Deprem ile yine sarsıldık. Bakalım, bu sarsıntı sonrasında deprem gerçekliği ile nasıl yüzleşecek, nasıl önlemler alacağız? İktidarın rant ve talan politikalarının önüne nasıl geçilecek?
“Neden bu kadar çok şehir plancısı tutuklu?” tartışmalarının sürdüğü bugünlerde, 23 Nisan 2025 tarihinde, İstanbul’da Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğünde deprem tüyler ürperten gerçeği bir kez daha hatırlattı. Depreme dayanıklı kentlerde yaşamıyoruz, depreme karşı hazırlıklı değiliz. İstanbul genelinde ve çevre illerde ciddi şekilde hissedilen depremin can kaybına yol açmaması büyük bir teselli olsa da, yakın zamanlarda büyük yıkım ve acıları unutmuş olamayız. Aynı acıları, korkuları yaşamak kaderimiz olamaz. Olmamalı. Evet, depreme dayanıklı kentlere ihtiyacımız var. Emeğe ve doğaya düşman bir sistemi savunan iktidarın böyle bir dönüşümü kendiliğinden tercih etmeyeceğini, yeni rant projeleri ile daha büyük yıkımların önünü açmakta tereddüt etmeyeceğini biliyoruz. AKP iktidarı döneminde depreme yönelik bir adım atılmazken, deprem toplanma alanlarında rant için inşaatların yükselmesi, çürük binaların yenilenmemesi, vergi ve bağışların yok edilmesi, Kanal İstanbul, İstanbul Finans Merkezi gibi projelerin hayata geçirilmek istenmesi iktidarın dünü ve bugününe yeterince ayna tutuyor.
Nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının deprem riski yüksek alanlarda ikamet ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Depremlerde meydana gelebilecek olan can kaybının ve hasarın en aza indirilmesinin depreme dayanıklı kentler inşa etmekten geçtiği gerçeğini tarihsel bir dönüşüm yaratacak, bir bilince ve iradeye kavuşturdugumuzda çaresiz kalmayacağız. Bu bilinç ve irade yurtsever bir halk hareketiyle ortaya çıkabilir. Bu yolda sosyalist hareketin güçlerini koordine ederek birleşik bir çabayla tüm yurtsever güçlerin önüne düşmesi gerekiyor.
İktidarın çürümüş politikalarının uğrak yeri Kıbrıs, bu hafta yine gündemde tartışılan konulardan biri oldu. “Kumar, bahis, insan kaçakçılığı, fuhuş ve kara para aklama” denince ilk akla gelen yer durumuna getirilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bugünlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Binali Yıldırım’ın da adının geçtiği “kayıp 5 kaset” olayı ile gündeme geldi. KKTC basınında geniş yer bulan iddiaların ardından CHP lideri Özgür Özel, iddiaları TBMM kürsüsüne taşıdı. KKTC’de üç yıl önce öldürülen kumarhane patronu Halil Falyalı’nın uluslararası yasadışı bahisten elde ettiği geliri yöneten Cemil Önal’ın Hollanda’da yaptığı açıklamalara işaret eden Özel, “Kıbrıs kadar büyük bir turp var” çıkışını yaptı ve “Her şeyi göze alacak savcılar aranıyor” çağrısında bulundu. İddialara ilişkin yaklaşık bir hafta sonra açıklamama yapan Dışişleri Bakanlığı ise söz konusu olayda Bakanlık ve Bakan Hakan Fidan’a yönelik yer alan iddiaları herhangi bir ‘’somut delile dayanmayan asılsız iddialar” olarak nitelendirdi.
Bağcılar Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi açılış törenine katılan Erdoğan konuşması sırasında protesto edildi. Erdoğan’ın konuşma yaptığı platforma doğru cep telefonunu atıp “AK Parti sebep enflasyon sonuçtur”, “Allah’ın dinini kullanma Reis” şeklinde pankart açan tekstil işçisi N.K. güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alındı. Emniyete götürülen tekstil işçisi N.K. İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. İfadesinde “ülkede inanılmaz bir ekonomik sıkıntı olduğunu” belirten tekstil işçisi daha önce de iki kez AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde benzeri protesto eyleminde bulunduğunu söyledi.
Doğa tahribatına yol açması nedeniyle bugüne kadar hakkında defalarca iptal kararı verilen ABD’li gıda tekellerinden Cargill firmasının Bursa’daki fabrikası faaliyetine devam ediyor.
