Dünü ve Bugünüyle DİSK

2
346

Ahmet Sarıcan

İşçi sınıfının mücadele hattında sendikalar her zaman çok önemli bir yer tutmuştur. Bu sadece ülkemizde değil, dünyanın başka ülkelerinde de işçilerin örgütlenme ve hak alma mücadelelerinde hep öne çıkmıştır. Özellikle sanayi devrimini önce yapmış olan Avrupa ülkelerinde daha büyük sendikal örgütlenmeler olmuş, zaman zaman etkili eylemler yapılmış ve kalıcı haklar elde edilmiştir; zaman zaman da uluslararası işçi dayanışmasının gereklerini yerine getirmişlerdir. Başka ülkelerdeki sınıf kardeşlerine destek olmuşlardır. Sendikalar her ne kadar işçi sınıfının ekonomik mücadele örgütleri olsa da Marksist gelenekte sosyalizmin okulu olarak da değerlendirilmişlerdir. İşçiler, burjuvalarla ve burjuva kurumlarıyla mücadeleyi sendikalarda birliğini sağlamak suretiyle yürütürler ve bu esnada sınıf bilincini edinirler. Aynı zamanda dostlarını, düşmanını tanırlar, sınıf dayanışmasının kıymetini anlarlar. Ayrıca bazı sendikalar kendi bünyesinde sınıfsal eğitim yapmak suretiyle işçilerin bilimsel sosyalizmle buluşmasına katkı sağlarlar. Bütün bunlar işçilerin kendisi için sınıf olma özelliğini geliştirir.

Son yıllarda sınıfla ilgisi olan çokça kişinin ağzından duyduğumuz, eski DİSK yeni DİSK karşılaştırmaları, DİSK’in etkisizleştiği, DİSK’teki sendikacıların diğer konfederasyonlardakine benzediği, gerçek bir sınıf sendikacılığından uzaklaşıldığı vb. sözler DİSK’in kuruluş yıldönümüne geldiğimiz bu günlerde konu hakkında bir şeyler karalamamız gerektiğini hatırlattı.

DİSK Türkiye işçi sınıfının mücadele hattının belirli bir evresinde ortaya çıkan, çıkışından kısa süre sonra da toplum yaşamında önemli izler bırakan bir konfederasyon olmuştur. Şimdi isterseniz DİSK’in ortaya çıkış şartlarına bir bakalım.

1961 anayasasının getirdiği sınırlı demokratik ortamdan da faydalanan işçi sınıfında daha altmışlı yılların başlarında bir hareketlilik göze çarpıyordu. Bu hareketlilik artarak devam etti. Sık sık grevler, fabrika işgalleri oluyordu. Kavel, Demirdöküm, Derby, Rabak, Gamak, Sungurlar, Singer, Eca ve daha birçok fabrikada örgütlenme ve direnişler yayılıyordu. Bu direnişlerin çoğunda fabrika çevrelerindeki gecekondu mahallelerinde oturan işçi aileleri de fabrika etrafına gelerek destek ve dayanışmada bulunuyorlardı. İşte bu grev ateşlerinde yanan meşalenin fabrika fabrika dolaşmaya başladığı tarih kesitinde DİSK ortaya çıktı.

İşçi sınıfındaki bu hareketlilik, TÜRK-İŞ içinde yankılandı. Yönetimin politikasını eleştiren sendikacılar ve işçiler susturulmaya ve tasfiye edilmeye başlandı. Özellikle 1965 yılında Zonguldak Kozlu Maden işçilerinin direnişi sırasında TÜRK-İŞ yönetiminin tavrı bardağı taşıran damla oldu. Direnen işçilerin üzerine ateş açılması ve iki işçinin ölümü üzerine TÜRK-İŞ yönetiminin iktidarla iş çevirmesi konfederasyon içindeki ayrılıkları iyice su yüzüne çıkardı. Zaten yönetime muhalefet eden sosyalist sendikacılar da TÜRK-İŞ’in 1966 kongresinde bütün etkili görevlerden tasfiye edildiler. TÜRK-İŞ içinde Maden-İş Sendikası’nın başını çektiği bir gurup sosyalist sendikacı konfederasyondan ayrılma ve yeni bir örgütlenmeye gitme kararı aldılar. Yapılan görüşmeler sonrası DİSK ismi üzerinde ortaklaşıldı ve 13 Şubat 1967 tarihinde kuruluş gerçekleştirildi.

