İstanbul Sözleşmesi’nin önemini kadınlara sorduk-2

0
1680

Odak Dergisi olarak, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kadınlarla röportaj yaptık. “İstanbul Sözleşmesi kadınlar için neden önemlidir?” sorusuna aldığımız cevapların ikinci bölümünü siz okuyucularımızla paylaşıyoruz:

Eylem Şahin (İzmir): Her gün onlarca yeni facia yaşanıyor katliamlar yaşanıyor. Üretim ve ihracat çökmüş durumda, işsizlik patladı. Türk lirası değer üstüne değer kaybediyor. Gazeteciler, avukatlar, bilim insanları, aydınlar tutuklu. Arsız ve utanmaz ahlak yoksunu insanlar tepemize binmiş vaziyette her anlamda. İşte kadın sorunu da bunlardan biri. Hepsi zincirleme hepsi sistemsel ve topyekün çözülmeli. Kadının sorunu da sistemin yanlış işleyişi ile alakalı. Topyekün bir çözüm olmalı diye düşünüyorum.

Kader Çal (KKTC): Bugün Türkiye’deki iktidarın ortadan kaldırmaya çalıştığı sözleşme 9 yıl önce adada onaylandı ve hala sözleşmenin gerekleri KKTC’de de uygulanmıyor. Her devlet kendi üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır. Cinsiyetçi tutum ve davranışlara karşı kadını ve haklarını korumak durumundadır. Biz kadınlar olarak, İstanbul Sözleşmesi her ne kadar yükümlülükleri yaşatılmasa da, uygulanabilir olması için mücadeleyi ve haklarımızı ihlal ettirmemek adına sahip çıkmamız gereken bir olgudur.

Emine Can (İzmir): İstanbul Sözleşmesi önemli, çünkü kadınlar var olan baskıdan dolayı davasından vazgeçebiliyor ama sözleşme uygulanırsa dava kamu davası olduğu için artık vazgeçilmeyecek. Bu da çok önemli.

Seçil Ayhan (Ankara): İstanbul Sözleşmesi, biyolojik veya hukuki ev içi vb. şiddetin ve kadınlara yönelik olan her türlü şiddetin önlenmesini ve bu gibi durumlarda mücadeleyi öngören ve ülkeleri hukuki olarak bağlayan ilk belge olması bakımından önemlidir. Kısacası kadınlara yönelik şiddeti önlemeyi içeren ilk yazılı belge olması açısından önemli.

Cemile Ocak (Kanada): Her konuda her alanda söz hakkımız olsun. Güvenin, her şeyi tek başımıza da başarabiliriz. Kararlarımıza saygı duyulsun. Çekinmeden gezmek, giyinmek konuşmak istiyoruz.

Özden Ateş (Almanya): İstanbul Sözleşmesi, kadınları tacize, tecavüze, şiddete karşı koruduğu için çok önemlidir. Şiddet uygulayan erkeğin gereken cezayı alması için önemli.

Zeynep Pektaş Kuruçay (Almanya): Ben en çok sözleşmenin, şiddete uğrayan kadın şikayetinden vazgeçse bile (ki neden vazgeçtiklerini düşününce…) faillere gerekli cezaların verilmesi maddesini önemsiyorum. Kadınlar susturuluyor. Hukuk kadının konuşmayan gözü ve anlatmayan dili olmalı.

Sevim Ateş (Almanya): İstanbul Sözleşmesi kadınları her türlü şiddete karşı koruma amaçlıdır. Fakat bu sözleşme uygulanmadığı için yüzlerce kadın korunamadı, korunamıyor. Sözleşmeden çıkmak yerine gereken uygulamalar yapılsın.

Zeynep Gökçek (İstanbul): Her alanda kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi, ayrıca kadın ve erkekler arasındaki eşitliğin sağlanabilmesi için İstanbul Sözleşmesi önemlidir. Kaldı ki benim için insana şiddetin önlenmesinin mücadelesini vermek daha evladır.

Yeşim Kantekin (İstanbul): Bir cinsin diğer cinse uyguladığı baskı şiddet ve haksızlığı önlemek; cinsiyetler arası eşitlik ve adaleti sağlamak; aile içi şiddeti önlemek; kadınların sosyal kültürel ve ekonomik alanlarda varlığını güçlendirmek için İstanbul Sözleşmesi önemli! İstanbul Sözleşmesi yok sayılamaz.

