DİRENİŞÇİ İŞÇİ ALİŞAN İPŞİROĞLU İLE RÖPORTAJ

0
1598

Odak: Merhaba, koronavirüs salgını nedeniyle emek alanında çok sayıda hak gaspları yaşanıyor. İşten çıkartmalar, fazla çalıştırma, ücret kesintileri yapılması ve çalışanları sağlıksız koşullarda çalışmaya zorlama gibi sayısız zorbalıklar yaşanıyor. Virüs salgını ve yarattığı tedirginlik arttığı için bu hak gaspları da daha fazla artacak gibi görünüyor. Ataşehir Belediyesi önünde işini geri almak için yaklaşık 6 aydır direnen bir emekçi olarak koronavirüs salgınının çalışanlar üzerindeki ruhsal etkisini nasıl gözlemliyorsunuz?

Alişan İpşiroğlu: İnsanların psikolojik açıdan kalıcı şekilde yaratılan bu tahribatın etkisini kısa zamanda atlatmaları zor olur düşüncesindeyim. Çünkü söz konusu olan sadece virüs salgınının ortaya çıkardığı sağlık temelli sorunlar değil maalesef. İnsanlar çalışma hayatında ve ekonomik yaşamlarında büyük zorluklar da yaşamaya başlayacaklardır. Bu durumun zaten zor şartlarda yaşam mücadelesi veren insanların üzerinde kalıcı bir etkisi olacaktır. Toplum sürekli yalnızlaştırılıyor ve büyük zorlukları göğüslemek zorunda kalıyor. Alındığı söylenen tedbirlerin de ciddiyetle alınmadığını düşünüyorum. Virüs salgınının önü alınsa bile geride emekçilerin ve halkın hayatında büyük sorunlar kalacak. Çalışma hayatında ve insanların hayatında çok büyük izleri kalacağını düşünüyorum.

Odak: Virüs salgını karşısında direnişini nasıl sürdürüyorsun? Açtığın davanın hukuki sürecini de biraz paylaşabilir misin?

Alişan İpşiroğlu: Koronavirüs salgını bana göre bireysel tedbirlerle çözülecek bir sorun değil. Temizlik elbette önemli ama bu tek başına yeterli değil. Örneğin bir ekmeğin imalatından reyona kadar gelme sürecini düşünün. Birçok ürün sağlıksız koşullarda üretiliyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ne kadar değer verildiği ortada. İnsan hayatının değeri her zaman yerlerde sürünüyordu. Ben belediye önündeki direnişimi sadece işe dönmek için sürdürmüyorum. Açtığım bir dava var ve sendika temsilcisi olarak işten atıldığım için kötü niyet tazminatları elde etmekle birlikte işe iade edileceğimi düşünüyorum. Fakat önemli olan bu haksızlık karşısında mücadele etme refleksini gösterebiliyor olmak. Hepimiz sistemin yalnızlaştırma politikasının mağdurlarıyız. Bireysel bakmadan başka arkadaşlarıma örnek olmayı çok önemsiyorum. Ben bu sistemin yalnızlaştırma ve bireyselleştirme politikasına karşıyım. Direnişimi yine belediye önünde sürdürüyorum. Virüs salgını olsa da yine direniş alanına gitmeye devam edeceğim. Mücadelemden geri adım atmayacağım. Belediye çalışanı birçok insana bu yönüyle bir katkım olabiliyorsa ne mutlu bana. 10 Mart 2020 tarihinde açtığım davanın ilk duruşması görüldü. Dava tanıklar dinlenmek üzere 19 Haziran’a atıldı. Duruşmanın o tarihte sonuçlanacağını düşünüyorum. Tanıklık yapmasını rica ettiğim bazı arkadaşlarım belediyenin tutumundan dolayı tanıklıktan kendini geri çekti fakat sorun değil tanıklık yapacak başka arkadaşlarımız da var. Bir şekilde elimden alınan işime geri döneceğim.

