Sevim Belli’nin Ardından

0
1012

Hamza Yalçın

1970’li yıllarda en çok okuduğumuz Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Ücretli Emek ve Sermaye, Fransa’da Sınıf Savaşımları gibi Marksist klasiklerin kimin tarafından çevrildiğine merak edip baktığımızda, hep Sevim Belli ismini görüyorduk. Sosyalist hareketin ülke politikasında en etkili olduğu dönemde, hareketin liderinin eşi, mücadele arkadaşı ve bir kadın devrimci olarak Sevim Belli’ye veda ederken, bu örnek insandan biraz söz etmek istiyoruz.

Sevim Belli, ayrıcalıklı bir toplumsal kesimde yetişmesine rağmen, gençlik yıllarında ezilenlerin kurtuluşu için mücadeleye katılmış ve uzun ömrünü adadığı davaya en zor zamanlarda bile bağlı kalmış bir insandı. Sonradan Belli soyadını alacak olan Sevim Tarı, armatör dedesi Rıza Kalkavan’ın Beylerbeyi’ndeki yalısında büyümüştü. Türkiye’de, Amerika’da ve Avrupa’da tıp eğitimi aldı. Babası bir polis müdürü, annesi ise Rize’nin zengin ailelerinden Kalkavanların kızıydı. Onun devrimci mücadeleye katılmasında güçlü insan sevgisi, ezilenlere duyduğu sempati ve derin yurtseverliği belirleyici rol oynadı.

Eski solcuların çoğu ne yazık ki uzun süredir çocuklarını mücadeleden geri tutuyor. Sevim Belli’nin polis müdürü babası ise kızının illegal devrimci mücadeleye katıldığını öğrendiğinde ona karşı çıkmadı, sadece çok büyük zorluklarla karşılaşacağını ve acı çekeceğini hatırlattı. Sevim Belli ise güçlü kişiliği sayesinde bu zorluklara yiğitçe göğüs gerecekti. Mihri Belli’nin babası da benzer bir tavır sergilemişti. Batı Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularından, milletvekili ve yargıç olan Kemalist babası, oğlunun komünist olduğunu öğrendiğinde onun arkasından, “Doğru yolu buldu” demişti. Mihri Belli, 1960’lı yıllarda, “Kemalizm ile sosyalizm arasında aşılmaz duvarlar yoktur” derken bu ve benzeri örneklerden hareket ediyordu.

Devrimci mücadeleye katılanlar, ayrıcalıklarını kaybetmekle kalmaz, çoğu zaman fazlasını da kaybederler. TKP liderlerinden Reşat Fuat Baraner, Mustafa Kemal’in kuzeniydi. Ancak onun gibi mücadelede safını çok net seçmiş biri için bu ne işkence altında ne de geçim sıkıntıları içinde bir anlam taşıyordu. Sevim Belli de örgütlü devrimci mücadelede kararlılıkla ilerlediği için tıp mesleğinde yükselmesi, hatta ülkesinde mesleğini icra etmesi bile engellendi.

Sevim Belli, devrimci hareketin son derece aktif ancak bilinçli olarak geride duran isimlerinden biri oldu. İsteseydi daha genç yaşlardan itibaren kamuoyunda çok öne çıkabilirdi; çünkü yüksek entelektüel donanıma ve sosyal gelişkinliğe sahipti. Örneğin, 1951 yılındaki ünlü komünist tutuklamalarında adı ön planda geçiyordu. O tutuklamada Mihri Belli, TKP’nin lider kadrolarından biri olmasına rağmen, adı “Sevim Belli’nin nişanlısı” olarak anılıyordu. Sevim Belli, ilişkilerinde hem içtenlikli hem de çok dikkatliydi; insanda güçlü bir saygı uyandırıyordu.

Aileyle ilk karşılaşmamın bende nasıl güçlü bir etki yarattığını, Mihri Belli’nin ardından yazdığım yazıda anlatmıştım. (Mihri Belli yazısı için tıklayın). Aileyi yakından tanıyan 68’li devrimcilerden Sarp Kuray da özel bir konuşmada, Sevim Belli’nin insanları nasıl dikkatle izlediğini şakayla anlatmıştı. Belli çiftinin Stockholm’da yaşadığı yıllarda, sol çevreyle kurdukları nitelikli ilişkilerde Sevim Belli’nin belirleyici rolüne şahit oldum. O dönemde Stockholm’da tanıdığım en iyi insanlar, onların yakın dostlarıydı.

