler yaratmaktadır. Örneğin Ortadoğu’da dincilik ve milliyetçilik yükselirken bireyci gençler bu gidişe karşı en ufak bir direniş yaratamamaktadırlar. Kendisine sosyalist adını veren ancak bireyciliğin güçlü etkisinde bulunan gençler ülkemizin haramiler elinde yağmalanması ve halkımızın karanlığa mahkum edilmesi karşısında çareyi ülkeyi terk etmekte aramaktadırlar. Bireycilik sosyalist hareket içinde bile rekabetçilik yaratarak sağlam devrimci örgütler kurulmasına engel olur. Lümpenlik gençliği bütün yüksek ideallerden uzaklaştırarak, uyuşturucu bağımlılarına, sokak serserilerine, torbacılara, tetikçilere dönüştürmektedir. Çeteciliğin özellikle geçmişte devrimci hareketin yoğun olduğu bölgelerde yer alması onun bilinçli olarak yayıldığını göstermektedir. Gençliğe karşı bu saldırı ancak Batılı güçlerin Çin’in uyanışını engellemek maksadıyla halkı afyonla uyuşturmasıyla karşılaştırılabilir. Gençlerin devrimci potansiyeli boşa çıkarılmakta ve sol ailelerden gelen gençler bile Çakıcı, Ağca gibi faşist mafyacıların tetikçileri durumuna gelmektedirler.

Bugünü anlamamıza ve geleceğe ışık tutacağına inançla gençlik hareketinin tarihinden biraz söz etmek istiyoruz. Ülkemiz gençliği bütün tarihsel dönemeçlerde halkımıza öncülük etti. Jön Türkler le başlayan süreç yurtsever, aydınlanmacı ve halkçı bir kuşağın yetişmesini sağladı. Bu birikim emperyalizme karşı dünyanın sosyalizmle ittifak halindeki ilk başarılı Kurtuluş Savaşı’nın verilmesinde ve Cumhuriyet’in kuruluşunda öncü rol oynadı. Türkiye devrimci hareketinin Şefik Hüsnü ve Mustafa Suphi gibi ilk liderleri de aynı geleneğin içinden çıktılar. Cumhuriyet sonrası öğretmen okulları ve Köy Enstitüleri gençliği Anadolu’nun en ücra yerlerine ışık götürdü. Gençlik gerici Menderes iktidarına karşı mücadelenin ön saflarında yer aldı. Bu mücadeleyi 1960’lı yılların ikinci yarısında devrimci gençlik hareketi izledi.

Cumhuriyetin kurulmasından bu yana tarihimiz içerisinde gençliğin en etkin olduğu dönem kuşkusuz 1968’lı yılların ikinci yarısıdır. Önce sol Kemalist Yön çevresinde ve TİP saflarında toplanan gençlik hareketi TİP liderliğinin mücadeleyi parlamentarist sınırlara hapsetmesi üzerine oradan koparak Mihri Belli’nin liderlik ettiği Milli Demokratik Devrim (MDD) Hareketi saflarında gelişmesini sürdürdü. Bu süreçte Kürt ve Alevi kökenli gençlik içindeki uyanış da devrimci gençlik hareketine yönelmeye başladı.

Gençlik, ülkesine sahip çıkmak için ayağa kalkınca işçi sınıfı ve emekçilerin yanında yer aldı. Gençliğin mücadelesi akademik-demokratik mücadelenin ötesine geçerek siyasal alana etki etti. Başlangıçta “Sol Kemalist” eğilimler içerisindeki gençler Marksist hareketle birleşti, giderek hareketin öncü militanları haline geldiler. Başta İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirler olmak üzere birçok şehirde örgütlenen devrimci gençler emperyalizme karşı geliştirdikleri eylemlerdeki ve işçi grevlerindeki aktif tutumları sayesinde halk içerisinde sempati ve güven havası oluşturdular. ABD emperyalizminin simgesi 6. Filo’ya karşı yapılan gösteriler yüksek bir etki yarattı. Yükselen sol rüzgara karşı faşist güçleri besleyen oligarşi, onları devrimci gençlerin üzerine saldırtır. Toplumdaki sahte “milliyetçilik” ve “dincilik” bu sebeple pompalandı.

