Arda Akarsu
Günümüzde artan savaşlar, on binlerce insanın ölümü, doğanın ve canlılığın yok oluşun eşiğine sürüklenmesi; derinleşen yoksulluk, büyüyen krizler ve egemenlerin “demokrasi”, “insan hakları”, “eşitlik” söylemlerine rağmen hak ve özgürlüklerin gerilemesi… Tüm bunlar, emperyalizmin dünyamızı felakete sürüklediğini açıkça gösteriyor. Bu durum, başta işçi sınıfı olmak üzere, kadınları, çocukları ve gençleri yani tüm ezilenleri doğrudan etkiliyor. Bu yazıda, mevcut durumu ele alarak anti-emperyalist bir gençlik hareketinin gerekliliğini tartışacağız.
GENÇLİĞİN DURUMU
Tarih boyunca ilerici hareketler ve devrimci mücadelelerde gençlik önemli bir rol oynamıştır. Gençlik, her zaman büyük bir değişim potansiyeli taşır. Ancak, özellikle son yıllarda neo-liberal ideolojilerin etkisi altında bireyci ve rekabetçi düşünceler gençliği kuşatmış, düşünce dünyasını ve hayallerini daraltmıştır.
Neo-liberalizm, sermayenin sınırsız egemenliğine dayanarak gençliği önce kendisine, ardından ise ülkesine ve halkına yabancılaştırmıştır. “Gemisini kurtaran kaptan”, “Her koyun kendi bacağından asılır” gibi bireyci söylemler gençliğe aşılanmış, sonuç olarak halkına ve ülkesine inancını yitirmiş bireyler ortaya çıkmıştır.
Son 20 yıllık AKP iktidarı, bu süreci hızlandırmıştır. Gülen Cemaati’nin kendisini “hizmet hareketi”, AKP’nin ise “kutlu davanın savunucuları” olarak tanımladığı bu dönemde, sol kitlelere bireycilik ve bencillik empoze edilmiştir. Gençliğin “Avrupa rüyası” gibi altı boş hayallere yönlendirilmesi, onu mücadeleden uzaklaştırarak kurtuluşu bireysel çabalarda aramasına sebep olmuştur. Bu durum, yozlaşma, mafyacılık, uyuşturucu gibi tehditleri özellikle yoksul ve emekçi kesimlerin gençleri için büyük bir tehlike haline getirmiştir.
GEÇMİŞTEN GELEN ANTİ-EMPERYALİST GELENEĞİMİZ
Mahir Çayan’ın “Nasıl silahını yitiren ordu, orduluk niteliğini yitirmişse; yurtseverlik coşkusunu taşımayan devrimci de devrimcilik niteliğini yitirir” sözü, anti-emperyalist mücadelenin devrimci hareketler için ne kadar belirleyici olduğunu gösterir.
Dünyada devrimci hareket, emperyalizme ve savaşlara karşı yükselen bir direniş olarak şekillenmiştir. Türkiye’de de sosyalist hareketin en kitlesel olduğu dönemler, anti-emperyalist bir yurtseverlik anlayışıyla şekillenen mücadele süreçleridir.
Gençlik, tarih boyunca halk hareketlerinin ön saflarında yer almıştır. Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi, gençliğin öncülüğünde başlamış; 1960’lar ve 70’lerde anti-emperyalist mücadele gençlik hareketlerinin temel gündemlerinden biri olmuştur. Türkiye’nin NATO’ya girişi sonrasında anti-emperyalist refleks daha da güçlenmiş, Vietnam Savaşı, Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi ve Küba Devrimi gibi süreçlere verilen destek, bu mücadelenin örnekleri olmuştur.
Ancak, emperyalizme karşı mücadeleyi zayıflatmak isteyen anti-komünist güçler, sosyalist hareketin yurtseverlik coşkusunu silmeye çalışmıştır.
GÜNÜMÜZDE ANTİ-EMPERYALİST GENÇLİK HAREKETİNİN ÖNEMİ VE POTANSİYELİ
Günümüzde devrimci mücadelenin etkisinin zayıflatılması ve sol muhalefetin egemen güçlerle uyumlu hale getirilmesi çabaları, emperyalizme karşı mücadelenin önemini daha da artırmaktadır.
Ortadoğu’nun emperyalist müdahalelerle nasıl bir yıkıma sürüklendiği, “bahar” olarak adlandırılan süreçlerin nasıl büyük felaketlere dönüştüğü açıkça ortadadır. Devrimci hareketlerin anti-emperyalist ruhunun zayıflatılmasıyla bu süreç paralel bir şekilde ilerlemiştir.
Gençliğin mücadelesini zayıflatmaya yönelik saldırılara rağmen, savaşların yıkıcı etkilerine, doğanın ve insanlığın yok oluşuna karşı anti-emperyalist mücadele güçlü bir çıkış noktasıdır. Bu hareket, sadece dar mücadele araçlarıyla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda gençliğin halkına ve ülkesine yeniden umut ve sevgiyle bakmasını sağlayacaktır.
Anti-emperyalist mücadele, insanın yalnızca bireysel bir varlık olmadığını, toplumsal bağlamda anlam kazandığını hatırlatacaktır. Devrimci mücadele içinde yurtseverlik coşkusu ve toplumsal dayanışma, uzun süredir unutturulmaya çalışılan sevgiyi ve kolektif bilinci yeniden canlandıracaktır.
Dünyamız ve ülkemiz büyük bir karanlığa sürükleniyor. Bu gidişatın sorumlusu biz olmayabiliriz, ancak geliştireceğimiz mücadele ile bu süreci tersine çevirecek öznelerden biri olabiliriz. Şüphesiz ki, yaşadığımız sorunların üstesinden gelebilmek için gençliğin, işçi sınıfının ve ezilen halkların birlikte mücadele etmesi gerekmektedir.
“Mahir Çayan’ın “Nasıl silahını yitiren ordu, orduluk niteliğini yitirmişse; yurtseverlik coşkusunu taşımayan devrimci de devrimcilik niteliğini yitirir” sözü, anti-emperyalist mücadelenin devrimci hareketler için ne kadar belirleyici olduğunu gösterir.”
Mahir Çayan’ın bu ifadesi devrimci hareketimizin kaybedilmiş bilincidir. Devrimci hareketteki bilinç kaybına karşı mücadele ederken milliyetçilikle suçlanmaktan korkmuyoruz. Anti-emperyalist yurtseverlik olmaksızın enternasyonalizm de olmaz.