Eşi ve yoldaşı Mihri Belli tüm zamanını mücadeleye verdiği için, ailenin geçimi ve çocukların yetiştirilmesi Sevim Belli’nin sırtındaydı. Ancak o, aileyi geçindirmekle yetinmedi; devrimci mücadelede de her zaman büyük bir özveriyle çalıştı. Sevim Belli ile sohbetlerimizden, onun Mihri Belli ile ilişkisinde Engels’in Marks’la yoldaşlığını örnek aldığını düşünmüştüm. Bu iki önder devrimcinin başarıları ve başarısızlıkları ortaktır. Mihri Belli, Türkiye siyasetinde en etkili olmuş devrimci (komünist) liderlerden biridir. Bu yüzden, 1960’lı yıllarda ABD emperyalizminin ve egemen güçlerin baş hedeflerinden biri olmuştur. En önemli başarısızlıkları ise, 1960’lı yıllardaki devrimci yükselişin bölünmeler yoluyla saf dışı edilmesini önleyememeleridir. O süreçten sonra ikisi de solda geri plana düştü. Ancak mücadeleden asla geri durmadılar. Onlar, mücadelenin sadık insanlarıydı.

Bazı gözlemlerimi de paylaşmak istiyorum. Gençken yeni insanlarla tanışmaya açık olan pek çok kişi, ileri yaşlarında tanımadıkları kişilerle görüşmekten çekinir. Ancak Sevim Belli, 90’lı yaşlarında bile yeni insanlarla tanışmaya şaşılacak kadar açıktı. Sevim Belli çok disiplinli bir insandı. Üstlendiği işleri ve Odak dergisindeki yazılarını bir kez bile geciktirdiğini hatırlamıyorum. Hem tutumluydu hem de zamanını dikkatli kullanırdı; ancak mücadeleye zaman ayırma konusunda olağanüstü cömertti. Onların nasıl sade yaşadığını Stockholm’den, Paris’ten ve İstanbul’daki hayatlarından biliyoruz. Sade ancak kültürlü bir yaşam sürdüler. Belli ailesi, çağdaşlarına kıyasla uzun yaşamlarını mücadeleye cömertçe verdiler. Sevim Belli, ilerlemiş yaşına rağmen bizim çalışmalarımıza bile maddi katkılarda bulundu. Mağazalarda kaliteli ve ucuzlamış giysileri alıp çevresindekilere hediye ettiğini birkaç kez ben de gördüm.

Seyrantepe Mahallesi’ndeki Emek Kültür Merkezi’nde yaptığı bir konuşmadan sonra, onunla Taksim’de tekrar karşılaşmam hâlâ aklımda. O sırada yaklaşık 70 yaşındaydı. Konuşma sonrasında Anadolu yakasındaki (Sahrayıcedit) evine dönerken, Taksim’de bineceği otobüsü bekliyordu. O dönemde yollar bugünkünden çok daha uzundu. Ne yazık ki, onun götürüp getirecek bir aracı bulamayacak kadar güçsüzdük. Ancak Sevim Belli, böyle detaylarla uğraşacak bir insan değildi; bizden taksi tutmamızı bile beklemezdi. O görüşmenin aklımda bu kadar canlı yer etmesinin nedeni, hem onun etkileyici hali hem de durumumuza duyduğumuz iç acı olabilir. Bu iki insanın değerini tam olarak bilemediğimizi söyleyerek çok hayıflanmıştık.

Ancak, onları solda savunmak ve fikirlerinin yayılmasını sağlamak konusunda aktif çaba gösterdik. Paris’e taşındıklarında, onlarla ilgilenilmesi yönünde arkadaşlarımızı teşvik ettik. Sevim Belli’nin, mücadelenin muhasebesini yaptığı “Boşuna mı Çiğnedik?” adlı, 1994 yılında ilk kez yayınlanan kitabın çevremizde okunması ve tartışılması için yoldaş sadakati ve sevgisiyle gayret ettik.

Onlarla zaman zaman anlaşmazlığa düştüğümüz, bundan zarar gördüğümüz ve kendimizi yaralanmış, zorda hissettiğimiz oldu; ancak yaşadığımız anlaşmazlıklar, onların devrimci değerine olan saygımıza gölge düşürmedi. Bu yüzden içimiz rahattır. Türkiye solunda ne yazık ki, güncel anlaşmazlıklara takılarak birbirini değersizleştirme eğilimi görülmektedir. Sevim Belli hayattayken, devrimci örneğinin özellikle saflarımızda anlaşılmasını çok önemli görmüştük. Bu konulardaki özel duyarlılığımdan dolayı içim rahattır. Onlara duyduğumuz sevgi ve bağlılık, çevremizde de etkisini göstermiş; bizden uzaklaşanlar bile onlara sevgi ve saygılarını sürdürdü.

