İnsan Hakları Toplantısı ‘Darbe Hazırlığı’ Olursa…

0
1438

Halil Savda1030738568

Tarih 5 Temmuz 2017, saatin yel kovanı ise 09:30’u göstermekteydi.

Polisler o camdan oda da 8 İnsan Hakları Savunucusu ve 2 eğitimciyi kaçırırcasına gözaltına aldılar.

Gözaltına alınan Özlem Dalkıran, İdil Eser, Nalan Erkem, Veli Acu, Nejat Taştan, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Günal Kurşun, Peter Steudtner ve Şeyhmus Özbekli’nin işi İnsan Yaşamını korumak ve İnsanca Yaşamı Savunmaktı!

Kaçırırcasına çünkü; İnsan Hakları Savunucularını gözaltına alan sivil giyimli polisler ve mülki idare Hak Savunucularının yakınlarına haber vermediler ve otel calışanlarına ‘sakın haa kimseye söylemeyin’ dediler!

Aileleri ve dostlarının yoğun cabaları sonucu ancak 14 saat sonra gözaltından haberdar olabildiler.

Aynı günün gecesi hükümetin sözcüsü mahiyetindeki Gazetelerde “Büyükada’da Ajan Avı” başlığıyla haberler yayınlandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan her zamanki üslubuna bürünmüştü:

“Onlar adeta 15 Temmuz’un devamı niteliğinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdir.”

Erdoğan’ın hedef aldığı toplantı Uluslararası Af Örgütü ve Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi saygın İnsan Hakları örgütlerinin İstanbul/Büyükada’da bir otel de yaptıkları iç eğitim toplantısıydı.

Toplantı, önceden kararlaştırılmış bir eğitim çalışmasıydı.

Yandaş basının “ajan faaliyeti” olarak kamuoyuna lanse ettiği toplantı bir otelde, o otelin havuzundan görülebilen şeffaf cam duvarlı bir oda da yapılmıştı.

Gözaltılar Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği Parlamentosu, Avrupa Konseyi, ABD ve Uluslararası İnsan Hakları kurumlarınca kınandı ve Türk hükümetine şu çağrıyı yaptılar: ‘Gözaltına alınanlar saygın İnsan Hakları Savunucularıdır ve derhal serbest bırakılmalıdırlar’. 41109176_303Türk Hükümetinden beklenen neydi?

İnsan Hakları Savunucularını Serbest bırakmak…

Ancak öyle olmadı, çünkü hüküm kesindir: ’10 Hak Savunucusu Ajandır ve tutuklanmalıdırlar!’

18 Temmuz 2017’de çıkarıldıkları Çağlayan Adliyesi’nde Özlem, Peter, İdil, Veli, Ali, ve Günal tutuklandı. Diğer 4 Hak savunucusu ise adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.

Savcılığın itirazı üzerine, üç gün sonra İlknur ve Nalan yeniden tutuklandılar. Şeyhmus ve Nejat ise adli kontrol şartı ile serbest bırakıldılar.

İşin hazin kısmı ise İnsan Hakları Savunucularına gözaltı, savcılık ve hakimlik sorgusunda Ajanlık suçlamasına ilişkin tek bir soru yöneltilmemişti.

İnsan Hakları Savunucularına yöneltilen soru ve suçlamalar katıldıkları ve mensubu oldukları İnsan Hakları kurumların faaliyet ve raporlarına ilişkindi.

İnsan Hakları Savunucuları Uluslararası Af Örgütünün, Gezi döneminde ‘Türkiye’ye biber gazı satılmaması’ için yaptığı kampanya nedeniyle DHKP-C’ye destek vermekle suçlanıyorlardı.

Yine 15 Temmuz darbe girişimi ardından başlayan tutuklama, ihraç ve polisin kötü muamelesine karşı mensubu oldukları İnsan Hakları Kurumlarının yaptıkları açıklama ve yayımladıkları raporlar nedeniyle ‘Gülen darbesine’ destek vermekle suçlanıyorlardı.

Kürt illerindeki insan hakları ihlallerine dikkat çektikleri ve bunlara ilişkin raporlar yayımladıkları için PKK’ye destek vermekle suçlanıyorlardı. Polis, kokteyl (DHKP-C, FETÖ, PKK) örgüt çetelesi çıkarmıştı.

Hükümet ve medyası bu tür akla ziyan suçlamalar ile Hak Savunucularının ve İnsan Hakları örgütlerinin güvenilirliğini yok etmeyi ve çalışmalarını daraltmayı amaçlamıştı.

Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi saygın insan hakları kurumlarının koordinatör ve yöneticileri neden tutuklandı?

20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL rejimi ve hemen akabinde yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameler ile Yasama(TBMM), Yürütme (Hükümet) ve Yargı (Hakim ve Savcı) organları işlevsiz kılındı!

Bu bir Erdoğan darbesiydi.

Darbeyi binlerce tutuklama ve 100 binlerce insanın ihracı ve açığa alınması izledi. Akabinde Uluslararası Sözleşmelerden kaynaklanan ‘adil yargılama’ ve ‘işkence yasağı’ gibi kimi yükümlülükler askıya alındı. DARtzI3W0AEtxvaArdından ne oldu?

