Haftanın Özeti: Gelişmeler AKP’ye karşı tek alternatifin devrimci güçler olabileceğini gösteriyor

0
521

Haftalık özetimize ülkemizdeki ekonomik gelişmelerle başlayacağız. Geçtiğimiz hafta yapılan ÖTV zammı ile birlikte deyim yerindeyse iğneden ipliğe her türlü ürüne zam gelmişti. AKP hükümeti ekonomik krizin yükünü emekçinin sırtına yüklemek; girdikleri darboğazı halkın “kemerini sıkarak” atlatmak düşüncesinde. Bu hafta da zamlar peş peşe geldi. Artan akaryakıt fiyatları bir anda tabelada benzin ve motorinin litresini 7 lira birden yükseltti. Sonra motorine 1 lira 55 kuruş daha zam yapıldı. İzmir ve Mersin’de kamyoncular, yükselen fiyatları protesto etmek için kontak kapattı. Ankara’da ulaşım ücretlerine zam yapıldı, İstanbul’da da fiyatların “güncellenmesi gerektiği” İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından dile getirildi. Taksi ücretlerine de fahiş zamlar yapıldı: İstanbul’da en düşük ücret, 75 TL oldu! Şehirlerarası otobüs bilet fiyatları yüzde 40 oranında arttı.

Merkez Bankası’nın faiz kararı öncesinde döviz, tarihi rekor kırdı. Euro 30.50 TL’yi, dolar ise 27 TL’yi gördü. Dövizin bu yükselişi bilindiği üzere AKP’lilerin, “Maaşlarınızı dövizle mi alıyorsunuz” söyleminin aksine daha fazla fiyat artışı, daha fazla zam anlamına geliyor. Ekonominin başına getirilen Mr. Mehmet Şimşek, IMF’siz IMF politikalarını hayata geçiriyor. AKP kendisi “itibardan tasarruf etmezken”, “acı reçete” halkın gündelik-sıradan ve en temel ihtiyaçlarından dahi kısıntıya gitmesine sebep oluyor.

Erdoğan Körfez turunun hemen öncesinde çıkan BOTAŞ’ın satılacağı haberlerine yanıt olarak, “Biz neyin satılıp neyin satılmayacağını çok iyi biliriz” demişti. Tur sonrasında toplamda 50 milyar doları bulan anlaşmalardan söz ediliyor. Gazeteci Musa Özuğurlu gibi çok sayıda yorumcu, bahsi geçen sayının gerçek dışı olduğunu ifade ediyor ancak Erdoğan’ın tur öncesindeki ifadesinin önümüzdeki süreçte Türkiye açısından stratejik olan çok sayıda varlığın, Körfez ülkelerine satılabileceğinin ifadesi olduğunu da ekliyor. Süreç, ülkemizin zenginlere nasıl peşkeş çekildiğini açığa çıkaracaktır.

CHP ve Kılıçdaroğlu bu hafta İmamoğlu’nun kurduğu ekibin yaptığı ZOOM toplantısı ve Ümit Özdağ’ın açıklamaları ile gündem oldu. İlkin Ümit Özdağ, sosyal medyasında, Kılıçdaroğlu ile ikili bir protokol yaptığını, Kılıçdaroğlu’nu tanıdığı kadarıyla bunu inkar etmeyeceğini, protokolde MİT Başkanlığı ve 3 bakanlığın kendilerine verilmesi konusunda onunla anlaştıklarının yazdığını belirtti. Öte yandan CHP’de oluşan “değişim” tartışmaları, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Özgür Özel, Gökhan Günaydın gibi isimlerle yaptığı ZOOM toplantısı kayıtlarının basına “sızdırılması” ile yeniden alevlendi. Bu tartışmaların halkın sorunlarına çözüm aramak yerine parti içi iktidar pazarlıklarından ibaret olması düşündürücüdür. Onlardan farklı olmayan Kılıçdaroğlu ise Habertürk’te son katıldığı programda hala, “Gelsinler seçim yapsınlar. Koysunlar sandığı seçim yapsınlar, boyunun ölçüsünü alsınlar” diyor iktidara!

Türkiye’de yoksulluk ve baskılar artarken, direnişler de yaşanmaya devam ediyor. Emekçilerin ve devrimcilerin egemenlere boyun eğmediğini görüyoruz. Petrol-İş’in Gebze Şubesi’nde örgütlenen İzocam işçileri, bir süre önce patronla toplu iş sözleşmesi görüşmesine girişmişti. Sendikacı Şivan Kırmızıçiçek, yaptığı açıklamada görüşmelerde anlaşma sağlandığını ve İzocam işçilerinin verdikleri mücadeleyi kazandıklarını aktardı. Öte yandan yine aynı sendikada örgütlü Eti Maden Bandırma İşletmesi’nde sendikanın yürüttüğü TİS görüşmelerinin tıkanması sonucunda işçiler günlerdir eylemde. İşletme önünde eylem yapan işçiler büyük bir yürüyüş de gerçekleştirecek.

