Ukrayna’da süren savaş ve Batı’nın iki yüzlü göç politikası

0
964

Karaca Kaplan

Almanya’nın iki yüzlü göç politikası ve toplumdaki iki yüzlü “savaşa hayır” söylemine dair söylenecek çok şey var. 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi ile başlayan süreçte Almanya’nın savaş ve göçmen politikasına dair takındığı ikircikli tavır, gerek yaptığı açıklamalar ile gerekse de aldığı kararlar ile kendisini en bariz şekilde göstermiş oldu.

Bu iki yüzlü tavrı daha net bir şekilde anlamamız için, Suriye’de çıkartılan iç savaş sonrasında kullanılan dile odaklanmamız bile yeterlidir. 2011’de Suriye savaşının başlamasından sonra 2015 yılında Almanya’ya sözde “göç dalgası” başlamıştı. Devletin söyleminde ve ana akım medyanın dilinde, yerlerinden edilen bu insanlar, “göç dalgası” şeklinde tanımlanıyordu ki bu eleştiriyi hak eden bir kavramdı. Çünkü bir taraftan kullanılan bu söylem Almanya’nın gerçek göç politikasını yansıtmıyorken, öte taraftan da “göç dalgası” kavramıyla birlikte halkta bir korku havası yaratılıyor, bu da ırkçılığın gelişmesini sağlıyordu. Bilindiği üzere Suriye’de savaşın başlatılmasıyla birlikte milyonlarca insan göç etmek zorunda bırakıldı. Göç etmek zorunda kalanların ise yaklaşık 4 milyonu Türkiye’ye göç etti. “Göç dalgası” korkusunun yaratıldığı 2015’den sonra Almanya’ya gelen Suriyeli göçmen sayısı ise sadece 890 bin civarında idi. Yani söylemin aksine, gerçekten bir “göç dalgası” olmamış; Batı, Orta Doğu’da geliştirilen savaşlardan kaçmak isteyen insanları ülkelerine almamak için elinden ne geliyorsa yapmıştı.

Bugün, dün yapılanlar unutulmuş gibi, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte farklı bir söylem kullanılmaya başlandı. Suriye’den göçmek zorunda kalanlara kapılarını kapatan, “dostlar alışverişte gözüksün” mantığı ile pazarda meyvenin en güzelini seçer gibi sınırlı sayıda mülteciyi ülkeye kabul eden Almanya devleti; Ukrayna’dan insanların gelmeye başlamasıyla, göçün mecburi olduğunu vurgulayan açıklamalar yaptı ve bu göçmenlerin Almanya’ya gelmesi için olumlu sözcükler sarf etmeye başladı.

2016 yılında yapılan, Avrupa Birliği-Türkiye Geri Kabul Anlaşması da Batı’nın iki yüzlü göç politikasını anlamak için inceleyebileceğimiz kararlarla doludur. Anlaşma’nın bazı maddeleri şu şekildedir:

Türkiye’den Yunan adalarına geçen göçmenlerin Türkiye’ye geri iade edilmesi. İade işleminin, AB hukukuna ve uluslararası hukuka tam uygun şekilde gerçekleştirilmesi ve toplu sınır dışı etme işleminin olmaması. Türkiye’nin, Türkiye’den AB’ye yasadışı göçe yönelik yeni deniz ve kara güzergahlarını önlemek için gerekli her türlü tedbiri alması ve bu amaç doğrultusunda AB’nin yanı sıra komşu devletlerle de işbirliğinin yapılması. AB’nin Türkiye’ye “Sığınmacı Mali İmkanı” kapsamında başlangıç olarak tahsis edeceği 3 milyar Euro ödemesinin hızlandırılması ve 2016 Mart ayı sonunda önce geçici koruma altındakilere yönelik projelerin finansmanının sağlanması. Kaynakların tamamının kullanılması aşamasına yaklaşıldığında ve yükümlülükler karşılandığında ise AB’nin, “Sığınmacı Mali İmkanı” çerçevesinde, 2018’in sonuna kadar 3 milyar Euro’luk ek bir fonu daha devreye sokması.

Orta Doğu’dan göçmenlerin Batı’ya gelmemesi için milyarlar harcayan, iltica etmek isteyen göçmenleri insanlık dışı şartlarda kamplarda kalmaya zorlayan, Afganistan gibi bir ülkeyi “güvenli ülke” olarak ilan edip buradan göçen insanları toplu şekilde sınır dışı eden Almanya, şimdi, Ukrayna’dan gelen insanlara ise tam tersi bir politika izliyor.

