Özetimizde Türkiye’den başlayacak ardından dünyadaki gelişmeleri ele alacağız. CHP içindeki iktidar mücadelelerine ve İran’a İsrail-ABD saldırısındaki gelişmelere özel yer vereceğiz. Bu gelişmeler sosyalist hareketin kendi dışındaki güçlerden bağımsızlığının ve devrimci saflarda anti-emperyalist yurtseverliğin güçlendirilmesinin önemini ortaya koyuyor.
Emek alanı ile başlıyoruz. Kamuda çalışan yaklaşık 600 bin işçiyi ilgilendiren toplu sözleşme görüşmeleri sürerken, iktidarın zam önerileri beklentilerin altında kalıyor. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 35 bin liranın, yoksulluk sınırının ise 85 bin liranın üzerinde olduğu biliniyor. AKP’nin kurumu haline gelmiş TÜİK dahi Mayıs ayına ait yıllık enflasyonu yüzde 35,41 olarak ölçüyor. Tüm bunlara karşılık iktidarın zam teklifi ise şimdilik ilk 6 ay için yüzde 17, ikinci 6 ay içinse yüzde 10. Yani 13 Haziran’da yapılan ilk zam teklifinde önerilenlere fark olarak ilk 6 ay için 1 puan, ikinci 6 ay için 2 puan artışa gidilmiş durumda. 2026 teklifindeyse herhangi bir değişiklik yapılmadığı aktarılıyor. Emeklilerin Temmuz zammı da gündemde. Temmuz başında açıklanacak enflasyon oranlarına göre Ocak-Haziran dönemini kapsayacak enflasyon dikkate alınarak zam yapılacak. Yapılacak zammın yüzde 16-18 aralığında olacağı tahmin ediliyor. Bu oran, yukarıda verilen TÜİK verilerinin dahi oldukça altında. Bunun yanında Bloomberg’de yer alan habere göre asgari ücrete Temmuz ayında zam yapılmayabileceği belirtiliyor. Tüm bunlar, milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin yoksulluk sınırının çok altında kalan maaşlarla, düşen alım güçleriyle önümüzdeki süreçte adeta yaşamak için cebelleşeceğini gösteriyor.
Halka yukarıdaki koşulları reva gören iktidar, zenginlerin ise servetlerine servet katmak için vicdansızca çalışıyor. AKP sunduğu “torba yasa” ile ülkemizin zeytinliklerinin madencilik faaliyetlerine açılmasını kolaylaştıracak bir yasa değişikliğini yeniden gündeme taşımıştı. Yasa teklifinin zeytinlikleri tehdit eden 11. maddesi de dahil olmak üzere tamamı TBMM Komisyonu’ndan geçti. Eğer madde Genel Kurul’da oylanıp yasalaşırsa, zeytinlik alanlarında maden ve enerji faaliyetleri geliştirilebilecek. Çevreci gruplar bu maddeyi “ölüm fermanı” olarak niteliyor. Zeytinlik alanları tehdit eden iktidar Ankara, Muğla, Artvin gibi ülkemizin birçok yerinde köylülerin ve çevre örgütlerinin öncülüğü ile protesto edildi.
CHP’nin 30 Temmuz’da görülecek kurultay duruşması yaklaşırken, parti içi rekabet ve gerilimin arttığı gözlemleniyor. Bilindiği gibi 4-5 Kasım 2023’te gerçekleşen 38. Olağan Kurultay’da Özgür Özel’in Kemal Kılıçdaroğlu’nu ikinci turda yenerek Genel Başkan seçilmesi bazı delege ve parti üyeleri tarafından kurultayın “usulsüz” gerçekleştiğini ileri sürmeleriyle birlikte mahkemeye taşınmış, kamuoyunda ise kurultayın “mutlak butlan” (hukuken yok sayılması) olarak değerlendirilebileceği ileri sürülmüştü. Kılıçdaroğlu daha önce, “Partimi adliye koridorlarında konuşmam, tartışmam” ifadelerini kullansa da duruşmaya birkaç gün kala, “Partiyi kayyuma bırakmam” dedi. Özel ile görüşme taleplerine yanıt vermeyen Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nu ziyaret etti. İleri sürülenlere göre ziyaretin ardından İmamoğlu, Kılıçdaroğlu için “Beni burada betona gömmek istiyor” dedi. Bu iddiayı gazeteci Timur Soykan gündeme taşıdı.
