Barbarlığa karşı sosyalizm: Luxemburg ve Liebknecht

0
336

Burada yatıyor
Karl Liebknecht
Savaşa karşı savaşan
Öldürüldüğünde

Şehrimiz hâlâ ayaktaydı.

Burada Rosa Luxemburg gömülü
Polonyalı bir Yahudi kadın
Alman işçilerinin öncü savaşçısı
Alman sömürücülerinin emriyle öldürüldü

Ezilenler, gömün ayrılıklarınızı!”

Bertholt Brecht (1981)

Hayatlarını devrim ve sosyalizm davasına adayan Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht 15 Ocak 1919 tarihinde katledildiler. Onlar kısa yaşamlarına büyük ve örnek alınacak bir mücadele sığdırdılar.

Rosa Luxemburg 1871 yılında Polonya’nın Zamość kasabasında, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. O dönem Avrupa’da kadınların eşit erişim sağladığı tek üniversite olan Zürih Üniversitesi’nde önce doğa bilimleri, sonra siyaset bilimi ve ekonomi okudu.

Karl Liebknecht ise aynı yıl Almanya’nın Leipzig kentinde dünyaya geldi. Babası Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) kurucularından Wilhelm Liebknecht idi. Vaftiz babaları ise bilimsel sosyalizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engels oldu. Leipzig ve Berlin Üniversitelerinde hukuk okudu.

Birinci Dünya Savaşı (1914)

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Birinci Dünya Savaşı başlamadan evvel sosyalist devrimciler olarak, savaşın kapitalizmin ve emperyalizmin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu açıkça savunarak savaşa ısrarla karşı çıktılar. Luxemburg ve Liebknecht, özellikle savaşın işçilerin mücadelesini geriye götürdüğünü ve sosyalizme ulaşma yolundaki tüm adımları engellediğini savunuyorlardı.

Karl Liebknecht 1907 yılında vatana ihanet suçundan 1,5 yıl hapis cezasına çarptırılmasına neden olan “Militarizm ve Antimilitarizm” başlıklı yazısında şu ifadelere yer vermişti:

“Ancak günümüzde uluslararası silahlı çatışmalara yol açabilecek en önemli siyasi gerilimler, yukarıda da açıklandığı üzere, küresel ekonomi içerisinde tek tek devletler arasındaki rekabetten, küresel ticaretten, tüm komplikasyonlarıyla birlikte küresel siyasetten, özellikle de sömürge politikasından kaynaklanmaktadır. Bu gerilimlerin başlıca itici güçleri, başarılı bir savaşta çıkarları olduğu söylenebilecek olan sanayi ve ticaretteki güçlü yayılmacılardır.“ (Liebknecht 1907)

O yıllarda Luxemburg ve Liebknecht Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) üyeleriydi. SPD’nin çoğunluğu, savaşın hükümetin çıkarları doğrultusunda desteklenmesi gerektiğini savunmuştu. Luxemburg ve Liebknecht ise, bu tutumu şiddetle eleştirerek sosyalistlerin, ulusalcı ve militarist savaş politikalarına karşı çıkmaları gerektiğini savundular. Liebknecht, 1914 yılında Reichstag’ın savaş kredilerini kabul etmeyen tek milletvekili olarak tarihe geçti.

Luxemburg ve Liebknecht Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, savaşın emperyalist bir işgal ve yok etme süreci olduğunu çok net bir şekilde dile getirdiler. Emperyalist güçlerin, yeni pazarlar ve sömürgeler elde etme amacında iken, bu savaşın en büyük bedelini işçi sınıfının ödeyeceğini savundular daima.

1916-1917

Luxemburg ve Liebknecht, SPD ile birçok konuda anlaşmazlık yaşadıktan sonra 5 Ağustos 1914’te Internationale hareketini ve 1916 yılında ise savaşa karşı kararlı tutumlarını güçlendirerek, Spartaküs Birliğini kurdular.

Luxemburg 1916 yılında kaleme aldığı Sosyaldemokrasinin Krizi başlıklı yazısında, sosyal demokrasinin savaşta nasıl oportünist bir tavır takındığını ve işçi sınıfını savaşa sürükleyen kapitalist sınıflarla işbirliği yaparak devrimci yolundan sapmış olduğunu eleştirdi. Luxemburg’a atfedilen ‘Ya sosyalizm ya barbarlık’ sözü bu yazıda yer almaktadır. Ancak bu söz, sanıldığı gibi Luxemburg’a ait değil, bilimsel sosyalizmin kurucularından Friedrich Engels’e aittir. Luxemburg, yazısında Engels’i alıntılayarak şu sözlere yer verir:

