CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Adana, Antalya ve Adıyaman’da CHP’li belediyelere yönelik düzenlenen operasyonların ardından olağanüstü toplanan MYK sonrası dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Özel, yaşanan süreci “hukuksuzluk ve siyasi baskı” olarak niteleyerek, iktidara yönelik sert bir uyarıda bulundu.
Özel’in açıklamasında en çok dikkat çeken cümle ise, “Beni bu halkı meydanlara çağırmak zorunda bırakmasınlar!” ifadesi oldu.
Özel’in açıklaması şöyle: “Bu iktidarın içindeki bir avuç insan yanına üç savcı, üç hakim ve üç de gizli tanık alarak 19 Mart 2025 günü bu millete savaş açmıştı. ‘Bu savaş ilanı sadece bize değil, demokratik siyasete açılmıştır’ diye ilk günden bunu tanımlamıştık. Zaten siyasi yelpazede Cumhur ittifakının dışında kalan tüm partilerin; en sağdan, en sola kadar yelpazenin her yerindeki partilerin ortaya koydukları dayanışma ve ortaklaştıkları tespitler de bu yöndeydi. Artık bu ülkeyi milletin rızasıyla yönetmek istemedikleri çok açık. Milletin elinde kalan tek şeyi; sandığı ortadan kaldırmak istiyorlar ve bunun provalarını yapıyorlar. Sandığın olmadığı, otoriter bir yönetimi millete dayatıyorlar.
Biz bu kötülüğe karşı 108 gündür meydanlarda direniyoruz. 108 gündür hiçbir delil olmadan, 15,5 milyon insanın oy verdiği Cumhurbaşkanı adayımızı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızı, İstanbul’daki ve Adana’daki belediye başkanlarımızı, çok sayıda belediye meclis üyemizi ve bürokratlarımızı hapiste tutuyorlar. 108 günde toplam 150 milyar dolar harcadılar. Yani 6 trilyon liraya mal oldu bu yaptıkları. 108 gündür millet daha da fakirleşti.
Ülkemizin dünyadaki itibarı daha da zedelendi. İç barışımız, birliğimiz, beraberliğimiz umulanın, beklenenin, söylenenin aksine gitgide zayıfladı ve geriledi. Bu toprakların barış umuduna da birlikte yaşama umuduna da müreffeh bir Türkiye umuduna da Avrupa Birliği’ne tam üye olma umuduna da kökten zarar veren, bu ülkeyi içe kapatan, bu ülkeyi içeride de baskıyla yönetilen bir ülke durumuna getirmeye çalışanlarla birlikteyiz, onlarla yüz yüzeyiz. İçeride tuttukları arkadaşlarımız hakkında en ufak bir delil, en ufak bir kanıt, bir somut gösterge ortaya koyamadılar. Dün tüm bunlardan bağımsız olarak Manavgat’ta gerçekleştirilen bir operasyona ilişkin suçüstü iddiaları ve görüntüleri karşısındaki tavrımızı hep birlikte takip ettiniz. Biri hukukçu, ikisi de yerel yönetimler deneyimi olan muhakkik heyetimiz ışık hızıyla Antalya’ya ve Manavgat’a doğru ilerledi. Orada gerekli çalışmaları, tetkikleri, araştırmaları, hem kamu makamlarıyla, yargı makamlarıyla, idari makamlarla ve siyasi makamlarla, partimizle gerekli görüşmeleri yapıyorlar ve verecekleri rapora göre Cumhuriyet Halk Partisi de ifade ettiğimiz gibi icap eden en hassas, en titiz, en tavizsiz tutumu takınacak. Kimsenin bundan şüphesi olmasın.
Ancak ağaç isimleri verdikleri gizli tanıklarla, aylarca içeride tutup çoluğuyla-çocuğuyla tehdit edip iftiraya zorladığı insanların gözyaşları içinde imzaladıkları iftiranamelerle mesafe alamayanların ne durumda olduklarını millet de biliyor, aslında AK Partili siyasetçiler de ya da ittifak ortakları da biliyor.
