Bugün Küba Devrimi’nin 63. yıl dönümü

0
685

İnan Kaloğulları

Küba Devrimi olanaksızlıklar içinde gelişen ve yenilgiler üzerinden yükselen bir devrim olarak gerçekleşti. Liderlerin nitelikli ve güçlü yoldaşlık ilişkileri devrim üzerinde çok belirleyici bir rol oynadı. Toparlanması zor olan başarısızlıklar karşısında Fidel ve arkadaşları devrime öncülük eden bir hareket yaratmayı başarabildiler.

Küba, devrimden önce sömürgeciliğin ve ırkçılığın güçlü izlerini taşıyan, uyuşturucu ve kumar gibi her türlü kirli işlerin merkezi haline getirilmiş bir ülkeydi. Halk, ABD işbirlikçisi egemenler tarafından derin bir yoksullukla karşı karşıya bırakılmıştı.

ABD himayesindeki Fulgencio Batista iktidarda kaldığı süre boyunca bu yoksulluğu derinleştirdi ve halk üzerindeki baskıyı giderek arttırdı. Ülke genelinde yapılan seçimleri kaybedeceğini anlamasının ardından ise Amerika destekli bir darbe yaparak iktidarda kalmayı sürdürdü. Batista’nın iktidar olduğu süre boyunca 30 bine yakın muhalif insanın öldürüldüğü belirtiliyor.

Fidel Castro ve arkadaşları, onların mücadelesine kadar, Küba’da bu diktatörlüğe karşı etkili bir direniş ortaya çıkmadığı için öne çıkan ve giriştikleri eylemler nedeniyle giderek tanınan isimler oldular. Fidel anılarında bir devrim yapma planıyla ortaya çıkmadıklarını, asıl amaçlarının diğer güçlere katılmak ve bir direniş geliştirmek olduğunu belirtmişti.

Devrime öncülük edecek olan 26 Temmuz Hareketi’ne ismini veren Moncada Kışlası baskını ABD destekli diktatörlüğe karşı geliştirilen çok önemli bir direniş oldu. Direnişçiler bu eylem esnasında ağır bir yenilgi aldılar ve eyleme katılanların yarısı o esnada ya da yakalanarak sonradan öldürüldü. Sağ ele geçirilen Fidel ve arkadaşları ise hapsedildiler. Moncada Kışlası eylemi daha sonra Küba devrimine ilham verdiği için güçlü bir dayanağa dönüştü.

Hareketin yeniden toparlanmasıyla direnişçiler Meksika’da Sierra Maestra dağlarına uzanacak olan mücadelenin hazırlığını yapmaya başladılar. Ernesto Guevara’nın Fidel Castro ve diğer arkadaşlarıyla yolları Meksika’da birleşti. Che, Küba devrimi konusundaki fikirlere ikna olarak mücadeleye katıldı. Sevgi ifadesi taşıyan “Che” ismi Ernesto’ya arkadaşları tarafından ona burada verildi.

Küba dağlarında yaklaşık iki yıllık çok zorlu bir mücadelenin ardından 63 yıl boyunca ayakta kalmayı başaracak olan ve milyonlarca insana ilham veren Küba Devrimi 1 Ocak 1959 tarihinde başarıya ulaştı.

Küba devrimi dünyada sosyalist rüzgarların güçlü şekilde estiği ve ulusal kurtuluş hareketlerinin güç kazandığı bir dönemde gerçekleşmişti. Sosyalist blok güç kaybedip emperyalizm yeniden güç kazandığında Küba devriminin karşı karşıya olduğu zorluklar da ağır şekilde açığa çıktı. Devrimci liderlerin yıllar içinde halkla birlikte kurmaya çalıştıkları sistemin güçlü yanları da yine bu dönemde daha görünür hale geldi.

Küba, sosyalizm ideali konusunda kararlılığını bu zorlu dönemde de sürdürmeyi başardı. Otoriter, bürokratik ve eşitlikçi olmayan sosyalist örnekler emperyalistler tarafından kullanılarak sosyalizm arayışının başarısız bir arayış olduğu propaganda edildi. Sovyetler Birliği yıkıldığında sosyalizm hayalinin bittiğini ve artık insanlığın kapitalizmden başka seçeneğinin olmadığı yalanını yaymaya çalıştılar. Küba, sosyalizmin en çok gözden düştüğü bu zorlu dönemde, yarattığı örnekler sayesinde ona yeniden prestij ve saygınlık kazandırmayı başarabildi.

Küba devrimi birçok özelliğiyle sosyalizme farklı ufuklar açtı ve hala uzun yıllar boyunca ayakta kalmaya çalışan bir devrim olarak incelenmesi gereken büyük birikime aracılık ediyor.

Küba devrimi övgüye ve dayanışmaya ihtiyaç duyduğu kadar eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşıma da ihtiyaç duyuyor. Che’nin, Fidel’in, Raul Castro ve Camilo gibi devrime öncülük eden liderlerin en belirgin özellikleri bürokratik ve eşitsizliklere yol açabilecek ilişkilere karşı nitelikli bir yoldaşlık ilişkileri geliştirmek istemeleriydi. Devrimci eleştiriyi bu nedenle çok önemli gördüler. Bürokratik bozulmayı ise önemli bir risk olarak değerlendirdiler. Bugün Küba bu açıdan da incelenmelidir. 

Devrimci liderler Küba halkının köklerinde bulunan yurtseverlik duygularıyla sosyalizm idealini birleştirme konusunda başarılı oldular. Uzun yıllar boyunca sömürgeciliğin ve emperyalizmin etkisi altında yaşayan halkın bağrında yer eden yurtseverlik duyguları Küba devriminin en önemli dinamiklerinden biri oldu.