“Friedrich Engels bir keresinde şöyle demişti: Burjuva toplumu bir ikilemle karşı karşıyadır: Ya sosyalizme geçiş ya da barbarlığa dönüş. Avrupa medeniyetinin zirvesindeyken “barbarlığa dönüş” ne anlama geliyor? Muhtemelen hepimiz bu sözleri şimdiye kadar düşüncesizce, korkunç ciddiyetinin farkına varmadan okuduk ve tekrarladık. Şu anda etrafımıza baktığımızda, burjuva toplumunun barbarlığa dönüşünün ne anlama geldiğini görebiliriz. Bu dünya savaşı – bu barbarlığa geri dönüştür. Emperyalizmin zaferi kültürün yok olmasına yol açar – ara sıra modern savaşlar sırasında ve son olarak, şimdi başlamış olan dünya savaşları dönemi kontrolsüz bir şekilde nihai sonuna kadar devam ederse. Dolayısıyla bugün, tıpkı Friedrich Engels’in bir nesil önce, kırk yıl önce öngördüğü gibi, bir seçimle karşı karşıyayız: ya emperyalizmin zaferi ya da antik Roma’da olduğu gibi tüm kültürün çöküşü, nüfusun azalması, ıssızlık, yozlaşma, büyük bir mezarlık. Veya sosyalizmin zaferi, yani uluslararası proletaryanın emperyalizme ve onun yöntemi olan savaşa karşı bilinçli mücadelesi.” (Luxemburg 1916)

1 Mayıs 1916’da, Berlin’in Potsdamer Platz’ında, o dönemde asker olan Liebknecht, üniformasıyla savaş karşıtı bir mitingde haykırdı: “Kahrolsun savaş! Kahrolsun hükümet!” Bu cesur ve tarihi sözleriyle, bir kez daha tutuklandı ve vatana ihanetten 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Liebknecht’in tutuklanmasının ardından ise 50 bin işçinin sokaklara dökülüp greve gittiği söylenmekte.

1918/1919

30 Aralık 1918 ile 1 Ocak 1919 tarihleri arasında Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) kurucu parti konferansı gerçekleşti ve bağımsız bir partinin kurulmasına yol açtı.

Düzene karşı bir tehdit olarak görülen Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht KPD’nin kuruluşundan çok kısa bir süre sonra 15 Ocak 1919 yüzbaşı Waldemar Pabst komutasındaki Freikorps tarafından SPD liderlerinin bilgisi ve rızası dahilinde korkakça katledildiler. Waldemar Pabst ise, Almanya’nın en büyük silah tedarikçilerinden biri olan Rheinmetall’in bir dönem başkanlık koltuğunda oturmuş bir isimdir.

Luxemburg ve Liebknecht 20. yüzyılın başlarındaki savaş karşıtı duruşları ve emperyalizm karşıtlıkları ile tarih sahnesine damgasını vuran önemli devrimciler olarak tarihe geçtiler. Her ikisi de, kapitalist dünya düzeninin ve savaşın işçi sınıfı üzerindeki yıkıcı etkilerine karşı durdukları için, dönemin en önemli anti emperyalist mücadelesinin önderleri oldular.

Bugün, Luxemburg ve Liebknecht’in katledilişinin 106. yılında, onların savaşa karşı mücadeleleri, cesur ve tavizsiz duruşlarını mücadele tarihimizin büyük değerleri olarak anlamanın yanında, aynı zamanda emperyalizmin savaşları benzer amaçlarla kışkırttığı günümüzde de bizlere ilham olmalıdır. Emperyalist saldırganlık karşısında emekçiler ve ezilen insanlığın lehine bir gelecek için barışı savunmak için mücadele etmeliyiz.

Kaynak:

Brecht, Bertolt (1981): Die Gedichte von Bertolt Brecht in einem Band. Frankfurt am Main. Suhrkamp-Verlag.

Liebknecht, Karl (1907): Militarismus und Antimilitarismus. Erster Teil Militarismus. 8. Der Militarismus, eine Gefährdung des Friedens. Leipzig. Online: https://www.marxists.org/deutsch/archiv/liebknechtk/1907/mil-antimil/index.htm

Liebknecht, Karl (1915): Der Hauptfeind steht im eigenen Land. In: Ausgewählte Reden und Aufsätze. Berlin. S. 296-301. Online: https://www.marxists.org/deutsch/archiv/liebknechtk/1915/05/feind.htm

Luxemburg, Rosa (1916): Die Krise der Sozialdemokratie. Die Junius-Broschüre. Online: https://www.marxists.org/deutsch/archiv/luxemburg/1916/junius/

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.