Zeki Akman
1960’lı yılların ortalarında, dünya çapında emperyalizme karşı sosyalist bir mücadelenin yükseldiği bir dönemde, Türkiye’deki gençlik hareketi de bu uluslararası bağlamdan etkilendi. Vietnam Savaşı ve Küba Devrimi gençliğin anti-emperyalist mücadelesine ilham verdi ve Türkiye’deki gençlik hareketi de bu doğrultuda şekillenmeye başladı. Vietnam ve Filistin halklarına duyulan dayanışma, emperyalizme karşı mücadele, Küba Devrimi’ne olan ilgi bu hareketin ruhunu besledi. 1968, dünya çapında gençlik hareketlerinin yükseldiği bir yıldı. Fransa’da, öğrenciler “Bütün iktidar hayal gücüne!” diyerek sokaklara çıkmış ve işçi sınıfıyla birlikte hareket ederek toplumsal değişim talep etmiştir. Özellikle Che Guevara’nın önderliğindeki Tricontinental Konferansı’nda ortaya konan mücadele çağrıları, Türkiye’deki gençlik üzerinde derin bir etki bıraktı ve anti-emperyalist bilincin daha da güçlenmesine katkı sağladı. Türkiye’de öğrenci hareketleri, başlangıçta üniversite ve öğrenim sorunlarına odaklanmış olsa da zamanla halkın genel demokratik talepleriyle ve anti emperyalist mücadele ile bütünleşmiştir. Bu bütünleşme üniversite işgallerini ve kitlesel eylemleri beraberinde getirmiştir.
Bugün, 1968’in önemi tartışılırken genellikle devrimci gençlik hareketinin anti-emperyalist boyutu göz ardı ediliyor. Oysa Türkiye’de 1968’e damgasını vuran önemli olaylardan biri, 17 Temmuz 1968’de İstanbul Dolmabahçe önünde gerçekleşen ve öğrencilerin 6. Filo’nun askerlerini denize döktüğü eylemdir. Bu olay, 6. Filo’nun Türkiye limanlarına gelişlerine karşı büyüyen anti-emperyalist tepkinin sembolik bir ifadesiydi ve Türkiye’deki devrimci hareketin tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.
1960’lı yılların başından itibaren, Türkiye’de ilerici gençlik anti-emperyalist bir bilinç geliştirmeye başladı. Coca Cola boykotları, NATO’ya Hayır Kampanyası, Yabancı Petrole Hayır sloganlarıyla yürütülen Milli Petrol Kampanyası gibi eylemlerle bu tepki, üniversite kampüslerinden sokaklara yayıldı. Kasım 1966’da Türk-İş’in ABD üslerinde çalışan işçilere yönelik baskıları protesto etmek için düzenlediği miting, gençlik ve işçi sınıfının bir araya gelerek anti-emperyalist duyarlılık gösterdiği ilk önemli kitle eylemlerinden biriydi. Bu süreç, Türkiye’deki gençlik hareketinin anti-emperyalist mücadelesinin temelini oluşturdu.
1967’de başlayan ve 1968’e kadar devam eden 6. Filo protestoları, ABD ile Türkiye arasındaki askeri ilişkilerin ve emperyalist müdahalelerin protesto edilmesinde önemli bir rol oynadı. 6. Filo’nun Türkiye limanlarına gelmesi, gençliğin emperyalizme karşı mücadelede birleştiği noktalardan biri olarak görüldü. İstanbul Dolmabahçe’de gerçekleşen ve 6. Filo askerlerinin denize döküldüğü eylem, bu tepkinin doruk noktasını oluşturdu ve Türkiye’de anti-emperyalist bilincin yayılmasına önemli katkıda bulundu. Öğrenciler emperyalizme karşı net bir duruş sergileyerek, Amerikan askerlerinin Türkiye’ye ayak basmasına izin vermemişti. Bu olaylar, gençler arasında anti-emperyalist bir bilincin oluşmasına katkı sağlamış ve öğrenci hareketlerini güçlendirmiştir.