Bugün Ukraynalıların Avrupa’ya gelebilmelerini sağlamak isteyen Almanya, Orta Doğu’dan gelenlere yaptıklarının aksine, onlara hiçbir desteği esirgemiyor. Almanya’ya özel uçuşlar organize ediliyor. Polonya sınırında, Orta Doğuluları deyim yerindeyse “avlayan” Batı, Ukraynalılara sıcak yemekler ve özel konaklama imkanları sağlıyor.

Bilindiği üzere Dublin-2 anlaşmasından dolayı Avrupa’ya göç eden insanlar, normal şartlarda istedikleri ülkelere gidemez, ilk ayak bastıkları ülkede iltica başvurusu yapmak zorundayken, Ukrayna’dan gelenlere bu zorlama da esnetilmiş pozisyonda. Ukraynalılar gitmek istedikleri ülkeyi kendileri seçebiliyor, seyahat etmek için tren ve otobüsleri yasal olarak, para vermeden kullanabiliyorlar. Almanya’da Ukraynalı mülteciler ikamet etmek istedikleri yeri ve evi de özgürce seçebiliyor. Diğer ülkelerden gelen mülteciler gibi insanlık dışı koşulların olduğu kamplarda kalmak mecburiyetinde değiller. Hatta yanlarında getirdikleri evcil hayvanlar için hayvan barınakları ve koruma kuruluşları da mevcut.

Batı’nın “seçtiği” mültecilere, yani Ukraynalılara, anında çalışma izni veriliyor. Dil kursları ücretsiz organize ediliyor ve sosyal yardım alabiliyorlar. Çocukların kreş ve okullara hızlı bir şekilde entegre olmaları için yoğun çalışmalar yapılıyor.

Devletin, Orta Doğu’dan göçen binlerce doktorun, mühendisin, öğretmenin vs. diplomalarına denklik vermemesi nedeniyle onların taksici, garson, temizlikçi olarak çalışma mecburiyetinde kaldığı Almanya’da; lise mezuniyet diploması olmayan Ukraynalılar içinse özel bir karar alındı: Lise diploması olmadan üniversite okumaları mümkün olacak.

Maalesef Ukraynalı “beyazlara” sağlanan bu sınırsız olanaklar, Ukrayna’dan kaçan tüm insanlar için geçerli değil. Okumak için Ukrayna’ya giden bir çok siyahi insanın, Avrupa’ya kaçmak isterken trenlerden atıldıkları, sınırlardan geri çevrildikleri, Almanya’ya gelebilenlerin ise Ukraynalı “beyazların” sahip oldukları haklara sahip olamadıkları bir gerçek. Almanya, Ukrayna’dan kaçıp gelen, fakat Ukrayna vatandaşı olmayan insanların yalnızca Mayıs ayı sonuna kadar kalmalarına müsaade ediyor.

Yaşanan tüm bu karşıtlıklar, “insan hakları”, “demokrasi” diyen AB ülkeleri ve özellikle Almanya’nın iki yüzlü tutumunu gözler önüne sermektedir. Hatırlanacağı üzere daha geçen sene, Belarus-Polonya sınırı, resmen bir utanç tablosuna dönüşmüş; Afganistan’dan gelen ve sınırda bekleyen insanlar kışın ortasında tazyikli su, biber gazı, dayak ve saldırgan köpekler ile püskürtülmeye çalışılmıştı. Çıkan bazı haberlerde, Afganların sınırda askerler tarafından öldürüldüğü belirtilmişti. Sınırdan geçmek isteyen ve bekleyişte olan yüzlerce yetişkin ve çocuk donarak ölmüştü. Şimdi, Ukrayna-Polonya sınırında yardım çalışmaları yapan insanlar “kahraman” ilan edilirken, o zaman ise, Belarus-Polonya sınırında göçmenlere yardım etmek isteyen insanlar engellenmiş, hapis cezasına çarptırılmıştı.

Batı’nın ve özellikle de Almanya’nın göç politikası, anlaşılacağı üzere samimiyetsizlikten başka hiçbir şey içermiyor. Orta Doğu’nun bataklığa ve kan gölüne çevrilmesinde doğrudan sorumluluğu olan Batı, yarattığı savaşın sonuçlarını, sorumluluğunu ise üzerinden atmaya, bu sorunu çözmeleri için Türkiye gibi ülkelere para vererek mültecilerin AB ye gelmelerini engellemeye çabalamaktadır.

Ukrayna’da yaşananlar, Batı’nın göçmen sorununa nasıl iki yüzlü baktığına kanıttır. “Senin mültecin”, “benim mültecim” ırkçı görüşüne sahip Batılı egemen devletler, yaşanan göç sorununun asıl sorumlusudur.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.