Tam bu atmosferde bu sabah yine bir karanlığa bir şafak operasyonuyla uyandık. Tepeden tırnağa suça bulaşmış bir suç örgütü lideri bildiklerini değil, bildiklerine benzettiklerini ya da bildiklerinin bir kısmını ya da bildiklerinin bir kısmını bir partiye ifade ederek dünyaya mal olmuş, yaptıkları görevlerle ülkelerin de takdir toplamış ve bütün dünyada da takdir edilen, ödüller alan belediye başkanlarımıza saldırmaktan çekinmediler.
Abdurrahman Tutdere, bütün dünyanın deprem sırasında bir toplum önderi olarak tanıdığı ve devamında da bizim tarafımızdan değil; ağıt yakan Kürdüyle-Türküyle, AK Partilisiyle-CHP’lisiyle analar tarafından adaylaştırılan, yanımıza her geldiğinde veya herhangi bir yere gittiğinde Adıyaman için bir şey isteyen, hatta bir başka şehir için bir şey yapıldığında bile ‘Onlarda var, Adıyaman’ın daha çok ihtiyacı var. Aman Adıyaman’a’ deyip bazı mevkiidaşlarının artık yanında bir şey konuşmaya korktukları Adıyaman’la yatan, Adıyaman’la kalkan bir arkadaşımıza gözaltına aldılar. İddiaları tamamen safsata, tamamen duyum, tamamen iftira. Adana’da Zeydan Karalar… 2014’te Seyhan Belediye Başkanı. 2019’da, 2024’te Adana Büyükşehir Belediye Başkanı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin oy potansiyelinin çok üzerinde bir destekle, bütün Adana’nın desteğiyle seçilen, Adanalıların ‘Adana gibi Başkan’ dediği, Sayın Ekrem İmamoğlu’na yapılan darbe girişiminden sonra Türkiye Belediyeler Birliği Başkan Vekilliğini de üstlenmiş olan ve bu sabah Adana’da kapısına dayanılmış olan bir başkan. Kapıyı emekli öğretmen eşi açıyor.
Durumu görünce ‘Zeydan Karalar nerede? Gözaltına almaya geldik’ diyorlar. Diyor ki ‘Gebze’ye gitti.’ Gebze‘deki açık adresini söylüyor ve bu kez Gebze’ye ekipler gidip gördüğünüz görüntülerle Zeydan Karalar’ı gözaltına alıyorlar. Diğer taraftan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek, Yörüklerin gururu, 26 yıldır aralıksız belediye başkanı. Beldede, Konyaaltı’nda Büyükşehir’de. Tarihte Antalya il, sonraki adıyla Büyükşehir Belediyesini iki kez üst üste herhangi bir partiden kazanan ilk başkan. Antalya’ya 25 milyon kişiye göre hizmet bekleyip, 2 milyon kişiye göre ödenek yollandığı için hiçbir başkan dönemin sonunda yeniden seçilmeye güvenoyu alamamışken, muhalefet partisinden bu imkansızı başaran belediye başkanımız Muhittin Başkan’ın da kapısında bu sabah polisler vardı.
Peki bu üç belediye başkanını, Ekrem Başkanı ve İstanbul’daki belediye başkanlarını bir araya getiren şey ne olabilir, nasıl olabilir? Bir suç örgütü lideri var. Adı; Aziz İhsan Aktaş. Bunu ben söylemiyorum. Bunu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Beşiktaş Belediyesi operasyonundan sonra servis ettikleri ve birkaç kez de çeşitli belediyelere operasyondan sonra ifade ettikleri üzere Aziz İhsan Aktaş diye biri var ve bir suç örgütü kurmuş. Belediyelerden iş alıyor ve bunun karşısında rüşvet dağıttığı iddia ediliyor. Bu Aziz İhsan Aktaş’ın yaptığı bütün işlerde şaibe var diye düşünülüyor, hangi belediyeye iş yaptıysa, şu ana kadar adını geçirdiği hangi belediye varsa oraya operasyon düzenleniyor. Hangi belediyelere düzenlendi derseniz, İstanbul’daki belediyelerimizi, işte son Gaziosmanpaşa’yı, Avcılar’ı hatırlıyorsunuz. İlk Beşiktaş’ı hatırlıyorsunuz.