Odak: Koronavirüs salgını işçilerin çalışma hayatında ve çalışma koşullarında nasıl etkiler yaratıyor, bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Alişan İpşiroğlu: İnsanların tedirgin olduğunu gözlemliyorum. Herkes kendisi ve sevdikleri için çok fazla tedirginler. Özellikle evde yaşlı yakınları olanlar onlar için daha fazla kaygı duyuyorlar. Psikolojik olarak insanları yoran ve geren bir süreç yaşanıyor ve bu giderek artacak gibi görünüyor. Virüs salgını çalışma hayatında en çok özel sektörde ve özellikle kayıt dışı çalışan insanları etkileyecektir bence. Kamuda çalışan emekçiler idari izinlerle daha az etkiyle atlatırlar belki bu süreci ama özel sektörde çalışanlar sürekli çok insafsız bir durumun içindeler. Bu virüs salgını en çok onları etkileyecek gibi görünüyor. Şimdiden işten çıkartılma ve ücretsiz izne gönderilme haberleri giderek artıyor. Sağlıklı koşullarda çalışma ise çoğu yerde neredeyse yok. Bir kişinin bir ay ücretsiz izinli olması İstanbul gibi bir şehirde bir ailenin birkaç ay geriye gitmesi demektir. İnşaat işçileri, tekstil işçileri, garsonlar, günü birlik yevmiye ile çalışanlar ve daha nice çalışan çok büyük zorluklar yaşıyorlar ve bu salgınla birlikte daha da büyük zorluklarla karşı karşıya kalacaklar. Ülkemizde insanlar asgari ücret ile yaşamaya mecburlar. Bu durumun özel sektör çalışanları üzerinde vahim bir etkisi olacaktır. Kartlar ödenemeyecek, borçlar artacak, faturalar, kira borçları ve diğer giderler karşılanamayacak maalesef. Küçük esnaf bile bu durumdan çok ciddi etkilenecek gibi görünüyor.

Odak: İşini isteyen bir belediye işçisi olarak emekçilerin salgından korunması için kamuda ve özel sektörde alınan önlemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alişan İpşiroğlu: Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı bu durumu çok güzel özetlemişti. Sosyal medyada bu acı durumun esprileri bile yapıldı. Bol bol el yıkamak, maske kullanmak, kolonya ile dezenfekte olmak bu sorunun çözümü için yeterli değil maalesef. En önemli önlem emekçilerin sırtına yıkılacak enkazın ortadan kaldırılması olacak. Bazı iş yerlerinde maske ve eldiven takmanın hiçbir anlamı yok. Korumuyor çünkü. Bir inşaatta yüzlerce kişinin aynı yerde yemek yediği bir alanda işçiler kendilerini nasıl koruyabilir? Depo işçileri, market işçileri, tekstil işçileri kendilerini nasıl koruyabilirler? Her gün otobüslere binen ve işe giden insanlar nasıl sosyal izolasyon yaratarak kendilerini koruyabilir? Önlemler “evde kal” demekten öteye gitmiyor. Şantiyelerde, tekstil atölyelerinde ve insanların çalıştığı her yerde testler yapılmalı hatta emekçilerin ekonomik olarak mağdur olmamaları için ekonomik önlemler alınmalı ve özel sektör çalışanlarına da kamuda alınan idari izin önlemleri uygulanmalı. Özel sektörde milyonlarca insan çalışıyor. Kamuda uygulanan çalışma kriterleri neden özel sektörde çalışanlara uygulanmıyor? Ticari hayatı canlı tutmaya dönük önlemler önlem değildir.

Odak: Alınan önlemlerin çalışanları korumadığı, tersine ortaya çıkan enkazın çalışanların üzerine yıkılacağını gösteren birçok örnek var. Sence işçiler bu durum karşısında neler yapmalılar?

Alişan İpşiroğlu: Bu duruma karşı hep birlikte tepkiler gösterebilmemiz gerekiyor. İnsanların artık canı çıkacak hale geldi. Her zaman neden emekçi insanlar yeni yaralar almak zorundalar? Alındığı söylenen önlemler büyük oranda ekonomiyi canlı tutmaya dönük önlemeler. En önce piyasanın çıkarları ve beklentileri düşünülüyor. Bizlerin neler yapacağı, nasıl yaşayacağı umurlarında bile değil. Bu güne kadar insan hayatına değer mi verdiler de bu gün verecekler? Kendi sorunlarımızı ancak bizler kendimiz çözebiliriz. Sorunlarımız çok köklü, bunlara bir anda çözüm bulabilmemiz zor fakat tepkisiz ve ilgisiz kalamayız. Şuan en çok vurgulanan kavramlar birbirimizi düşünmek ve dayanışma içinde olmak. Toplum olarak bir birimize nasıl bağlı olduğumuzu gördük. Birimiz öksürsek diğerimiz ölümcül derecede hasta olabiliyoruz. Diğer yandan hayatını başka insanların hayatını korumak için riske atan sağlık emekçilerini bencilleşme karşısında güzel bir örnek olarak alabiliriz. Dayanışmaya, mücadeleye ve bencilliği yok sayan, piyasanın dayattığı koşulları reddeden insan ilişkilerine ihtiyacımız var. Toplum olarak ve emekçiler olarak birbirimize ihtiyacımız var.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.