İnan Kaloğulları
Che, 14 Haziran 1928 yılında Arjantin’de dünyaya geldi. Çocukluğunda ağır bir zatürre hastalığına yakalandığı için bir süre okula gidemedi. Eğitimini belirli bir süre boyunca annesi kendi olanaklarıyla sürdürmek zorunda kaldı. Yakalandığı bu hastalık onu hayatı boyunca etkileyecek ağır bir astım hastalığına dönüştü.
Gençliğe ilk adım attığı dönemlerde Marksist klasikleri okumaya başladı. Edebiyatla ve şiirle ilgilendi. Sonraki dönemlerde Marks ve Engels’in hayatını konu alan bir biyografi yazmaya çalıştı. Yarım kalan bu yazılar Che öldükten sonra ailesi tarafından kitaplaştırıldı.
Güçlü hayallere ve insancıl amaçları doğrultusunda tehlikeleri göze almaya yatkın cesaretli bir kişiliğe sahip bir genç olarak Latin Amerika ülkelerinin çoğunu gezdi. Farklı coğrafyalarda gördüğü derin yoksulluk onu etkileyerek düşünce dünyasında önemli değişiklikler yarattı.
Son yaptığı Latin Amerika gezisi Che’yi Küba’ya kadar sürükledi. Fidel Kastro, Raul Kastro ve devrimci arkadaşlarıyla tanışmadan önce Guatemala’da bulundu. Politik olarak en büyük değişimi burada yaşadığı söyleniyor. “Yeni-insan” kavramına burada yoğunlaştı. Guatemala’da ilericilerin elinde bulunan iktidarın ABD tarafından darbe ve terör ile alaşağı edildiğine tanık oldu. Gördükleri karşısında militan mücadeleyi daha çok benimsemeye başladı.
Gezdiği çoğu yerde emperyalizmin dünyayı nasıl da vahşi bir yaşam alanına çevirdiğine tanık oldu. Emperyalizmden tiksindiğini söyledi ve derin bir nefret duydu.
Don Kişot’un maceracı özelliğinden esinlenerek “kolumda kalkanımla düzene karşı savaşacaktım” sözlerindeki duyguyu en yoğun bu dönem hissettiği söyleniyor.
Guatemala’dan ayrılarak Meksika’ya geçti. Meksika’da ilk olarak Küba Devrimi’ne öncülük eden 26 Temmuz Hareketi’nin bir üyesi olan Nico Lopez ile tanıştı. Ardından Raul Kastro ile buluştu ve daha sonra Fidel ile bir araya geldi.
Fidel Kastro ile tanıştığında Küba devrimine katılma düşüncesine hızlıca ikna oldu. Fidel’in devrimci kişiliği ve yoldaşlık bağları Che üzerinde önemli bir etki yarattı. Küba Devrimi fikrini çılgınca buldu fakat Kastro’nun devrimci fikirleri ve mücadeleyi riske atma pahasına yoldaşlık bağlarına özel önem göstermesi Che’yi derinden etkiledi. Aralarında kısa sürede güçlü bir bağ oluştu.
Che, Fidel’e karşı duyduğu bağlılık ve hayranlığını kaleme aldığı “Fidel’e Şarkı” adlı şiirinde içtenlikle yansıttı.
“Haydi gidelim,
ateşli peygamberi şafağın,
gizli patikalardan ulaşalım
o yeşil timsahı kurtarmaya, aşkla sevdiğin.” (Küba haritadan bakıldığında yeşil bir timsahı andırmaktadır.)
Che, savaşçıların ve halkın tedavisinde görev alacak bir doktor olarak katıldığı mücadelede başarılı bir devrimci haline geldi. Komutanlık ünvanı kazandığı gerilla mücadelesinde, devrimin diğer liderleri gibi zorlukların üstesinden gelme konusunda önemli başarılar elde etti.
Che; yaratıcılığı, cesareti, güçlü yoldaşlık bağları ve devrimci fikirleriyle gerilla mücadelesine ve Küba Devrimi’ne yön veren önemli bir rol üstlendi.
Devrimden sonra Küba’da sosyalizmin inşa edilmesi konusunda yaratıcı arayışlara girişti. Devrimci ahlaka özel bir önem atfetti. Yeni insan örneği geliştirme konusunda büyük kararlılık gösterdi. Bürokrasiye ve ayrıcalıklı ilişkilere karşı taviz vermeyen katı bir tutum içinde oldu.
Che hakkında yazılan kaynakların çoğunda onun çok dürüst bir kişiliğe sahip olduğu anlatılır. Tutarlılık, yaratıcılık, devrimci inançlara bağlılık ve kendisiyle yüzleşme cesareti, onun öne çıkan devrimci özellikleri arasında gösterilir.
Che, devrimci mücadelenin pedagojik yönüne önemli katkılarda bulunmuştur. Kendisinin “kan ve gözyaşının pedagojisi” olarak adlandırdığı bu mücadelede, burjuva insanı aşacak yeni bir ahlakı, yeni bir devrimci bilinci ve yeni insan ilişkilerini geliştirecek arayışlar içinde olmuştur. Devrimci hareketin özgürleştirici bir araç olması gerektiğini savunur. Halka karşı aldatıcı davranmanın, halkı nesneleştirmenin ve güvensizlik yaymanın bir intihar olacağını düşünür.