Önce Esenyurt Kent Uzlaşısından dolayı gözaltına alınmıştı. Ama Aziz İhsan Aktaş üzerinden de yeniden bir tutuklama yaptılar, ikinci tutukluğunu yaptılar. Seyhan’ı hatırlıyorsunuz. Ceyhan’ı hatırlıyorsunuz. Şimdi de Adıyaman Belediyesi ve Adana Büyükşehir Belediyesi. Adıyaman Belediyesi ile sözleşme bitmiş ve yeniden yapılmamış. Adana Büyükşehir Belediyesi ile bu dönem yok, geçen dönem yok. Zeydan Başkan Seyhan’ı yönetirken, bundan sekiz yıl önce önceden kalan sözleşme devam etmiş, o zaman ödeme yapmış. Adı geçiyor ya, ‘Alın Zeydan Karalar’ı.’ Burada karşı karşıya kaldığımız durum, Aziz İhsan Aktaş hangi belediyeden fatura kesip para aldıysa o belediye başkanını gözaltına alıyorlar ve şimdiye kadar gördüğümüz pratikleriyle de tutukluyorlar. Peki bu Aziz İhsan Aktaş başka bir belediyeden, başka bir kamu kurumuyla çalışmamış mı CHP’den başka? Biz istisnayız, kaide AK Parti ile çalışmak.
Yargıtay, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Devlet Hava Meydanları, Elektrik Üretim Anonim Şirketi, Türk Hava Yolları, bütün dünyaya hizmet eden Türk Hava Yolları. Pamukkale ve Uludağ Üniversiteleri rektörlükleri, 20 ilin kamu hastaneleri, AK Partili Trabzon Büyükşehir, Kocaeli Büyükşehir, Kahramanmaraş Büyükşehir, Ordu Büyükşehir, Elazığ ve Isparta il belediyeleri. Yine AK Parti Bahçelievler, Fatih, Zeytinburnu, Haliliye, Karaköprü, Eyyübiye, Ünye, Antakya, Nurdağı, Çayırova, Demirci, Adapazarı belediyelerinden yıllardır. Önceki yıllara yönelik de Balıkesir Büyükşehir, Şanlıurfa Büyükşehir, AK Parti’deyken Afyonkarahisar, Kilis, Yozgat, Uşak, yine AK Parti’deyken Çekmeköy, Seyhan, Sandıklı. Burada arkadaşlar size de verecek. Tam listesi var arkadaşlar. Aziz İhsan Aktaş’ın AK Partili belediyelerle ilişkisi. Bunlardan herhangi biri, herhangi bir belediye örneğin; şimdi Kilis Belediyesi onunla çalışıyor olsa başkanımızı alıp götürmüşlerdi. Ordu Belediyesi, geçen dönem çalıştığı Ordu Belediye Başkanı CHP’li olsa içerideydi. Bu belediyelerden İstanbul’daki Bahçelievler Belediyesi. En son ve en büyük ihaleyi vermiş, hem de parçalı ihale vermiş, İstanbul Bahçelievler Belediyesi. CHP’li olsaydı şu anda tutukluydu. Niye tutuklu değiller? Çünkü bunlar AK Parti’nin kir götürmez, kir göstermez her türlü iş AK Parti’nin içinde bilinir, çözülür, yargıya intikal etmez kuralından yararlanıyorlar. Hatırlayın, Adalet ve Kalkınma Partisi kendisine ait beşi büyükşehir, onlarca belediyesini, adına sonradan rumuz takarak ‘metal yorgunluğu oldu’ dedikleri esasen iki şeyle, FETÖ’cülük ya da yolsuzlukla, çoğunu da ikisiyle birlikte suçladıkları bir süreç yaşandı.