Bu aşamada militan solda ilk bölünmeler yaşanır. Çok hızlı gelişen süreçte MDD Hareketi, anti-faşist mücadelede aktif olan gençliğe önderlik edemez hale geldi. Bir yandan egemen güçlerin hareketin lideri Mihri Belli’yi saf dışı bırakmaya yönelik saldırıları diğer yandan ise MDD Hareketi’nin yeni sürece uygun yeni örgüt biçimleri ve mücadele yöntemlerinin geliştirilmesinde eksik kalması nedeniyle militan sol bölündü. Böylece “71 Devrimci Kopuşu” denilen ve içerisinden THKP-C, THKO ve TKP-ML’nin çıktığı bir süreç yaşandı. Bölünmelere rağmen bu devrimci hareketler arasındaki duygusal birlik, Kızıldere dayanışma eyleminde de görüleceği gibi, korunmuştur.

Ne var ki bölünme süreci giderek gençlik hareketinin ve hatta devrimci hareketinin yapısını değiştirdi. İşçi ve emekçilerin ve yurtsever güçlerin mücadelesine çok ağır darbe vurmuş olan 12 Mart askeri faşist darbesi Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, İbrahim Kaypakkaya gibi gençliğin en önemli liderlerini çok bilinçli bir saldırganlıkla katletti. Bu cinayetler mücadeleyi en yetenekli genç liderlerden yoksun bıraktı ve soldaki bölünme sürecinin derinleştirilmesine hizmet etti.
Şimdi tekrar 1960’lı yıllardan bakalım. Soldaki bölünme parlamenter hayaller içindeki TİP liderlerinin Mihri Belli, Kıvılcımlı gibi mücadelenin içinden gelmiş sağlam devrimcileri etkisiz hale getirmeye çalışmasıyla başladı. Militan gençlik devrimcilerin tasfiyesine direndi ve MDD Hareketi içinde toplandı. Bu sayede gençliğin yükselen mücadelesi ülkeyi sarstı. Aynı dönemde MDD Hareketi’nin öncü çabalarıyla dilimize kazandırılan Marksist klasikler ülkemizde öyle yaygın okunacaktı ki Türkiye bu konuda dünyada en önde gelen ülkelerden biri olacaktı. Emperyalizm ve yerli işbirlikçileri bundan çok rahatsız oldu. Hareketin lideri Mihri Belli aleyhine CIA ve MİT’in alttan alta yürüttüğü propagandalar sonucunda gençlik liderleri Mihri Belli ve arkadaşlarından uzaklaştırıldı. Gençlik saflarında gelişen inkarcı ve sorumsuz bir tutumla devrimci hareketin tarihi “50 yıllık revizyonizm”, “şovenizm” gibi ifadelerle suçlandı. 12 Mart döneminde gençliğin önderlerinin bir bir katledilmesinden sonra yurtdışı TKP egemen güçlerin yol vermesiyle solu bölen bir tutumla gelişti. Grupçuluk artık devrimci hareketin içine giderek daha derinlemesine yerleşecekti. 12 Mart sonrasında 68’li yıllardakinden daha büyük bir dinamizmle gelişen gençlik hareketi solda ideolojik mücadele adı altındaki şartlandırmaların, bireysel ve grupçu rekabetin sonucunda bölünme üreten bir dinamik durumuna geldi. Sosyalist hareket içinde THKP-C ve THKO liderleri Mahirlerle Cihanların Kızıldere’de Denizleri kurtarmak için canlarını vermeleri gibi tarihsel dayanışmacı yaklaşımlarının esamesi okunmaz hale geldi. Her iki örgütten kalan kadrolar Kızıldere’nin dayanışma mesajını mücadelede hayata geçirmek yerine sistemin kendilerini kanalize ettiği rekabetçiliğe boyun eğdiler. Böylece sosyalist sol potansiyel tümüyle bölünme üreten bir alana dönüştü.