Manipülasyonu, dogmatizmi, faydacılığı, sekterliği, polemik ve propaganda gibi yöntemleri burjuva dünyasıyla barışık olan ve özgürleşme karşıtı araçlar olarak değerlendirdi. Yaşamıyla ve devrimci fikirleriyle alçak gönüllü devrimci bir diyaloğu savundu. “Meta-insan”ı aşacak ve “yeni-insan”ı ortaya çıkaracak yollar bulmaya özel önem gösterdi.
Burjuva ufkunu aşacak yeni bir ahlakın ve bilincin geliştirilmesinin sosyalizm açısından vazgeçilmez olduğunu belirtti. Devrimci hayallerin ve insan sevgisinin en güzel yüzlerinden biri oldu. Fikirleriyle ve devrimci yaşamıyla sosyalizme yeni bir soluk kazandırdı.
Che, Küba Devrimi boyunca karşılaştıkları zorlu şartlarda dahi devrimcilerin birbirine karşı şiddete başvurmasını reddetti. Liderlerin bu tutumu Küba Devrimi’nin güçlü özelliği oldu. Fidel Kastro, “Devrim kendi evlatlarını yemeyecektir” derken Che, “Yoldaşlarıma karşı silahlandığım gün mücadeleyi bıraktığım gün olacak” dedi.
Yurtseverlik duygularından, devrimci fikirlerden ve insan sevgisinden güç alan bir devrimci olarak Latin Amerika’yı ana vatanı olarak gördüğünü söyledi. “Ya özgür vatan ya ölüm” sözü, o coğrafyaya karşı taşıdığı sevgisinin güçlü ifadeleri oldu.
Che taşıdığı devrimci özellikleri nedeniyle yaşarken dahi devrimci idealleri temsil eden evrensel bir halk kahramanı haline gelmişti.
Che, enternasyonal devrimci bir figür olarak Küba Devrimi’ne öncülük eden diğer liderler gibi ABD tarafından tehlike olarak görülmüştü. Emperyalistler Küba Devrimi’nin Latin Amerika için bir ilham kaynağına dönüşeceğinin farkındaydılar.
Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarını birleştirmek için yüreğinde devrimci bir ateş taşıyan Che önce Kongo’ya sonra Bolivya’ya gitti. Arkadaşlarıyla birlikte Bolivya’da fark edildikten sonra yok edilmesi gereken hedefler haline geldiler.
CIA tarafından eğitilen ABD güdümündeki 1800 asker 22 kişilik gerilla grubunu yok etmek için harekete geçti. Günlerce süren kuşatmanın ardından ele geçirilen bazı savaşçılar sağ yakalanmalarına rağmen infaz edildiler. Ayağından yaralanan ve tüfeğini kullanamaz hale gelen Che, arkadaşlarıyla birlikte yakalandıktan sonra bir köy okulunda öldürüldü.
Che yakaladığında onu tutsak etmekten ve mahkemede yargılamaktan kaçındılar. ABD, Fidel Kastro’yu geçmişte ele geçirildiğinde öldürmemiş olmasından dolayı büyük pişmanlık duymuştu. Aynı hatayı yapmak istemediler.
Che’nin yaşarken kullandığı son sözlerinin, kendisini öldürecek kişiye söylediği “vur korkak, sadece bir adam öldüreceksin” olduğu belirtiliyor.
Che öldürüldüğünde geride sembolik bir iz bırakmayacak şekilde bedenini önce yakmayı düşündüler. Daha sonra ise ele geçirildiğinin kanıtı olarak başını kesmek istediler. ABD’nin verdiği emirle her iki kolunu birden bileklerinden keserek bilinmeyen bir yere gömdüler.
Che’nin zayıf düşmüş ölü bedeni ABD emperyalizminin zaferi olarak dünyaya hızlıca servis edildi
Çekilen son fotoğraflarında yüzünde bir tebessüm olduğu ve gözlerinin parladığı söylenir.
Che’nin gizli kalan mezarı aradan ancak 30 yıl geçtikten sonra bulunabildi. Kemikleri topraktan çıkartılarak Küba’ya götürüldü. Naaşı komuta ettiği devrimci ordunun özgürleştirdiği ilk şehirlerden biri olan Santa Clara’da anıt mezara dönüştürüldü. Che’yi karşılamak için bir araya gelen bir milyon Kübalı’nın karşısında konuşma yapan Fidel Kastro onun bir halk kahramanı olmasının yanında derin bir düşünce insanı ve ahlaki bir sembol olduğuna işaret etti.
Che hakkında çok şey söylendi ve yazıldı. Hayatı ve mücadelesi ayrıntılı şekilde kitaplaştırıldı. Che her şeyden önce bir insandı. Yoldaşlık bağlarından büyük güç aldı. Mücadeleye ve arkadaşlarına olan bağlılığı onun devrimci yaşamının en güzel yanını oluşturuyor.
O, bugün bir insanın yaşarken yapabileceklerine dair dünya çapında güçlü bir devrimci örneği temsil ediyor.
Che’nin varlığı özgürlük mücadelesine mesafeli yaklaşanlara güçlü mesajlar veriyor. Onun varlığı hayatını devrimci bir amaca adamak isteyenlere ilham veriyor.
Ölümün 56. yılında Che’yi sevgi ve özlemle anıyoruz.