Ne dediler? Başta Melih Gökçek’e, Balıkesir Belediye Başkanı’na, İstanbul Belediye Başkanı’na. Ne dediler onlara? Dediler ki ‘Ya siz istifa edersiniz, ya biz gereğini yapar sizi alırız.’ Ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıyım. Örneğin Adana Belediye Başkanını ya da Manavgat Belediye Başkanını görevden alamam. Yapsam yapsam partiden atarım. Belediye başkanlığından alamam. AK Parti nasıl alıyor? Onların Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı ya da yürütmenin başı olunca, yargı da emirlerinde olunca, ‘FETÖ’cüsün’ diyor, alıyor ya da ‘Yolsuzluk var’ diyor, alıyor. Bunu duyunca kimi ağlaya ağlaya kimi güle oynuyor istifa ettiler. Hepiniz biliyorsunuz. Ne oldu istifa eden belediye başkanları?
Onlardan birine, bir soruşturma, çağırıp bir soru, davet edip. Bırakın sabah operasyonu, şafak operasyonu, alıp da götürmek, dört gün nezarette tutmak, sonra tutuklamak, yargılamak. Bir soru soran oldu mu bunlara? Oysa ‘Parsel parsel Ankara’yı sattın’ diyen Bülent Arınç, bu partinin Başbakan Yardımcısı, bu partinin Meclis Başkanı, bu partinin Bakanı. Bu partinin daha sonra Cumhurbaşkanı İstişare Kurulu Üyesi. Bu partinin iliğini, kemiğini, AK Parti’nin akyuvarlarını bilen kişi. ‘FETÖ’ye parsel parsel sattın’ diyor. ‘Her türlü yolsuzluk var’ diyor. Bir soru soruldu mu? Vicdanı olan AK Partililere, MHP’lilere soruyorum. Bu soruları gerçek hırsızlara, yolsuzlara sormayanlar, Aziz İhsan Aktaş kimle çalışmışsa… Bunların çoğu da şöyle, bakın.
Aziz İhsan Aktaş’ın çalışmaya devam ettiklerine de bir şey yok. Aziz İhsan Aktaş’la çalışmayıp, Aziz İhsan Aktaş’ı memnun etmemişlerin isimlerini veriyor Aziz İhsan Aktaş. Bir suç örgütü düşünün, başında Aziz İhsan Aktaş. İtirafçı olmuş. Aziz İhsan Aktaş evde, iftira attıkları hapishanede. Bir de şoförü, muhasebecisi falan. Ya böyle, bu yoğurdun bolluğu nerede bulunmuş arkadaşlar? Nerede bulunmuş? Bir suç örgütü kuracaksın, yarın kuralım bir suç örgütü. Oradan menfaat temin edeceksin. Ortaya çıktıktan sonra ‘Ben itirafçı olayım, gideyim. Bunlar kalsın’ diyeceksin. Nerede bu yoğurdun bolluğu? Bu Aziz İhsan Aktaş bir itirafçı değil, bir iftiracıdır.
Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde söylediği rüşveti verdiğine dair bir kanıt var mı? ‘Para verdik’ diyorlar. O paranın konulduğu bir yer var mı? Bir kör kuruş bulundu mu? Yerde, gökte, yaylada, tarlada, kuyuda kasa arıyorlar. İki kasa buldular, birinden belediye mührü çıktı, birinden 48 tek beylik tabanca kurşunu. Utanmaz arlanmaz TRT, o görüntüler yerine stok görüntülerden dolar çıkarıyordu kasalardan. Böyle iftira, böyle kişilerin namusuna, haysiyetine dil uzatma, el uzatma olmaz. Bakın çok net. Bunu Isparta’da bilmeyen yok. İnkar eden de yok.
