15 Temmuz sonrası Türkiye

0
1378

Hamza Yalçın

2016 yılından bu yana her 15 Temmuz günlerinde iktidarın propaganda cihazları gerçeklerle bağdaşmayan destanlar üretir. Kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan bir kısım asker emeklileri de kendilerini iktidarın propagandasına kaptırarak darbeye karşı asıl direnişi kendilerinin yaptıklarını iddia ederler. Bu yazıda 15 Temmuz nedir, Türkiye nereye gidiyor sorularına Türkiye solu açısından bakacağız.

15 Temmuz akşamı Erdoğan’ın cep telefonlu direniş şovunu görünce uyduruk bir darbenin söz konusu olduğunda netleştik. Saray’ın bombalanmamış olması bile işin içinde iş olduğunu bir başına ele vermeye yetiyordu. Sürecin kilit insanlarından birisi MİT Müsteşarı Hakan Fidan diğeri ise Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dı. Bu ikilinin, darbenin kontrollü olarak gerçekleşmesini sağlayacak şekilde bilgi sahibi oldukları ve iktidarın süreci yönetmesinde önemli rol oynadıkları anlaşılıyor. İkisi de darbenin araştırılması için kurulan TBMM komisyonuna giderek ifade vermeyi reddettiler. 15 Temmuz sonrasında ilki görevinde tutularak diğeri ise Milli Savunma Bakanı yapılarak ödüllendirildi.

Askeri darbelere de sivil darbelere de Gülen Cemaati’ne de karşıyız. Bununla birlikte Odak burjuvazinin egemen kanadının yedeği olmayı reddeden bir geleneğe sahiptir. 15 Temmuz günlerine kadar Cemaat’e sert eleştiri yapan Odak Dergisi o günlerden sonra iktidarın FETÖ edebiyatına katılmadı. 1990’lı yıllarda ve 28 Şubat döneminde iktidardaki orduya eleştirilerimizi yoğunlaştırırken, AKP iktidarının ardından yapılan sözde darbe karşıtı kampanyaya da katılmamıştık.

AKP iktidarı, bilgisi ve kontrolü dahilinde geliştiği zamanla daha iyi görülen 15 Temmuz kalkışmasını fırsata çevirerek; 20 Temmuz’da yeni ve gerçek bir darbe yaptı. Kaldı ki Cemaat’in orduda güçlenmesi de AKP iktidarı sayesinde olmuştu. Gerici faşist SADAT sorumlusu Adnan Tanrıverdi’nin belirttiği gibi 15 Temmuz sonrası ordu tepeden tırnağa yeniden örgütlendi. Darbeye karşı en çok kendilerinin direndiğini iddia eden ve Erdoğan’dan ödül bekleyen “Atatürkçü askerler” darbe sonrasında tasfiye edildiler. Ayrıca AKP beğenmediği kim varsa Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yoluyla işinden etti. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandum ile cumhurbaşkanlığı sistemi adı verilen tek kişi diktatörlüğüne geçildi.

Darbe karşıtı geçinen AKP’nin hayatı darbecilikle geçti. AKP, yanına Gülen Cemaati’ni de katarak; iktidara Amerikancı bir darbe ile getirilmişti. Ordu üst yönetimi, Bahçeli ve Baykal bu süreçte önceden teslim alınmışlardı. Erdoğan iktidardayken Siyonistler tarafından da desteklendi ve hatta cesaret ödülleriyle onurlandırıldı. 2007 Yılında başlayan Ergenekon operasyonları ve 12 Eylül 2010 referandumu AKP-Cemaat iktidarının önündeki engelleri kaldırdı.

Dinci AKP-Cemaat ittifakı ABD ve AB desteğiyle muhalefeti temizledikten sonra birbirlerine darbe yapmaya başladılar. Cemaat özellikle 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları ile Erdoğan’ı alaşağı etmek istedi. Bu süreçte Erdoğan sadece Cemaati değil, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gibi arkadaşlarını da saf dışı etti. Erdoğan 16 Nisan 2017 yılında bir seçim hilesi ile Anayasayı değiştirdikten sonra ertesi yıl, 24 Haziran 2018 yılında yapılan hileli bir seçimle mutlak iktidar oldu.

