SURİYE’DEKİ GELİŞMELER VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

1
391

Suriye’de yaşanan son gelişmeler ve bu gelişmelerin Türkiye’ye yansımalarını Mehmet Güzel’e sorduk. Aldığımız cevapları sizlerle paylaşıyoruz. Odak Dergisi

Odak Dergisi: Suriye’de Esat iktidarının yıkılıp, Colani gibi bir IŞİD ve El Kaide artığının başa getirilmesi hangi güçlerce planlandı? Batılı emperyalistler ve İsrail bu iktidardan neler bekliyor?

Mehmet Güzel: 2011 yılından bu yana Suriye’ye, dünyanın bütün emperyalist ve emperyalizm işbirlikçisi ülkelerin saldırdıklarını biliyoruz. İşbirlikçi ülkelerin başında Türkiye ve Körfez devletleri yer alıyor. Suriye’ye musallat edilen cihatçı terörün kaynağı bu muktedir ülkelerdir. IŞİD, El Nusra ve diğer bütün Selefi-cihatçı vahşi terör örgütlerinin imalatçıları ve organizatörleri bu devletlerdir. Ne yazık ki ülkemizin hain egemenleri bu senaryonun başında yer almıştır.

Sorunuzdaki nihai noktaya gelirsem 2024 yılının sonlarına gelindiği zaman Suriye üzerine çok büyük bir oyun tezgahlandı. ABD ve Rusya arasında yani kurtlar sofrasında bir pazarlık yapıldığı anlaşılıyor. Pazarlık masasına Ukrayna ve Suriye yatırıldı. Rusya tarafından Ukrayna karşılığında Suriye satışa sunuldu. Sonraki süreçte yaşanan bütün gelişmeler bu satışı doğruluyor.

Sonraki süreçler bu satış doğrultusunda gelişti. Herkes kendi etki alanında gereken rolünü oynadı. Aralık ayının başında Doha’da Konferans yapıldı. O konferansta Rusya, Türkiye, İran ve diğer ülkelerin yetkilileri görüşmelerde bulundu. Bu “satışa” kim direndi kim onayladı kesin olarak bilemiyoruz. En azından İran itiraz etti mi, bunu bilemiyoruz. Çünkü görüşmelerin içerikleri açıklanmadı. Ama Doha’daki konferansta, ABD Rusya arasında yapılan “alışverişe” uygun gelişmelerin yaşandığını ve Türkiye, Rusya ve Körfez ülkelerinin bu doğrultuda tavır sergilediklerinidüşünüyorum.

Rusya ve ABD arasında yapılan bu “al gülüm ver gülüm” alışverişi sonucunda Suriye yönetimi yıkıldı. Hem de dramatik bir şekilde. 14 yıl boyunca efsanevi bir direniş gösteren, bütün olanaksızlıklara ve zorluklara karşın, dünyanın bütün muktedirlerin en vahşi saldırılarına karşın direnişi başarıyla ve kararlılıkla yürüten Suriye yönetimi 10 günde dramatik bir şekilde yıkıldı.

HTŞ güçleri İdlip’ten çıkıp Şam’a doğru yöneltildiklerinde Halep’te veya Rojava bölgesinde oyalanma gibi bir engelle karşılaşmadılar. ABD buna izin veremezdi. Halep’te Kürt güçleriyle anlaşarak “yolunuz açık olsun” diyerek uğurlandılar. Hama ve Humus’ta direnişle karşılaştıklarında Suriye ordu birimlerine sahte emirler gönderilerek direniş dağıtıldı. Rusya tarafından Beşar Esat’a;‘İsrail’in, Cumhurbaşkanlığı Sarayına büyük bir saldırı gerçekleştireceği istihbaratı alındığını, Esat’ın Lazkiye’ye geçerek oradan direnişi yönetmesi gerektiği’ söylendi ve biraz da zoraki olarak Esat Lazkiye’ye götürüldü. Oradan da Moskova’ya kaçırıldı. 7 Aralık 2024’te Şam’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir Rus Subay, silah bırakma emri vermemekte ve direnme kararında ısrar eden, Cumhurbaşkanlığı’nı korumakla görevli 4. Tümen’in komutan yardımcısı Liva Ali Mahmud’u öldürdü. Der’a bölgesinde konumlanmış olan ve Rusya’nın etkisinde olan 5. Kolordu HTŞ’den önce Şam’a girerek yönetimi ele aldı. Böylece HTŞ, küçük bir askeri güçle İdlib’ten çıkıp pikniğe gider gibi 10 günde Şam’da yönetimin başına getirildi. Rusya, ABD, İsrail ve Türkiye bu işin baş aktörleridir.

