Odak Dergisi
Yine depremlerle sarsıldık. Yine bir korku ve kâbusun içinde bulduk kendimizi. Tehlike en çok İstanbul’da hissedildiği için on binlerin, yüz binlerin, hatta milyonların yaşamı söz konusu. İstanbul’un yıkılması, Türkiye’nin yıkılması demektir. Halkın, bin yıldan fazla bir süredir kaderi olmuş bu durum değişmeyecek mi? Türkiye insanı depremlerden korkmadan, hatta depremlerle barışık yaşayamayacak mı?
23 Nisan 2025 tarihinde, İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, tüyler ürperten gerçeği bir kez daha hatırlattı. Depreme dayanıklı kentlerde yaşamıyoruz, depreme karşı hazırlıklı değiliz. İstanbul genelinde ve çevre illerde ciddi şekilde hissedilen depremin can kaybına yol açmaması büyük bir teselli olsa da, Kahramanmaraş, Hatay ve çevresinde 6 Şubat 2023’te on binlerce insanımızı kaybettiğimiz büyük yıkımı ve acıları unutmuş olamayız.
İktidarın ve yetkililerin, bilimin verilerini ve bilim insanlarının tüm uyarılarını dikkate almayarak rant ve talan politikalarında ısrar ettikleri ve güvenli çözümler üretmedikleri için pek çok can kaybı yaşadık. Aynı acıları ve korkuları yaşamak kaderimiz olamaz. Olmamalı. Evet, depreme dayanıklı kentlere ihtiyacımız var. Emeğe ve çevreye düşman bir sistemi savunan iktidarın, böyle bir dönüşümü kendiliğinden tercih etmeyeceğini, yeni rant projeleriyle daha büyük yıkımların önünü açmakta tereddüt etmeyeceğini biliyoruz.
1999 Marmara Depremi sonrasında, 2002 yılında İstanbul’da 493 toplanma alanı belirlenmişti. Ancak, belirlenen toplanma alanlarından yaklaşık 400’ü çıkarılan imar şartlarıyla birlikte alışveriş merkezi, rezidans ve konutlara dönüştürüldü! 493 alandan 400’ü!
AKP iktidarı döneminde depreme yönelik kayda değer bir adım atılmadı. Deprem toplanma alanlarında rant için inşaatların yükselmesi, çürük binaların yenilenmemesi, deprem vergisi ve bağışların amacı dışında kullanılması; Kanal İstanbul ve İstanbul Finans Merkezi gibi projelerin gündeme getirilmesi, iktidarın geçmişine ve bugününe yeterince ışık tutuyor. Onlar, kendi ifadeleriyle şehre ihanet etmeye devam edecekler.
Nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının deprem riski yüksek alanlarda yaşadığı bir ülkede, depremlerde meydana gelebilecek can kaybının ve yıkımın en aza indirilebilmesinin tek yolu depreme dayanıklı kentler inşa etmektir. Bu gerçekle tarihsel bir dönüşüm yaratacak bir bilince ve iradeye ulaştığımızda, çaresiz kalmayacağız. Bu bilinç ve irade, yurtsever bir halk hareketiyle ortaya çıkabilir.
Bu yolda, sosyalist hareketin güçlerini birleşik bir şekilde koordine ederek, yani tek tek gruplar temelinde değil, birleşik bir çabayla tüm yurtsever güçlerin önüne düşmesi gerekiyor. Tek tek gruplarla sınırlı çabayla ancak grup reklamı yapılabiliyor; ülkenin ve halkın kaderini değiştirebilecek bir sonuç elde edilemiyor.
6 Şubat 2023 depreminin ardından, deprem bölgelerinde halka yardım etmek için canla başla çalışan sosyalist hareket, tekil gruplar temelindeki rekabetçi ve dağınık çalışma alışkanlığı nedeniyle, gerçek bir seferberliği örgütlemekte başarılı olamamıştı. Ancak sosyalist hareket, kendi içinde hayata geçireceği koordinasyon ve dayanışmayla sağlayacağı etki sayesinde milyonları ve on milyonları harekete geçirebilir ve bu büyük yurtsever görevi başarabilir.
Dünyayı değiştirmek iddiasındaki, her biri içinde özverili ve yetenekli insanların bulunduğu devrimci örgütler; grup merkezli dar bakış açılarından ve grup kazanımlarından sıyrılabilselerdi, ortaya çıkan bu büyük dayanışmacı duyarlılığı ülke genelinde bir seferberliğe dönüştürebilirdi. Böyle bir koordinasyon sağlansaydı, gerici iktidar da etkili önlemler almaya mecbur kalırdı. İktidar, bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayarak bu kadar rahat hareket edemez, neden olduğu felaketlerin hesabının sorulacağını bilir ve sorumluluktan bu denli kolay kaçamazdı.
Üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, 6 Şubat 2023 depremlerinin yıkıma uğrattığı bölgelerde barınma, sağlık ve eğitim gibi temel alanlarda süren ağır sorunlar da bu ihmalkârlığın bir sonucu olarak devam ediyor.
Deprem endişesiyle parklarda toplanan insanlara yardım etmek kuşkusuz çok değerlidir. Deprem felaketinde de devrimciler gidip felaket bölgelerinde çalışmışlardı. Ancak en önemlisi, depremlerin felaketle sonuçlanmasını önleyecek halk iradesini yaratmaktır.
İstanbul’da deprem riskinin yakından hissedildiği bugünlerde, deprem dayanışması yolunda sol güçler arasında yapılacak görüşmeler; solun birliği ve ülkemizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Depremlerin felakete dönüşmesi kaderimiz olmamalıdır.
Yeter ki halk, yetkilileri harekete geçirmek için örgütlü bir güç oluşturabilsin. Yeter ki sol, güçlerini birleştirerek bu sürecin kolaylaştırıcı öncüsü olabilsin. Ancak bu, grupla sınırlı bir çabadan değil, yurtsever bir anlayışla büyük düşünmekten ve davranmaktan geçmektedir.
28.04.2025