Kılıçdaroğlu’nun iktidara yakın basına demeçler vermesi onu gerçekten de kötü duruma düşürüyor. Öte taraftan, İmamoğlu ve Özel’in onunla rekabette, nasıl gözü kara davrandıkları da ayrıca sorgulanmalıdır. Erdoğan’a dikkat çekici benzer özellikler taşıyan İmamoğlu’nun, muhalefeti nasıl manipüle etmeye çalıştığı, kendisine nasıl yandaş basın ve troller yarattığı çok insan tarafından biliniyor. İmamoğlu ve Özel’in muhalefet tarafından daha sıkı bir biçimde sahiplenilebiliyor olması, onların AKP karşısında sokak eylemlerini Kılıçdaroğlu’ndan daha başarılı bir biçimde organize edebilmesiyle alakalıdır. CHP’nin eylem çağrısı yapması kuşkusuz muhalefeti çok olumlu etkiledi. Ancak unutulmamalıdır ki İmamoğlu bu eylemleri “kendi iktidarı” için düzenletmektedir. İmamoğlu ve Özgür Özel Kılıçdaroğlu’nun sağcı ve pasif politikalarına baştan sona ortaktı.
İmamoğlu ve Özel’in sosyalist hareketi de kolaylıkla taraflaştırabiliyor olması ayrıca düşünülmelidir. İmamoğlu’nun yandaşlaştırdığı muhalif medya bu konuda manipülatif yayın yapıyor. Eylemler ise her şeye rağmen CHP içinde ve toplumda samimi yurtsever ve demokratik bir birikim yaratmaktadır. Türkiye solu CHP’nin muhalefeti eyleme geçirmesinden mümkün olduğunca yararlanarak CHP içindeki her iki tarafa da eleştirici yaklaşmalı ve kendi saflarını sıklaştırmalıdır.
Özetimize geride bıraktığımız haftanın mücadele eylemleriyle devam ediyoruz. Cumartesi Anneleri, 1056. haftalarında “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talepleriyle Galatasaray Meydanı’nda eylemlerine devam etti. Bu haftaki eylemde gözaltında kaybedilen Mustafa Saygı’nın akıbeti soruldu. Hasta tutsakların sesini yükseltmek için eylemler de devam etti. İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen açıklamalarda, ağır hasta tutsaklar Mahmut Tat ve Nevzat Can’ın serbest bırakılması talep edildi. 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nde ise İzmir Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.
İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği soykırıma karşı İzmir, Ankara ve İstanbul’da basın açıklamaları gerçekleştirildi. Sosyalist grupların çağrısıyla İzmir’de bir araya gelen yurttaşlar, “Katil ABD ve İsrail yenilecek, direnen halklar kazanacak” dedi. İşçi Emekçi Birliği’nin çağrısıyla İstanbul’da gerçekleşen basın açıklamasında ise kitle, “Emperyalist saldırganlığa, savaş aygıtı NATO’ya dur de!” pankartı arkasında toplandı.
Zeytinliklerin maden sahaları haline getirilebilmesine olanak tanıyan yasa da İstanbul başta olmak üzere yurdun dört bir yanında düzenlenen basın açıklamaları ile protesto edildi.
Suruç Aileleri İnisiyatifi ve gençlik örgütlerinin çağrısıyla Suruç Katliamı’nın 119. ayında İzmir’de basın açıklaması gerçekleştirildi. Okunan açıklamada, “Adalet herkese lazım ve herkesin peşinden koştuğu bir yüzleşme, hesaplaşma ve mücadele arayışıdır. Bugün ise daha da yakıcı biçimde adalete nefes kadar ihtiyaç var. Bizler adalet arayışçıları olarak diyoruz ki herkes için adaleti mücadelemiz ile sağlayacağız” ifadelerine yer verildi.
Odak taraftarları ve Genç Direnişçi de düzenlenen bu eylemlere gücü ölçüsünde katılım gösterdi.
İşçi haberleri ile devam edelim. İzmir Buca’da maaşlarını alamadıkları için direnişe geçen belediye işçilerine karşı Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kısa bir süre önce yaptığına benzer şekilde grev kırıcılığına soyundu. İşçileri tehdit eden ve iş akitlerini sonlandıracaklarını söyleyen Duman’a karşı belediyede çalışan emekçiler, maaşlarını alamadıklarını, borç batağına saplandıklarına, çocuklarına yiyecek ekmek götüremediklerini söyledi. İşçi maaşlarının, belediye giderlerinin yüzde 12-13’üne denk geldiği gerçekliği ortadayken belediye yönetimi ise iktidarın saldırılarını ödenmeyen ya da yarım yamalak ödenen maaşlara bahane olarak ileri sürüyor. Belediye yönetimi tarafından yapılan açıklamada, işçilerle anlaşma sağlandığı aktarıldı.