Batılı emperyalistler ve İsrail, istedikleri gibi cirit atabilecekleri, İsrail’in yayılması ve büyümesine zemin hazırlayacak, İran ve diğer direniş güçlerine karşı geliştirilebilecek olan hamlelere payanda olabilecek, savunmadan arındırılmış, güçsüz, pısırık, mecalsiz bir Suriye istiyorlar. Böyle bir Suriye’yi, kendilerinin kurup geliştirdikleri bu “cihatçı İslamcı” görünümlü kuklalar aracılığıyla yarattılar. Gerek Türkiye’nin gerekse de Kürt Hareketi’nin etki ve nüfuzuna, İsrail ve ABD’nin bu hedeflerine hizmet ettiği oranda izin verilir. Bu hedefle çatışan her adım imha edilir. Yeni Suriye öyle bir hale getirildi.

Odak Dergisi: IŞİD’e karşı mücadelede Suriye hükumeti, İran güçleri ve Hizbullah’ın rolü oldu mu? Olduysa bu basında neden ifade edilmiyor?

Mehmet Güzel: Elbette. IŞİD’e karşı mücadele esas olarak Suriye ordusu, Rusya,İran, Hizbullah ve kimi yerel milis örgütleri tarafından yürütüldü. IŞİD, ABD ve Türkiye devleti tarafından oluşturulmuştu. Finansman ise Körfez ülkeleri tarafından sağlanmıştı. Bu güçler, kurup besledikleri bu örgütü Suriye yönetimini yıkmak amacıyla kullandı. Bu arada Türkiye devleti bu vahşi örgütü, Kürtleri imha etmek ve onların kentlerini işgal etmek ayrıca Irak’ta Musul’u ele geçirmek amacıyla kullandı. IŞİD’in anası da babası da Suriye’ye saldıran bütün bu muktedir devletlerdir. Ve elbette başta ABD ve Türkiye’dir. “İki bin tır dolusu silah taşıdık” itirafları, Türkiye devlet yöneticileri tarafından yapıldı. Adana’da yakalanan silah yüklü “MİT Tırları” olayını hatırlayalım. Libya’dan İskenderun körfezine gemilerle taşınıp oradan Suriye’ye taşınan silahlara Hatay halkı ve basını tanıktır. 

Neticede IŞİD Suriye yönetiminin yıkılması için kuruldu ve kullanıldı. Bu arada Türkiye bu canavarı Kürtlere karşı kullandı. ABD, Türkiye’nin bu girişimine başta, Kürtlerin, kendi himayesine girmelerini sağlamak amacıyla itiraz etmedi. Türkiye ve IŞİD eliyle ölümle yüz yüze getirilen Kürtler ABD’nin kanatları altına girdikten sonra “IŞİD’e karşı Kürtlerin efsanevi direnişi” destanı algısı bütün dünyada yayıldı. Kürtler elbette efsanevi bir direniş sergilediler, bunu yadsımıyorum. Ama IŞİD’in kaderine Kürtler değil, onu yaratan ülkeler karar verdi. Onu yaratan ülkeleri yukarıda saydım. Bu ülkeler bunu yarattı ve kullandı. Suriye’ye karşı başarılı olamadı. Suriye ordusu, Hizbullah, İran ve Rusya bu canavarı güneyde, Şam çevresinde ve doğuda silip süpürdü. Kuzeyde ise ABD ve Türkiye ortaklığı ile Kürtler karşısında kullanıldı. Kürtler yeteri kadar egemenlik altına alındıktan sonra da yine bu canavarı yaratan ABD’nin isteği ve desteğiyle Kürtlere kırdırıldı. O da ABD’nin istediği oranda! Ne daha fazla ne de daha az. Çünkü kendilerine bela olmayacak oranda varlığını devam ettiren bir IŞİD aparatı, muktedirler için gerekli ve kullanışlıdır.