Devrimin en özgün yanlarından biri Che’nin ortaya koyduğu “yeni-insan” kavramı etrafında insan ilişkilerinde yarattığı değişim oldu. Che burjuva bireyi piyasanın kontrolünde bulunan, aklı ve duygularıyla ona uygun davranan “meta-insan” olarak adlandırmıştı. Bunun karşısına ise devrimci ilişkiler etrafında ortaya çıkarılması gereken “yeni-insan” kavramını koydu. Mücadele içinde hayatta kaldığı süre boyunca görüşleri için çabaladı ve savunduğu “yeni-insan” örneğine uygun davranmaya özen gösterdi. Che’nin politik görüşlerine temel oluşturan bu kavram, zamanla Küba devriminin ahlaki ve siyasi gücü haline geldi.

Küba halkının devrimci liderlere duyduğu güven liderlerin onlara karşı bağlılığına bir cevap niteliğindeydi. Che Guevara bunu halkla birlikte aynı potada erimek olarak adlandırmıştı. Fidel Castro devrimin halka yaklaşımını tarif ederken “belirsizlikten bazı yararlar sağlayabilirdik; ama yalanlar, korkular, sahte yanılsamalar ve yalanlarla suç ortaklığı, hiçbir zaman devrimin silahları olmamıştır” demişti. Çeşitli kaynaklar devrime öncülük eden liderlerin iktidarın sağladığı güç tarafından zehirlenmediğini belirtiyor.

Küba’daki devrimin sol içi şiddet konusunda olumsuz örneklerden kaçınmayı başarabildiği belirtiliyor. Fidel ve arkadaşları mücadele güç kazanmaya başladığında sol ve ilerici güçlerin Batista’ya karşı birleşmesine başarılı şekilde aracılık ettiler. Devrimin gerçekleştiği ilk günlerde tasfiye edildiğini düşünen silahlı bir gücün önemli bir devlet kurumunu ve askeri bir tesisi basması karşısında devlet gücünün önemli ölçüde ellerinde olmasına rağmen liderler soğukkanlılıkla uzlaşı arayışı geliştirme yolu seçtiler. Fidel Castro Küba devriminin bu konudaki yaklaşımını “devrim kendi evlatlarını yemeyecektir” sözüyle açıklarken Che “…yoldaşlarıma karşı silahlandığım gün mücadeleyi bıraktığım gün olacak” sözüyle vurgulamıştı. Küba devrimi sol içi şiddet konusunda olumsuz örneklerle anılmadı. 

Devrimci liderler Küba’nın bağımsız bir güç olarak gelişmesine önem verdiler. Herhangi bir güce tamamen yaslanma konusunda temkinli yaklaştılar. Fidel, Küba’nın sadece Sovyetler Birliği ile ilişki içinde olmasını istemiyordu. Bağımlı bir güç olma riskine karşı farklı ülkelerle ilişkiler kurulmasının önemini arkadaşlarıyla sık sık paylaştığı belirtiliyor. Büyük güçlerin ekonomik ve politik gücü karşısında oralara yaslanmak yerine kişilikli ve bağımsız bir güç olmaya önem verdiler.  

Che, bakanlık düzeyinde görevler yürütürken Sovyetler Birliği’ni onunla diplomatik ilişkileri riske atma pahasına eleştirmişti. Eleştirilerinde en çok oradaki (Sovyetler Birliği’ndeki) sistemin halka sorumluluk duygusu yerine, mülkiyet duygusu aşılandığı düşüncesi ve diğer güçlerle kurduğu çarpık ilişkiler yer alıyordu. Che, Sovyetler Birliği’nin farklı ülkelerle ve güçlerle kurduğu ilişkilerin bir ticaret ve bağımlılık ilişkisi olarak yürütülüyor olmasını şaşkınlıkla karşıladığını belirtmişti. Bunun bir “dayanışma” ilişkisi olması gerektiğinin vurgulamaya çalıştı. Sovyetler Birliği yıkıldığında Küba ezilenler için üzücü ve sarsıcı olan bu gelişmeden en çok etkilenen ülkelerden birisi oldu. Küba’daki sistem reel sosyalizm ile birlikte yıkılmadı. Devrimci liderler şekilcilikten uzak ve devrimci normlara uygun davranmaya özen gösterdiler.  

Küba bugün büyük zorluklar içinde 63 yıl boyunca biriktirdiği tecrübelerin yardımıyla ABD’nin başını çektiği emperyalizme karşı direnmeye devam ediyor.  

ABD, devrimi yok etmek için uzun yıllar boyunca liderlere suikastlardan, sabotajlara, Küba’yı itibarsızlaştırmaktan, ambargolara kadar her türlü yolu denemeyi sürdürdü. Kendi yarattığı ekonomik yıkımı kullanarak Küba devrimini köşeye sıkıştırmaya çalıştı.  

ABD’nin Küba Devrimini boğma çabaları günümüzde çeşitli biçimlerde devam ediyor. Ambargonun ve ekonomik yıkımın etkisiyle insani bir kriz yaratıp kitleleri rejime karşı sokağa dökmeye çalışıyor. Bunun için büyük oranlarda parasal kaynaklar ayrıldığı belirtiliyor.  

Küba halkının devrimi koruma inisiyatifi hafife alınmayacak bir nitelik taşıyor. Küba halkı örgütlü bir toplum olarak biliniyor ve oradaki rejim kitle örgütlerinin inisiyatifine dayanıyor. ABD’nin uzun yıllar devrimi yok etme çabasının başarısız olmasında bu örgütlülüğün ve liderlerin güçlü iradelerinin önemli payı bulunuyor.  

63. yılında Küba devrimi kutlu olsun.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.