DİSK kuruluşunda Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda-İş sendikaları öncü rol oynadılar. DİSK’in kuruluş bildirisinde anti-emperyalizm ve anti-kapitalizm vurgusu dikkat çekiyordu. DİSK kuruluşundan hemen sonra topluma adını duyurdu, hızlı bir örgütlenme içine girdi. O yıllarda arkasına 68 rüzgârını da alarak, tahmin edilenden hızlı gelişti. Yurdun her tarafında, büyük fabrikalarda örgütlenme talepleri, engel çıkartılınca da direniş ve fabrika işgalleri beraberinde geliyordu. Bu hızlı gelişme burjuvazinin ve onların dümen suyundaki sarı olarak tabir edilen sendikacıların endişelerine mazhar oldu. Bir taraftan patronlar diğer taraftan da TÜRK-İŞ’li sendikacılar Ankara’nın yolunu tuttular. Hükümete DİSK’in durdurulması, hatta kapatılması için baskı yapmaya başladılar.

Türk-İş’in büyük sendikalarından biri olan Genel-İş’in başkanı Abdullah Baştürk de parlamento kulislerinde DİSK kapatılsın diye çaba sarf edenlerden birisiydi. Bu baskılar sonuç vermişti. Öyle bir yasa tasarısı hazırlandı ki, DİSK tamamen kötürüm ediliyor, büyümesi ve yasalar nazarında yetkili sendika olması tamamen yok ediliyordu. DİSK’in buna teslim olması düşünülemezdi. İşte usta sendikacı Kemal Türkler DİSK Temsilciler Meclisi’ni toplama kararı aldı ve DİSK dostlarıyla birlikte toplanan binlerce işçiye direnme kararını aldırdı. Türkiye işçi sınıfının tarihindeki o 15-16 Haziran şanlı işçi direnişi böyle ortaya çıktı. İstanbul ve Kocaeli sokaklarında on binlerce işçi, işçi tulumlarıyla sokaklara döküldü. Üstelik iktidara ve burjuvaziye bayrak açan sadece DİSK üyeleri de değildi. Türk-İş üyeleri ve sendikasız fabrikaların işçileri de vardı bu büyük eylemin içinde. Sıkıyönetimler, sendikacıların askeri cezaevlerine doldurulması, çok sayıda işçinin iş akitlerinin feshedilmesi de durduramadı DİSK’in yürüyüşünü.

DİSK’in tarihinde grev ateşleri, direnişler vardır. Faşizme ihtar eylemleri, DGM direnişleri, 76-77 1 Mayısları, MESS grevleri, birlik ve dayanışma vardır. Her daim övüneceğimiz tarih vardır ama ne yazık ki içerden ve dışardan ihanetler de vardır.

15-16 Haziran büyük işçi eylemi sonrası hatasını düzeltmeye yönelen CHP, DİSK ile iyi ilişkiler geliştirme gayreti içine girdi. Türk-İş içindeki bazı sendikalarda da DİSK’e yöneliş belirmeye başladı. Bunların başında Abdullah Baştürk’ün sendikası Genel-İş de bulunuyordu. Bazı tartışmalardan sonra Genel-İş’in DİSK’e katılmasına olur çıktı. Böylece Genel-İş de DİSK bünyesinde bir sendika oldu. Bir dönem kapattırmak için yola çıktığı DİSK’in başına geçmek de Abdullah Baştürk için hayal olmaktan çıkmıştı artık. Hava pusluydu, siyaset çok hızlıydı ve düşmanlıklar diz boyuydu. Sosyalist gruplaşmalar çoğalmış, çoğalmakla kalmamış, azgın bir antagonizma ortalığı kasıp kavuruyordu. Düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla girildi 1977 Aralık ayındaki DİSK 6. Kongresi’ne.

