Eğitim sistemi yürek sızlatıyor – II

0
1067

Nuray Ertaş

Eğitime iktidarın müdahaleleri sonucu meydana gelen bozulmaların bir kısmını içeren birinci yazının üzerinden elde olmayan nedenlerle oldukça uzun zaman geçti. Öncelikle bu gecikme için özür diliyorum.

3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Eğitim Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu) ile Osmanlı’nın parçalı eğitimine son verilerek çağdaş, bilimsel eğitimin temelleri atılmıştır. Bahsedilen kanun sayesinde bilimsel olmayan (dini eğitimi esas alan) medrese eğitimine son verilmiş, yabancıların okulları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış, din alimi ve imam yetiştirme ihtiyacını karşılaması için de Diyanet İşleri Başkanlığı kurulması karara bağlanmıştır.

Birinci yazıda (Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kemikleri sızlıyor I) AKP’nin yaptığı mevzuat değişiklikleri ve fiili müdahaleleriyle eğitim sistemini nasıl çürüttüğünü yazmıştım. (Bu müdahale son zamanlarda daha da hızlanarak ve çok daha radikal şekilde devam etmektedir) Burada sadece, din alimi ve imam ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuş (daha önce başbakanlığa bağlı iken artık cumhurbaşkanlığına bağlı olan) diyanet işleri başkanlığının asli görevi dışına çıkarak eğitime nasıl müdahale ettiğini sayıları da katarak yazmaya çalışacağım.

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2. Maddesine göre “insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti”dir.  Her ne kadar anayasada demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğumuz yazıyorsa da bir dinin bir mezhebinin okullarda zorunlu ders olarak okutulması, bir mezhebin ibadethanelerinde devletin maaşlı elemanlarının çalışması, bir mezhebi temsil eden ihtisas kurumlarının (Diyanet İşleri Başkanlığı gibi) olması gibi uygulamalar laik olmadığının en net göstergesidir. Hatta bir çok kurumda artık bazı uygulamalar din esasına göre yapılmaktadır. Ramazanda yemek çıkmaması, ramazanda mesaiye öğle arası verilmeyip bir saat erken bitirilmesi, her kurumda mescit zorunluluğu, okullarda zorunlu din eğitimi, Arapça eğitimi, değerler eğitimi derslerinin okutulması gibi.
Osmanlı’nın son döneminde çürümenin, yozlaşmanın merkezi haline gelmiş, toplumsal gelişmeyi engelleyici güçlü bir dinamik oluşturmuş tarikat ve cemaatler; cumhuriyetle beraber tasfiye edilmeye çalışıldıysa da pek başarı sağlanamamış, 1950’de Adnan Menderes’in iktidara gelmesiyle ve daha sonrasında devletin desteğini ve koruyuculuğunu hep arkasında hissetmiştir. Sürekli çoğalarak gelişen dini yapılanmalar, ABD’nin “bizim çocuklar başardı” dediği Kenan Evren ve ekibinin 1980 faşist darbesinden sonra daha rahat örgütlenme olanaklarına kavuşmuş ve örümcek ağı gibi ülkenin her tarafını sarmıştır. Darbeciler sosyalistleri silindir gibi ezip ülkücüleri de sersemletirken şeriatçılar faşist darbenin saldırılarından muaf tutulmuş hatta desteklenmiştir.
AKP ve yandaşları (tarikat ve cemaatler) iktidara geldikleri günden beri cumhuriyetle beraber oluşturulan tüm değerlere “yakılıp yıkılması gereken düşman mevzisi” mantığıyla bakmış sanki yakıp yıkıp bitirmeye ant içmiş gibi davranmış, işe yarayanı ganimet gibi kendine almış, işe yaramayanı yok etmiş ya da dönüştürmüşlerdir. Gelinen noktada kendilerini ülkenin sahibi, halkı da tebaa gibi görmekteler.

