Rezerv Alanları Yasası ve barınma sorununu Hatay Defne’de yaşayan Selman Altınöz ile görüştük. 1978 kuşağı devrimcilerinden Selman Altınöz 1979-1991 döneminde Mersin, Burdur, Eskişehir, Kırşehir ve Ceyhan illerindeki çeşitli hapishanelerde yattı. 17-23 Eylül 1988 tarihinde 18 kişilik bir firarla kazandığı 1 haftalık süre dışındaki bu uzun hapisliğin önemli bir kısmını hücrelerde ve müşahedelerde geçirdi. 1992 yılında şartlı tahliye ile serbest kalmasının ardından, öğretmenlik tahsiline sahip olduğu halde, işsizliğe mahkum edildi. Halen devrimci saflarda mücadeleye devam eden Selman Altınöz bir kısım hapislik anılarını ve yaşamından bazı kesitleri Özgürlük Tutkusu adlı kitabında anlattı. Selman Altınöz’e Antakya depremini ve Antakya’da Rezerv Alanları Yasası’na karşı halkın direnişini sorduk. Odak Dergisi
Odak Dergisi: Samandağ halkı Rezerv Alanları Yasası’na karşı açtığı davayı nasıl kazandı?
Selman Altınöz: Bildiğim, öğrendiğim kadarıyla Samandağ’da açılan bir dava yoktu. Samandağ’da küçük bir alan rezerv alanı ilan edilmişti. Ancak rezerv alanı ilan edilmeden önce vatandaşların evlerini boşaltmalarını istediler. Bununla da bağlantılı olarak ciddi toplumsal tepkiler/refleksler geliştirildi. Halk “Siz yasal prosüdürlerin önünü açın biz kendi evimizi kendimiz yapacağız, rezerv alanı istemiyoruz” diye diretince egemenler şu anda geçici bir geri adım attı. Egemenlerin kendilerini daha büyük alanlar için hazırladığını düşünüyorum. Görünen odur ki, önümüzdeki süreçte asıl çatışma noktası Samandağ kıyısı olacak. Turistik altyapının zayıf olduğu bu alan birilerinin iştahını kabartıyor. Esas el koymaların orada yaşanacağını düşünüyorum.
Odak Dergisi: Hatay halkı bu konuda ne yapıyor?
Selman Altınöz: Antakya’da çok geniş alanlar “Rezerv Alanı” ya da “Acil Kamulaştırma Alanı” ilan edildi. Rezerv Alanları halen esnek tutuluyor. Yeni yeni alanlar Rezerv Alanı içine alınıyor. Acil kamulaştırma sürecinde Dikmece köyünde/mahallesinde direnişler yaşandı. Ancak tapusu düşürülen yerlerin sahiplerine belirli bir para yatırılınca giderek direniş sönümlenmeye başladı. Bununla ilgili açılan davalar var… Rezerv Alanı ilan edilen alanlar daha çok şehrin merkezinde yoğunlaşıyor. En ciddi sorunlardan biri, Rezerv Alanlarıyla ilgili açık davranılmıyor. Meslek odalarına, demokratik kurumlara ve evi Rezerv Alanı içinde yer alanlara bilgi verilmiyor. Bunun yanında az hasarlı yerlerin yıkılmaya karar verilmesi, arsaları büyük olan yerlerde örneğin 1,2 ya da daha fazla dönüm sahiplerinin mülkiyet hakkının nasıl sağlanacağı gibi birçok sorun var. Bu soruların şu anda yanıtı yok. Tek söylenen şey: Siz bize güvenin biz gereği yapacağız. Tabii halkta böyle bir güven yok.
Odak Dergisi: 6 Şubat depremi sizi, çevrenizi ve Antakya halkını nasıl etkiledi?
Selman Altınöz: 6 Şubat depreminde 13 bin küsur bina yıkıldı. Bu binaların yıkılmasından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, müteahhitlere, onları denetlemeyen belediyelere, politik kararla imar affını verenlere kadar yetkililer sorumludur. Onların sorumsuzlukları yüzünden on binlerce vatandaş deprem anında yaşamını kaybetti. Deprem sonrasında da yetkililerin tavırları nedeniyle yine binlerce insan yaşamını kaybetti. İlk günde haberini alamadığım bir arkadaşımın evinin bulunduğu yere ve mahalleye gittiğimde neredeyse her evin altından “Bizi kurtarın!” sesleri geliyordu. Ellerinde kazma kürek gibi basit aletlerden başka bir şey olmayan genç gönüllüler dışında yardım eden kimse yoktu. AFAD 3’ncü günden sonra görülmeye başladı… Kısacası yakın dostlarımızı, arkadaşlarımızı kaybettik. Evlerimiz yıkıldı. Bir yılda konut sorununu çözeceklerini vaat ettiler. Aradan 19 ay geçmesine karşın depremzedelerin % 90’nın ev sorunu çözülmüş değil. İlk 20 gün boyunca çadır bile bulamadık. Sonradan Cumhurbaşkanı’nın ağzından öğreniyoruz ki partisine oy verilmediği için bilinçli cezalandırılmışız. Tarihte şehir merkezinde yıkımın en büyük olduğu Antakya, özel afet bölgesi ilan edilmesi gerekirken, üvey evlat muamelesi görmüştür. Kendi imkanlarımızla yapmaya çalıştığımız prefabrik konutlarımıza elektrik, su konusunda yetkililer sorun çıkararak bizi buralardan göç etmeye zorlamaktadır. Halen temel ihtiyaçların karşılanması, ulaşım, barınma, sağlık gibi temel sorunlarımız tüm yakıcılığıyla devam ediyor.
