Haftanın Özeti: Kurtuluşun yolu sosyalist güçlerin kendi ayakları üzerinde doğrulmasıyla açılabilir

0
499

Seçimlere bir aydan biraz fazla bir zaman kalmışken ülkemizin temel gündemi geride bıraktığımız hafta da seçimler, adaylar, ittifaklar oldu. Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan, kendi logosu ve listeleriyle seçime gireceğini açıklayan Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) karşı tepkiler artarak devam etti. 2016’dan bu yana tutsak olan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak konuya ilişkin bir mektup kaleme aldı. Mektupta TİP’in tutumunu ağır şekilde eleştiren ve Meclis’teki sosyalist tek partinin TİP olmadığını iddia eden Kışanak’a, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan da destek geldi. TİP Genel Başkanı Erkan Baş ise eleştireler karşısında yaptığı açıklamada tartışmaktan kaçındı.

TİP’in kendi listesiyle seçime girme tartışması sürerken Emek ve Özgürlük İttifakı’nın diğer bileşeni ve Yeşil Sol Parti ile seçime girecek olan HDP yine çok konuşulacak adaylar çıkarmaya devam etti. Daha önce Hasan Cemal’i aday gösteren parti bu kez de Cengiz Çandar’ı aday gösterdiğini duyurdu. AKP-Cemaat ortaklığına verdikleri destekle bilinen ve 2010 Anayasa oylaması günlerinde “yetmez ama evet” görüşünü yayarak ülkenin bugüne gelmesine önemli katkılarda bulunan bu isimlerin aday olması karşısında devrimcilere düşen görev, solun bağımsız birliğini daha etkili biçimde savunmak olmalıdır. Ezilen ulus hareketi uzun zamandır Türkiye solunda liberalizmi teşvik ediyor. HDP’nin yörüngesinde Türkiye soluna sağlıklı bir gelecek bulunmuyor.

Siyasette, Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı arasındaki ‘seccadeye basma’ tartışması da geride bıraktığımız hafta yankılarını sürdürdü. Kılıçdaroğlu’nun katıldığı bir iftar programındaki fotoğraf çekimi sırasında seccadeyi fark etmeyip basması başta Erdoğan ve Cumhur İttifakı tarafından hafta boyunca konuşuldu. Katıldığı açılış töreninde kendisine seccade hediye edilen Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu hedef aldı. Erdoğan ayrıca hafta boyu katıldığı televizyon programlarında da halkın bir kesiminde karşılık bulan din sömürüsü ve ‘seccade’ siyasetini sürdürmeye devam etti.

Ülkede temel gündem başlığı seçim olmuşken, ağır yıkıma ve kayba neden olan Maraş merkezli depremlerin üzerinden de 2 ay geçti. Halen enkazlardan cenazelerin çıkarıldığı bölgedeki halkın sorunları ise katlanarak büyüyor. Başta kalacak yer ve su sorunu ile mücadele eden bölge halkı, bir de enkaz dökümü sırasında ortaya çıkan asbest ve kimyasal tehlikesiyle karşı karşıya bırakılıyor. Molozların yaşam ve tarım alanlarına dökülmesine karşı çıkan Hatay’daki depremzedeler, ‘yaşam nöbeti’ başlattı. Jandarma ve çevik kuvvet polisi ise yaşam alanlarını savunan depremzedelere gaz sıkarak müdahale etti, depremzedeler yaka paça gözaltına alındı. Afet gönüllüleri gibi grupların depremzedelerle aktif dayanışma çalışmaları devam ederken, Emekçiler Dayanışması’nın da bu çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla hafta sonunda Hatay’a ziyarette bulunacağı bildirildi. Deprem dayanışmasındaki yerel inisiyatiflerden biri olan Sarıgazi inisiyatifi 6 Şubat depreminin ikinci ayında Sarıgazi Meydanı’nda bir basın açıklaması eylemi daha yaptı.