Kendilerini “Mao’cu” veya “Enver Hoca’cı” olarak tanımlayan delegelerin Kemal Türkler ekibini desteklemeyeceğini herkes biliyordu ama zaten bunların gücü yok denecek kadar azdı. CHP’li delegelerin oyları da yönetimi değiştirmeye yetmiyordu. Burada onların imdadına TİP, TKP arasındaki zıvanadan çıkmış rekabet yetişti. Ne yazık ki DİSK tarihindeki ilk kırılma böyle yaşandı. Yönetim sosyalistlerin elinden sosyal demokratların eline böyle geçti. Sonuçlarını çok geçmeden görmeye başladık. DİSK içindeki en mücadeleci sendikaların ihraç edilmek üzere disiplin kuruluna sevk edildiğine şahit olduk. DİSK’te yönetimi kaybetmesine ve dışlanmasına rağmen DİSK içinde bulunan Maden-İş Sendikası sınıf sendikacılığına devam ediyordu. Burjuvazinin paramiliter güçleri 12 Eylül darbesine yaklaştığımız günlerde Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler’i katlettiler. Ta ki o günden sonra Maden-İş’in ve beraberindeki sendikaların DİSK’ten ihraç edilme kararı geri çekildi. Zaten kısa bir süre sonra da 12 Eylül darbesi ve DİSK’in kapatılması geldi.

Metal işverenlerinin (MESS) başkanını alarak, ekibiyle birlikte pazarlık için Kemal Türkler ve ekibinin karşısına çıkan Turgut Özal’ın ekonomiden sorumlu bakan olarak açıkladığı kapitalist soygun planının, demokratik kurumların ve teamüllerin olduğu bir ortamda uygulanamayacağı açıktı. Gereği yapıldı. Beklenen oldu. 12 Eylül 1980 sabahı NATO’cu generaller iktidara el koydu. Artık nisbi demokratik ortam da yok edilmiş, işverenlerin ortak diktatörlüğü gerçekleştirilmişti. Tabi hemen TİS maddelerinde anlaşamayıp MESS’e karşı greve çıkmış olan işçilerin, bunlarla beraber ülkedeki tüm grevlerin asker zoruyla sonlandırıldığını görüyoruz. Bu dönem anti-emperyalist ve anti-kapitalist bütün kişi ve kurumların askeri cuntanın alçakça saldırısı karşısında inim inim inlediği, canlarının yandığı ve anaların ağladığı yıllar oldu.

Kapatılan, örgütleri dağıtılmış, mallarına el konulmuş DİSK ve ona bağlı sendikalarının açılışı 1992 yılı başında gerçekleşiyor. Devletin atadığı kayyumların yönetimindeki sendikalar tekrar kongrelerini yapmak için toplanıyorlar ve yeni yönetimlerini oluşturuyorlar. Tabi içi banknot dolu Bond çantalarıyla ortalıkta görülen kayyum temsilcilerinin, yıllar sonra yapılan kongrelerdeki rolünü göz ardı etmemek gerekir.

İşte bu gün hakkında çok konuşulan DİSK bu badireleri atlatmış (yoksa atlatamamış demek mi daha doğru olur?) bir işçi konfederasyonudur. Her şeye rağmen diğer konfederasyonlardan bir adım ilerde, ama geçmişle kıyaslandığında, gücü ve etkisi oldukça törpülenmiş bir işçi kuruluşu haline gelmiştir. Bu kuruluşun temelinde şanlı işçi direnişleri, zindanlara atılmış işçiler, şehit olmuş işçi önderleri vardır. DİSK bir ağlama duvarı yapılmamalı, yeniden işçi sınıfının sendikal birliği ve mücadelesi için kollar sıvanmalıdır. Bu görev işçi sınıfına gönül vermiş sosyalist kişi ve kurumlara düşen vazgeçilmez bir sorumluluktur.

2 YORUMLAR

  1. Güzel yazı fakat 1970’li yıllarda yurt dışı TKP’nin DİSK’i örgüt sendikasına dönüştürmesi meselesi de var. Bu yüzden Abdullah Baştürk’ün başkanlığı kazanması devrimci gruplar tarafından olumlu karşılanmıştı.

    • bu eleştirinin doğru tarafı var. ancak bu hata tek taraflı değil.2. TİP de çok uzlaşmaz davrandı. TKPnin atılım döneminde ona karşı cephe oluşturuldu. mao’cu hareketler zaten anti-sovyetik tavrından dolayı doğal muhalefetti. ama TİP bu cepheye katılmamalıydı diye düşünüyorum. çünkü sınıf hareketi açısından çok yıkıcı oldu sonuçlar. 1977 den sonra ihraç edilen sendikalar DİSK’i disk yapan mücadeleci sendikalardı. türkiyede devrimci hareketin geri düşmeye başlaması 80 darbesinden önce, 1978 dir. darbe karşısındaki aciziyet de buradan kaynaklanıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.