Sonuçta depremden hemen sonra sağ kalan on binlerce vatandaş göç etmek durumunda kalmış, ancak bir süre sonra önemli bir kısmı geri dönmüştür. Şimdi de bu vatandaşlar, temel sorunları çözülmeyerek, göçe zorlanmaktadırlar.
Odak Dergisi: Rezerv Alanları Yasası Hatay’da nasıl gündeme geldi?
Selman Altınöz: Rezerv Alanı Yasası öncelikle Antakya’nın şehrin göbeği diyebileceğimiz yerlerinde ve yakınındaki Armutlu, Çekmece, Esentepe gibi mahallelerin bir kısmında gündeme geldi. Ancak netleşmiş kesinleştirilmiş sınırlar yok. Her an yeni yerler/alanlar eklenebiliyor. Acil kamulaştırma adı altında gerçekleşmiş gasplar da özel bir yer tutuyor. Eski köylerin bir kısmında yaşanan ve devam edilen zeytinliklerin yok edilmesi uygulamaları da önemli sorunlardan biri.
Odak Dergisi: Hatay halkının barınma sorununu çözmek için mücadelesi ne durumda?
Selman Altınöz: Antakya’da yaşamını sürdüren halkın önemli bir kısmı ilk başlarda çadır kentlerde kaldı. Sonrasında konteyner kentlerde kalmaya başladı. Bir kısmı dağlık köylerde yakınlarının yanında, bir kısmı da kendi olanaklarıyla daha çok tek katlı küçük evleri arsalarında yaparak barınma sorununu çözmeye çalışıyor. TOKİ’ler ev yapıyor ama konut sorununun yüzde 10’unu bile çözebilmiş değil. Halen en ciddi sorunların başında konut sorunu olmaya devam ediyor. Deprem ve barınma sorununu gündemleştirmek adına oluşturulan platformlar var. Farklı toplumsal kesimlerden, farklı siyasal, inanç ve kimliklerden oluşan emek veren güçler var. Yakın dönemde barınma sorunu eksenli miting yapıldı; mahallelerde sistemli toplantılar yapılıyor…
Odak Dergisi: Sosyalist hareket depremzedelerle dayanışma ve yeni depremlere karşı önlem konusunda neler yapabilir?
Selman Altınöz: Yaşanan deprem çok ciddi deneyimler bıraktı. Sosyalistler başkaları tarafından toplanıp gönderilen yardımların dağıtılması konusunda çok başarılıydı. Şüphesiz gelen yardımlar ortak havuz üzerinden ortak ekipler oluşturularak dağıtılabilseydi ortak mesajlarla daha geniş bir kitleye seslenilebilirdi ve çalışma herkesin yararlanabileceği ortak bir kazanıma dönüşebilirdi.
Olası bir depreme hazırlık olması açısından içe ve dışa dönük koordinasyon komiteleri oluşturulmalı. Koordinasyon komiteleri, meslek odalarıyla –özellikle de jeoloji ve inşaat mühendisleri, mimarlar ve baroyla- iletişim kurarak deprem eğitimi, deprem bilinci oluşturmalıdır. İkincisi mahallelerde deprem yerel komiteleri oluşturulmalıdır.
Odak Dergisi olarak Selman Altınöz’e yanıtları için teşekkür ediyoruz. Hatırlanacağı gibi 6 Şubat depremi ardından yurt çapında olağanüstü duyarlılık gelişti. Bu duyarlılık Türkiye solu olarak birlikte bir koordinasyon oluşturup yurt çapında seferberliğe girişerek coğrafyamızın binlerce yıllık kaderinin değiştirilmesine ön ayak olabileceğimiz tarihsel bir olanaktı. Türkiye solu bu bilince ve davranışa ulaşabilseydi hükumetin Rezerv Alanları Yasası adı altındaki yağmacılığı da gündeme gelemeyecekti. Antakya halkı her şeye rağmen mücadeleye devam ediyor.