Türkiye’ye gidip onu evinde ziyaret edemediğim için üzülüyordum. Avrupa’da doğup benden uzak büyüyen ve babasının ülkesine, sevdiklerine yabancı kalacak diye endişe duyduğum oğlum, 2022 yılında ilk kez Türkiye’ye gittiğinde onu ziyaret etti. Bu ziyarete yardımcı olan ve Sevim Belli’yi tanıyan İstanbul’daki arkadaşımız, beni sevindirmek amacıyla ziyaretten fotoğraflar çekip gönderdi.

Sevim Belli ile politik olarak ayrı düşmüş olsak bile, hayatımda en büyük yazılı takdiri aldığım kişi o oldu. Odak Dergisi, AKP-Cemaat iktidarının hakkımızda yürüttüğü kampanyayı göğüslemek maksadıyla, tanıklığını önemsediğimiz kişilerden referans istemişti. Sevim Belli, Mayıs 2010’da hakkımda çok beğendiğim ifadeler yazmış; sonrasında telefon açıp, sıkıntılı bir sesle “Bir şeyler yazdım ama yeterli olur mu, tereddüde düştüm” demişti. Yazdıklarıyla beni çok onurlandırmıştı. Orada yazdığı ve Eğitim ve Dayanışma Hareketi başlıklı kitapta (Eğitim ve Dayanışma Hareketimiz, 2013) da yayınladığımız devrimci sıfatlar, benden çok Sevim Belli’nin kendisini anlatır.

Sevim Belli, kadınların kurtuluş mücadelesine çok önem veriyordu; ancak onun feminist olduğuna hiç rastlamadık. Kadın sorunu üzerine yaptığı bir konuşmada “Kadın sorunu aslında erkek sorunudur. Erkek sorunlu olduğu için kadın sorunu vardır” diyordu. Feminizm hakkında ise şu sözlerini aktarmak istiyoruz: “Kadınlar erkekleri bir cins olarak ortadan kaldıramazlar, kaldırmamalıdırlar. Kadın-insan ile erkek-insan, aynı insan denilen yaratığın birbirini tamamlayan iki ayrı kategorisidir. Savaşım, birbirlerine karşı değil; birlikte bugünkü işleyişe, bugünkü konumlanışa karşı olacaktır. Doğrusu da budur ve bu nokta çok önemlidir. Kanımca feministler de bu konularda yanlışlara düştüler. Kadının savaşımını erkeklere yönelttiler.” Odak Dergisi’nin 15 Mayıs 1993 ve 15 Haziran 1993 tarihli, 21 ve 22 numaralı sayılarında yayınlanan konuşması, “Kadın Sorunu” başlığı altında kitap haline getirilmişti.

Sosyalist hareketin birliği, Sevim Belli’nin de Mihri Belli’nin de en çok özlediği şeylerden biriydi. Solda birlik yollarını arıyorlardı. 1960’lı yıllarda Sol Kemalistlerle kurdukları ittifak sayesinde, devrimci hareketin büyük yükselişinin koşullarını yaratmışlardı. 1980 sonrasında ise, Kürt siyasal hareketiyle kurulan ittifakın sosyalist hareket için bulunmaz bir fırsat olduğunu düşünüyorlardı. 1980’li yıllarda biz de böyle düşünüyorduk. Ancak, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, Kürt hareketi emperyalist sistem içinde kendine yer aramaya başlayacaktı. 1990 sonrası, sosyalist hareketin güçten fazlaca etkilenme zaafı nedeniyle, ilişkilerde solun Kürt hareketine örgütlenmede, eylemde ve düşüncede bağımlı hale gelmesine yol açtı. Türkiye solu, bu süreçte Türkofobi’nin etkisine girerek anti-emperyalist yurtsever geleneğinden ve Türk halkından uzaklaştı; kendine güvenini kaybetti. Kürt siyasal hareketinin gözüne girmeye çalıştı. Solda birlik için öncelikle sosyalist hareketin bağımsız bir çizgide olması, bu temelde kendi içinde yoldaşlık ilişkilerini geliştirmesi gerekiyordu ve durum bugün de böyledir. Bir yandan da enternasyonalist kaygılarla içine girilen bu büyük zaaf, Kürt hareketine de zarar verdi.

Kusursuz bir insandan değil, bir devrimciden söz ettik. Devrimci hareketin, Türk halkının ve halklarımızın gurur kaynağı olan bu güzel insanla tanışmamız, bizim için büyük bir şanstı. Devrimci anıları ve özlemleri, mücadelemizde güç kaynağımız ve yol göstericimiz olacaktır.

İyi ki onu tanıdık!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.