Deprem öncesinde gerici cemaatlere verdiği destekle tepki toplayan ve deprem sonrası da depremzedelere çadır satmasıyla adından söz ettiren Kızılay yine skandallarla gündeme geldi. Çadır satma skandalı etkisini sürdürürken Kızılay’a bağışlanan yardım kolileri bir cemaatin kaçak yurdundan çıktı. Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde ihtiyaç sahipleri için vatandaşların gönderdiği kıyafet kolileri, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Yavuz Sultan Selim Vakfı’na ait kaçak yurtta ortaya çıktı. Kolilerin açıldığı, yardım için yollanan kıyafetlerin yere saçıldığı görülürken, Kızılay Fatsa Şube Başkanı Adil Keskin depo tutmaya bütçeleri yetmediği için kaçak olduğunu bilmedikleri cemaat yurdunu kullandıklarını ve bunun sakıncası olmadığını açıklamakla yetindi. Öte yandan ulusal kan stoklarının en düşük seviyeye ulaşması nedeniyle vatandaşları kan bağışına davet eden Kızılay’a, sosyal medya kullanıcıları ‘kanları da satışa çıkaracaklar’ diye tepki gösterdi.

İktidarın politikaları Türk lirasının alım gücünü günden güne eritirken, yurttaşlar temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma geldi. Sebze ve meyve fiyatları yüzde 300’e kadar arttı. Ülkemizin dünya üretiminde ilk sıralarda yer aldığı kuru soğanın kilosu bir yıl önce 6 liraya satılırken, bu yıl soğanın tanesi 7 liraya satılmaya başlandı. Ekonomik kriz halkın günlük yaşamında bu şekilde kendini gösterirken şaibeli verileriyle bilinen Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre enflasyon geçen yılın aynı ayına göre Mart ayında yüzde 10 gerileyerek yüzde 50,51 oldu. Akademisyen ve ekonomistlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise gerçek enflasyonun yüzde 112,51 olduğunu açıkladı. Veriler halkın düşürüldüğü yoksulluğu açıkça ortaya koyarken Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati katıldığı bir televizyon programında halkla resmen dalga geçti. Kırmızı et yiyebilmek için saatlerce ucuz et kuyruğunda bekleyen vatandaşın damak tadının değiştiğini iddia eden Bakan Nebati, “Koyun eti ucuz ama insanlar kokusunda dolayı tercih etmiyor” ifadelerini kullanırken, Mayıs ayında enflasyonun yüzde 50’nin altına düşeceğini söyledi. Her fırsatta ekonomi güzelleyen, yoksulluğu görmezden gelip vatandaşın et yiyememesini damak tadına bağlayan Bakan Nebati’nin ifadeleri tepki topladı.

Ülkenin değişmez gündemi kadına karşı şiddet yine hız kesmedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Mart ayı kadına yönelik şiddet verilerini kamuoyu ile paylaştı. Platformun paylaştığı verilere göre, Mart ayında 23 kadın katledilirken, 19 kadın da şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadınların tamamının evli oldukları veya ayrıldıkları erkekler ya da ailenin erkek üyeleri tarafından katledildiği, katledilme bahanelerinin ise çoğunlukla kadınların kendi hayatlarına ilişkin karar almak istemeleri olduğu belirtildi.

Yoksulluk sınırı 31 bin lirayı geçmişken işçilere sefalet ücreti dayatılıyor. Başta sendikalı işyerleri olmak üzere farklı sektörlerdeki emekçiler dayatılan düşük ücretler ve hak gasplarına karşı tepkilerini gösteriyor:

Hukuksuz şekilde işten atılan LCW depo işçisi Serkan Yılmaz’ın yaklaşık iki aydır kararlılıkla sürdürdüğü mücadele kazanımla sonuçlandı. Avukatlar arası yapılan görüşmelerde LCW ve alt işveren Talha Nakliyat işten attığı Yılmaz’ın tüm taleplerini karşılama sözü verdi. Serkan Yılmaz verilen sözler yerine getirilir getirilmez konuya ilişkin kamuoyuna açıklama yapacağını duyurdu.

Malatya 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde Öz İplik-İş’in örgütlendiği Baykan Denim’de yapılan ücret kesintisine karşı işçiler süresiz iş bıraktı. Patronun deprem günlerinde fabrika kapalıyken ödediği ücretleri kesintiyle geri almasına karşı işçiler direnişe geçerken, Öz İplik-İş Sendikası ise sessizliğe gömüldü. Sarı sendikaya rağmen direnen işçilerin kararlılığı patronlara geri adım attırdı ve kesilen ücretlerin yatırılacağı açıklandı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) iştiraki Ağaç A.Ş’nin Yenikapı şantiyesinde çalışırken şefler tarafından işkence gören ve sonrasında da hakları gasp edilerek işten atılan Bilal Atan’ın direnişi 4. ayını geride bıraktı. İBB’nin karşısında bulunan Saraçhane Parkı’nda direnişini sürdüren Atan, hafta başında yetkilerle görüşmek için İBB’ye girmek istedi ancak güvenlik Atan’ı darp ederek dışarı attı. Tüm yaşananlara rağmen Bilal Atan İBB önündeki direnişini sürdürüyor.