AKP tarikatlarla, cemaatlerle beraber yol alarak bugünlere gelmiştir. Artık AKP devletleşmiştir. 2002’den bugüne devlet kurumlarının kodlarını değiştirmiş, kendisine ayak bağı olacakları kaldırmış, kaldırmadıklarını işlevsizleştirmiş, fiilen çalışamaz hale getirmiştir. Tüm kadroları eş dost akraba yansıra tarikatlara peşkeş çekmiştir. Artık sanayi, ticaret, eğitim, ordu, yargı, sağlık (hatta mafya, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı bile) özetle her şey AKP ve cemaatler elindedir. Askeri yapılanma, asayiş yapılanması, paramiliter yapılanmalar AKP ve cemaatlerin kendilerine “dur” diyecekleri engellemek için yapılandırılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün sitesinde eğitim faaliyetleriyle  ilgili “Eğitim faaliyetleriyle bireyde istenilen davranış değişikliklerini gerçekleştirme amaçlanmaktadır.  İstenilen davranışları bireye kazandırmak ve istenmeyen davranışların oluşmasını önlemek için, eğitim-öğretimle ilgili faaliyetleri rastgelelikten, gelişigüzellikten kurtarıp önceden tasarlanmış olarak kontrol edilebilir biçimde, belli bir plana göre gerçekleştirmek gerekmektedir.” denmektedir.  Gayet kabul edilebilir bir tanımlama. Ancak konu din eğitimi olduğuna göre “bireyde istenilen davranış”ı sorgulamak gerekir. Başta Diyanet olmak üzere ülkemizde din eğitimi kültürel bir eğitimle sınırlı olmayıp, bütün dini örgütler Kur’an ve sünnet ilkelerine göre yaşam tarzını yani şeriat yönetimini yaşama geçirmeye yönelik eğitim çalışmaları yapmaktadır. Yani din eğitimi siyasal bir eğitimdir ve hiç de aydınlık gelecekler vadetmemektedir. Dolayısıyla başta dindarlar olmak üzere herkesin artık gözünü açarak etrafına bir bakması ve neler olduğunu görmesi gerek. Toplum çok hızlanmış bir biçimde Ortaçağ karanlığına yuvarlanmakta ve korkarım ki önüne rahatça set kurmak için biraz da geç kalınmış durumda.

Konumuz eğitim olduğuna göre önce eğitim örgütlenmemizden sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine bakalım. (Veriler MEB’in kendi sitesinde yayınlanan 2020/2021 öğretim yılı verileridir.)

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARI

Halk arasında; MEB’e bağlı olanlara anaokulu/anasınıfı, Diyanetin ve ya dini grupların açtıklarına sübyan mektebi denilen kurumlardır.
Öğretmen sayısı 95 049 (6082 erkek, 88 967 kadın) Bunlardan; 22 622 si (%24) özel okul öncesi kurumlarda çalışmakta.

Okul öncesi eğitim kurumu sayısı 30 978 (24 458 resmi, 6520 özel) 24 458 kurumun 2252 adedi “Toplum Temelli Kurumlar” diye tanımlanmış. (Toplum temelli kurumların açıklamasında “ Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş kurslar, belediyelerce açılan kreşler, derneklerce açılan kreşler” denmekte. Belediyelerin ve derneklerin kreşleri oransal olarak ihmal edilebilecek kadar azdır. Yani bu kreşler Diyanet’in kreşleridir)
Öğrenci sayısı ise MEB’e bağlı resmi 1 032 463, MEB’e bağlı olmayan resmi 53 804 (bunların 50 220’si Diyanette), MEB’e bağlı özel 156 892, MEB’e bağlı olmayan 36 626.

Diyanet’in kendi sitesinde 2017-2018 eğitim-öğretim yılında 4-6 yaş kurslarında 130.982 öğrencinin eğitim gördüğü yazmakta. Diyanet’in bir başka açıklamasında ise tüm çocukları din eğitimiyle buluşturmayı hedeflediğini belirtnektedir.
 Cumhuriyette yer alan 09 Mart 2022 tarihli haberde ise “2020’de 4-6 yaş grubunda 5575 kursun faaliyet gösterdiği, bu kurslarda 10 096 öğreticinin görev yaptığı ve 181 bin 808 öğrencinin eğitim gördüğü yazmakta.

MEB istatistiği diyanetin verdiği sayının dörtte biri. Ya Diyanet kurs sayısını MEB’e eksik bildiriyor, ya MEB toplumu yanıltmak için bilerek eksik yazıyor. İstatistiklere yansımayan izinsiz kurs rakamları olmadan bile 4-6 yaş arası anaokuluna giden  her 6 çocuktan birisi imamlara ya da Kur’an kursu öğreticilerine teslim edilmiş durumda. 40-50 bin kadar dini dernek, 4 binden fazla dini vakıf olduğu ve “eğitim” adı altında en çok çocuklara tebelleş oldukları, bunların yasadışı faaliyetlerinin görmezden gelindiği gerçeğini ekleyince trajedinin boyutu daha da artmakta.