Devrimci gençlik hareketinin 12 Mart sonrası ilk yıllarda birlikte kurduğu AYÖD, İYÖD gibi örgütler rekabetçilik nedeniyle tümüyle başarısız kaldı. Örgütler ve kişiler birliği geliştirmekten çok orada güç olmayı hatta onun liderliğini ele geçirmeyi esas alıyorlardı. Benzer rekabetçilik ve hegemonyacılık mahallelerde ve işyerlerindeki gençlik içinde de yaşandı. Devrimci bilinç adına sosyalist gençlerin birbirlerini yoldaş değil rakip, hatta hasım görmeye koşullandırılmasına engel olunamadığından rekabetçilik solda bir kültüre dönüştü. Bu durum kapitalist sistemin gençliğe empoze ettiği bireycilik ve rekabetçilikle çok örtüşüyordu. 1970’li yıllarda sosyalist hareket hem öğrenciler hem de işçi ve emekçi gençlik arasında çığ gibi gelişirken gençlik hareketi sivil faşist hareketi dizginleme dışında kalıcı kazanımlar elde edemedi. Ortaya konulan bütün kahramanlara rağmen Türkiye solundan hiç bir hareket sağlam bir örgüt yapısı kuramadı. Daha ziyade etiket örgütleri kuruldu. Bu nedenle 12 Eylül askeri faşist darbesi önemli bir direnişle karşılaşmaksızın iktidara geldi ve mevcut gençlik hareketini tasfiye etti.

1980 ve sonrasında gençlik hareketi ne zaman geliştiyse sol grupların rekabetine maruz kaldı. Rekabetçi ve sekter örgüt yapıları tıpkı 1970’li yıllarda olduğu gibi gençliğin ortak örgütlenmesini her seferinde içten baltaladı. Reel-sosyalizmin çöktüğü, kapitalizmin bireycilik yayan ideolojik saldırısının çok yükseldiği, bireyciliğe alternatifmiş gibi fakat sonuçta onları tamamlayan dinci ve milliyetçi hareketlerin geliştiği 1990 sonrası Türkiye devrimci gençlik hareketi sosyalist örgütlerin ve bireylerin birlikte çalışacağı ortak gençlik örgütlenmeler yaratmayı başaramadı. Duyarlı gençlik sonuçta Kürt ve Türk milliyetçisi hareketlerin çevresinde toplanmaya başladı. Büyük kitleler ise bireycilik ve lümpenlik tarafından sistem içine hapsedildi.

Buraya kadar gençliğin durumundan ve devrimci gençliğin tarihinden söz ettik bahsettik. Sözü tekrar günümüze getirerek sonuca vardıracağız. Ülkemiz, emperyalizme yeni-sömürgecilik ilişklileriyle bağımlı kapitalist bir ülkedir. Türkiye işçi sınıfı bilimsel sosyalizmin ve devrimci hareketin yardımıyla devrime öncülük edecek potansiyele sahip olan sınıftır. Gençlik sosyalizm yolundaki devrimci hareketin işçi sınıfı ve ezilenlerin safındaki temel güçlerinden biridir. Ancak bugün gençlik kitleleri arasında devrimci harekete 1960’lı ve 1970’li yıllardakine benzer kendiliğinden bir ilginin gelişmesi için koşullar bugün bulunmuyor.