Cargill’in Bursa Orhangazi de birinci sınıf tarım arazisine hukuksuz bir şekilde kurduğu Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) üretimi yaptığı fabrika başta İznik Gölü ve çevresindeki su kaynakları olmak üzere doğaya zarar veriyor. Etrafı zeytin ağaçları ile çevrili, 195 bin metrekare alan üzerinde doğaya zarar vermeyi sürdüren fabrika CHP’li Bursa Milletvekili Kayıhan Pala’nın konuyu TBMM’ne taşımasıyla bir kez daha gündeme geldi. “Ekolojik felaket kapıda” diyen Pala, şirket hakkında uzun yıllardır devam eden hukuksuzluk iddialarıyla ilgili olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle verdiği 10 maddelik yazılı soru önergesine iki aydır yanıt verilmediğini söyledi. Türkiye Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesi sürecinde gündeme gelen emek ve çevre düşmanı Cargill, AKP iktidarının şirkete büyük kıyakları, mahkeme kararlarına rağmen verdiği teşvikler ve yüzde 70 vergi indirimi ile hızla büyüdüğü biliniyor.
Özetimize geride bıraktığımız hafta yaşanan hak ve özgürlük mücadeleleri ile devam ediyoruz.
İstanbul Emek Barış Ve Demokrasi Güçleri çağrısı ile Bakırköy Hapishanesi önünde tüm siyasi ve devrimci tutsaklara özgürlük çağrısı yapıldı.
Geride bıraktığımız hafta Cumartesi Anneleri’nin basın açıklamasına da devam edildi. Cumartesi Anneleri; “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 1047. haftasını tekrardan Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdi. Bir araya gelen grup gözaltında kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün durumunu sordu.
Bu hafta hasta tutsakların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. İzmir, İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen eylemlerde, ağır hasta mahpuslar Emin Çam ve Özge Özbek için derhal serbest bırakılmaları talep edildi.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul merkezli gerçekleşen depremin ardından yurttaşlar parklara akın etti. Rant uğruna talan edilen parklar ve alanların önemini deprem gerçekleşme anında hepimiz çok daha iyi anladık. İnsanlar toplanma alanı bulamadığı için yüksek binaların olduğu caddelere sığınmak zorunda kaldı.
Emek mücadelesi ve gençlik haberleri ile özetimizi sürdüreceğiz.
Sakarya Şehir Hastanesi Şantiyesinde çalışan işçiler, haklarını gaspetmeye çalışan ATR Yapı’ya karşı ses getiren direnişlerini kazanımla sonuçlandırdılar. İşçiler sendikaları İnşaat-İş ile birlikte 10 gün boyunca direndiler ve güçlü dayanışma ile kazandılar.
İzmir Çiğli Belediyesi işçileri Genel-İş Genel Merkezi’nin toplu iş sözleşmelerini gizlice imzalaması sonucu sendikal zorbalıkla karşı karşıya kaldılar. Bayraklı’da Şişli’de, Esenyurt’ta Çiğli’de, Dersim Belediyesi’nde işçiler işlerine dönmek için direnişlerini sürdürüyor.
Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye olan işçilerin Kocaeli’nde bulunan Erlau Metal fabrikasında işten atılmasıyla başlayan direniş devam ediyor.
Temel Conta işçileri 137 gündür direniyor.
Tkis Perde işçilerinin direnişi 184 gündür sürüyor.
19 Mart’ta başlayan Saraçhane eylemlerinde tutuklanan gençlerin duruşmaları devam ederken, arkadaşlarını yalnız bırakmak istemeyen öğrenciler Çağlayan Adliyesi’nde bir araya geliyor. Geçtiğimiz hafta cuma gününden bu yana süren duruşmalara destek vermek amacıyla birçok genç, tutuklu arkadaşları için adliye önünde toplandı.
23 Nisan’da İstanbul’da meydana gelen ve kent genelinde hissedilen depremin ardından, gençlik örgütleri Gezi Parkı’nda bir araya gelmek istedi. AFAD tarafından Toplanma alanı olarak belirlenen Gezi Parkı’na çadır kurmak isteyen insanlara ise polis engel oldu. Parka girişler de durduruldu. Alanda toplanabilen gençlik örgütleri ise deprem eğitimi düzenledi. Ankara’da “Depremde ölmeyi beklemeyeceğiz” diyerek AKP’nin deprem politikalarını protesto etmek isteyen gençler yürüyüş düzenlemek istedi. Polis müdahalesiyle karşılaşan yürüyüşte çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Siyasi tutsaklara yönelik kuyu tipi hapishanelerde uygulanan işkence politikaları, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlerin başlattığı açlık grevleriyle yeniden gündeme geldi. 8 Mart tarihinde ESP-SGDF’ye yönelik gerçekleştirilen operasyonun ardından kuyu tipi cezaevlerine sevk edilen gençler, süresiz ve dönüşümlü açlık grevlerine başladıklarını duyurdu.
Kocaeli Üniversitesi’nde eylemlere katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 32 öğrenci hakkında disiplin soruşturması başlatıldı. Soruşturmaların ardından üniversite öğrencileri, arkadaşlarına destek olmak amacıyla yürüyüş düzenledi ve bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Gençliğin AKP, gericilik ve yoksulluk karşıtı eylemleri devam ediyor. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere çeşitli illerde öğrenciler alanlarda taleplerini dile getiriyor.