Bu Isparta Belediye Başkanı’nın AK Partili, A8 Long makam arabası. Audi A8 Long. Plakası Isparta, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘AK’ı ya da Ali İhsan Aktaş’ın ‘AK’ı, 111. Bu arabayı Aziz İhsan Aktaş ihale alma karşılığı belediye başkanına vermiş. Bunu kendi de söylüyor. Hatta söylediğinde Akın Gürlek ‘Geç onu, biliniyor o’ diyor. Kendi de söylüyor, inkar etmiyor. Isparta Belediye Başkanı da inkar etmiyor. Isparta Belediye Meclisi de adı gibi biliyor. Bu araba verilmiş, Isparta Belediye Başkanı AK Partili olduğu için dışarıda.
Örneğin Avcılar Belediye Başkanı’nın seçimi sırasında, kendisine de değil, kampanya sırasında şehirde sesli araç gezmiş, kiralık, 30 gün. Aziz ihsan Aktaş diyormuş ki ‘Avcılar’a o arabayı ben gezdirdim.’ Belediye Başkanının ne kendi, ne yakınını, ne kimsenin ilgisi yok. Bizim belediye başkanı içeride. Adam ‘Verdim’ dediği, ‘Aldım’ dediği Audi A8 Long ile fink atıyor Isparta’da. Tık yok. Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum: Şu kadar şerefin, namusun, ahlakın varsa cevap ver. Bir daha soruyorum. Recep Tayyip Erdoğan, aynı adam bu arabayı senin belediye başkanına almış. Şu kadar namus, şu kadar şeref, şu kadar ahlak varsa cevap ver. Bununla bugün gözaltına alınan arkadaşların arasında dağlar kadar fark var. Burada kanıt belli, ispat belli, itiraf belli.
Biz ispatlanamayan bir Peugeot Partner’den, elimizin değmediği seçim arabasından, 32 yaşında gencecik belediye başkanı içeride yatıyor. Senin bu belediye başkanı AK Parti’nin ‘AK’ı plakası ile geziyor. Bu mu sizin aklığınız, bu mu sizin akınız. Bu mu eşitlik? Bu belediye başkanına bu arabayı Ispartalı belediye meclis üyeleri, ‘Ne var ihaleyi aldı. Paramızla alacağımıza bedavadan makam arabası aldık’ diyor.
Bizim belediye başkanları kreş yaptırmış, ‘İrtikâba girer’ diyorsunuz. Okul yaptırmış, ‘Rüşvete girer’ diyorsunuz. ‘Madem ihaleyi alıyorsun, git orada aşevine bağış yap’ demiş onu diyorsunuz. Cebine para koymamış. Sizin cebinizden, ayakkabı kutunuzdan, elbise torbanızdan paralar çıktı da ne dedin? Ne dedin utanmadan sen, sen? ‘Bir paranın rüşvet olması için devletin cebinden çıkması lazım. Bir yolsuzluk olması için devletin cebinden, devletin zarar görmesi lazım’ dedin. ‘Kişilerden alınan devleti zarara uğratmaz’ dedin. Burada devletten alınan ne var? Adıyaman’da depremzedeye park yaptırmak, oyun parkı yaptırmak, bilmem ne yapmak için 24 saatlik günde 30 saat koşturan adama sorduğunuz soruya bak? Birazcık vicdan, ahlak ve edebe davet ediyorum. Gel yarışalım. Gel siyasette yarışalım. A Haber’e çıkıp konuşalım.
Sen de al belgelerini, biz de alalım belgelerimizi. Sen bizi yenemeyince, Ekrem Başkan’ı yenemeyince niye Akın’ı yolluyorsun çelme çakmaya? Mertlik mi bu? Dürüstlük mü bu? Türkiye bir yol ayrımında artık arkadaşlar. Tüm muhalefet, AK Parti ve MHP’nin siyaseti dahil tehdit altında. Bir avuç insan bu ülkeyi vesayetle yönetmeyi kafaya takmış. Ve devletin bin yıllık geleneği tehdit altında. Artık bu mücadele ya demokrasi ya otokrasi mücadelesi. Sandığa sahip çıkma mücadelesi. Herkes tarihteki yerini alacak. Bir tarafta sandığı koruyanlar, bir tarafta Tayyip Bey’e ve onun korkularına teslim olanlar. Devletin şerefli yargı mensuplarını, bürokratlarını, vicdan sahibi siyasetçilerini bir kez daha uyarıyoruz. Yargıtay Başkanı’nın, Meclis Başkanı’nın, Türk Hava Yolları Genel Müdürü’nün, AK Partili belediye başkanlarının sorgulanmadığı sorularla, CHP’li belediye başkanlarına soru soramazsınız. Orada bin katı varken, burada ispatsız bir meseleden kimseyi tutuklu yargılayamazsınız.
Buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu operasyon kirli bir operasyondur ve bu operasyonun başına bir siyasetçi yollanmıştır. Akın Gürlek eskiden kararları çok tartışılan bir hakimken, ardından kendisi Ankara’ya Bakan Yardımcısı olmuştur. Buz gibi siyasi makamdır, Erdoğan’ın ifadesiyle. Anayasa siyasete atılanın kürsüye dönmesini yasaklar. Bu Bakan Yardımcılığı zırvasını Anayasa’nın bu yasağından sonra yazdınız diye boşluktan yararlanıp koyduğunuz adam, daha 35 yaşındayken kendinden kıdemli herkesin önüne geçip AK Parti kontrolündeki İBB’den lüks makam aracını 540 gün kullanıp yanındaki arkadaşı en mütevazi araca binerken HGS’sini, benzinini, şoförünü, bakımını AK Parti döneminde İBB’ye yaptıran adamdır. Hiçbir başsavcının talep etmediği, oturmadığı boğazda manzaralı villayı kendisine hazırlıyorsunuz.
Utanmadan ‘Tayini başlamadan tadilat başlamıştı’ diyorsunuz. Milyonluk tadilatlar yaptırıyor. Eve havuz yaptırıyor, kaçak müştemilat yaptırıyor. Devletin lojmana, tadilatına ayıracağı paranın 200 katı para ödeniyor. Teker teker o paraların nereden hareketlendiği belli. Bir savcı gelecek, bir gün bunlara bakacak. Lüks yat şirketleri ile ahbaplık yapıp alıcı gözüyle 87 yıllık maaşıyla alamayacağı yatı gezip, ‘Bu yat nasıl olur, kaça olur?’ yapan adamın bu milletin kör kuruşunu koruyacağını kimse sanmasın. Buradan kendisine soruyorum: Tuzla’da bir yazlık villa var mı? Soruyorum: Aileden herhangi birinin kredi kartlarını Vanlı bir iş adamı ödüyor mu? Vanlı bir iş adamı sizi bu borçlardan azade ediyor mu? Soruyorum: Üsküdar’da büyük bir projeden bir daire alınıp da bir yakına yapıldı mı?
Bir yandan millete ahlak dersi vereceksiniz, bir yandan paçanızdan pislik akacak. Kolay. ‘Yol belli. İş o raddeye gelince öncekinin kaçtığı delikten kaçarım yurtdışına.’ Öncekinin kaçtığı delikten kaçarsın. Onları getirmezler. Çünkü geldiğinde onlar suçu birlikte işlediler. Elbette Zekeriya Öz gelmez. Gelirse, bir konuşursa bugün Türkiye’de birçok görevde olan adamın ne pislikleri olduğu ortaya çıkar, eski yaptıkları ortaya çıkar. Biz iktidardayken yurt dışına kaçmış olanların buraya gelmesinden niye çekinelim? Kırmızı bülteni de çıkartacağız, getirteceğiz de. Teker teker hesap soracağız. Göreceğiz bakalım; kimin kredi kartı borçlarını kim azat ediyormuş, Kim gidip gişeden ödüyormuş. O gişeden yatırılan nakit kredi kartı ödemelerini bulunmayacağını mı sanıyorsun? Bir tek kendini mi akıllı sanıyorsun? Bu kadar pisliğin içinde bir de güya temiz eller operasyonu gibi operasyon yapıyor havası yaratıyor. Haydi, açık açık şimdi buradan bütün AK Partililere sesleniyorum. Soruyorum, soruyorum, var mısınız?