Emperyalist ülkelerin denetimindeki basın, hesabına geldiği için ve hesabına geldiği gibi bir “IŞİD’e karşı direniş efsanesi” yaratmak istedi. IŞİD’in Suriye, Rusya, İran ve Hizbullah tarafındanyenilgiye uğratıldığı gerçek efsanesi Batı basınının işine gelmez. Şimdilik IŞİD’e karşı Kürt Direnişi efsanesi işine geldiği için bunu köpürttü. Kürt arkadaşlarımız da bu sahte efsaneye kendilerini kaptırmışlar; “dünyayı IŞİD belasından biz kurtardık, dünya, varlığını bize borçlu” havasındalar. Oysa bu canavarı yaratanlar istedikleri kadar kullandı ve istedikleri zaman Kürtlerin canı ve kanıyla sonlandırdı veya kontrol altına aldı.

Odak Dergisi: Suriye’de Esat iktidarının zafer kazanması yerine Colani’nin işbaşına gelmesi Kürt ulusal hareketinin geleceğini nasıl etkilemektedir?

Mehmet Güzel: Kürt halkı bu coğrafyanın kadim halklarından birisidir. Egemenler kim olursa olsun diğer yerli halklar gibi Kürt halkı da bu coğrafyada varlığını sürdürmeye devam edecektir. Yıkılan Suriye yönetimi altında Kürt halkı, yaşadıkları diğer devletlerde karşılaşmış olduğu katliam ve çatışmaların benzerine maruz kalmamıştı. Tam tersine, diğer coğrafyalarda bulamadıkları örgütlenme olanağına sahipti. Türkiye ve Irak’ta uğradıkları katliamlardan kaçan önemli sayıda Kürt nüfus Suriye’de yaşama olanağına sahip olmuştu. Bu koşullara rağmen kendi egemenliklerini ikame etme olanağından yoksun idiler. Suriye eski yönetiminin handikabı da buydu; Arap milliyetçi bir yaklaşımla Kürt halkının ulusal özgürlüğü sorununu radikal tarzda çözememişti. Bu sorunu çözebilmiş olsaydı ABD’nin kullanımına elverişli bir koz bırakmış olmazdı.

Buna rağmen Suriye’deki Kürt halkının özgürlüğü ve kurtuluşu Direniş Ekseni ile beraber mümkün olabilirdi. Kürt hareketi, olayların başladığı ilk andan itibaren ikircimli bir yol izledi. Bu ikircimli tavrın adına “üçüncü yol” dedi. Suriye’ye karşı saldıran cihatçı güçlerden medet umdu. Bu cihatçı terör örgütlerinin 2011’de Türkiye’nin ev sahipliğinde Antalya’da yaptığı toplantıya katıldı. Ancak isteklerinin karşılanması konusunda diğer katılımcılardan yüz bulmadı. Yeri gelmişken ifade etmeliyim; bu toplantı yapıldığı zaman ben ve arkadaşlarım kalabalık bir grupla bu toplantıyı basmak üzere Antalya’ya gittik. Devletin almış olduğu güvenlik önlemleri nedeniyle toplantıyı basamadıysak da Antalya’daki sivil toplum örgütlerinin de desteğiyle büyük bir protesto eylemi gerçekleştirdik. Protesto eylemimiz Türkiye, Suriye ve Lübnan basınında geniş bir şekilde yer almıştı.

