Nuray Ertaș
16 Ağustos’u baz aldığımızda İzmir (Karşıyaka, Bayındır), Aydın, Bolu, Karabük, Çanakkale, Manisa, Muğla (Milas), Antalya (Serik) ormanları yanıyor. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı 70 orman yangınından 47’sinin kontrol altına alındığını, yangınlara müdahalenin devam ettiğini” söyledi. Yani 70 yerde ciğerlerimiz yanıyor, nefesimiz kesiliyor. Saatler ilerledikçe yeni yangın haberleri bültenlere düşüyor. 16 Ağustos nedeniyle PKK’nın sabotaj yaptığı ve üstlendiği dedikoduları dolaşıyor.
İzmir yangını için şu ibretlik açıklamaya bakar mısınız?
“İzmir Orman Bölge Müdürlüğü yangını söndürmek için bölgeye 13 arazöz, 3 su ikmal aracı, 2 dozer ve 3 yer ekibi yönlendirdi.” açıklaması yaptı. Bir yangını söndürmek için adamların yönlendirdiği ekipman şaka gibi. Hiç mi öngörünüz yok! Rüzgarın etkisini hesaba katabilecek kadar da mı kapasiteniz yok! Bir tatbikat yapmaya kalksanız bundan çok daha fazla araç bulundurmak zorundasınız. Muhtemelen kasıtla sembolik bir müdahale düşünülmüş, “-Mış gibi yapalım, yangın yayılsın” diye düşünmüş gibiler. Bunun sonucunda gelinen nokta; rüzgar çok kuvvetli, bazı köyler boşaltılmış, yangın şehre dayanmış ve hızla şehre doğru ilerliyor. Mahalleler boşaltılıyor. Resmi açıklamaya göre bir OGM (Orman Genel Müdürlüğü) personeli ölmüş, 16 ev yanmış, 87 ev ve 47 işyeri boşaltılmış, 78 kişi yaralanmış, bütün şehir dumanlar içinde kızıl bir toz bulutuyla kaplanmış. Yangın son hız devam ediyor. İzmir şu anda kapı pencere açamıyor, buna rağmen duman soluyor.
AKP her ne kadar Sivil Savunma birimlerini işlevsizleştirip AFAD adında tek bir çatı altında birleştirmiş, bu kuruma da yandaşları doldurmuş ise de AKP’ye rağmen sivil savunma alanında oldukça fazla sayıda sivil toplum kuruluşu, gönüllü çalışan, eğitim alan insan var. Bu insanlar bir çağrıyla koşa koşa gitmeye hazırlar. Ancak genellikle OGM duvarı aşılıp da müdahalede bulunamıyorlar. Yangın şehri bile tehdit eder hale gelmiş olmasına rağmen eğitimli gönüllülere halen bu çağrı yapılmadığı için elleri kolları bağlı bekliyorlar. Biz bu senaryoyu 2021’de Ege ve Akdeniz’i içine alan ve günlerce söndürül(e)meyen yangınlarda izledik. Biz bu senaryoyu 10 ili etkileyen 5 Şubat depremlerinde gördük. İnsanlara müdahale izni verilmedi. Binlerce hektar orman alanının yanmasını çaresizce seyrettirdiler. Depremde insanları afet bölgesine sokmadılar, binlerce insanın yardım çığlıklarıyla ölmesine neden oldular.
Yansın istiyorlar, yıkılsın istiyorlar.
Çünkü;
Her yeri para olarak görüyorlar. Yıkımdan sonra yaratılacak rant alanları için fırsat kolluyorlar, hatta yaratıyorlar.
Yansın istiyorlar, yıkılsın istiyorlar.
Çünkü;
Hainler, ülkeye ihanet içindeler. Ülkeyi darülharp ( İslâm hukukunda kâfir ve İslâm düşmanı yöneticilerin hâkimiyet ve yönetimleri altındaki topraklar) olarak görüyorlar. Yakacak, yıkacak, talan edecek ve çıkıp gidecekler.
İşte bu iki nedenle yirmi yılda 200 yıl geriye gittik. Topraklar dahil çok ciddi miktarda ulusal kaynak sattılar, doğayı tahrip ettiler her yeri betona çevirdiler. Ormanları yok ettiler ülkeyi çöle çevirdiler.
Orduyu (Jandarma) İçişleri Bakanlığı’na bağlayarak sivil afetlere müdahaleden çektiler. Orman muhafaza memurluğu mevzuatını değiştirip hayatında orman görmemiş liyakatsız insanları -sayılarını azaltarak- orman muhafaza memuru yaptılar. Orman genel müdürlüğünün kadrolu personelini tasfiye ederek yangınlara müdahale işini yandaşlara taşere ettiler. Yangın söndürme uçaklarını güvercinlere yuva yaptılar. Orman köylülerinin ormandan yararlanmasını yasakladılar….. Sayılacak o kadar fazla kötülük var ki her biri ayrı bir makale konusu. Bunca dönüştürme bugünleri getirdi.
