Haftanın Özeti

0
1387

2021 yılının ilk haftasında toplumda çok büyük sempati toplayan öğrenci eylemiyle karşılaştık. Erdoğan’ın Boğaziçi’ne kayyum atar gibi rektör atamasını, ne öğrenciler hazmedebildi ne öğretim üyeleri ne de aydınlar. Üniversitenin kapısına polisin kilit vurması, gösterilere katılan bazı öğrencilerin sabah erkenden evlerine operasyon yapılması, kapılarının kırılması, eşyalarının tahrip edilmesi toplumda öfkeyi kabarttı ve daha güçlü eylemler yarattı. Başka üniversitelerden öğrenciler ve ülkenin ilerici ve muhalif aydınları iktidarı eleştirdiler. Bu sayede Türkiye’deki eğitim sistemi, YÖK ve üniversite özerkliği, liyakat sistemi, üniversiteyi bitirenlerin yarıdan fazlasının ya işsiz kalması ya da vasıfsız işlerde çalışması, “elitler ve halk” gibi sorunlar yoğun olarak tartışıldı. Öğrencilere halk desteğinin birden bire büyümesi karşısında paniğe kapılan iktidar sözcüleri, gösterileri 15 Temmuz olaylarına bağlamaya çalışarak darbe girişimi gibi gösterdiler. Bu tutum aynı zamanda korkutma amacı taşıyordu.

Bizler 15 Temmuz’u değil de darbe girişimi diye tanıtılmaya çalışılan 2007 Cumhuriyet Mitingleri’ni ve özellikle 2013 Gezi Direnişi’ni ve hatırladık. Bahçeli zaten eylemlere bakıp Gezi Direnişi’ni hatırlamıştı. 2007 Cumhuriyet Mitingleri sosyalistler tarafından ne yazık ki anlaşılamamış ve sahiplenilememişti. Ancak Gezi Direnişi hem sosyalistler hem halk tarafından güçlü sempatiyle karşılanmıştı. Hapiste yatan Selahattin Demirtaş Gezi Direnişi’nin yanına geç gelmişti ama Boğaziçi eyleminin yanında olduğunu ifade etmekte hiç gecikmedi. Eylemin çeşitli muhalefet kesimlerini çok çabuk birleştirmesi niteliği kadar iktidarın bu küçücük olaylardan paniğe kapılması ve gösteriler karşısında ordunun bile söz alması çok dikkat çekiciydi. Ordunun söz almasından iktidarın sıkıyönetim ilan edebileceği hatta seçimleri iptal edebileceği ya da sıkıyönetim düzeninde yapabileceği izlenimi aldık. Ayrıca yabancı ülkelere “Bu eylemlere sakın sempatiyle bakmayın, biz çok ciddiyiz” mesajı da olabileceğini düşündük. Boğaziçi öğrenci ve akademisyenlerinin protesto eylemlerinden biz aydınlar ve halk saflarındaki mücadele birikimini gördük. Halkın büyük çoğunluğu rejimden bıkmış durumda. İnsanlar içlerini dökmek istiyorlar.

PTT-Sen ve PTT Kargo-Sen’de örgütlendikleri gerekçesiyle işten çıkarılan taşeron işçilerin direnişi 21. gününü geride bıraktı. Çoğunluğu açlık sınırındaki asgari ücrete mahkum Türkiye işçi sınıfı tek tek eylemler anlamında sürekli direnişler içindedir. Türkiye’de ekonominin giderek zayıflayan durumu biliniyor. İnsanlar çöplükten beslenmeye başladı.

İçeride halkın karnı doymazken iktidar Libya’da kalıcı askeri üsler inşa ediyor ve işgal altında tuttuğu Suriye topraklarında yaşayan Suriyelilere (Türkiye’den gidecek olanlara değil) on binlerce yeni konut yapıyor. Bu konut ihaleleri yandaş şirketlere veriliyor. On binlerce dinci çeteye, Türkiye bütçesinden maaş veriliyor. Aynı süreçte Irak’taki ve Suriye’deki Kürtlere karşı askeri saldırılar sürdürülüyor. Bu askeri harcamalar Türkiye ekonomisinin sorunlarını ağırlaştırmaktadır. Artan ekonomik sorunlar da emperyalist güçlerin iktidarı sıkıştırarak halk aleyhine yeni tavizler almasına olanak sağlıyor.

2021 yılına girişte dünyanın en çok dikkatini çeken gelişmesi Trump’ın binlerce taraftarına, Amerikan parlamento binasını bastırmasıydı. Dört insanın öldüğü baskın sadece Amerika’yı değil dünyayı sarstı. Çünkü baskın Biden’ın seçim zaferinin ilan edilmesini engellemeyi amaçlayan bir hükümet darbesi girişimiydi. “Demokrasinin kalesi” gösterilen ABD’de Trump gibi bir çılgını iktidara geldi. Eğer korona faciası yaşanmasaydı Trump ikinci kez seçilebilir ve sistemi değiştirebilirdi.

Kapitalist sistem bir süredir Trump gibi Erdoğan gibi Bolsonaro gibi insanları başa getiriyor. Bugünlerde AKP içinde pek popüler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu o zihniyetin insanlarından birisidir. Emekçiler, ezilenler ve ilericiler gerçek örgütlere sahip olamazlarsa ülkemizdeki ve dünyadaki faşist gelişmeler karşısında duramayacaklardır.

AKP rejimi, halkı ılık suya konmuş kurbağanın derece derece ısıtılması yoluyla direnemeyecek hale getirmesi söylencesindeki gibi adım adım dinci kapitalist köleliğe alıştırmaktadır. Boğaziçi öğrencileri ve öğretim üyelerinin eylemleriyle toplumda birden bire oluşan sempati ve canlılık 19 yıldır kesintisiz devam eden AKP iktidarına rağmen, halktaki direniş ruhunun ölmediğini hatta şaşılacak kadar güçlü olduğunu gösterdi. Çeşitli politik eğilimlerden halk, demokratik direniş etrafında birleşme eğilimi taşıyor. Halkta muazzam mücadele potansiyeli var. Şimdi beklenen örgüt, birlik ve devrimci inisiyatiftir. O ise kendiliğinden ortaya çıkmaz; çelikten iradeyle, başarıya olan sarsılmaz inançla, kesintisiz yürütülen akıllı ve güçlü çabalarla yaratılabilir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.