Türkiye’de sosyalist hareket çok uzun süren gericilik döneminde yıprandı, liberalleşti ve kendini dışındaki güçlere yaslanmaya başladı. Sosyalist hareketin CHP ve Kürt siyasal hareketi ile olan bağımlılık ilişkisi onun toplum içerisindeki karşılık bulmasını özellikle engellemektedir. CHP, sol kimliğine rağmen, emperyalizmin güdümünde yeni-liberal politikalar sürdürmektedir. Kürt siyasal hareketi Suriye’deki ve Filistin direnişi karşısındaki tutumunda da görüldüğü gibi anti-emperyalist mücadele yerine Batılı emperyalist sistemle bütünleşme yolunu seçmiştir. Milliyetçi Kürt solu önce gençlik içinde Türkiye soluna karşı kötüleme kampanyası yaparak gençleri Türkiye solundan uzaklaştırdı. Aynı zamanda ülkede milliyetçi kutuplaşmayı yayarak anti-emperyalist ve demokratik mücadeleye zarar verdi. 1990 sonrasında bir yandan Türkiye solunu devrimci söylemlerle yedeğine alırken diğer yandan Batılı sistemle bütünleşme çizgisine yönelen Kürt siyasal hareketi giderek Cengiz Çandar’a varacak kadar sol liberallerle işbirliği yaparak sosyalist hareketin düşünme tarzına darbe indirdi. Gençlik hareketi bu politikalardan olumsuz etkilendi. Gençlik hareketinin gelişmesine asıl darbe ise yukarıda belirtildiği gibi Türkiye solundaki grupçuluktan ve bireycilikten ve örgüt kültürü noksanlığından ileri geldi.

Dolayısıyla mücadeleye ilginin gelişmesi ve gençlik kitlesinin harekete geçmesi için devrimci gençlerin öncü inisiyatifi zorunludur. Gençlik hareketi günümüz gerçekliği ve olanaklarının, geçmişin devrimci birikiminin yaratıcı tutumla kavranılması temelinde çeşitli örgütlerde çalışan devrimci gençlerin omuzlarında yükselecektir. Gençliğin KYK yurtlarındaki sorunlardan, barınma, beslenme ve halktan yana demokratik ve bilimsel eğitim ihtiyacına; uyuşturucu ve çeteleşme sorununa, dinci baskı ve saldırılara, işçi gençlerin ücretler, çalışma koşulları ve örgütlenme sorunlarına, demokratik ve özgürlükçü kültürel ihtiyaçlarına, adaletli ve güvenli bir toplum ihtiyacına kadar sayısız sorunu bulunuyor. Bütün bu sorunlar gençliğin mücadelesinin geliştirilmesi yolunda devrimci bir yaklaşımla ele alınabilir. Ağırlaşan sosyal sorunlar, iktidardaki dincilik ve artan savaş tehlikesi gençlerin devrimci harekete ilgi göstermesi bakımından çok büyük imkanlar sunmaktadır.

Bu sorunlar devrimci gençliğin çeşitli sosyalist örgütler arasındaki rekabetle boşa çıkarılamayacak ve tek tek gençlik örgütlerinin güçlerinin toplamını fersah fersah aşacak dayanışmacı ve birleşik gücü de harekete geçirilecek şekilde ele alınmalıdır. Bu iş birbiriyle iletişim halinde olmayan tek tek grupların geçici eylem birlikleriyle sağlanamaz. Gençlik hareketinin örgütlerle sınırlı olmayan kalıcı bir koordinasyon kurulmalıdır. Her bir devrimci genç hem kendi örgütünü hem de bu koordinasyonu birlikte gözetmelidir.

Öğrenci gençlik hareketi 1960 sonrası süreçte solda bölünmeler üreten bir alan haline geldi. Bunda elbette öğrenci gençliğin küçük-burjuva sınıfsal niteliğinin de ve Türkiye solunun örgütlenmeye önem veremeyişinin etkisi var. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye solundaki grupçuluğun ve bireyciliğin daha büyük etkisi bulunuyor.