Enflasyon karşısında eriyen ücretlerine ek zam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle direnişe geçtikten sonra işten çıkarılan Birleşik Metal-İş üyesi Mata Otomotiv işçilerinin mücadelesi 40. gününü geride bıraktı. Direnişte kararlı olduklarını ve talepleri kabul edilene kadar direneceklerini söyleyen işçiler, ”ya biz kazanacağız ya da gene biz” diyor.

Ülkemizde çok sayıda iş kolunda emekçiler direnişlerini sürdürürken, Fransa’da da parlamentoda oylanmadan geçirilen “emeklilik reformu”na karşı işçi ve emekçiler, 11. kez kitlesel eylemler yaparak geri adım atmayacaklarını gösterdi. Başta Paris ve Lyon olmak üzere birçok şehirde yapılan eylemlerde yine polis şiddeti yaşandı.

Rusya-Ukrayna/NATO arasında başlayan savaş, sözde tarafsız tutumda olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya resmen katılım sürecini ortaya çıkarmıştı. Tam da NATO’nun kuruluş yıldönümü olan 4 Nisan’da Finlandiya resmî olarak NATO’nun 31’nci üyesi oldu. AKP iktidarı Batı ile ilişkileri geliştirmek için üyeliklerine ‘karşı çıktığı’ iki ülkeden daha ılımlı baktığı Finlandiya’nın NATO üyeliğinin önünü, yaklaşan seçimler ve ülkenin içinde çırpındığı ekonomik kriz nedeniyle açtı. Önceki hafta TBMM’de yapılan söz konusu üyelik oylamasında NATO’culuk konusunda ortaklaşan muhalefet ve iktidar Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini el birliği ile onaylamış, sosyalizm iddiasında olduğunu belirten milletvekilleri de çeşitli gerekçelerle oy kullanmaya gitmemişti. Bu olay sosyalistlerin Meclis’i mücadele alanı olarak kullanma iddiasını zayıflattı. İsveç’in NATO üyeliğinin ise seçim sonrasında tekrar ele alınarak onaylanması bekleniyor.

ABD eski başkanlarından Donald Trump, 2016 yılında eski bir porno yıldızına sus payı olarak usulsüz yoldan para ödediği ve seçim kampanyası finansmanı konusunda 34 kez suç işlediği iddiasıyla geçtiğimiz günlerde hakim karşısına çıktı. Tüm suçlamaları reddeden Trump, ABD tarihinde hakkında ceza davası açılan ilk eski başkan oldu. Başta Ortadoğu’da olmak üzere çok sayıda ülkede ağır insanlık suçları işleyen ABD başkanlarının böyle bir davadan yargılanması öfke yaratırken, yargılamanın Biden’ın Ukrayna politikasında başarısızlık yaşamasının sonucu olduğu da iddia ediliyor.

Başta işçiler olmak üzere ezilenlerin mücadelesinde bir haftayı daha geride bırakıyoruz. Dinci sömürü rejimi, ülkeyi getirdiği duruma rağmen karşısındaki burjuva muhalefeti etkisizleştirmekte zorlanmıyor. Diğer yandan sosyalist hareketlerin depremzedelerle dayanışma çalışmalarını gruplarla sınırlı düzeyde ele almış olmalarının yarattığı zaafiyetler açığa çıkmaya devam ediyor. Daha baştan yurt çapında birleşik dayanışma kurulması için harekete geçilmesi gerekiyordu. Türkiye solunun bu zaafiyetinin aşılması için mücadele, devrimcilerin ortak görevidir. Hasan Cemal’in ardından Cengiz Çandar gibi bir kötü ismin daha HDP’den aday gösterilmesi Emek ve Özgürlük İttifakı’nın hedefi hakkındaki soru işaretlerini artırdı. Türkiye solunun Kürt ulusal hareketinin yörüngesinden kurtulması gerektiğini fark edenler ise grupçuluğu birlikte sorgulamak ve birlikte aşmak gibi zorlu bir meydan okumayla karşı karşıyalar.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.