BTO-SEN’e üye oldukları için patronun saldırı ve tehditlerine maruz bırakılan Queen Tarım işçileri için direnişin 6. haftasında İstanbul ve İzmir’de açıklamalar düzenlenmeye devam edildi. BTO-SEN tarafından yapılan açıklamada, Bilirkişi’nin yaptığı tespitte BTO-SEN’i haklı gördüğü vurgulanırken, bu durum İstanbul Mecidiyeköy’de Danimarka Konsolosluğu’nun önünde yapılan açıklamada sevinçle karşılandı. Emekçiler Dayanışması da BTO-SEN’e destek vermeye devam etti. Emekçiler Dayanışması adına yapılan konuşmada, Danimarka’nın bir yandan insan hakları, özgürlükler, demokrasi gibi konularda kendisiyle övünürken öte yandan ülkemizdeki Danimarkalı şirket Queen Tarım’ın işçileri, emekçileri, kadınları ezmesinin tezatlık olduğu vurgulandı. Bu adaletsizliğe geçit verilmeyeceği ifade edildi.
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, taban maaş, güvenli çalışma, iş kolu düzenlemesi ve özlük haklarına dair taleplerinin karşılıksız kalması üzerine 25 Haziran’da İstanbul’dan Ankara’ya “Büyük Öğretmen Yürüyüşü” başlattı. Önceki gün Kadıköy’den direnişe başlayan öğretmenler dün (26 Haziran) İzmit’e ulaştı. Burada açıklama yapan sendika temsilcisi Bilal Akkurt, 30 Haziran’da Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde süresiz oturma eylemine başlayacaklarını belirtti.
Gebze’de bulunan DYO Boya işçileri, TİS uyuşmazlığı sonucunda başlattıkları grevlerinin 37. gününde. İzmir’de Temel Conta Fabrikası’nda patronun saldırılarına karşı işçiler direnmeye devam ediyor. Beşiktaş Belediyesi’nde alışırken sendika üyesi olmalarına rağmen topluca işten atılan belediye işçileri, DİSK’in suskunluğuna karşı DİSK Genel Merkezi önünde eylem yaptı. İşçiler, “Aidat toplayan, sessiz kalan, işçilerin taleplerini görmezden gelen ve emekçileri yalnız bırakan bu anlayışı kabul etmiyoruz” diyor. Dilovası’nda bulunan CFN Kimya’da 6 işçi sendikal faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle işten çıkarıldı. İşçiler direnişe geçecek. İşçiler, emekçiler yurdun dört bir yanında maruz kaldıkları zorbalıklara ve kötü koşullara karşı direnişlerini sürdürüyor.
Dünyada gelişmelerle devam ediyoruz. 24-25 Haziran tarihlerinde Lahey’de gerçekleşen son NATO zirvesi de geride bıraktığımız haftanın önemli gündemleri arasındaydı. Zirvede üye ülkeler GSYH’nin yüzde 5’ini “savunma ve güvenlik harcamalarına” ayırmayı 2035 yılına kadar hedef olarak kabul etti. Trump bu karara “tarihi başarı” dedi, karara homurdanan İspanya’yı da uyardı. Rusya, uzun vadeli bir tehdit olarak nitelendirildi. Ukrayna’ya desteğin devam etmesi de vurgulandı.
Türkiye’de AKP medyası Erdoğan’ın toplantıdaki pozlarını “kahramanlık” şeklinde yansıtmaya çalışıyor. Onun özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve ABD Başkanı Trump ile temasları, bu anlarda çekilen video ve resimler, halkı manipüle etme amacıyla kullanıldı. Öte taraftan dünyanın en büyük “terör örgütü” olarak adlandırılabilecek NATO’nun 2026 Zirvesi’nin Türkiye’de yapılacak olması da kararlaştırıldı. Erdoğan Lahey dönüşü uçakta yaptığı açıklamada ise “dostu Trump’a” İran-İsrail ateşkesi sürecinde oynadığı rol nedeniyle teşekkür etti!
İsrail, Gazze Şeridi’nin güveyindeki Refah’a yönelik saldırılarını sürdürüyor. BM’nin aldığı kararlara rağmen İsrail sivil alanlara yönelik saldırıları bitirmiyor. Yüzlerce insanın katledildiği bu saldırılar, insanlık suçu niteliği taşıyor. İsrail tarafından aç bırakılmış Filistinliler yiyecek dağıtımı merkezlerinde toplandığında İsrail askerleri tarafından kasten öldürülüyorlar. Saldırılara karşı Avrupa’nın birçok yerinde on binlerce insan protestolar düzenliyor. Almanya’nın başkenti Berlin’de geçtiğimiz Cumartesi günü 40 binden fazla insan gösteri düzenledi. Gösterilerde İran ile dayanışma mesajlarının da yükseldiği görüldü. Almanya hükümeti, İsrail’e desteğini sürdürmeye devam ederken, kamuoyu anketlerine göre halkın yüzde 72’si İsrail’e silah gönderilmesine şiddetli bir biçimde karşı çıkıyor.