ABD’nin emperyalist emelleri için işbaşına getirilmiş olan Erdoğan, içeride kurduğu dinci ve çürümüş dikta rejimini Ortadoğu’ya ve bölgeye yayarak ayakta tutmaya çalışmaktadır. 2013 Haziran Direnişi’nden beri seçmen desteği düşmekte olan iktidar varlığını sürdürebilmek amacıyla çeteleri geliştirmeye, ülkenin varını yoğunu satmaya, Suriye’de ve Libya’da yaşandığı gibi her türlü gerici ve saldırgan tertibin içine girmeye ve Kanal İstanbul Projesi’nde ve son olarak Afganistan ihalesinde görüldüğü gibi emperyalistlere her türlü ödünü vermeye hazırdır.

İktidarın kitle desteği zayıfladı ama ordusu, polisi, bürokrasisiyle devletin iplerini hala elinde tutuyor. AKP iktidarının kendiliğinden ya da dış güçler veya burjuva partileri tarafından yıkılmasını bekleyenler sürekli hayal kırıklığına uğradılar. CHP, İyi Parti ve HDP Erdoğan’a karşı etkili bir mücadele verecek durumda değiller. Erdoğan onları bölmeye ve hatta İyi Parti’yi ufak tavizlerle yanına almaya çalışıyor. CHP ve HDP’nin de Erdoğan’dan davet için sıra beklediği görülüyor. Erdoğan’ın oy desteği ne kadar düşerse düşsün, kurduğu sistem için sağlam garantiler almadan AKP dışında hiçbir partinin seçimlerle hükümetin başına gelmesine izin vermeyecektir. ABD önderliğindeki emperyalist güçlerin Erdoğan’ı yıkmak için bir teşebbüse girmelerini beklemek yanlış olur. Türkiye’yi yörüngesinde tutan ABD öncülüğündeki Batılı emperyalistlerin, Türkiye’de laik ve demokratik görünümlü bir dinci diktaya itirazları yoktur. Çünkü Erdoğan onlara bütün istediklerini verdiği gibi ayrıca Ortadoğu, Afrika, Kafkasya ve Orta Asya’da onlara taşeronluk yapmak istediğini her seferinde belirtiyor. CHP veya İyi Parti yarın iktidara gelse Suriye’de Erdoğan’ın ABD emperyalizmi ve müttefiklerine yaptığı hizmeti yapamaz. Erdoğan bir yandan Türkiye’de Kürtlere saldırıp halkı iç savaşla korkuturken, diğer yandan Suriye’de kurulan Kürt yönetimiyle de uzlaşmanın yollarını arıyor. Hesabımızı gerçeklere uygun yapmamız gerekiyor.

Geniş halk kesimleri örgütsüz ve umutsuz oldukları için mafya lideri Sedat Peker’in sosyal medyadaki ifşaatlarının peşine takılmış durumda. Sedat Peker’in ifşaatları ise Erdoğan’ın iç savaş çıkaracağı korkutmalarını besliyor. İç savaş bu koşullarda Erdoğan’nın sanıldığı kadar işine gelmez. İktidar güçleri kendi içlerinde sürekli birbirini yerken süreç Türkiye’nin ilerici ve demokratik güçlerinin birleşmesini kolaylaştıracak yönde gelişiyor.

Türkiye’deki bütün ilerici, demokratik ve yurtsever güçlerin birleşmesine ve halkın özlemlerinin gerçeğe dönüşmesine öncülük edebilecek potansiyele sahip olan tek güç Türkiye devrimci hareketidir. Türkiye devrimci hareketi bu dönemde bütün muhalif güçlerden destek alarak ve onlara destek vererek devrimci temelde yenilenerek gelişebileceği olanaklara sahiptir. Yeter ki cesaretli davranalım ve mücadele edelim, yeter ki mücadele içinde bağımsız bir güç olarak birleşmenin yollarını bulabilelim.

Dıştan bakılınca ümitsiz görünen ama inançlı ve kararlı çalışmaların dahi nasıl gelişme şansına sahip olduğu çeşitli devrimci pratiklerle kanıtlandı. Diğer yandan ise tecrübeler, karşı karşıya olduğumuz sorunların tek tek devrimci hareketlerin çabasıyla üstesinden gelinecek sorunlar olmadığını, sağlıklı ve sürekli büyüyebilmemiz için doğru temelde birliğe ihtiyacımız olduğunu on yıllardır tekrar tekrar ortaya koyuyor. Marksist soldaki cesaretsizlik ve kendine güvensizliklerin ortak akılla ve omuz omuza mücadeleyle aşılmasıyla yeni bir devrimciler kuşağının yaratılması gerekiyor. Türkiye halkı mücadele ve birlik yolunda öncü adımlar atacak kararlı devrimcileri bekliyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.