ABD’nin Akdeniz’de görevli 6. Filosu’na bağlı bir uçak gemisi ile beş destroyer, 15 Temmuz’da İstanbul’a geldi ve limana demirledi. Ancak, gemiler demirledikten kısa bir süre sonra İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, Dolmabahçe rıhtımındaki gönderlerdeki Türk bayraklarını yarıya indirerek bu ziyareti protesto ettiler. Geceleyin Beyoğlu’na eğlenmeye giden askerler, öğrenciler tarafından mürekkep atılarak ve tartaklanarak protesto edildi. 16 Temmuz’da Dolmabahçe’de düzenlenen protesto gösterisinde gün boyunca öğrenciler ve polisler arasında çatışmalar yaşandı.
17 Temmuz sabahı, olaylara karıştıkları iddiasıyla polis İTÜ Talebe Yurdu’nu bastı. Baskın sırasında çok sayıda öğrenci gözaltına alınırken 53 öğrenci, 4 polis yaralandı; polis tarafından dövülen üç öğrenci ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. 6. Filo eylemlerinde öne çıkan bir isim olan Vedat Demircioğlu yurdun ikinci katından polis tarafında aşağı atıldı. Hastaneye kaldırılan Demircioğlu, 7 gün kaldığı komadan çıkamadı, 24 Temmuz’da yaşamını yitirdi. 24 Temmuz’da Vedat Demircioğlu’nun polis baskını sırasında yaralanarak hayatını kaybetmesi, öğrenci hareketinde büyük bir öfke ve birlik duygusu yaratmıştır. Demircioğlu’nun sembolik cenaze töreni, binlerce öğrencinin katılımıyla gerçekleşmiş ve bu olay, Türkiye’de anti-emperyalist mücadelenin ve sosyalizm mücadelesinin simgesi haline gelmiştir.
Öncülüğünü Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının çektiği birçok üniversiteden devrimci, 17 Temmuz günü İTÜ binası önünde kitleler halinde toplandı. Önce Taksim’e yürüyen öğrenciler ardından 6. Filo’nun demirli bulunduğu Dolmabahçe rıhtımına yöneldiler. Botlara binerek kaçmayı başaramayan ABD askerlerini döverek denize attılar. 6.Filo’ya erzak getiren bir kamyon da engellendi. 18 Temmuz’da ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Zeki Kuneralp ile bir görüşme yaparak, yaşanan olaylar nedeniyle Washington’un endişelerini iletti. ABD, Türkiye’de bulunan denizcilerinin güvenliğinin sağlanamaması durumunda Türkiye-ABD ilişkilerinin zarar görebileceğini belirtti.
Gösteriler İstanbul’la sınırlı kalmadı. Ankara, İzmir, Trabzon, Burdur ve Eskişehir’de protesto gösterileri yapıldı. Ankara’da göstericilerle polis arasında çıkan çatışmalar sırasında, Atalay Savaş adlı genç bir kişi, polisten kaçarken bir minibüsün altında kalarak yaşamını yitirdi. 23 Temmuz’da ise Konya’da bir gün sonra düzenlenmesi kararlaştırılan “Emperyalizmi Telin” (Telin, lanet okuma anlamına gelmektedir. Mitingin bugünkü Türkçe ile karşılığı, “Emperyalizme Lanet” gibi bir anlama gelir) mitingine karşı olan başlarında yeşil sarıklı kişilerin bulunduğu kalabalık, Türkiye İşçi Partisi il merkezini ve kitabevlerini tahrip etmiştir.
Türkiye’de 1968’in anti-emperyalist hareketi, gençlik ve işçi sınıfının birlikte mücadele ettiği, emperyalizme ve onun yerel işbirlikçilerine karşı seslerini yükselttiği bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Dolmabahçe’de gerçekleşen eylem, Türkiye’deki devrimci hareketin anti-emperyalist geleneğinin önemli bir parçası olarak belleklerde yaşatılmaktadır ve günümüzde de bu tarihi mirasın önemi üzerine düşünmeye teşvik etmektedir.
Bugün, bu dönemin mirasını taşıyanlar olarak, emperyalizme karşı mücadeleyi ve sosyalizm mücadelesini sürdürme sorumluluğunu üstleniyoruz. Geçmişin direniş ruhu, bugünün ve geleceğin mücadeleleri için bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor…