Türkiye’nin güneydoğusunda bir iç savaş yaşanıyor. Her gün çocukların, gençlerin, askerlerin ve polislerin ölüm ve yaralanma haberleri geliyor. Savaş bölgesinde devlet kuvvetlerinin açtığı ateş sonucu yaralandıktan sonra tedavisine izin verilmeyen Hüseyin Paksoy’un ardından Serhat Altun da yaşamını yitirdi. Bu ölümler halka “teröre karşı mücadele” olarak sunuluyor. Diyarbakır, Cizre, Şırnak devlet güçleri tarafından yakılıp yıkıldı. Savaşa ve saldırılara karşı imza veren akademisyenler hain ilan edildiler.
Erdoğan’ın başında olduğu AKP hükümeti kendisini meşru müdafa içinde göstermeye çalışıyor. Hükümetin propagandasına göre PKK ülkeyi bölmek için hendekler kazıyor, olaylar çıkarıyor, saldırılar yapıyor; devlet de bu saldırılar karşısında asayişi sağlamaya çalışıyor. Her asker ve polis ölümünün ardından Erdoğan ve adamları onları ve acılı ailelerini savunuyorlarmış gibi açıklamalar yapıyorlar. Çok insan buna inanıyor ve çatışma bölgesindeki devlet karşıtı güçlere lanet okuyor. Çok insan hükümetin kontrolü sağlama yolunda olduğuna inanıyor. Özellikle MHP yanlısı seçmenler Erdoğan’ın nefret dolu söyleminden hoşlanıyor ve devlet kuvvetlerinin yaptıklarını onaylıyorlar. Sadece onlar değil CHP kesiminden ve sol kesimden insanlar arasında da Erdoğan’ın yaptıklarını çeşitli biçimlerde meşru görenler var.
Erdoğan ve onun partisi AKP bu savaşı bir yandan Sunniciliği diğer yandan da Türkçülüğü yanına alarak yürütmektedir. Önce Suriye rejimine karşı Sünnici bir savaş başlatılmış ardından da Kürtlerle savaş aşamasına gelinmiştir.
Erdoğan ve arkadaşları ABD’ye dayanarak Suriye rejimini yıkmayı ve kendi rejimlerini yaymayı istiyorlardı ama başaramadılar. Kürt ulusal hareketini ise “barış süreci” adı altında etkisizleştirip sonra ilk fırsatta tasfiye etmeyi istiyorlardı. Suriye’ye saldırı dinci çeteler eliyle yürütüldü. Irak’ta ve Suriye’de etkinleşen çeteler din adına iğrenç katliamlar yaptılar, ırza geçtiler, kadınları pazarda sattılar. Erdoğan ve arkadaşları o çetelere üs, silah ve cephane sağlarken medyanın terörist dediği Kürt direnişçileri ise çetelere karşı cesaretle savaştı ve başarılar kazandılar. Erdoğan ve adamlarının başlattıkları savaşın en önemli sonucu Kürt ulusal hareketinin saflarını genişletmesi ve güçlendirmesi oldu. Şimdi bu hareket Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta ve dünyada Kürtlerin olduğu hemen her yerde var ve çok önemli bir güç. Erdoğan ve arkadaşlarının onları yok etmeleri olanaksız. Dünyadaki gelişmeler Kürt ulusal hareketinden yana. Hatta ABD bile artık onlara karşı Türkiye’yi eskisi gibi desteklemiyor. Şimdilerde Rusya da onlarla iyi ilişkiler kurmayaçalışıyor. Erdoğan girdiği yolda her geçen gün düşmanlar kazanırken Kürt ulusal hareketi güçleniyor.
Erdoğan ve adamları ne için savaşıyorlar?
Erdoğan Ilımlı İslam kurma adına gelmişti. Onu ABD başa getirdi. Erdoğan iktidarda kalmak için eski rejimi meşru olmayan yollardan yıktı. Yani yasalara göre ağır suçlar işlemiş oldu. Erdoğan iktidarını güçlendirmek için Sunnicilik adı altında Suriye’de çok kan döktü. Erdoğan’ın Suriye’deki dincilere kimyasal silah sağladığı ve kimyasal saldırı yaptırdığı da söz konusu. Bunların yanında bir de çok büyük yolsuzluklar var. Erdoğan ve arkadaşları bütün dinciler gibi dünya malına tapıyorlar ve çok sevdikleri paraya kavuşmak için de çok yolsuzluğa batmış durumdalar. İktidarda düşmeleri halinde yargılanır ve ağır cezalar alırlar. Bu yüzden direnmek zorundalar. İşte bilinçsiz halka “vatan savaşı” gösterilen savaş aslında Erdoğan’ın iktidar savaşıdır.
Erdoğan Kürtlere karşı savaşı 7 Haziran seçimleri sürecinde başlattı. Erdoğan kendisini cumhurbaşkanı seçtirdikten sonra tek adam yönetimini cumhurbaşkanı sıfatıyla yürütmeye başladı ve eski sistemi ortadan kaldırarak başkanlık sistemini yürürlüğe koydu. Başkanlık sistemine anayasal meşruiyet kazandırmak için 7 Haziran seçimlerinden gerekli çoğunluğu sağlamayı amaçlıyordu. HDP’nin yüzde 10’luk barajı aşması sonucunda Erdoğan başkanlığını onaylatacak meclis çoğunluğuna ulaşamadığı gibi AKP tek hükümet kuracak kadar oy bile alamadı. İktidar, seçimleri fiilen geçersiz saydı ve oy desteğini artırmak için terörist saldırılar düzenledi ve Türk-Kürt çatışmasına oynadı. 1 Kasım seçimleri işte bu savaş ve saldırılar sayesinde kazanıldı.
Savaş ve ölümler Erdoğan’ın diktatörlüğüne kitle desteği artsın diye yaşanıyor. CHP, AKP politikalarının karşısında bir varlık gösteremediği için gelişemiyor. MHP’nin oyları ise Erdoğan’a gidiyor. Erdoğan Kürtleri yerlerinden sürgün etme politikaları yoluyla HDP’yi de güçten düşürmeye çalışıyor.
Erdoğan’ın başlattığı savaşın yurt çapında yayılarak derinleşmesi ihtimali büyüktür. Bu savaşta terörist ilan edilen Kürt direnişi, Türkiye halkının dostudur. Baş düşman ise Erdoğan ve çetesidir. Erdoğan ve onun çetesi iktidara ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya müdahelelerine hizmet etmesi için getirildi. Erdoğan’a kalsa emperyalizmin denetimi altına çıkmayı da ister ama o paçayı kaptırmış durumda. ABD’nin onu bir gecede devirebileceğini biliyor. Bu yüzden ABD ve İsrail’in denetiminde gidiyor. Ayrıca Erdoğan’ın yürüttüğü Kürt savaşı kazanılacak bir savaş değildir. 1984 yılından bu yana süren savaş gösterdi ki Kürt sorununun askeri bir çözümü yoktur. Kaldı ki bu savaşta Erdoğan’ın yanında yer almak demek mezhepçiliğin ve IŞİD’in yanında yer almak demektir. Ama Türkiye devrimcileri Kürt ulusal hareketiyle omuz omuza diktatörlüğe karşı direnerek devrimin ve sosyalizmin yolunu açabilirler.