“Üçüncü yol” adıyla sergilenen ancak Direniş Ekseni dışındaki bu tavır emperyalizmin kullanımına kapıları sonuna kadar açmış oldu. Nitekim Öcalan’ın 2013’teki İmralı görüşme notlarında bu tavır ilkesel olarak kendisini ortaya koyacaktı. Bu tavır ABD ile iş birliğine evrildi. Saldırgan güçler ile Direniş Ekseni ikilemi arasında “üçüncü yol” adı altında aslında birinci tarafta (saldırgan güç ABD’nin safında) yerini belirlemiş oldu. Suriye devletinin vatan savunması amacıyla Kürt hareketine verdiği silahları saldırgan ABD’ye askeri üs ve işgal alanı yaratma hizmetinde kullandı. Ölümle terbiye edilen ve sıtmaya zorlanan Kürt hareketi ABD’ye elini vermiş oldu. Elini veren Kürt hareketinin kolunu kurtarması artık mümkün değildir. Bu kritik adım Kürt hareketinin de Suriye’nin de hatta bölgenin de kaderini etkileyen bir adım oldu.Ulusal hakları teslim edilerek Kürt Hareketi Direniş Ekseni saflarında kalmış olsaydı ne ABD Suriye’de işgale olanak bulabilirdi ne de Kürtler ABD’nin denetimine girmek zorunda kalırdı. Suriye yönetimi de satışa sunularak hazin bir yıkılmaya maruz kalmazdı.

Ancak şartlı cümleler kurarak mevcut realite değiştirilemez. Mevcut koşullarda Suriye, halkların mezbahasına dönmüş durumda. İnsanlığın ulaşmış olduğu kültürel ve insani birikim bir anda tersyüz edilerek barbarlığın dibine geçildi. Kürt Halkı da bu koşullarda kendi iradesine sahip değildir. İradesi tamamen ABD ve İsrail’in elindedir. Tek avantajı, katliama karşı şimdilik kendini koruyabilen bir kırılgan denge içerisinde olabilmesidir. Bu koşullarda ABD ve İsrail’in çıkarları aleyhine olabilecek hiçbir adım atamaz. Tersi durumda ipi çekilebilir. Olası bir İran’a yöneliksaldırıda iş birliği halinde olduğu güçlerin çıkarına uygun bir mevzilenme içinde olmak zorunda. Suriye’de Kürt hareketi böylesi şartlarda bir özerklik yapılanması içerisindedir. Verili koşullarda ABD ve İsrail’in de arzu ettiği gibi federatif bir özerklik yapılanması içerisinde sahte bir özgürlük yaşamaktadır. Bu“özgürlük”, muktedirlere hizmet etme karşılığında öldürülmemeözgürlüğüdür! Suriye’de Aleviler de katliamlarla bu “özgürlüğe” zorlanıyor!

Odak Dergisi: Türkiye, Irak ve Suriye’de ve bölgede bugüne kadar yaşananlara bakıldığında AKP iktidarı Batılı emperyalist güçlerin bölgedeki hesapları karşısındaki tutumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Mehmet Güzel: AKP’nin, ABD öncülüğündeki emperyalist ülkelerin Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme projesi için uzun vadeli bir planın parçası olarak iş başına getirildiği binlerce kezyazılıp çizildi. Erdoğan’ın, BOP projesinin eş başkanı olarak göreve getirilmiş olması her şeyi açıklamaya fazlasıyla yeter. BOP projesinde ne olduğunu da biliyoruz; yazıldı, çizildi. Bu projeye eş başkan olmak demek, mevcut yasallık çerçevesinde başta kendi vatanına, kendi halkına, kendi devletine ihaneti peşinen kabul etmek demektir. Bu açıdan bakıldığında hem mevcut devlet yasalarına göre hem de etik olarak meşru çerçevede Erdoğan ve AKP başta Türk ulusu olmak üzere bölgemizdeki bütün ulus ve ülkelerin hak, hukuk ve çıkarlarına karşı emperyalist ülkeler ve İsrail lehine bilinçli bir ihanet içerisindedir.

