Türkiye devrimci hareketinin 3 Fidan’ını; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı katledilişlerinin 53. yılında bir kez daha saygıyla anıyoruz. THKO liderleri 6 Mayıs 1972’de baş eğmeden, mücadelelerine yakışır biçimde yürüdüler darağacına. Fedakarlığın ve cesaretin sembolü oldular.
68 kuşağının en önemli özelliklerinden biri, sosyalist hareketin anti-emperyalist bir yurtseverlik çizgisinde örgütlenmesi pratiği oldu. “71 Kopuşu” olarak isimlendirilen çıkış da bu mücadele çizgisinin üzerinden yükseldi. Halk sevgisi, yurt sevgisi, fedakârlık ve cesaret dönemin devrimci karakteriydi. Farklı gruplarda var olsalar dahi devrimci hareket içerisindeki dayanışma ruhu dikkat çekiciydi. Genç yaşları ve fikirsel uzaklıklarına rağmen birine yapılan baskı ve saldırıyı, birbirlerine siper olurcasına göğüslemeye çalışan yoldaşlık ilişkilerinin geliştirilmesine özen gösterdiler. İbrahimlerin ilk eyleminin Nurhak’ta katledilen devrimcilerin hesabını sormak oluşu, THKO’luların cezaevi firarlarına Mahirleri de dahil edişi, THKP-C liderlerinin yok olmak pahasına Denizlerin idamını durdurmak için giriştikleri Kızıldere eylemi… Tüm bu çabalar, bizlerce “gerçek” ve üzerine derinleşilmesi gereken bir birlik anlayışının en anlamlı örnekleridir.
Ne yazık ki 70’li yılların o büyük birikimi sonraki kuşaklara doğru bir biçimde aktarılamadı. Türkiye solu geçmiş birikimine, ruhuna uygun bir çizgi izleyemedi. Gruplar birbirini tıpkı birbirine rakip burjuva devletler gibi görmeye başladı. Grupçuluk, benmerkezcilik temel bir çizgi halini aldı. Birlik ve dayanışma, bir ruh olarak, ahlaki bir değer olarak sol içerisinde inşa edilemedi. Gelişen rekabetçilik, devrimci saflarda bambaşka bir örgüt anlayışının yolunu açtı. Faşizm soldaki bu bölünmeleri kullandı, Türkiye devrimci hareketini kolaylıkla etkisizleştirebildi. Devrimci hareketlerin birbirlerine ve halka yabancılaşmış olmasının en önemli sebebi bunlar oldu ve bu sorunlar halen günceldir.
Bizler, Genç Direnişçiler olarak Denizleri, Mahirleri ve İbrahimleri her düşündüğümüzde, bunun aynı zamanda kendimizi yeniden gözden geçirmek, gerçekliğimiz ile yüzleşmek anlamına gelmesi gerektiğini derinden hissediyoruz. Sosyalist hareketin bu doğrultuda “yenilenmesini” bir zorunluluk olarak görüyoruz ve örgütsel işleyişimizi, kadrolaşma politikamızı buna göre şekillendiriyoruz. Rekabetin yerine dayanışmayı, “ben” yerine “biz”i koyabilirsek; grupların grupçuluk ile mücadele etmesi gerektiğini kavrayabilir; birbirinden güç almasını, birlikte büyüyebilmesini başarabilirsek yüksek olanaklar yakalayabileceğimize inanıyoruz.
Bugün güzel yurdumuzun çok daha fazla devrimcilere ihtiyacı var. Gerekliliğimiz ile birlikte mücadele olanaklarımız da gittikçe artıyor. Gençliğin bu mücadelenin sac ayaklarından birisi olduğunu düşünüyoruz. Eğer ülkemizde dışındaki güçlere yaslanmayan, bağımsız, anti-emperyalist, birleşik bir devrimci gençlik yaratabilir isek kaderimizi değiştirebileceğiz. Genç Direnişçiler bunun için çaba gösterecektir. Olanaklarımız ve kapasitemiz arttıkça, bu anlayışımızı da hayata geçirmek için daha çok uğraşacağız.
Tarihimiz Mustafa Suphiler, Şefik Hüsnüler, Mihri Belliler, Kıvılcımlılar, Denizler, İbrahimler, Mahirler gibi sayısız devrimci ve direnişçi örnekle dolu. Onlardan öğrenmeliyiz.
3 Fidan’ı bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz. Yaşasın devrimciler!
Devrimci gençliğimizin bir parçası Genç Direnişçi’nin görüşlerini beğenerek okudum.
Devrimci hareket Kızıldere’de doruğa ulaşan dayanışmacı ve Deniz Gezmiş’te simgeleşen proleter anti-emperyalist devrimci mücadele geleneğini yeniden yaratmalıdır,