Orman yangınlarının %98 inin insan kaynaklı olduğu bilinen bir durum. İnsan ihmalleri olarak anız yakma, sigara atma, söndürülmeyen ateşler, atılan cam şişeler gibi örnekler verilir. Bu yüzden daha mayıs ayına girerken peş peşe valilikler ormana girişleri yasaklayan genelgeler çıkarır ve durumu kamuoyuna duyurur. Haber bültenlerinde insanlara çağrı yapılır. Bu sayılanların hepsi doğrudur. Hele anız yakmak çiftçinin bindiği dalı kesmesidir. Fakat bu yapılanların en önemli işlevi yangınları engellemek değil; hedef şaşırtmak, dikkatleri gerçeklerden uzaklaştırmaktır.
İnsan kaynaklı nedenler içinde çok büyük pay enerji santralleri yani elektrik telleri ve sabotajlardır. Elektrik santrallerinin yangınlardaki payını pek duymuyoruz. AKP tarafından 2013’te özelleştirilerek 5’li çeteye verilen elektrik dağıtım işi, bu şirketler tarafından arpalık olarak görülüyor. Hatların yenilenmesi ve bakımı için ayrıca devletten kaynak aktarılan bu şirketler, bakım işlerini kendi yakınlarına kurdurdukları taşeron firmalara vermişler, onlar da çok az sayıda çalıştırdıkları personelle sadece arızalara müdahale ediyorlar. Hatta bazen personel ve donanım yetersizliğinden saatlerce arızaları müdahale edemedikleri durumlar oluyor. İrili ufaklı emmi dayı hala teyze şirket ve şirketcikleri hortumu devlete bağlamış ülkenin kanını emerlerken, nakil hatlarındaki düzeltilmeyen sorunlar ülkenin ciğerlerini yakmaya devam ediyor. Parasını devletten peşin peşin almasına rağmen hatların yenilenmesi, bakımı gibi zahmetli işlere girmeyen hatta sayaç okuyan personelinin parasını bile elektrik faturalarına yansıtan bu keneler son örneğini 15 kişinin yaşamını yitirdiği Diyarbakır-Mazıdağı yangınında ve bir çok yangında gördüğümüz gibi hem bizim, hem doğanın katili hem iktidarın en kıymetli asalakları olarak itibar görmeye devam ediyor.
Bir diğer yangın sebebi yine iktidar yandaşı kenelerin rant hırsıyla yaptıkları sabotajlar. Ormanların tek bir imza ile orman statüsünden çıkarılması, hoşlarına giden yerlerin rezerv alan ilan edilmesi yetmiyor. Hoşlarına giden bir bölgeyi yakıyorlar, yaktırıyorlar. Ardından kendileri için getirisi yüksek hangi alan ise o yatırıma karar veriyorlar. Bu bazen yükselen oteller oluyor, bazen villalar oluyor, bazen maden sahaları oluyor.
Yanan ağaç kütüklerinin durumu da yine ayrı bir rant alanı. Bu konuda Cumhuriyet yazarı Tuncay Mollaveyisoğlu’nun “Son üç yılda 210 bin hektar orman alanı kül oldu, iktidar yangını büyük ranta çevirdi” başlıklı 2022’de yayınlanan yazısı da AKP’nin orman yangınlarını söndürmedeki isteksizliğinin nedenlerinden birisini ortaya koyması açısından ibret verici.
Yangının en kolay çıktığı bölgelerin iklim özellikleri nedeniyle Ege ve Akdeniz olduğu, buraların da darülharp mantığına uygun seküler yerler olmasını da ayrıca düşünmek gerekir. Şu an yanan ormanları PKK’nın üstlendiği yönünde dedikodular da dolaşıyor. Bilgi ne kadar doğrudur muhtemelen gelecek günlerde veya aylarda ortaya çıkacaktır. Ancak dedikodular doğru ise iktidarın taşeronluğunu üstlenmiş, çetelerin ayak işlerine bakan bir örgütten bahsediyoruz demektir. Orman yakmak insanlığa ihanettir, ihanetin mazereti yoktur.
Türkiye’yi de içine alan Anadolu coğrafyası ekolojik açıdan oldukça özgün bir coğrafyadır. Dünyada az görülen ekolojik çeşitliliğe sahip bu bölgede 4500’ü endemik (sadece Anadolu’ya özgü) olmak üzere 12 binden fazla bitki türü, omurgasızlar hariç olmak üzere 1200 civarında hayvan türü yaşamaktadır.
AKP yakıp yıkarak geri dönüşümü pek de mümkün olmayan çevresel yıkımla ülkeye yapılabilecek en büyük ihaneti yapmaktadır. Bu yıkıma karşı durmak bugünün en büyük devrimci eylemidir.