Irak’ta, Filistin’de, Suriye’de ve Libya’da akan her damla kanın, yiten her canın suç ortağı AKP ve onun başındaki Erdoğan ve elbette bu gücün hakimiyetindeki Türkiye Devletidir. Irak, Libya ve Suriye’de İsrail’in güvenliğini ve yayılmacılığını temel alan, Batılı emperyalist ülkelerin hakimiyetini sağlayan ve bölgeyi emperyalist ülkeler açısından dikensiz gül bahçesine çeviren uzun vadeli bir çalışmanın en sadık hizmetkarı konumundadır AKP ve onun hakimiyetindeki Türkiye Devleti. Bu uzun vadeli plan ve program kapsamında misyonu da devam ediyor. Oluşan yeni bölge dengesinde İran’a karşı geliştirilecek olan komplolar ve saldırıların da en temel payandası, AKP egemenliğindeki Türkiye Devleti olacaktır. Aslında bu konuda AKP’ye haksızlık etmemek gerekir; NATO’nun etkin ve bağımlı bir bileşeni olan Türkiye Devleti, iş başındaki hükümet kim olursa olsun emperyalizme hizmete mecbur bir bağımlılık ilişkisi içerisindedir. Ama Menderes dönemi dahil Türkiye siyasal tarihi boyunca AKP dönemi kadar açıklıkça ve bu derinlikte bu ihanet projesinin içinde olan hükümet olmamıştır. Halka ve vatana ve tabii ki bölgemiz Ortadoğu’nun tüm halklarına ihanette şampiyonluğu ele geçirmiştir. 

Odak Dergisi: Suriye’de Alevilerin önümüzdeki dönemde İsrail ve Batılı güçlere karşı tutumu ne yönde gelişiyor? Bu tutum Türkiye Alevilerinin Batılı emperyalistlere ve İsrail’e karşı tutumlarını nasıl etkilemektedir?

Mehmet Güzel: Suriye’de Aleviler, tarihlerinin en önemli katliamlarından birini yaşıyorlar. 1500’lü yıllarda Yavuz Sultan Selim dönemindeki Osmanlı katliamı benzeri bir kıyımdan geçirilmektedirler. Bu katliam süreci 2011’den bu yana devam ediyor. Ve şimdi Suriye’de yönetime getirilenler, “Alevilerin kıyma makinasından geçirilerek köpeklere yedirilmesi gerektiği” ideolojisini savunanlardır. Bu ideolojiyle 14 yıl boyunca Suriye’de Alevi kanı döken ve bunu kendileri gibi çirkin “cihat” söylemi ile yürüten cani örgüt liderleri Suriye yönetimine geldi. Biri Cumhurbaşkanı koltuğuna, diğerleri devletin en kritik makamlarına getirildi. Bu koşullarda Aleviler “çağdaş”, “uygar” ve “demokratik” Batı emperyalist ülkelerinin gözleri önünde ve rızaları ile kıyımdan geçiriliyorlar. Filistin’de bir buçuk yılda 53 bin kişinin katledilmesini onaylayan bu dünya muktedirleri, Suriye’de üç ayda 50 binin üzerinde Alevinin katledilmesine onay verdiler. Katliamları yapan Selefi “cihatçı” vahşi güçler bu katliamları kendileri gibi çirkin ve sahte inançları gereği yapıyorlar. Ama onları kullanan ve bu katliamlara göz yuman muktedir güç uygarlıkları bu katliamlara, Alevileri kendi himayelerine muhtaç etmek için yol veriyorlar. Katliamlar eşliğinde Aleviler arasında yoğun ve planlı olarak İsrail himayesi propagandası yapılıyor. Ancak bütün bu çabalara rağmen Aleviler bu oyuna gelmiyor. Aleviler arasında ABD ve İsrail sempatisi oluşturmak mümkün görünmüyor. Bu toplumun ABD ve İsrail alerjisi var ve bunun kırılması hiç de kolay değil.

Tam da yeri gelmişken bilinmesinde yarar gördüğüm bir konuyu açıklamalıyım. 14 yıl boyunca Suriye emperyalist saldırıya maruz kaldığında, Suriye’de olan arkadaşlarımız etkin olarak anti emperyalist direnişe katılmışlardı. Sivil bir milis direniş örgütü kurarak direnişe etkin olarak katılmış ve çok önemli görevler üstlenmişlerdi. Bu direnişte, kurmuş oldukları direniş örgütü 115 kayıp ve 300’ün üzerinde yaralı vererek ağır bedeller de ödemişti. Direnişte bu misyonu yerine getiren devrimci yoldaşlarımız bu yeni dönemde de üzerlerine düşen siyasal misyonu dönemin gerektirdiği şekilde yerine getirmeye devam ediyorlar. Bu sefer Suriye’nin en örgütsüz halkı olan Alevilerin siyasal örgütlülüğünü sağlamak için misyon üstlenmiş ve bu yolda bazı olumlu adımların atılmasını sağlamışlardır. Bunun neticesinde Yüksek Alevi Meclisi oluşturulmuş ve bu oluşumun Alevi toplumunu katliamlara karşı korumak amaçlı adımlar atması yönünde faaliyetleri başlamıştır.

Odak Dergisi: Batılı emperyalistler Türkiye’de ve Suriye’de laiklik ve demokrasi mücadelesini nasıl etkiliyorlar?

Mehmet Güzel: Laiklik ve demokratik ilkeler Batılı emperyalist ülkelerin umurunda değil. Onlar kendi çıkarlarının peşindedirler. Çıkarlarına hizmet edenlerin niteliği ne olursa olsun onlar için makbuldür. Çıkarlarına hizmet etmeyenler de ne kadar iyi olursa olsun mekruhtur.

Emperyalist ülkeler Suriye’de laiklik ve seküler esaslara dayalı, inanç ve farklı toplumsal kesimlerin barış içinde bir arada yaşadığı toplumsal sistemi yıkarak yerine şeriat esaslarını temel alan katliamcı katil sürülerini yönetime taşıdı. Başına ödül koyduğu toplu katliamcı bir IŞİD artığı teröristi muteber bir Cumhurbaşkanı olarak kabul etti. Laik, çağdaş, modern, kadın erkek eşitliğini temel alan Esat’ı ise devirdi. Bu durum emperyalist ülkelerin yaklaşımlarındaki temel kıstasın demokratik ilkeler değil çıkarlar olduğunu gösteriyor. Aynı şey Türkiye için de geçerlidir.

Emperyalist ülkelerin bu yaklaşımı dünya çapında pragmatist bir akımın gelişmesine yol açmış durumda. “Yeni paradigma” söylemibıkkınlık verecek derecede sakız gibi çiğnenir hale geldi. Bu söylem altında pragmatist yaklaşımlarla emperyalizmle veya egemen güçlerle iş birliği teorik bir kamuflaja sokulmaya çalışılıyor. Hatta egemen devletle “bütünleşme” bile savunulur noktaya gelindi.

Bu durum, on binlerce canın değerleri ve mücadele uğruna ödenmiş olan eşsiz düzeydeki bedelleri adına son derece geri bir noktayı ifade ediyor.

Odak Dergisi: Sosyalist hareketin önümüzdeki dönemde emperyalizmden bağımsız bir laiklik ve demokrasi mücadelesinde aktif yer almasının olanakları nelerdir? Sosyalist hareket bunu nasıl başarabilir?

Mehmet Güzel: Ortadoğu’daki gelişmeler, geliştirilen kirli ilişkiler, Filistin’de, Lübnan’da direniş hareketinin aldığı ağır darbeler ve Suriye yönetiminin devrilmesi ile birlikte emperyalist tahakküm önemli oranda gelişti. Dünya çapında orman kanunları dönemine girilmiş oldu. Haydutluk olağanlaştırıldı. Güce dayalı zorbalık dünya çapında zirve yaptı. 

Bu koşullarda bölgemizde özgül ağırlığı büyük olan Kürt hareketinin de “yeni paradigma” adı altında pragmatist yaklaşımlar ile “güç uygarlığı” saflarına geçmiş olması ister istemez demokrasi mücadelesindeki anti emperyalist yaklaşımları olumsuz yönde etkileyecektir. Bu nesnel koşullarda anti emperyalist demokrasi mücadelesinin zaten çok zor olan durumunu daha da zora sokacağı kaçınılmaz gibi görünüyor.