İLKOKULLAR

Öğretmen sayısı 306 937 (110 160 erkek, 196 777 kadın) Bunlardan 33 285’i (%11) özel ilkokullarda, 893’ü milletlerarası okullarda, 279’u azınlık okullarında çalışmakta.
İlkokul sayısı 24 576 (22.527 resmi, 2049 özel) Özel okulların 80 tanesi milletlerarası, 23 tanesi azınlık, 1 tanesi de yabancı ilkokulu.
Milletlerarası okullarda sadece yabancı uyruklular öğrenim görebilmekteler. Ücretler 12 500 TL ile 250 bin TL arasında olup tahmin edileceği gibi önemli bir kısmı cemaat okullarıdır. Yabancı uyruklu öğrenciler ise müslüman çocuk ve gençler. Nuh’un Gemisi gibi her ülkeden türlü çeşit insanın doldurulduğu ülkede artık ilkokullar bile milletlerarası.

2010’dan beri ısıtılarak son aşamaya getirilen Kur’an ve Arapça eğitimi artık ilkokul 2-8. sınıflarda zorunlu hale getirilecek. Ayrıca “değerler eğitimi” adı altında dayatılan ders tüm kademelerde okutulmaya başlandı. Bu dersi verecek öğretmenler MEB ile Diyanet arasında yapılan protokol gereği müftüler tarafından atanıyor. MEB sadece diyanetle değil bir çok vakıfla protokol imzalamış durumda. Bu vakıflar okullarda cirit atmakta ve seminer, söyleşi, kutlama programları, sportif etkinlikler vb bir çok etkinlik için okulları işgal etmiş durumda. Yani okul öncesinden başlatılan kişilik katliamı eğitimin tüm kademelerinde iktidar eliyle kesintisiz devam ettirilmekte.

ORTAOKULLAR

Öğretmen sayısı 370 798 (153 205 erkek, 217 593 kadın) Bunlardan 47 279’u (%13) İmam hatip Ortaokullarında (İHOO) çalışmaktadır.
Ortaokul sayısı 19 025 (16 682 resmi, 2343 özel) Resmi ortaokulların 3427’si (%18) İHOO. Bu kadar imamhatipe karşılık 14 adet müzik ve bale ortaokulu var. Özel okulların 79 tanesi milletlerarası, 20 tanesi azınlık ortaokulu.

1 tane açık öğretim ortaokulu var ve öğrenci sayısı 128 433 (45 527 erkek, 82 906 kız) Açık öğretime kayıtlı çocukların çok önemli bir kısmı yatılı Kur’an kursu öğrencilerinden oluşuyor. Bu çocuklar tarikatların ellerinde olup sadece din eğitimi  alıyor. Ortaokulu sadece sınavlara girerek bitiriyorlar. Sınavlara dersleri çalışarak girip geçtiklerini sanmayın. Sınavlara girdikleri okullar bakanlık tarafından belirlenmiştir, -miş gibi yaparak süreç tamamlanmaktadır..

Özetle ortaokul öğrencilerinin %2,5’u Kur’an kursu olmak üzere %16.16’sı İmam hatip öğrencisidir. Yine imam hatiplerde de bir çok tarikat doğrudan, okul binalarını kullanarak Kur’an eğitimi vermektedir. (Okul kaydı olmayıp sadece Kur’an kursuna gidenler bu sayıya dahil değildir)

ORTAÖĞRETİM (LİSE) KURUMLARI

Öğretmen sayısı 382 109 (186 525 erkek, 195 584 kadın) Bunlardan 50075’i (%13) İmam Hatip Liselerinde (İHL) çalışmaktadır.
Okul sayısı 12 972 (9 180 resmi, 3789 özel) Resmi okulların 3285’i genel ortaöğretim, 1673’ü  (%13) İHL’dir.  Bugün 1,9 genel ortaöğretime karşılık 1,1 İHL var.