Bak 2019’dan beri Siyasi Ahlak Kanunu Teklifi veriyoruz. Son imza yine benim. ‘Bir önceki dönem verdiğimiz kanunları yenilerim’ demişim. Böyle bir usul var. İşte verdiğimiz kanun: ‘Siyasi Ahlaksızlıkla Mücadele ve Siyasi Etik Kanunu.’ Sayfalarca… Bu kanunu biz istedik, siz istemiyorsunuz. Avrupa birliği dedi ki ‘Vize, serbest dolaşımı istiyorsan siyasi ahlak kanunu geçir.’ Dönemin Başbakanı dedi ki, hatta bize çağrıda bulundu. Biz dedik ki hemen, ben o sırada derhal açıklamada bulundum. ‘İki elimizi birden kaldırırız’ dedim, siyasi etik kanununa destek vermek için. O gün Davutoğlu ‘Siyasi etik kanunu’ dedi. Ben ‘İki elle destek’ dedim, bütün Cumhuriyet Halk Partililer bu konuyu konuştular. Saraya çağrıldı. O zaman tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi Davutoğlu’na? İşte Davutoğlu yaşıyor, Erdoğan da yaşıyor. İnkar eden yok. ‘İl ve ilçe başkanı bulamazsın bu kanunu çıkarırsan’ dedi.
Haydi gelin herkese eşit uygulanacak bir yasa çıkaralım. Hadi, özel yetkili savcılık, özel yetkili mahkemeler kuralım ama liyakatine hepimizin inandığı, güvendiği, öyle AK Gençlik’ten devşirme, avukat bürosundan, AK Parti Gençlik Kollarından kürsüye oturttuklarınızdan değil. Gerçekten tarafsızlığına, gerçekten vicdanına güvendiğimiz, her türlü güvencesi olanlar herkesi sorgulasın. Bu kadar terbiyesizliğin, bu kadar artık utanmadan, sıkılmadan kendindeki durumu karşı tarafı söyleyip, elindeki televizyonuyla, gazetesiyle milleti inandırmaya çalışmayın. Buradan Erdoğan’a bir kez daha meydan okuyorum.
Gittin yurtdışına, dönüşte uçakta, 13.00’e kadar ambargolu, 13.00’te bütün televizyonlar verecek. O uçaktaki bütün gazetecilerin hepsine söylüyorum. Nasıl oluyor kayıt? Sorular belli. ‘Soruyu ben kendi kafamdan sordum’ diyen çıksın. Sorular belli. Cevapları Erdoğan veriyor. Kayıt alıyor musunuz arkadaşlar? Bir tane bant kaydını yayınlayacak var mı? Beni arayıp dinletecek var mı, ‘Ben aldım kaydı’ diye. Kayıt yasak. Kim kaydediyor? İletişim Başkanlığı, kim redakte ediyor, virgülüne, noktalı virgülüne kadar? Soru da çok net bir şekilde soru. ‘Cumhuriyet Halk Partisi, meydanlara topluyor’ diyor ki ‘meydanlar’ sorunun içinde var. ‘Çağırıyorlar ama meydanlar kalabalık değil’ diyor. Meydanlar kalabalık değilse Allah benim belamı versin. Meydanlar kalabalıksa onu öyle yazanın belasını versin.
Millet görmüyor mu; meydan kalabalık mı, değil mi? ‘CHP’ diyor, ‘Anketlerde önde olduğunu iddia ediyor.’ Erdoğan cevap veriyor, neresi yaralı oradan cevap veriyor. ‘Onlar kadar biz de anket yaptırıyoruz. AK Parti birinci partidir.’ Sorun yok o zaman. Hodri meydan, 2 Kasım Pazar. Madem birinci partisin, gel. Aday da olabiliyorsun. Vereceğiz oyu. Meclis’te erken seçim kararını aldıracağız. Madem birinci partisin, gel. Allah’ın korkağı. Allah’ın korkağı, sen birinci parti olsan parende atarak sandığa gidersin.
Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti. Her geçen gün farkı açıyor. Sen her geçen gün yetişemeyeceğin için ‘Akın koş, çelme tak’ diyorsun. Dün çelmenin adı İstanbul, bugün Adana, öbür gün Adıyaman, öbür gün Antalya. Cumhuriyet Halk Partisi’nde yolsuzluk yapan varsa, hırsızlık yapan varsa, suça bulaşan varsa Allah da belasını versin, biz de vereceğiz belasını. Ama bu kadar tertemiz insanlara, 108 gündür iftira, iftira iftira. Şimdi çıkmış, Adıyaman’a saldır, Antalya’ya saldır, Adana’ya saldır. Neden? Günlerdir yalvarıyor bana. ‘Gel Ankara’da otur.’ Güya mitinglerden rahatsız değilmiş. ‘Ankara’da otur, İstanbul’da miting yapma.’ Açık açık söylüyor. ‘Ekrem’i bırak.’ Orada bir tane de kılıç koymuş tepeme. Yok 30 Haziran, yoksa 8 Eylül. ‘Gel partinin başına geç.’
Senin icazetinle partinin başında oturacağıma namusumla Silivri’de Ekrem Başkanın yanında yatarım seçime kadar. Yok öyle şey. Ha ‘Ankara’da otur. Ankara siyaseti yap.’ Bu akşam Amasya siyaseti yapıyorum 20.30’da. Aynı anda canlı yayında meydanda Adıyaman’da da verecekler. Adana’da da verecekler: Antalya’da da verecekler. Çarşamba akşamı İstanbul’da. Ya Sancaktepe ya Kartal. Yine bağıracaklar ‘Diplomasız Erdoğan’ diye. Çatla. Yine bağıracaklar, ‘Erdoğan istifa’ diye. Patla!
Bu kadar vicdansızlık, insafsızlık, yüzsüzlük. Bunun sonunda halen daha rüşvet teklif ediyor. Siyasi rüşvet teklif ediyorlar. Özgür Özel gelirmiş, arkadaşlarını savunmayı bırakırmış, partisini bırakırmış, otururmuş. Orada oturacağıma ilk seçimlerde siz sepetlenene kadar hapiste yatmayı göze almışım ben. Bir yolu var susturmanın. Onu da anam, babam, evladım üzülmesin diye ben söylemiyorum. Yiyorsa sustur. O zaman da bu millet sana ne yapacağını bilir. Ha meydandan korkma korkmama meselesi… Kork kardeşim.
Bak o meydanlarda şu anda prova yapıyoruz. 81 ilde sen fragman izliyorsun, fragman. Korku filmini izleteceğim sana. Sen kötüleş, senden beter kötüleşmeyen ne olsun… Korku filmini size izletmeyen ne olsun. Fragman izliyorsunuz 2 milyon kişiyle. Gün gelecek bak, sandığı ortadan kaldırmaya kalma. Efendi gibi sandıkla gideceksin. Aha da 2 Kasım ortada. 2 Kasım’a sen sandık koymazsan, kasıma ben bir sandık koyarım. Koyar mıyım, koymaz mıyım he beraber bakarız.
Yok, sen sandığı elden almaya kalkarsan, sandığı hangi ellerle kurduysak, o ellerle kurtarırız. O eller Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın elleri. Memleketi önce kurtaran, sonra da biz kazandık diye kılıçla, kalkanla, tüfekle değil sandıkla yöneten eller onlar. O sandık kurulana kadar ne mücadele verildiyse, o sandık korunsun diye de o mücadele verilir. Ondan sonra Mısır’daki meydanı izlediğiniz gibi televizyondan izlersiniz Türkiye’deki o demokrasi meydanlarını.”
Özgür Özel, konuşmasının sonunda tüm demokratik kitle örgütlerini, sivil toplumu ve halkı bu süreçte duyarlı olmaya çağırdı.