13 Haziran’da İsrail’in saldırıları ile başlayan İsrail-İran savaşı, 12 günün ardından 24 Haziran’da yapılan ateşkesle sona erdi. Hatırlanacağı üzere ABD de doğrudan savaşa müdahil olmuş, İran’ı vurmuştu. ABD’nin saldırılarının ardından İran Doha’ya birkaç füze gönderdi ancak bu karşı saldırının göstermelik ve ABD ile danışıklı olduğu belirtildi. Batı, İsrail ve ABD bir yandan İran’ın nükleer tesislerinin denetlenmesini istiyor, öte taraftan ise bölgenin en saldırgan gücü İsrail’in nükleer kapasitesine ilişkin hiçbir denetim yapılmıyor. Bu çifte standart, emperyalistlerin meşruiyet krizini de açıkça ortaya koyuyor. İsrail ve ABD’nin bir planı da İran’daki Kürtler başta olmak üzere Beluciler ve Azerilerin bu süreçte ayaklanmalar geliştirmesi idi. Onların bu planı bu seferlik tutmadı. Emperyalistlerin en büyük dayanağı “demokrasi”, “insan hakları” gibi kavramları araçsallaştırarak harekete geçirmeye çalıştıkları azınlıklar olurken, İran ise dünyada yükselen anti-emperyalist refleksten faydalanabilecek gözüküyor. Batı, Ukrayna-Rusya savaşında kazandığı manipülasyon becerisini, Filistin’e gerçekleştirdiği soykırım saldırıları ile beraber büyük ölçüde kaybetti. Dünyada anti-emperyalist refleks artmaktadır.
Ancak Türkiye’de İsrail yanlıları saldırıya uğrayan İran’ı desteklemenin dinciliği ve molla iktidarını desteklemek olduğunu iddia ediyorlar. Bunun solda yapılıyor olması çok tehlikelidir.
Suriye’nin başkenti Şam’da bir kiliseye düzenlenen bombalı saldırının faili olarak IŞİD açıklandı. Saldırıda çok sayıda sivil yaralandı ve yaşamını yitirenler de oldu. Bu durum, Suriye’de Esad’ın Batı eliyle devrilmesinin ardından gelişen istikrarsızlığı bir kez daha ortaya koyuyor. Suriye’de iktidara gelen IŞİD artığı güçler, Aleviler, Hristiyanlar gibi toplumsal kesimlere saldırı zeminini artırıyor.
Ermenistan’da Başbakan Paşinyan’a yönelik bir darbe girişimi iddiası gündeme geldi. Ülkenin önde gelen dini figürlerinden Başpiskopos Bagrat Galstanyan’ın da içinde bulunduğu muhalif çevrelerce hükümeti devirmeye yönelik bir planın olduğu iddia edildi. Başpiskopos tutuklanırken, hükümet kaynakları olayın arkasında yurtdışı bağlantılı çevrelerin olduğunu savundu. Ermenistan’daki siyasi belirsizlik, Kafkasya’daki durumu da doğrudan etkiliyor.
Emperyalist güçler yukarıda belirttiğimiz gibi “özgürlükler”, “hukuk”, “insan hakları”, “demokrasi” gibi kavramları araçsallaştırıp halkları manipüle etmeye, anti-emperyalist refleksleri ise sindirmeye gayret ediyor. İran’a düzenlenen saldırılara karşı gelenler, “Molla rejimi savunucusu” gösteriliyor. Egemen güçler, ilerici kesimleri sürekli etki altına almaya gayret ediyor. Bunun aynısı olmasa da bir benzeri de ülkemizde yaşanıyor. Sol güçler dahi AKP tehdidi nedeniyle CHP içerisindeki iktidar kavgasının tarafı olmaya zorlanıyor. Bizler, baştan beri Türkiye solunun bağımsızlığının ve anti-emperyalist niteliğinin geliştirilmesi için çabalıyoruz. Bu karaktere sahip olamayan bir sol ne dünyada emperyalizme-Siyonizme ne de ülkemizde AKP iktidarına gerçek bir muhalefet örebilir. Sosyalist sol bu niteliklerini koruyup geliştirme temelinde saflarını sıklaştırdıkça yaşanan süreçte kalıcı kazanımlar edinmesinin olanakları artacaktır.