Genel eğitim veren açık öğretim lisesi 1 tane olup 1 254 056 öğrencisi vardır. Bunlar, örgün öğretime devam eden öğrencilerin yaklaşık %36’sını oluşturmaktadır. Bu çocuklar ya işverenlerin sömürü aracı olarak kullanılmakta, ya da sokakları amaçsız, umutsuz arşınlamaktalar.

Resmi kurumların 4423’ü mesleki teknik eğitim olup 1 604 276 öğrencisi vardır. Toplam ortaöğretim öğrencilerinin %25,3’ünü oluşturur. Bunlar genellikle toplumun en dezavantajlı kesimlerinden gelen gençlerden oluşur. Önemli bir kısmı örgün eğitimi yarıda bırakıp ya açık liseye kayıt yaptırmakta ya da kentlerin varoşlarında yitip gitmektedir. Bunlar istatistiklerde öğrencidirler gerçekte ise işsiz.

İHL sayısı ise 1673’tür. 666 963 örgün, 91 942 açık olmak üzere toplam 758 905 öğrencisi vardır.  Açık İHL ye giden öğrencilerin hemen hepsi Kur’an kurslarına devam eden öğrencilerden oluşur ki bunların da çok büyük kısmı yatılı Kur’an kurslarına gitmektedir. Oransal olarak baktığımızda İHL öğrencileri toplam resmi ortaöğretimin %17,52’sini, mesleki ortaöğretimin ise %43,8’ini oluşturmaktadır.

Her ne kadar bazı cemaatler İ. Hatip okullarının bazılarını Kur’an kursu olarak kullanıyorsa da yukardaki veriler sadece MEB’e bağlı örgün öğretim kurumlarına ait verilerdir. Çoğu cemaat kursları bu veriler içinde yoktur.

İHL’ler başarının ölçütü kabul edilebilecek sınavlarda en düşük başarıya sahip okullardır. Bu başarısızlığı kamufle edebilmek adına 2017’de Erdoğan’ın talimatıyla YÖK, din dersini de temel yeterlilik kategorisine ekledi. Artık üniversiteye girişte Matematik, Türkçe, Fen bilimleri gibi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi de temel ders sayılmakta. Ama nafile. İşte tam da bu nedenle parayı çok seven tarikatların açtığı özel okullar içinde hemen hemen hiç meslek lisesi olmadığı gibi neredeyse hiç İHL de yoktur. Çünkü İHL eğitimleri başarı odaklı değil; uyutma, uyuşturma odaklı eğitimlerdir. Açtıkları anaokulu, ilkokul, ortaokul, ve Anadolu liselerini kendileri işletir, İHL’lerin de binalarını yapıp MEB’e devrederler. Yaptıkları masraf karşılığında hem vergi muafiyeti hem teşvik alır, bu işten de para kazanırlar. Çocuklarının din eğitimi almasını isteyenler tercihini Kur’an kurslarından yana yapmaktadır. Halkın önemli bir kısmı çocuğunun İHL de okumasını istemiyor. Ancak AKP okulları öyle yapılandırdı ki çocukların önünde İHL’den başka seçenek bırakmadılar. Her tarafa İHL doldurarak hem para kazanıyor, hem beyinleri uyuşturulmuş yandaş cahil yetiştiriyorlar.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın sitesine girmiş olanlar bakanlığın bir çok birimden oluştuğunu görürler. Bunlardan birisi de Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’dür. Eğitim sadece sosyal bir faaliyet değil, bir çok fonksiyonunun yanısıra aynı zamanda ekonomik kalkınmayı da hedefleyen bir örgütlenmedir. Bu da ancak pozitif bilimlerin kılavuzluğunda başarılacak bir durumdur. Bin yıldır 6236 cümleyi (Kur’an’ın her bir cümlesine ayet denir. Kur’an’da toplam 6236 ayet vardır.) topluma öğretemeyen devlet 6236 cümleyi öğretebilmek için koskoca genel müdürlük kuruyor da; teknolojinin olmazsa olmazı fen bilimleri, matematik gibi alanların şube müdürlüğünü bile kurma gereği duymuyor. Sonra bizler, bu 6236 cümleyi ezberlemek için üç yıl kafasını emme basma tulumba gibi sallamış insanlardan resmi kurumlarda sorun çözmesini bekliyoruz.