Şilan Deniz Teylani (Danimarka): Her gün biz kadınlar erkekler tarafından öldürülüyoruz! Bu durumu meşru hale getirmek isteyenler bizim hakkımızı savunan İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırmak istiyorlar! Biz kadınlar tarihsel süreçte çok öldürüldük. Temmuz ayında 36 kadın öldürüldü. Bu sayının hiç var olmaması gerekirken ülkede her geçen gün artıyor! Bundan tam 6 yıl önce imzalanan ve uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nin işlevselliğinin yok edilmesi daha çok kız kardeşimizin ölümünü meşru hale getirecek.

Peki nedir bu İstanbul sözleşmesi? İstanbul Sözleşmesi, kadınlara uygulanan her türlü fiziki ve psikolojik şiddetin önüne geçen, biz kadınları hasta ruhlu erk sisteminden koruyan bir sözleşmedir.

Biz kadınlar ölmek için, tecavüze tacize uğramak için, ötekileştirilmek için, şiddete uğramak için dünyaya gelmedik. Yaşam tarzım, kıyafetlerim veyahut isteklerimden dolayı sen benim bedenime ruhuma dokumazsın! Beni öldüremezsin! Biz kadınlar size karşı susmuyoruz, korkmuyoruz ve itaat etmiyoruz!

Miraç Özdal (Rize): Türkiye’de ve dünyada her gün onlarca hatta yüzlerce kadın gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddet görüyor. İstismara uğruyor, hatta katlediliyor. Yalnızca kadınların değil tüm insanların can güvenliği uluslararası bir sözleşme ile koruma altına alınmışken bile bu ölümlerin önüne geçilemiyorken, sözleşmenin iptal edilmesi olası başka cinayetlere davetiye çıkarmaktır. Sözleşmenin iptalinin istenmesi bir kenara bunun düşünülmesi bile kabul edilebilir değildir.

Aile yapısını bozduğu iddia edilen bir sözleşmeyle bu kadar uğraşmaktansa dönüp tv kanallarında yayınlanan dizilere bakılmasını tavsiye ederim. Umarım aynı duyarlılığı onlara karşı da gösterebilirler.

Elif Demirhan (Almanya): Öncelikle cinsiyet eşitsizliği ile birlikte başlayan şiddet kadınların yaşamının her alanında kendini göstermektedir. Kendisini sahip gören erkek egemen anlayışın sonuçları; taciz, tecavüz, öldürme, aile içi şiddete karşı kadınların bir güvencesi durumunda olan bir yasadır İstanbul Sözleşmesi. Bunun yürürlüğe girmesi, uygulanması karşı tarafa yani şiddet uygulayana caydırıcı yaptırımların olması demektir. Dünyada günde binlerce kadının erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetmesinin önüne geçecek bu yasa elbetteki kadınlar için hayati önem taşıyan bir yasadır ve uygulanmalıdır. Sadece yasalar çerçevesinden değil, aynı zamanda toplumun algısını değiştirecek köklü eğitim programlarının olması da gerekiyor.

Songül Yarar (Viyana): Türkiye’deki kadınlara yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini üzüntüyle izliyorum. Bu kadar şiddet ve acımasızlık, gücünü biraz da iktidardaki var olan zihniyetten alıyor. Bu zihniyet baştan beri kadınları sürekli bir kalıba sokmak istiyor, alttan alta sinsice erkeklerin geri duygularını din(!) ve kültür(!) adına kışkırtıyor. Kadına karşı şiddete gerekli tepkiyi göstermiyor, yaptırımlar uygulamıyor.

Kadınların bu şiddete ve anlayışa karşı verdiği mücadele elbette tüm kadınlara umut veriyor. Son zamanlarda İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ve korunması için sokaklara dökülen kadınların, yaşam alanlarını daraltmak isteyenlere karşı cevapları net, “Haklarımızdan vazgeçmiyoruz!”

Her ne kadar uygulanmasında sorunlar olsa da İstanbul Sözleşmesi kadınlar için için bir mevzi ve dayanaktır. Sözleşmede kadın hakları detaylı bir şekilde güvence altına alınmıştır. Uygulanması durumunda hem bu zihniyet değişecek hem de şiddete meyilli olanlar için caydırıcı bir unsur olacaktır ve belki de onun için de bir değişme fırsatı oluşturacaktır.

İnsani değerlerin gözetilmesi hiç bir din ve kültüre ters olamaz. Bunu iddia edenlerin derdi kendi çıkarlarıdır diye düşünüyorum. Birbirimizden ve değişmekten korkmadığımız günleri özlemle bekliyorum. Korkular değil insanlık kazansın!