Gençlik hareketinin gelişebilmesi ve solda bölünme yaratan hareket olmaktan çıkarılması için devrimci gençlerin ve örgütlerin dayanışma içinde olması gerekiyor. Gençlik hareketinin tarihi, birlikte örgütlenmenin ve dayanışmanın mücadeleyi geliştirmeye en uygun yol olduğunu gösteriyor. Farklı siyasal gençlik grupları elbette olacaktır. Ancak aynı zamanda bütün grupların devrimci gençlik örgütünde bir arada bulunması gerekiyor. Farklı gruplar ve bireyler bu birlik içinde güç yarışı değil dayanışma içinde olmalıdırlar. İşçileri ve ezilenleri bölen rekabet gençliğin de mücadelesini bölmektedir. Geleceğin toplumu rekabet değil dayanışma üzerinde yükselebilir.

Son olarak devrimci gençlik hareketinin bir bölümü gördüğümüz kendimize, Genç Direnişçi’ye, geliyoruz. Gençlik hareketinin birliğinden yana Genç Direnişçi olarak kendi içimizdeki örgütlenmede yeni-insan ilişkilerinin yaratılmasını temel önemde görüyoruz. Che’nin kişiliği ve mücadelesinde şekillendirdiği “yeni insan” örneği esin kaynağımızdır. Devrimci teori, kültür ve ahlakla donanmış yeni-insan”ın yaratılması ise mücadele içerisinde yoldaşlık ilişkilerinin geliştirilmesiyle mümkündür. Sosyalist insan olarak da ifade edilebilecek bu “yeni-insan”ın yaratılması bireycilik hapishanesinden özgürleşmeyi, devrimci teoriyi ve yüksek toplumcu idealleri, kendine güveni, cesareti, mücadelede sağlamlığı, rekabetçi ilişkiler yerine dayanışmacılığı, egemenlik yerine eşitlikçiliği, üsttencilik yerine tevazu sahibi olmayı yani alçak gönüllülüğü gerektirmektedir. Bu yolda devrimcileşebilmek için devrimci gençlik saflarındaki ben-merkezcilik, gösterişçilik, şefçilik ve grupçuluk gibi bu sisteme ait değerler mücadele içinde sorgulanmalı ve aşılmalıdır. Devrimci mücadelede en büyük rütbe mücadelenin iddialı ve başarılı bir sıra neferi olmaktır. Kadrolaşma politikamızın temelinde bu düşünceler bulunur.

İddiamız için disiplinli olmamız gerektiğinin farkındayız. Devrimci gençler, disiplinli olmalıdır. Disiplin bir anlamda da tutarlılık demektir. Devrimcilik, boş zamanlarda yapılacak bir iş değil, yaşamın her alanında bu kişiliği ve ilişkileri yaratmaktır. Düzenin yozlaşmış, bireyci, rekabetçi insan yapısından arınılmalıdır. Bunu yapabilmenin tek bir yolu ise örgütlülüktür. Çünkü insan, kapitalist sistemin ifade ettiği gibi hiçbir zaman tek başına “kendisini kurtarma” yetisine sahip olamaz.

Gençliğin tüm sorunlarının yanında, örnek alacağı bir DİRENİŞÇİ geçmişi olduğunu biliyoruz. Denizleri, Mahirleri, İbrahimleri, Ömerleri, Cemalettinleri, Kemal Pir, Zeki Yumurtacı, Mehmet Fatih Öktülmüş, Mustafa Özenç ve hangi devrimci örgütten olursa olsun bu topraklarda özgürlük mücadelesi uğruna toprağa düşenleri ve mücadele yolunda samimiyetle, fedakarca ve kararlıca yürüyen devrimcileri örnek almalıdır gençlik. Direnişçi geçmişimiz, bize temiz bir gelenek bırakmıştır. Bu geleneği miras edinerek, yurdumuzu kurtaracak, insanlarımızın özgür ve eşit yaşayabilmesini sağlayacak devrimci bir gençlik hareketi yaratmak görevimizdir.

Ülkemize, coğrafyamıza, halkımıza ve insanlığa bağlıyız. Nazım Hikmet şunu öğütlemişti bizlere: “Sadece boş saatlerini değil, boydan boya ömrünü ver inkılaba.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.