Eksim Holding’e bağlı Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş.’de (DEDAŞ) işçiler çalışma koşullarının düzeltilmesi, insanca yaşamak ve sendikalı olmak için Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siirt, Batman ve Şırnak illerinde, bu illere bağlı toplam 70 ilçede iş bıraktı. Sefalet ücretini reddeden yüzlerce işçi, “Direnen işçiler kazanacak” diyor.

DİSK Lastik-İş Gebze Şubesi’nde örgütlü 150 Colgate-Palmolive işçisi 12 Temmuz’da, 230 Corning Kablo işçisi ise 14 Temmuz’da greve çıktı. Bir süredir devam eden toplu iş sözleşme sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıkan işçiler, fabrikaları önünde haftanın 7 günü tam gün boyunca çadırlarını kurmuş, direniyor. İşçiler, kamuoyunun, işçi ve emek dostlarının direnişlerine sahip çıkması için çağrıda bulunuyor.

LCWaikiki, işçi düşmanı tutumu ile yeniden gündemde. Bir süre önce sendikalı oldukları gerekçesiyle işten atılan depo işçilerinin ve ardından arkadaşımız Serkan Yılmaz’ın direnişi ile gündem olan LCWaikiki, bu sefer de emekçilere “zorla mesai” yaptırdığı gerekçesiyle yeniden adından söz ettirdi. Konuyu kamuoyuna taşıyan YSP Kocaeli Milletvekili Gergerlioğlu, “LCWaikiki Esenyurt depo işçileri 3 hafta hiç izin kullanmadan 12-8 vardiyasında zorla çalıştırıldıklarını söylüyorlar. LCWaikiki işçilerinin sorunlarını burada çok gündem ettik ve maalesef patron yine aynı işlere devam ediyor, biz de bu ihlalleri duyurmaya devam edeceğiz” dedi.

8 yıl önce 33 insanın IŞİD terör örgütü tarafından katledilmesine karşı tek bir soruşturma dahi açılmazken, Suruç’ta katledilen arkadaşlarını anmak isteyen devrimciler polisin acımasızca saldırısına maruz kalıyor. AKP’nin polisinin saldırısı ile Kadıköy’de gözaltına alınan 33 kişi, Kartal’daki Anadolu Adliyesi’nde hakim karşısına çıkarılacak. İnsanlarımızın keyfi saldırılar ile darp edilerek gözaltına alınması bir yandan canımızı sıkıyor ancak baskılara karşı yılmaksızın mücadeleyi büyütme gayreti de moralimize moral katıyor.

AKP’nin elindeki en büyük silah siyasal İslam. Egemenler, toplumun dincileştirilmesi yoluyla susturulmasını hedefliyor. O yüzden her politikaları buna hizmet ediyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, sanki kız çocuklarının daha çok okumasını istiyormuş, onları düşünüyor gibi yaparak, “Gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz” dedi. Asıl hedefleri ise, ifade ettiğimiz gibi toplumun dinci gericileştirilmesi. AKP tarafından yoksul halkın çocuklarının dini eğitime tabi tutulup bilgiden mahrum bırakılmasının sebeplerini sorgulayan Musa Piroğlu, laiklik talebini sınıfsal bir pencereden ele alarak, “İktidar devlet okulu sistemini çökertiyor. Eğitim özelleşirken devlet okulları dinselleştiriliyor. Yoksulların okuma hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor. Yoksul çocuklarına yoksulluk ve vasıfsız işçilik dayatılıyor” dedi.

Dünyadan gelişmelerle devam edelim. AB, Avrupa ülkelerine göçü önlemek amacıyla AKP iktidarıyla yaptığı “mali yardım” anlaşmasının bir benzerini de Tunus ile imzaladı. Anlaşmaya göre “göçle mücadele” için Tunus’a 105 milyon Euro tutarında AB fonu sağlanacak. Ayrıca borç yükü altındaki ülkeye 150 milyon Euro da bütçe yardımı yapılması öngörülüyor. Bu yardımların uzun vadede 900 milyon Euro’yu bulması hedefleniyor. “Demokratik” Batı ülkeleri, “Aman göçmenler ülkemize ayak basmasın” düşüncesiyle ellerinden ne geliyorsa yapıyor. İngiltere de sığınmacı ve göçmenlerin “kontrol altında” tutulacağı, deniz üzerinde yüzen bir toplama kampı inşa etti! İnsanlık dışı bu uygulama, Batı basını tarafından konu dahi edilmedi. İngiltere, göçmen ve sığınmacıları Ruanda’ya “postalamayı” planlıyor.

Geçtiğimiz Kurban Bayramında Irak uyruklu bir kişinin İsveç makamlarından “izin aldığını” söyleyerek Irak Büyükelçiliği önünde Kuran ve Irak bayrağı yakmasının ardından başkent Bağdat’ta İsveç Büyükelçiliği’ne Sadr yanlısı yüzlerce kişi saldırı düzenleyerek binayı ateşe verdi. Saldırı sonrasında olaya karışan 20 kişinin tutuklandığı kaydedildi. Ayrıca Bağdat yönetimi İsveç Büyükelçisi Jessica Svardstrom’a ülkeden ayrılması gerektiğini iletti ve İsveçli telekomünikasyon şirketi Ericsson’un ülkedeki lisansını iptal etti. İsveç Demokratları adlı ırkçı partinin Kuran yakma eylemlerini “ifade özgürlüğü” görüyor olması ilginçtir. Bu sürecin İsveç’in NATO’ya katılmasını nasıl etkileyeceği merak konusudur.

Irak Başbakanı Sudani, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ziyaret etti. Ziyaret, 12 yıl sonra ilk üst düzey temas olarak adlandırılıyor. Görüşmeden sonra yapılan açıklamada, iki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesi gerekliliğinin altı çizildi ve liderler tarafından iki ülkenin Batı’ya karşı ortak safta yer aldığı da kaydedildi. Gelişmeler, Batı’nın yalnızlaştırmaya çalışarak yenebileceğini düşündüğü Suriye Devlet Başkanı Esad’ın, halkı ile birlikte emperyalizme karşı direnerek gücünü günden güne daha fazla topladığını gösteriyor.

Kırım’ı Rusya topraklarına bağlayan Kerç Boğazı Köprüsü’ne saldırı gerçekleştirildi ve saldırıda siviller de yaşamını yitirdi. Putin, “terör saldırısı” olarak nitelediği saldırıdan Ukrayna’yı sorumlu tuttu ve Moskova’nın askeri olarak karşılık vereceğini ifade etti. Saldırıdan hemen sonra Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nın şartlar yerine getirilmediği gerekçesiyle “şimdilik” durdurulduğunu ifade etti.

Bilindiği üzere geçen Temmuz ayında BM ve Türkiye’nin aracılık etmesiyle sağlanan anlaşma, bloke edilen Ukrayna tahılının güvenli şekilde ihraç edilmesini sağlayarak gıda krizini hafifletme amacı taşıyordu. Rusya birkaç kez, anlaşmanın uzatılması için gerekli koşulların yerine getirilmediği uyarısında bulunmuştu. Peskov yaptığı açıklamada, “Karadeniz Tahıl Koridoru anlaşması bugün geçerliliğini yitirmiştir. Rusya’yı ilgilendiren koşullar yerine getirildiğinde, Rusya derhal anlaşmaya geri dönecektir. Anlaşmanın Rusya’yı ilgilendiren kısımları yerine getirilmemiştir, bu nedenle yürürlükten kalkmıştır. Şimdilik anlaşma durdurulmuştur” dedi.

Batı, Rusya’nın gıdayı silah haline getirmeye devam ettiği eleştirisinde bulunarak, karar ile yoksul ülkeleri aç bırakıyor algısı yaratmaya çalışsa da, Rusya’nın bilgilendirmesine göre koridordan geçen tahılın yalnızca yüzde 3’ü yoksul ülkelere dağılıyor. Yüzde 70’i de yüksek gelirli ülkelere gönderiliyor. İfade edilenlere göre Ukrayna’nın bu koridor sayesinde aylık geliri 50 milyon dolar civarında. Ukrayna’nın “komedyen” lideri Zelenski ise Birleşmiş Milletler’e tahıl koridoru için acil “harekete geçin” çağrısı yaparken, NATO da Rusya’yı kınadığını kaydetti. Rusya aynı zamanda başta liman şehri Odessa olmak üzere Ukrayna hedeflerine yoğun füze saldırıları gerçekleştirdi. Tahıl krizinin yaratacağı sonuçlar bakımından Türkiye’yi NATO yanında savaşa katma riski taşıdığını belirtelim.

Savaşın ve ekonomik krizin yükü sürekli ezilenlere kesiliyor. Egemenler karlarına kar katarken, emekçilere sefalet altında yaşam dayatılıyor. Seçim sonrasında daha da görünür olan AKP’nin “önlemler” dediği ekonomik politikaları bunun en açık göstergesidir. CHP’nin bu süreçteki tutumu ve olağanüstü ümitsiz hali ülkemizde gerçek anlamda muhalefet yapabilecek biricik gücün devrimciler yani sosyalist hareket olduğunu gösteriyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.