Türkan Tütenk (Almanya): İstanbul Sözleşmesi’nin kadının yaşama güvencesi olduğunu düşünüyorum.

Ezgi Özdal (Rize): Biz kadınlar varoluşun mihenk taşı iken ne ara korunup kollanması gereken insanlar haline getirildik. Toplumun yarattığı eril bakış açısında kimilerimiz bir takım erkeklerin “anası, bacısı, namusu” iken aynı kişilerin gözünde mini etek giyip kuyruk sallayan, gece vakti dışarıda olduğu için tecavüze uğrayıp cesedi parçalara ayrılarak poşetlere konulan, yakılan ya da çocuğunun gözü önünde katledilen kişiler olabiliyoruz. Fakat anlamadıkları bir şey var. Biz varız ve istediğimizi giyer istediğimiz saatte istediğimiz yerde olur ve istersek sosyal medya hesabı da kullanırız. Bizim yaşam alanlarımızı daraltmayı kimse kendinde hak göremez.

Bizler ister tribünde maç izler, ister sahaya çıkıp oynar, istersek gece vakti eğlenmeye gideriz ve bunun için kimseye de hesap vermeyecegiz. Öyle ki bu pis zihniyet beyinlere o kadar yerleşmiş ki, alçak katillere, sapıklara lanet okurken bile bazılarımız cinsel içerikli küfür ediyor. Biz görürüz ya da göremeyiz fakat bu kafa değişmek zorunda.

Oluşturulan şu ortamda arkamızda sadece 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi’ nam-ı diger İstanbul Sözleşmesi var. Takım elbise giydiği için katil sapıklara iyi hal indirimli ceza veren iktidar, şimdi onu da elimizden almaya çalışıyor. Buna dur demek her kadının görevidir. Yoksa Ceren’e, Mûnevver’e, Pınar’a, Şule’ye ve daha nicesine bunu nasıl açıklarız?

Yasemin Varlık (İstanbul): İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların her geçen gün artan ve tehlikeli biçimde normalleşen erkek, patron, aile ve cemaat şiddetinden korunabilmesi için ne denli önemli olduğunu durmaksızın anlatan binlerce feminist var. Dolayısıyla ben işin bu kısmının önemini teslim etmekle birlikte feminist teorinin olanaklarından daha fazla yararlanmak ve bir rejim analizi yapmak istiyorum. Çünkü bildiğimiz gibi Türkiye’de süregiden ve fiilen kurulduğu için pazılın parçaları gibi günbegün tamamlanan bir rejim değişikliği var ve İstanbul Sözleşmesi de bu yeni, yani İslami rejim inşasının ileri bir ayağı.

Hepimiz biliyoruz ki özellikle kadınların hayatları etrafında örülen bir dinselleştirme politikası zaten yürürlükteydi. İşte minibüste şortlu kadına atılan tekmeler, kadın tacizcilerinin serbest bırakılması, imamlara nikah kıydırma yetkisi, evlilik yaşını indirmek için öne sürülen argümanlar derken kadınlar zaten kendilerini dinci bir rejimin ortasında buldu. Bu tam anlamıyla bir toplumsal mühendislik projesi elbette. Çünkü artık geceleri yürüdüğümüz yolları plakasını çekip arkadaşımıza yolladığımız taksilerle gidiyoruz. Dışarı çıkarken giydiğimiz kıyafetin bizi atacağı riskleri hesaplıyoruz. Erkeklerle sosyalleşirken kendimizi koruma refleksiyle bir şekilde ‘yerli ve milli’ değerleri hatırlama gereği duyuyoruz. Evimizde, iş yerimizde sistematik şiddet gördüğümüzde, devletin bizi orada tutmak ve şiddete boyun eğmemizi sağlamak üzere örgütlendiğini bilerek mücadele ediyoruz. İktidar, can güvenliğimiz olmadığını uzun zamandır açıkça belli ediyor zaten. Özetle, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması bütün bu sürecin meşrulaştırılması ve yasallaştırılması sürecinin ilk adımı diye düşünebiliriz.

Bu elbette o kadar kolay bir iş değil. Çünkü cinsiyet meselesi bir rejimin karakterini gösteren en temel kriter. Yani imamları kurumların başına atamakla, kadınlara “Bundan böyle uluslararası sözleşmeler ve Medeni Hukuk yerine İslamın tasarrufundasınız.” demek aynı şey değil. İkincisi inşa edilen rejimin mahiyetine dair çok şey anlatıyor ve bu AKP’nin hele de bu ekonomik krizin ortasında ince ince hesaplaması gereken bir hamle.

Bir yanda gittikçe yoksullaşan ve yoksullaştıkça ezilen, dolayısıyla iktidar duygusu sürekli tazelenmesi gereken devasa bir dinci ya da muhafazakar erkek kitlesi var. Kadın köleliği onların iktidara verdiği desteğin devamı açısından önemli. Bir yanda da AKP’nin küresel sermayeye verdiği bir söz var, o da ucuz ve disiplinli emek ki, İslamcı değerlerin yerleşmesi daha ucuza daha uzun saatler daha disiplinli çalışacak milyonlarca kadın demek. Ve elbette üniversite bitirip bir iş sahibi olarak bağımsız bir hayat süreceği umudunu yitirmeyen genç kadınları İslami hayat tarzına mecbur ederek hem onların muhalefetinden kurtulmak hem de bu işi mesela erkek çokeşliliğini yaygınlaştırma fırsatına dönüştürmek bir seçenek.

Öte yandaysa ciddi bir direniş var. İslamcıların iktidar olması bir grup dinci ve ayrıcalıklı kadının türemesine neden oldu ve zenginliklerinin keyfini modernleşmenin kazanımları sayesinde sürdüklerini pekala biliyorlar. Yani AKP seküler muhalif kadınların yanında onların da direnişiyle karşı karşıya. Üstelik sözleşmeden çıkılması neredeyse bir çeşit şeriat ilanı olacak. O zaman Batı’nın herhangi bir krizde müttefikimiz Türkiye söyleminin dışına çıkıp ‘rejim’ söylemi faslına geçmesi halinde kadınların durumu çeşitli müdahaleler için kullanışlı bir koz olacak. Dahası sözleşmenin iptali bir çeşit av mevsimi anlamına gelir ki modern değerlere bağlı milyonlarca kadını erkeklerin önüne bir hamlede atmak ülkede zaten var olan devletsizlik hissini daha da pekiştirecek.

Sonuçta İstanbul Sözleşmesi etrafında dönen tartışma kurulmak istenen İslami rejimin son ayaklarından biri olduğu için önemli. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılıp kadınların İslami kurallara mahkum edilmesi iktidar açısından aynı başkanlık rejimi gibi öyle ya da böyle başarılması gereken bir iş ve şu anda böyle bir düzen başkanlıkta olduğu gibi fiilen kuruluyor zaten. AKP yukarıda kabaca özetlediğim çelişkiler içinde hesap yapıyor. Dinselleşmede ne kadar ileri gideceğiyle kadınların ne kadar köşeye sıkıştırılacağı arasında dolaysız bir bağ var.

Elbette şimdilik bu planı rafa kaldırma ihtimalleri de var, fakat altını çizerek söyleyelim, bu proje AKP iktidarda oldukça masada durdu ve durmaya devam edecek. Kadınların İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması noktasındaki ısrarıyla inşa edilen İslami rejime direnişleri bir ve aynı şey. O yüzden aslında başta kadınlar, çocuklar ve LGBTİ bireyler olmak üzere tüm toplum için önemli bu tartışma.

Esen Özbay Kılıç (İstanbul): İşte, evde, okulda, sokakta bir kadın olarak güvende yaşamak için İstanbul Sözleşmesi bizlerin vazgeçilmez güvencesidir.

Nurgül Tosun (Almanya): İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve LGBTİ+ bireyler için hayati önem taşır. Zira hükümetlere, kadınlara ve LGBTİ bireylere karşı uygulanan şiddet konusunda; onları koruma görevi verir. Yani hükümetlere aktif olarak kadınları ve LGBTİ bireylerini koruma, evlerinden tutun da yardım telefonları, şikayet durumunda yardım kurumları, şikayetin ciddiye alınıp takip edilmesi, caydırıcı cezaların verilmesi gibi bir sürü yaptırım öngörüyor. Bu sözleşme imzalayıcı ülke için bağlayıcı olduğundan, devletler bu görevden kaçamıyor. Feministlere, kadınlara ve LGBTİ bireylere karşı şiddet olaylarının arttığı bu devirde, bu sözleşmeyi terk etmek bu konuda kadınları ve LGBTİ bireyleri yalnız bırakmak demektir, korumasız bırakmak demektir. Faillere yanlış sinyal verip onları cesaretlendirmektir. İstanbul Sözleşmesi bu yüzden yaşatır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.