DİSK, KESK gibi sendikaların 1 Mayıs’ta Kadıköy’e çıkma fikirleri öğrenciler tarafından hoş karşılanmadı. Üniversite Öğrencileri çağrısı ile öğrenciler DİSK binası önünde eylem gerçekleştirme kararı aldı.
Ukrayna’daki savaşın sonlandırılması üzerine yapılan görüşmeler ile dıştaki gelişmelere başlayacağız.
Geçen hafta Fransa’nın başkenti Paris’teki toplantıda Ukraynalı yetkililere sunulan ve barış şartlarını içeren tek sayfalık belgenin, ABD Başkanı Donald Trump’ın “savaşı bitirmeye yönelik son teklifi” olduğu ileri sürüldü.
Trump’ın teklifinde Kırım’ı resmen Rus toprağı olarak tanımayı, 2022’de başlayan savaştan bu yana Rus kontrolüne geçen Luhansk, Donetsk, Herson ve Zaporijya bölgelerini ise fiilen tanımayı değerlendireceği belirtiliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı iddia edilen plan çerçevesinde, Rusya’ya 2014’ten bu yana uygulanan yaptırımların kaldırılacağı ve enerji ile sanayi alanı başta olmak üzere ekonomik işbirliğinin artırılacağı öne sürülüyor. Planda ayrıca, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne (AB) katılabileceği ancak NATO üyesi olmayacağı kaydedilirken, Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için gerekli tazminat ve yardımların sağlanacağı yönünde taahhütün de yer aldığı bilgisi paylaşılıyor.
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis yaşamını yitirdi. Roma Katolik Kilisesi’nin ilk Latin Amerika kökenli lideri olan Papa Francis, 12 yıldır papalık görevini yürütüyordu. Vatikan, Papa’nın felç geçirdiğini ve ardından gelişen kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Genellikle görkemli ritüellerle anılan cenaze töreni yerine sade bir tören vasiyetinde bulunan Papa Francis’in ölümünden bir gün önce, Paskalya mesajında da Gazze’de “korkunç çatışmalar ölüm ve yıkıma yol açmaya, dramatik ve onur kırıcı bir insani durum yaratmaya devam ediyor” ifadelerini kullanmıştı. Papa Francis, Hamas’ın elindeki İsrailli rehinelerin serbest bırakılması için çağrılar yaparken, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarını da “soykırım” ve “terör” ifadelerini kullandığı için Netanyahu hükümetinin tepkilerini almıştı. Papa Francis’i için İsrail hükümeti adına sosyal medyada bir taziye mesajının bir süre sonra silinmesi de dikkat çekti.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’i hedef alarak başlattığı ticaret savaşında bir yandan hücumlarına devam ederken diğer yandan da eğilip bükülmeye başladı. Özellikle Çin’in etkisinin güçlü olduğu Güneydoğu ülkelerini kendi tarafına çekmek isteyen ABD, bu bölgede yoğun bir diplomatik baskı uyguluyor. Çin dışında birçok ülkeye yönelik tarifeleri askıya alan Trump yönetiminin, ABD’den gümrük muafiyeti isteyen ülkelere, Çin’le ticaretlerini azaltmaları yönünde baskı yapacağını açıklamasının ardından Çin Ticaret Bakanlığı, ABD’nin tüm ticaret ortaklarını “karşılıklı tarife” görüşmelerine zorladığı, bunun da ekonomik zorbalık anlamına geldiğine dikkat çekti. Tarifelerin kötüye kullanıldığını ve bu politikaların yalnızca Çin’i değil, küresel ticaret düzenini tehdit ettiğini belirten bakanlığın açıklamasında Çin’in misilleme yapmaya hazır olduğu ve “kararlı şekilde karşılık verileceği” vurgulandı. Açıklamada, diğer ülkelere “Bizim aleyhimize ABD ile ticaret anlaşması yapmayın!” uyarısı da yapıldı. Yürütülen ticaret savaşının sürdürülemez olduğuna işaret eden ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, taraflar arasında bir “yumuşama” süreci beklediğini söyledi. Müttefiklerine uyguladığı tarifeyi erteleyen ve müzakereye başlayan Trump’ın şimdi de Çin’e koyduğu gümrük vergisini düşüreceği mesajını verdi. Trump, Çin’e uygulanan yüzde 145 vergi için “Evet çok yükseldi, o kadar yüksek olmayacak, önemli ölçüde düşecek ancak sıfır da olmayacak” dedi. Trump sonunda Çin ile iyi bir anlaşma yapmayı umduğunu belirtti. Bu gelişmeler, Trump’ın şantajına misilleme yaparak karşılık veren Çin’in ilk süreçten başarılı çıktığına işaret ediyor.