Binlerce kişiye işkence yapıldı ve bu işkenceler devletin Haber Ajansı olan Anadolu Ajansı tarafından fotoğraflarla basına servis edildi. HDP Eş Genel Başkanları ve Milletvekilleri tutuklandı. 160’ın üzerinde gazeteci tutuklandı.

Bu tutuklamalar ile hükümet özgür dünyadan uzaklaşabileceğini gösterdi.

Tutuklamalar Almanya-MİT arasında baş gösteren ‘casus imamlar’ ve Suriye’ye gönderilen silahlarla bağlantısı yok değildi.

AKP, bir nevi misilleme yapmıştı.

Açıkça ‘sen böyle yaparsan ben de böyle yaparım’ demişti.

Millet Türk Hükümetinin ajanlarını deşifre edip alıyor veya sınır dışı edince de bunlar Ajan iddiasıyla Hak Savunucularını aldılar.

Neden?

Çünkü yabancı ülke Ajanlarını deşifre edecek kapasite ve yetenekleri yoktu.

Hal böyle olunca Avrupalı gazetecileri ve uluslararası insan hakları örgütlerine yöneldiler.

Bu yeteneksiz bir elitin bölgesel güç olma hülyalarının eseriydi.

Güç olamayacakları ‘ajan’ diyerek gazetecileri ve hak savunucularını hapse atmasından anlaşılıyor.

Erdoğan’ın “Yeni Türkiye’si”, “Eski Türkiye’nin” son elli yılında yalpalayarak da olsa sürdürdüğü Avrupa ile bütünleşme (sekülerlik, insan hakları ve demokrasi) cabasından her gecen gün biraz daha uzaklaşıyor.

Yeni Türkiye eliti istiyor ki mağdur ettiği kadın ve erkekler yalnız olsunlar.

Biliyorlar ki eğer mağdur yalnız olur ve sesleri kısılırsa muhalifler boyun eğer ve itiraz edemezler!

Oysa İnsan Hakları savunucuları hep mağdurların haklarına sahip çıktılar ve seslerini duy(ur)dular.

Bu Yeni Türkiye elitini rahatsız ediyor.

Yeni Türkiye elitleri istiyorlar ki uluslararası insan hakları sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerini kimse hatırlatmasın!

Eğer kimse hatırlatmazsa o zaman hak ihlali konusunda istedikleri gibi pervasız olabilirler.

İnsan hakları savunucuları ve İnsan Hakları Örgütleri AKP Hükümetine inatla yükümlülüklerini hatırlattılar: Sur’da, Gezi’de ve Cizre’de unutulan yükümlülükleri hiç bıkmadan hatırlatmaya devam ediyorlar.

İşte bu Yeni Türkiye elitini çıldırtıyor!

İnsan Hakları Savunucularına öfkeleri bundandır!

Sonuçta ne oldu?

Özlem, İdil, Nalan, Veli, İlknur, Ali, Günal ve Peter 25 Ekim’de yapılan ilk duruşmada tahliye edildiler.

5 Temmuz-25 Ekim aralığında komplo teorilerinden oluşan iktidar söyleminin iddianameye dönüştürülmesine tanıklık ettik.

“Hain”, “Casus”  ve “Terörist” suçlaması çöktü. “Yabancı ajan ve Almanya’nın kaos planlayıcısı” Ali ve Peter şimdi ülkelerindeler.

Yargılama sürecinde “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin yok edildiğine tanıklık ettik.

Siyasi iktidar suç uydurdu. Toplantı yapmak kanuni bir hak ancak suç sayıldı. Derneklerin fon alması ve fon vermesi kanuni bir hak ancak bu da suç kapsamında görüldü.

Büyükada tutukluları artık serbest lakin haklarındaki dava düşmüş değil ve hak savunucularına dönük siyasi iktidarın komplosu ve baskısı sürüyor.

Osman Kavala 30 yıldır demokratik sivil toplumun içinde. Kavala İnsan Hakları çalışmaları nedeniyle havaalanında gözaltına alındı. 123265

Yeni bir Büyükada komplosu ile karşı karşıyayız.

Yandaş medya etmediği hakareti bırakmadı ve demedikleri yalanı bırakmadılar.

Kavala, neden polisler tarafından alıkonuluyor?

Çünkü o (Osman Kavala) da Özlem ve İdil gibi Reis’e yağ çekmedi.

Çünkü hak örgütlerini destekledi.

Çünkü muhalif yayınlara ve sanata fon ayırdı.

Çünkü sahibi olduğu restorandı siyasi iktidara muhalif demokratik çevrelerin çalışmalarına kapatmadı.

Bu fiiller mevcut ceza kanununda suç mu?

Hayır.

Ancak siyasi iktidarın emrindeki basın tarafından bu eylemleri nedeniyle tıpkı Özlem ve arkadaşları gibi suç işlemekle itham ediliyor.

Özlem ve arkadaşlarına kurulan komplo düştü lakin çözülmedi.

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin hakkında 140 tane ceza davası var.

Hak savunanlara dönük siyasi iktidarın baskısı tam gaz devam ediyor.

Eren, Osman ve Özlem gibi baskı altında olan hak savunucularına dönük komplolar da düşecektir.

Hak mücadelesi; manipülasyona, mahpusa ve baskıya inat sürüyor.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.