Buna karşı hiç kimsenin elinde sihirli bir reçetenin olduğunu zannetmiyorum. En azından benim elimde, ısrarla anti emperyalist tutumda ısrar etmek dışında öyle bir reçetem yok. Bu tutumun sürdürülmesinin de çok değerli olduğuna inanıyorum. İnsanlığınulaşmış olduğu kültürel birikimin ve insani gelişmenin çok gerisine düşen bir zorbalık ve haydutluk dayatmasının insanlığı boğacağı ve insanlığın bu zorbalığa uzun süre tahammül edemeyeceğini düşünüyorum. Teknolojik olarak insanlığın ulaştığı gelişme düzeyi ve bunun gerektirdiği bireysel özgürlük ile emperyalizmin yarattığı zorba egemenlik ve toplumsal esaret arasındaki çelişki toplumsal patlama yaratmaya mahkumdur. Emperyalist zorbalığa karşı hem yerel hem de küresel düzeyde ve her alanda tavır geliştirmek gerekir. Teknolojik gelişmelerin nimetlerini böylesi mücadelenin hizmetine sokarak nüfusun en dinamik kesimi olan gençliğin ve bir bütün olarak halkların emperyalist boyunduruğa karşı tepkilerini örgütleme çabası devam ettirilmelidir.

1 Yorum

  1. “ Rusya, ABD, İsrail ve Türkiye bu işin baş aktörleridir.”: Esat iktidarının yıkılmasında Türkiye, ABD ve İsrail egemenlerinin baş rolü oynadıkları açık. Rusya devletinin bu konuda onlar gibi bir rol oynadığını ifadesini tereddütle karşılıyorum.

    “Emperyalist ülkelerin denetimindeki basın, hesabına geldiği için ve hesabına geldiği gibi bir “IŞİD’e karşı direniş efsanesi” yaratmak istedi. IŞİD’in Suriye, Rusya, İran ve Hizbullah tarafındanyenilgiye uğratıldığı gerçek efsanesi Batı basınının işine gelmez. Şimdilik IŞİD’e karşı Kürt Direnişi efsanesi işine geldiği için bunu köpürttü. Kürt arkadaşlarımız da bu sahte efsaneye kendilerini kaptırmışlar; “dünyayı IŞİD belasından biz kurtardık, dünya, varlığını bize borçlu” havasındalar. Oysa bu canavarı yaratanlar istedikleri kadar kullandı ve istedikleri zaman Kürtlerin canı ve kanıyla sonlandırdı veya kontrol altına aldı.“

    “ Suriye eski yönetiminin handikabı da buydu; Arap milliyetçi bir yaklaşımla Kürt halkının ulusal özgürlüğü sorununu radikal tarzda çözememişti. Bu sorunu çözebilmiş olsaydı ABD’nin kullanımına elverişli bir koz bırakmış olmazdı.”

    Kürt hareketinin emperyalizmin işbirlikçisi durumuna düşmesinde Esat iktidarının Arap milliyetçiliği sorumlu tutuluyor. Ancak Suriye’nin düşürülmesi sürecinde Kürt hareketinin rolü de çarpıcı bir şekilde ortaya konuşmuş. Kürt hareketinin bugün sahte bir özgürlük yaşadığı belirtiliyor.

    “ Bu koşullarda bölgemizde özgül ağırlığı büyük olan Kürt hareketinin de “yeni paradigma” adı altında pragmatist yaklaşımlar ile “güç uygarlığı” saflarına geçmiş olması ister istemez demokrasi mücadelesindeki anti emperyalist yaklaşımları olumsuz yönde etkileyecektir. Bu nesnel koşullarda anti emperyalist demokrasi mücadelesinin zaten çok zor olan durumunu daha da zora sokacağı kaçınılmaz gibi görünüyor.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.