Trump diğer yandan Danimarka’ya ait olan Grönland Adası’nı satın alma isteğini yinelerken bunun gerçekleşmemesi halinde dünya barışının büyük zarar göreceğini iddia etti. Biden döneminde değil Grönland Danimarka ve hatta İskandinavya kendilerinin sayılıyordu. Trump’ın bu metodu İskandinavya ile ABD’nin arasını açtı.
Bölgemizdeki İran’ı hedefine koyarak savaş alanını genişletmek isteyen ABD ve İsrail ittifakı kanadında ABD bir yandan nükleer görüşmeleri sürdürürken İsrail kışkırtıcı politikalarında ısrarlı.
İsrail’in, ABD ile İran nükleer görüşmelerinin çıkmaza girmesi ihtimaline karşı savaş tatbikatı yaptığı açığa çıktı. İsrail kamu yayın kuruluşu Kan News’in aktardığına göre, Hava Kuvvetleri, İran tarafından daha önce Nisan ve Ekim 2024’te hedef alınan üslerde gerçekleşebilecek saldırı senaryolarının tatbik edildiği tatbikatın amacının ABD ile İran arasındaki nükleer müzakerelerin başarısız olması durumunda İsrail’in savunma (saldırı anlamına geliyor) kapasitesini artırmak olduğu açıklandı.
Geçtiğimiz hafta New York Times’ta yayımlanan bir haberde, İsrail ve ABD’nin İran’ın nükleer faaliyetlerine doğrudan müdahale edilecek ortak bir saldırı planı yaptığı ancak bu planın dönemin ABD Başkanı Donald Trump tarafından engellendiği ve bu ani geri adımın, Tel Aviv’de tepkiyle karşılandığı ileri sürülmüştü.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran ile kapsamlı “stratejik ortaklık” anlaşmasının onaylanmasına ilişkin yasayı imzaladı. 2025 yılının başında İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın Moskova’ya yaptığı ziyarette Rusya ile İran arasında “stratejik ortaklık” anlaşması imzalanmıştı. İki ülke arasında stratejik ortak statüsünün teyit edildiği anlaşma, savunma, terörle mücadele, enerji, finans, ulaştırma, sanayi, tarım, bilim, kültür ve teknoloji dahil olmak üzere tüm alanları kapsadığı ifade ediliyor. Ancak bu anlaşmanın ABD ve İsrail’in saldırganlığına karşı işe yarayıp yaramayacağı bilinmiyor. Rusya önce Lübya’nın Batılı emperyalist güçler tarafından ezilmesine ses etmemişti. Suriye’de aynısının yaşanmamasını istediyse de muhtemelen Suriye’yi Ukrayna üzerine pazarlıkta kurban etti.
Böylece özetimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. ABD yönetimiyle Rusya yakınlaşırken Rusya ile Avrupa’nın arası hızla gerginleşiyor. ABD’nin bu sürecin tam ortasında Rusya’nın karşısına geçmesi ihtimali akılda tutulmalıdır. Emekçiler tüm dünyada emperyalizmin ticaret savaşları yüzünden işsizlik ve yoksullaşma ile yüz yüze gelirken Türkiye’de muhalefet saflarında bir canlanma yaşanıyor. Öğrenci gençliğin önemli rol oynadığı bu canlanma sürecini ileriye götürmek için aktif ve yapıcı çalışmalara ihtiyaç bulunuyor. Öğrenci gençlik göreve iyi durumda olmasına rağmen öğrenci gençlik saflarında henüz sağlıklı bir koordinasyon kurulmuş bulunmuyor. İşçi sınıfının sürece hala aktif katılmadığı ve hükumetin Kürt hareketiyle iyi ilişkiler içinde olduğunu da unutmamalıyız. Uluslararası ilişkilerde de AKP’nin kısa vadede özel bir zorluğu görünmüyor. Devrimci ve demokratik güçler somut durumu göz önünde bulundurarak temkinli ve olabildiğince aktif tutumla mücadeleyi sürdürmelidir.
İstanbul’da deprem riskinin yakından hissedildiği bugünlerde deprem dayanışması yolunda sol güçlerin aralarında yapacakları görüşmeler sol güçlerin birliği ve ülkemizin geleceği yolunda çok önemli olacaktır. Depremlerin felakete dönüşmesi kader değildir. Yeter ki halk yetkilileri zorlamak için harekete geçsin. Yeter ki sol, güçlerini birleştirerek bu sürecin kolaylaştırıcı öncüsü olsun. Bu ise grupla sınırlı değil yurtsever anlayışla düşünmeyi ve davranmayı gerektiriyor. İşçi sınıfının birlik ve mücadele günü 1 Mayıs’ın ülkemizde ve dünyada başarılı geçmesini diliyoruz.