Özetlersek; bu iktidar ve işbirlikçileri lüks yaşamlarını garanti altına almak adına, sömürü ve soygun düzenlerini devam ettirmek için halka aç sefil ve dinci yaşam tarzını dayatmaktadır. Son dönemde söylemleri de eylemleri de daha pervasızlaşmaya başladı. Özü gereği sınıflı toplumu hatta sınıflı toplumun en ilkel biçimi olan köleci düzeni yaşam tarzı haline getirmeye çalışmak kabul edilemez. Eğitim kurumlarında Kur’an kursları ve imam hatiplerin ağırlığı ile diğer meslek okullarının ağırlığına baktığımız zaman en büyük din örgütünün AKP olduğunu görüyoruz. Halkı en iyi uyutma aracının din olduğunu bilen iktidar sadece dine yatırım yaparak bir yandan ülkeyi haraca bağlamış, diğer yandan şer’i kuralları uygulayarak kurduğu sistemi devam ettirmeye çalışmakta. Sanayi ve KOBİ’ler için oldukça önemli olan mesleki teknik liselerin içini boşaltarak önce kadük bırakmış, zaman içerisinde de tamamen işlevsizleştirmiştir. Sanayide ara eleman sıkıntısı giderilemezken, hizmet sektöründe en büyük istihdam yaratıcısı devlet, tüm kurumları imam hatip ya da Kur’an kursu mezunlarıyla doldurmuştur. Uzunca bir süredir belli tarikatların referansını getirmeyenler kamuda istihdam edilmiyor. Sorunlar çözülsün ya da  talepler karşılansın diye gidilen resmi kurumlar artık, masanın arkasından bön bön bakan, çalıştığı alanla ilgili zerrece fikri olmayan (çünkü alanın formasyonunu kazanacağı eğitimi almamış) insanlarla doldurulmuş durumda. En basit işlemleri bile halledilemeyen insanlar daha çok stres ve çaresizlik yüklenerek kurumdan ayrılmak zorunda kalmaktalar. Dertlerini anlatacakları bir merci de ne yazık ki bulamamaktalar. Çünkü yetkili kılınan kişiler de aynı tedrisatın ürünleri. Üstelik arkalarında iktidarın koruyuculuğunu hissetmenin şımarıklığı ile yaptıkları küstahlık ta cabası.

Bilinçli çabalarla toplumun en örgütlü ve en zengin grupları haline getirilen bu çağdışı ve zararlı yapılar tükenmez bir sabırla gariban ve zeki çocukları eğitmiş, örgütlemiş devletin her kademesine yerleştirmiştir. En zekileri stratejik kararların fikirlerini üretiyorlar. Bugün artık kamuda tarikat bağlantısı olmayan yönetici neredeyse yok gibidir. Var olanlar ise ya etkisiz elemandır, ya da AKP’nin işine yarayan bir aparattır. Tüm resmi kurumlarda şeriatçı örgütlenme tamamlanmıştır. Ancak; büyük ölçüde kamunun dışına itilmiş, beyinleri tamamen uyuşturulamamış geniş bir kesimin varlığı rahatsızlık yaratmaktadır ki onları bertaraf etmek için de askeri çözümler çoktan planlanmış, örgütlenmiş kullanılır hale gelmiştir.

Sosyalistler silindir gibi ezilmeseydi bunları bu denli kolay başarmaları mümkün değildi. Sözüm ona muhaliflerin kimisi korkuları gereği, kimisi çıkarları gereği yapılanları izlemekle yetinmiş, bugünlere gelişin suç ortaklığını yapmışlardır. O günlerin sıkı destekçileri bugünün muhalifleri olmuş, şimdi höykürmekteler. Günaydın! AKP’nin, MHP’nin  içinden çıkanlarla ittifak kurarak yol almaya çalışan burjuva siyasetinin ülkenin önünü açamayacağı, halka umut olamayacağı açıktır. Sadece sömürünün ve baskının el değiştirmesini sağlar, öteye geçemez.

Sonuç olarak; AKP cemaatleri de yanına alarak ülkeye her alanda çok ciddi zararlar vermiştir. Ancak bir türlü arzuladığı kıvama getirememiştir. Toplumun büyük kesimi iktidara tepki duymaktadır. Bu tepkinin devrimci alana yöneltilmesi şarttır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.